Aylık arşivler: Aralık 2010

Gecenin Uluslararası Oyuncusu Hidayet

Hido Orlando’ya döndü ve özlediğimiz performansları sergilemeye başladı. Bundan 2-3 yıl öncesinde gördüğümüz gecenin oyuncusu, haftanın oyuncu, ayın oyuncu ödüllerine Hido 1,5 senedir ulaşamıyordu ama Orlando’nun sihri midir yoksa Hido’nun mu bilinmez Orlando kazanmaya başlarken, Hidayet’te gecenin en iyi uluslararası oyuncu seçilmeye başladı yeniden.

Pazartesi gecesi New Jersey Nets deplasmanında Orlando Magic’in 104-88 yendiği maçta 33 dakika süre alan temsilcimiz takımının 20 sayıyla en skorer oyuncusu olmayı başardı. 20 sayının yanı sıra 7 ribaund ve 5 asistle maçı tamamladı.

Karşılaşmada bir de teknik faul alan hedo, zaman zaman faul problemi yaşasa da sahada bulunduğu süre içerisinde çok etkili bir oyun sergilemeye devam etti.

Son 3 maçını kazanan Magic, doğuda 4. sıraya yükseldi ve 3. sıradaki Chicago Bulls ile galibiyet sayısını eşitledi.(Bu 3 maç içinde NBA liderleri Spurs ve Celtics var) Şimdilik herşey Hidayet ve Orlando’nun istediği gibi gidiyor. Umarım Hido yine haftanın oyuncu ve ayın oyuncusu gibi performanslarını sergiler ve takımını nba finaline taşır, göğsümüzü yeniden kabartır. Teşekkürler Hido.

Bekir Sıddık KOÇ, 3SAYI

Draft’ın Son 10 Yılı

Draft’ın Son 10 Yılı

En iyi 2. tur seçimleri

1. Gilbert Arenas (2001 Draftı 31.)
Geçtiğimiz günlerde yaşanan olaya ve son 2 sezonu sakatlıklar nedeniyle kaçırmasına rağmen Gilbert Arenas 3 sezon önce ritim bulduğunda durdurulamaz bir skorerdi.

2.Monta Ellis (2005 Draftı 40.)
Aldığı büyük kontrat sonrası yaşadığı sakatlık ve nasıl sakatlandığı hakkında söylediği yalan yüzünden büyük eleştirilere maruz kalan Monta Ellis bu yazı çok iyi geçirip tamamen sağlığına kavuştuğunu kanıtladı. Ligdeki en çabuk oyunculardan birisi ve çok iyi bir orta mesafe şutu var.

3.Carlos Boozer (2002 Draftı 34.)
2. tura nasıl kaldığına hala anlam veremediğim Carlos Boozer, ligin en iyi pota altı skorerlerinden biri olması,vücudunu çemberin altında çok iyi kullanması ve Cleveland’a attığı kazıkla biliniyor.

4.Micheal Redd (2000 Draftı 43.)
Ligin en iyi 3 sayı atıcılarından olan Redd sakatlık dönüşü eski görüntüsünden uzaktı. Geçtiğimiz günlerde tekrar sakatlanıp sezonu kapattı ve büyük bir ihtimalle O eski Michael Redd’i bir daha izleyemeyeceğiz.

5.Luis Scola (2002 Draftı 55.)
San Antonio ile uzun süre flört ettikten sonra kendisini, Avrupa’nın en iyi pota altı oyuncusu ünvanıyla Houston’da bulan Scola lige alıştıkça ne kadar kaliteli bir oyuncu olduğunu gösteriyor. Çok çabuk ayakları olmasına karşın zıplama yeteneği ve gücünün sınırlı olması Onun gerçek bir süperstar olmasını engelliyor.

6.Mehmet Okur (2001 Draftı 38.)
Bu yıl vidaları gevşetmiş gibi gözükse de Memo All-Star mertebesine ulaşmış az sayıdaki 2. tur oyuncusundan biri. Yaklaşık 1 yıl önce 12 Ocak 2009 da attığı 43 sayı ile Tony Parker (55) , Dirk Nowtitzki (53), Manu Ginobili (48) ve Drazen Petrovic (44) den sonra bir maçta en çok sayı atan 5. Avrupalı oyuncu. Yıllar ilerledikçe bir Donyell Marshall olma yolunda ilerliyor. Hep dışardan atmak yerine alçak post oyununu biraz daha kullanması lazım. Kevin Garnett’i sırtına alıp etrafında döndükten sonra dribblingiyle geçip ters smaçla bitirdiği pozisyonu hatırlayanınız var mı? Ya da şöyle sormak daha doğru olur. Görüp de unutabilen var mı?

7.Mo Williams (2003 Draftı 47.)
Oyuncu kurucu yetenekleri sınırlı olan ve ligin iyi atıcılarından biri olan Mo Williams için, oyunu genelde LeBron’un kurduğu Cleveland biçilmiş kaftan.

8.Marc Gasol (2007 Draftı 48.)
Sakallı kardeşlerin ikincisi de lige adımını attı ve her geçen gün adından biraz daha söz ettiriyor. Çoğu Avrupalı oyuncu gibi bilinçli basketbol oynayan Marc Gasol, gün geçtikçe takım olma yolunda iyi adımlar atan Memphis’de sistem oturdukça potansiyelini daha iyi yansıtacaktır.
9.Paul Milsap (2006 Draftı 47.)
Geçen yıl Boozer’ın sakatlığında daha çok sorumluluk aldı ve çok iyi bir şekilde altından kalktı. Utah geçtiğimiz yaz onu elinde tutmak için çok uğraştı ve takımdan gitmesine kesin gözüyle bakılan Boozer’ın yerine seneye ilk 5 e yerleşecektir.

10.Carl Landry (2007 Draftı 31.)
En iyi 6. adam ödülünü yarışında şu ana kadar Jamal Crawford ile birlikte açık ara favoriler. Ribaundlara katkısı az olsa da kenardan gelip skora direkt etki eden ve son çeyrekte sorumluluk alan bir oyuncu. İyi atamadıkları günlerde bile sahaya koydukları mücadeleyle bir şekilde maçın içinde kalmayı başarabilen Houston’da Landry’nin kritik anlardaki performansı onlara bu yıl birçok maç kazandırdı.

Udonis Haslem (2002) , Kyle Korver-Marquis Daniels (2003) , Chris Duhon-Anderson Varejao-Andres Nocioni-Trevor Ariza (2004) , Ryan Gomes-Kelenna Azubieke ve Louis Williams (2005) adı anılması gereken diğer oyuncular. Özellike Louis Williams ile Kelenna Azubieke ilerleyen yıllarda kariyerlerinde gelişme göstermesini beklediğim oyuncular.Son olarak 2008 yılında draft edilen Chris Douglas-Roberts’ın , çenesini tutup çalışmaya devam ederse başarılı bir NBA kariyeri olabilir.

En kötü Draft Seçimleri
2000 lerin başında lige giren genç yetenekler oldukça sınırlıydı. Bana göre tüm zamanların en zayıf draftı olan 2000 draftında seçildiği sıranın hakkını veremeyen oyuncular saymakla bitmez. Günümüzde NBA’de aktif olarak oynayanlar arasında Micheal Redd, Hidayet Türkoğlu , Jamal Crawford ve Kenyon Martin’den başka takımlarına iyi katkı yapabilen oyuncu yok.

1. Darko Milicic (2003 Draftı 2.)
Daha şimdiden 2 sayı kralı, bir normal sezon MVPsi, bir NBA Finallerinin MVPsi, bir En İyi 6. Adam ödülü sahibi, 7 All-Star, 4 ligi sürükleyen Superstar ve sayısız, takımlarına iyi katkı yapan rol oyuncusu çıkartan 2003 Draft’ında Detroit Pistons’ın yaptığı seçim uzun yıllar dillerden düşmedi ve düşmeyecek. Joe Dumars’ın, takımın başına gençlerle oynamayı çok sevmeyen, tecrübeli ve olgun oyuncuları tercih eden Larry Brown’ı getirmesi yaptığı Draft seçimiyle tezat kaçıyor. NBA’e adım atmadan önce sadece 2. ligde basketbol oynamış bir oyuncuyu gençleri kullanmayı tercih etmemesiyle ünlü bir koça teslim etmesinin Dumars’ın asıl yanlışı olduğunu düşünüyorum. Milicic’in lige çok erken adım atması ve ona takım tarafından hiç süre verilmeyerek özgüveninin yerle bir edilmesi büyük bir yeteneğin heba olmasına yol açtı. Evet bence Darko Milicic çok büyük bir yetenek ama NBA kariyerinde iyi bir blokçu olmaktan öteye gidemedi. Arkasından seçilen oyuncuların kalitesine bakınca bu listede 1. sıra kaçınılmaz olarak Milicic’in.

2. 2001 Draftı Liselileri ( Kwame Brown 1. , Tyson Chandler 2. Eddy Curry 4. Desagana Diop 8.)
Fizikleri çok üstün olmasına karşın yontulmamış bu 4 oyuncudan, Tyson Chandler iyi bir ribaundcu ve savunmacı olarak kendini kabul ettirdi. Eddy Curry bu oyuncular arasında geçtiğimiz yıllardaki performansıyla en çok ön plana çıkan isim ancak onun da önce kalbindeki sorun ve sonrasında yaşadığı diz sakatlıklarıyla kariyeri bitme noktasına geldi. Desagana Diop Avery Jhonson’ın Dallas’ında savunmasıyla ön plana çıkarken tekrar ortadan kayboldu. Bi de Kwame Brown vardı di mi?

3.Nikoloz Tskitishvili (2002 Draftı 5.)
Kariyerine Yunanistan’ın Panionios takımında devam eden Tskitishvili NBA hiç bir varlık gösteremeyerek 3 sayı 1.8 ribaund ortalamaları ile NBA kariyerini tamamladı. Yorumcu ve spikerlerin uzun yıllarca o ismi telaffuz etmemek için kariyerini sabote ettikleri iddiası ortaya atılsa da henüz kanıtlanamadı. Charles Barkley’in olayda büyük parmağı olduğu söyleniyor.

4.Eddie Griffin (2001 Draftı 7.)
2000-2001 sezonu devam ederken gelecek draftda ilk sıradan seçilmesi beklenen Eddie Griffin olumsuz tavırları nedeniyle 7. sıraya kadar sarktı. Çaylak yılındaki istatistikleri çok kötü olmasa da potansiyeli sahada gösterdiğinden çok daha fazlaydı. Alkol problemleri yaşayan Griffin 2003-2004 sezonunu rehabilitasyon merkezinde geçirdi ve hiç maça çıkmadı. 2006 yılında, kendi kullandığı arabasıyla hareket halinde pornografik video izleyip masturbasyon yaparken park halindeki bir araca çarptı.17 Ağustos 2007 günü sabaha karşı aracıyla ilerlerken, uyarılara aldırmayıp hemzemin geçitten geçmeye çalışınca trenle çarpışan arabası alev aldı. Vücudu tanınmayacak hale gelen Eddie Griffin’in kimliği otopsi raporu sonucu ortaya çıkarıldı ve vücudunda yüksek miktarda alkol olduğu tespit edildi.Lenny Bias , Jason Collier ve Malik Sealy’nin ardından trajik bir şekilde hayata gözlerini yuman bir başka basketbolcuydu.

5. Jay Williams (2002 Draftı 2.)
Çaylak yılında ortaya fena olmayan istatistikler koyup gelecek için iyi bir ışık veren Jay Williams burada olmayı ne kadar hak ediyor tartışılır. İlk yılının sonunda motosikletiyle giderken yaptığı kaza sonucu kariyeri sona erdi. Önceleri uzun bir süre yürümekte zorlansa da sonrasında basketbola dönmeye çalıştı ama tutunamayıp vazgeçti. Profesyonel bir sporcu sorumluluk sahibi olmalı. Motosiklet kullanması yasak olmasına rağmen bir yarış motosikleti üzerinde hız yapması kendi sonunu getirdi ve o yüzden bu listede. Kontratındaki madde nedeniyle hiç para ödemeden fesh etme hakkına sahip olan Bulls bir büyüklük yaparak Williams’ın kontratını 3 milyon Dolarlık bir meblağ ile satın aldı.

6.Shaun Livingston (2004 Draftı 4.)
Sadece potansiyellerini yansıtamayan oyuncuları değil başka nedenlerle hayal kırıklığı yaratanları da eklemek istedim. Yeni Magic Johnson denilen Livingston bu yüzden bu listede.Liseden direk olarak lige katılan ve daha ilk yılında iyi katkı vermesi beklenilen oyuncu daha lig başlamadan yaşadığı sakatlıklar sonucu NBA’de herhangi bir varlık gösteremedi.

7.Rafael Araujo (2004 Draftı 8.)
Arkasında Andre Iguodala’nın seçildiği ve daha alt sıralarda Andris Biedrins, Al Jefferson, Josh Smith , JR Smith gibi oyucuların bulunduğu draftdan çıkan Araujo 2.8 sayı 2.8 ribaundluk kariyer ortalamalarıyla 3 yıllık NBA kariyerini tamamladı.Kariyerine Brezilya Liginde bir yıldız olarak devam ediyor.

8.Shelden Williams (2006 Draftı 5.)
Başarılı bir kolej kariyerinin ardından pota altındaki mücadelesi ve bloklarıyla NBA takımlarının ilgisini çeken Shelden Williams NBA de beklenen performansı bir türlü sergileyemedi.

9.Adam Morrison (2006 Draftı 3.)
2006-2007 sezonu öncesi yılın çaylağı ödülü için favori oyuncum Morrison’dı ancak savunmadaki zaafları ve düşük yüzdeyle hücum etmesi aldığı dakikaların kısıtlanmasına neden oldu. Aynı yılın yazında geçirdiği ağır sakatlıktan sonra asla beklenen noktaya ulaşamayacak gibi gözüküyor.

10.Tyrus Thomas (2006 Draftı 4.)
Sağlam fiziki yapısı ve muazzam atletik yeteneklere sahip olan Tyrus Thomas NBA’e girdiğinden beri oyununda hiç bir gelişme gösteremedi. Draft öncesi zaman zaman maçlardan kopuyor herşeyini sahaya yansıtmıyor şeklinde eleştiriler alıyordu. Bunların doğru olduğunun 4 yıllık NBA kariyerinde kanıtlandığını düşünüyorum.

En iyi Draft seçimleri

2. turdan seçilen bir oyuncu ile 1. turdan seçilen bir oyuncunun gördüğü saygı farklı. 2. tur oyuncularının genelde katkı yapması çok da beklenmez ve aldıkları kontratlar daha kısadır, kendilerini kanıtlamak için daha kısıtlı bir süreye sahipler.Bu yüzden ilk turda arka sıralardan seçilen oyuncuları kendi içlerinde ve 2. turdan seçilen oyuncuları kendi içlerinde sıraladım.

1. Joe Johnson (2001 Draftı 10.)
Joe Johnson’ın üstünde seçilen 3 oyuncu Rodney White, Desagana Diop ve Eddie Griffin. Atletik yeteneklerinin sınırlı olması ve draftdaki potansiyelli liseliler onun aşağılara düşmesinde önemli etkenlerden. Boston tarafından draft edilen Johnson ilk yılında çok etkili olamayınca uzun yıllar sonra playoff yarışına katılan Celtics onu, kadrosuna veteran oyuncular katmak adına sezon ortasında, kadrosunda Stephon Marbury’i bulunduran Phoenix’e gönderdi. Marbury her zamanki gibi topu kimseyle paylaşmayınca burada çok etkili olamadı ancak 2003-2004 sezonun ortasında O takımdan ayrılınca Johnson kendini kanıtlamak için bir fırsat buldu ve bunu çok iyi kullandı.Bir sonraki sezon kontratı bittiğinde kısıtlı serbest oyuncu (Restricted FA) olarak serbest kaldı.Phoenix’in ilk tekliflerini beğenmeyen ve daha büyük bir rol almak isteyen Johnson Atlanta ile 70 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı ve Suns yönetiminin kendini bırakmasını istedi. İstikrarlı bir duş şutu var , top hakimiyeti üst düzeyde ve iyi bir saha görüşü var. Zaman zaman PG de oynayabilen Johnson ligde gözardı edilen yıldızlar arasında. İyi bir lider ve kritik anları oynamaktan korkmuyor.Atlanta organizasyonun attığı akıllı hamleler (Shelden Williams hariç) sonucu etrafındaki kaliteli kadroyla JJ önderliğinde yıllar sonra contender bir takımlar.

2.Amar’e Stoudemire (2002 Draftı 9.)
Hiç savunma yapmamasına, kendisinin ve takımın bu kadar etkili olmasını sağlayan sistemde pivot oynamak zorunda olduğu için mızmızlanmasına ve verdiği demeçlerle takımda huzursuzluk çıkarmasına rağmen Amar’e ligin en etkili skorerlerinden birisi. Mükemmel atletik yeteneklerinin yanına iyi bir orta mesafe şutu da ekleyen Amar’e saha dışındaki negatif yönlerine rağmen çok çalışkan bir oyuncu. Saha içinde ise hücumda aynı şekilde özveriyle oynamasına karşın savunmaya hiç bulaşmıyor ve onu takas etmek isteyen Phoenix’in alıcılarının tereddüt etmesine neden oluyor. Geçirdiği ağır sakatlık sonrası çok iyi çalışıp eskisi gibi dönmesini takdir etmek lazım. Draftda Amar’e yerine tercih edilen oyuncular arasında Dejuan Wagner, Tsikitishvili , Chris Wilcox bulunuyor. Oyunun tek yönünü oynaması ve liderlik vasıflarından yoksun olması nedeniyle Amar’e 2. sırada.

3.Tony Parker (2001 Draftı 28.)
28. sıraya düştüğü için hayal kırıklığına uğradığını söyleyen Parker aslında seçildiğini için şanslı bile sayılabilir. Draft öncesi Spurs ile workouta çağırılan ancak savunmada fiziki zaafları nedeniyle ezilen Parker’ı Popovich anında geri gönderdi. Daha sonra Fransadaki yıllarından kasetleri izleyen Popovich ona 2. bir şans daha verdi ve bu sefer Parker’ın daha iyi bir izlenim bırakması sonucu draft edildi. İlk yıllarında çok istikrarsız bir görüntü çizen Parker bazı maçlarda tamamen sahadan siliniyor ve özgüveni yerle bir olmuş bir oyuncu izlenimi veriyordu. Bir sonraki maç ise 30 sayı atabiliyordu. İlerleyen yıllarda hem saha içindeki oyunuyla hem de saha dışındaki başarılarıyla (Eva Longoria ile evlenmesi ;)  ) özgüvenini kazandığını görebiliriz.En büyük özelliği çabukluğu ve pota altındaki bitiriciliği olan Parker’ın oyunun temeli potaya yaptığı saldırılar ve kendine güvenin yerine oturması onun daha korkusuzca içeri dalması anlamına geliyor. NBA’de uzunlar ve diğer tüm oyuncular dahil son yıllarda boyalı alandan en çok sayı bulan isimlerden birisi.2007 yılında finallerde tutturduğu 25 sayı ortalaması ile NBA tarihinde finallerin MVP’si seçilen ilk Avrupalı oyuncu unvanına sahip. Oyun kurucu yetenekleri sınırlı olsa da ligdeki çabuk oyunculardan birisi ve ilerlettiği dış şutu onun skor potansiyelini arttırıyor.

4.Zach Randolph (2001 Draftı 19.)
NBA’deki ilk iki yılında potansiyelli bir oyuncu olarak bilinen ancak sahaya pek fazla bir şey koyamayan Randolph , 2003-2004 yılında beklenen gelişimi gösterdi ve o yıldan beri ligin elit pota altı skorerleri arasında. Kariyeri boyunca Memphis’e gelene kadar ligdeki ‘kara delik’lerden biri olan Randolph her aldığı topu potaya atıp, bir pota altı oyuncusu için düşük yüzdeyle oynayıp bolca top kaybı yapıyordu. Bu yıl Memphis’de gösterdiği performans ile bu listede 4. sırada olan Randolph’un top kaybı ve saha içi yüzde istatistikleri kariyerinin en iyisi.Diğer istatistiklerinde belirgin bir atış olmamasına rağmen Memphis maçlarını izleyenler ondaki değişimi görebilirler.Bu yıl yeteneklerinin yanına mücadelesini de koyan Randolph savunmada gayret gösteriyor ve her ribaundu kovalıyor.

5.Richard Jefferson (2001 Draftı 13.)
Atletik yetenekleri çok üst düzeyde bir oyuncu olan Jefferson kariyeri boyunca zıplamaktan başka şeyler yapabildiğini de gösterdi.Bolca top kayıpları da buna dahil.Ortalama üstünde bir savunmacı, istikrarlı olmasa da iyi sayılabilecek düzeyde bir dış şutu var.Bu yıl San Antonio gösterdiği performans beklenenin çok altında.Popovich’in sistemine alışma sürecinde olduğu ve zaman ilerledikçe istatistiklerini yukarı çekeceği düşünülürken 70 maçı geride bıraktığımız sezonda Jefferson’dan bir hareketlenme göremedik.Onu performansı yaşlanan San Antonio’nun şampiyonluk umutları için çok önemli çünkü, ne kadar bunu söylemek beni üzse de, 25 Nisanda 34 yaşına basacak olan, Duncan eskisi gibi değil.

6.Danny Granger (2005 Draftı 17.)
4 yıllık kolej kariyerinin ardından Indiana Pacers tarafından draft edilen Granger, geçtiğimiz yıla kadar her yıl sayı ortalamasını 6 arttırıp ligin etkili hücum silahlarından birisi haline geldi. Maçta istatistik kağıdını top çalma ve blok dahil her alanda doldurabilen Granger bu yıl sakatlık dönüşü yüzdelerinde büyük bir düşüş yaşadı.Etrafında takım kurulabilecek bir yıldız olduğunu düşünmüyorum ancak ligin en iyi şutörlerinden birisi ve komple bir oyuncu.Bende hep şutu daha iyi ama atletik yetenekleri biraz daha kısıtlı olan bir Scottie Pippen havası yaratıyor.

7.David West (2003 Draftı 18.)
2003 draftının bir başka ürünü olan West, Chris Paul ile birlikte oynamanın getirdiği avantajla birlikte ligin iyi pota skorerlerinden birisi olarak adını duyurdu. Daha çok sayılarını yüksek yüzdeyle attığı orta mesafe şutundan bulsa da pota altı oyununu biraz daha geliştirmiş gözüküyor.

8.Kevin Martin (2004 Draftı 26.)
Pozisyonuna göre çok zayıf ( 83 kg) ve çok kötü şut stili olan bir oyuncu Kevin Martin. Aynı zamanda %40 la üçlük atabilen iyi bir savunmacı. Bu tezatlar içerisinde ligdeki 6. yılını geçiren Martin kaliteli bir skorer olarak kendini kabul ettirmiş durumda.Bu yıl Tyreke Evans’ın katılımı ve topu çok domine etmesi hem Martin’in istatistiklerinde düşüşe neden oldu hem de katkı verme çabası içinde olan Martin’in top eline geçtiğinde zorlaması sonucu yüzdelerinde de bir düşüşe neden oldu. Yeni takımı Houstonda daha yüzdeli bir performans sergileyen Kevin sayı ortalamasını da yükseltmeyi başardı.

9.David Lee (2005 Draftı 30.)
Lige girdiği ilk yıldan itibaren mücadelesi ile bir çoklarının favori oyuncuları arasına giren David Lee yıllar ilerledikçe her sezon oyununa birşeyler katmayı başardı. 2. yılında benchden gelerek double-double ortalamalar tutturdu ve NBA tarihinde Kevin McHale’den başka bunu başarabilen 3. bir isim olduğundan şüpheliyim. Araştırmalarım sonucu kesin bir bilgi edinemedim. Mike D’Antoni’nin sisteminde takımlarının her maç daha fazla şut kullanması Lee’nin artan istatistiklerinde bir etken olsa da kendisine iyi bir orta mesafe şut ve bir kaç pota altı hareketi eklemiş durumda.

10.Rajon Rondo (2006 Draftı 21.)
Son 2 yılda Rondo , 2007 NBA finallerindeki tedirgin görüntüsünden çok uzak.Çok kaliteli bir atlet , iyi bir savunmacı olmak için her özelliğe sahip ve savunmada gösterdiği gayretin sonucunda bana göre ligdeki en iyi savunmacı PG.İçeri driveları çok etkili ve hücumda doğru adamı bulma becerisi üst düzeyde.Dış şutunun neredeyse sıfır olması rakip savunmaların onu riske etmesine ve kendisini bir adım geriden savunup drivelarını daha iyi savunmasına yol açıyor.Oyun stili ve fiziki yapısı gibi bilekleri de çok sert ve ne kadar çalışırsa çalışsın iyi bir şutor olacağını düşünmüyorum.Ancak her şeye rağmen dış şut tehditinin hiç olmaması kabul edilebilir gibi değil.Şut sokabildiği takdirde skor potansiyeli çok fazla artacak ve bence şutör bir Rondo bu ligde gerçek bir süperstar olur.

Hidayet Türkoğlu (2000), Gerald Wallace-Samual Dalembert (2001),Caron Butler (2002), Josh Howard-Leandrinho Barbosa-Boris Diaw-Kendrink Perkins (2003),Josh Smith-JR Smith (2004), Rodney Stuckey-Aaron Brooks (2007) bu listede bahsedilmesi gereken diğer oyuncular.

Son olarak geçtiğimiz yılın draftına bakarsak
AJ Price,Chase Budinger,Marcus Thornton,Jonas Jerebko,Dejuan Blair,Sam Young 2. turdan lige katılıp ses getiren oyuncular. Bunların arasında Jerebko ileriki yıllarda büyük gelişme göstermesini beklediğim komple bir oyuncu. Kolej kariyerinde geçirdiği ağır sakatlık ve pozisyonu için kısa olan boyu sonucu 2. tura düşen Dejuan Blair de çok kaliteli maçlar çıkardı ve 13 Ocak’da Oklohama’ya karşı 28 sayı 21 ribaund’lık bir performans ortaya koyarak 20-20 yapan bir kaç çaylakdan birisi oldu. Chase Budinger atletik bir beyaz ve iyi bir şutör. Başarılı bir kolej kariyerinin artından lige katıldı ve sakatlanana kadar Houston’a iyi bir katkı veriyordu.Son dönemde çaylakların ve Avrupalı oyuncuların alışık olmadığı yoğun maç temposu namı diğer çaylak duvarından nasibini almış gibi gözüküyor.Son olarak Marcus Thornton 2 numara pozisyonu için fiziğinin yetersiz olmasına karşın son dönemde çok iyi maçlar çıkardı.Dışarıdan iyi bir isabet oranıyla oynuyor ve Hornets’ın en sıkıntılı bölgesi olan shooting guard pozisyonunda iyi maçlar çıkartıyor.

Bu draftın ilk 10 sıranın altından seçilen en kaliteli oyuncusu seçmek istersek de benim oyun Omri Casspi’ye.İyi bir şutör ve çok mücadeleci bir oyuncu.Sert bir oyun stili var.Atletik bir Nocioni izlenimi veriyor.

Hasheem Thabeet’i ise 2009 Draftının en büyük hayal kırıklığı olarak adlandırabiliriz. İzlediğim maçlarında boyuna ve kilosuna göre hareketli bir oyuncu gibi gözükse de maçlarda çok basit hatalar yapıyor.Maç başına 11 dakika süre alıp yaptığı 1.2 blok etkileyici ancak 11 dakikada ortalama 2 faul yapması daha da etkileyici.Her şeye rağmen ileriki yıllarda ligin en iyi pota altı savunmacısı olmasını beklediğim Thabeet’in pota altında Randolph ve Marc Gasol’u bulunduran bir takım tarafından draft edilmesi bu seçimi daha kötü kılıyor.

Sinan Cem Civili


Pas Vermek

PAS ÜZERİNE..

Pas kavramı basketbol oyununun belki en kolay ama en beceri gerektiren bir parçasıdır. Sezgiler, hisler, drıbble da olduğu gibi pastada parmak ucu hassasiyeti, görebilme ve hedefe pası ulaştırabilme iyi bir konsantrasyonla ve çok ama doğru çalışıp mental olarak hazır hale gelerek olacak bir durumdur.  Genel anlamda pas kendi potamızdan hücum ettiğimiz potaya en kısa sürede gitmemizi sağlayacak en kestirme yoldur. Pas rakibin üzerine doğru diklemesine yapılırsa rakipte baskı yaratır. Özellikle hızlı hücum ve varyasyonlarında bunu uygulamak çok etkili ve rakip için direnç kıran bir öğe olacaktır.

Pasör kavramı tavladaki şah-mata benzer..Oyunun içinde rakibe mağlubiyeti kabul ettirebilecek en önemli hamlelerdendir.İsabetli ve sonuca götüren pas yüzdeleri bizi motivasyonel anlamda dirençli kılacağı gibi,rakibinde mental olarak çökmesini etken olacak başlıca bir unsurdur.

İyi pas, şutun yarısıdır… Bu söz ise isabetli bir sayı bulmak için bir önceki hamle olan pasın nedenli skora etken olacağının bir göstergesidir.

Pas seçimi..

Pasör ne zaman hangi pası vereceğini bilmelidir. Pas çeşitlerini, savunmanın konumuna göre ya da takım arkadaşının bireysel özelliklerine göre ortaya koymalı ve değerlendirmelidir. İyi bir pasör herkese aynı pası atmaz, atmamalıdır.. Takım arkadaşlarına ‘pası nereye istiyorsun’ diye sorabilmelidir. Örneğin bir oyuncu şut için topu tam göğsüne isterken, bir diğer topu bir başka noktadan alıp daha iyi şut attığına ya da drıbble ile penetre ettiğine inanır. Dolayısıyla pasör, takım arkadaşlarının hangi pas çeşidi ve yönüyle daha isabetli ofensif sonuçlara ulaşacağını bilmelidir.

İlk pasın önemi…

Özellikle hücum varyasyonuna başlayacağınız zaman hücuma attığınız ilk adımın pas olma olasılığı çok daha yüksektir.Özellikle pota altı oyuncuların ribaunddan sonra (maalesef ki fundamental yetersizliğinden dolayı) kısa oyuncuyu araması ve pas vermesi sonucu ilk pasın önemi daha da ön plana çıkmaktadır.Biliyorsunuz ki bir takımda çok fazla asist yapan oyuncu sayısına ulaşılamıyor.Dolayısıyla pas verme ve takım arkadaşına sayıya götürebilme olasılığının çok çalışmaktan daha ziyade sezgisel gücün kuvvetiyle olacağına inandığımıda belirtmek isterim.

Bu sporun her dalında böyle.. Futbol, basketbol, voleybol..Pasörlük bir yerde yetenek işi gibi gözüküyor.. Bir Jason Kidd ya da Steve Nash çok iyi izlenip analiz edilmeli. Özellikle bu oyuncular pas verdiklerin ayakları genelde hep yerdeBuraya dikkat!!! Sıçrayarak pas vermek tehlikeli ya havadayken pas atacağın adama baskı gelmişse,havadayken vakit dar maksimum 2 saniye havadasın ya top elinden çıkmazsa,ya sadece pasa konsantre olup sıçradıysan ve şut ihtimalin yoksa.. Ya bu havada kaldığın süre içerisinde istediğini gerçekleştiremediysen yere iki ayağınla düştüğünde ne olacak? Turnover.. Daha da ötesi basit top kaybı.. Oysa stop yapsaydın en kötü hand off tekniğini kullanarak gelip birisi alabilirdi topu.. Top senin kontrolünde olurdu.. Daha da  ötesi havadayken 2 saniyen varken yerde 5 saniyeye sahipsin.  En kötü ihtimal +3 avantajlısın. Topu elinde tutup 5 saniye beklemekte negatif bir durum. Ama sıçrayarak hedefine ulaşamayan bir pas karşısında kötünün iyisi gibi gözüküyor.. Yani en azından ayakların stop yapıp pas atacakken yapman gereken seçenekler çoğalıyor. Bu da avantaj 2..

Bu detaylar alt yapıya inmeli. Bu da dikkat 2..

Kemal Başaran


Milli Takım’ın Yeni Koçu Orhun Ene

Geçtiğimiz yıl Dünya Şampiyonası öncesinde önemli sağlık sorunları yaşayan buna rağmen ülkemizde gerçekleşen şampiyonada milli takımı yalnız bırakmayan Bogdan Tanjevic, birkaç gün önce koçluk görevinden ayrılacağını açıklamıştı. Bunun üzerine yeni koç arayışına giden milli takım yetkilileri, bu yeni ismi yine kendi bünyesinden çıkardı. 6 yıldır Bogdan Tanjevic’in yardımcılığını yapan ve aynı zamanda Banvit’te de baş-antrenörlük görevini yürüten Orhun Ene yeni dönemde 12 Dev Adam’ın teknik patronluğunu üstlenecek. Henüz federasyondan resmi bir açıklama gelmemesine karşın Orhun Ene, 1. ağızdan haberi doğrulamış durumda. Resmi açıklamanın ise ocak ayı içerisinde yapılması bekleniyor.

Koçluk görevinden ayrılan Bogdan Tanjevic ise genel koordinatör olarak milli takıma hizmet vermeye devam edecek. Ene’nin yardımcıları ise yine milli takım bünyesinde yardımcı antrenörlük yapmakta olan Nihat İziç ve Rolando Blackman olacak.

Mehmet Kodak, 3SAYI

Tim Duncan – Kevin Garnett

BUZ ADAM TIM DUNCAN – CEHENNEM SİLAHI KEVİN GARNETT..

NBA Tarihinde uzun oyuncu denince akla gelen Wilt Chamberlain, Kareem Abdul Jabbar ve Shaquille O’ Neal gibi dominant 5 numaraların yanısıra Hakeem Olajuwan, Patrick Ewing ve David Robinson gibi cüsse olarak iri ancak dışardan da oynayabilen çok yönlü oyuncular kervanının son temsilcileri olan 4 numaralar Tim Duncan ve Kevin Garnett, uzun yıllardır takımlarına yaptıkları katkılar ve istikrarlarıyla göz kamaştırmaya devam ediyorlar. Bu iki süper yıldızı mercek altına aldık.

1)ÖZGEÇMİŞ

Tim Duncan: Timothy Theodore Duncan 25 Nisan 1976’da Virgin Adaları’ nda doğdu. Çocukluğunda yüzücü olmayı hayal eden Duncan’ın hayatı, adayı vuran bir kasırgayla tersine döndü. Bu kasırga yüzünden adadaki tüm havuzlar yüzülemeyecek duruma gelmiş ve Tim ’in denizde çalışması gerekmişti. Köpekbalıkları sebebiyle bundan korkarak yavaş yavaş yüzme sporundan soğudu. Bu sporun onun için pek bir anlam ifade etmediğini farketti. Eniştesinin aldığı pota artık onun yeni oyuncağı olmuştu. Daha önce hiç basketbol oynamamış olan Duncan, bu oyunu çok sevmişti ve her geçen gün NCAA’de oynayan eniştesinden yeni bir guard hareketi öğreniyordu. Tim, fundementalini o günlere borçludur. Liseye geçtiğinde boyunun birden uzamasıyla artık guard olması pek mümkün görünmüyordu. Yetenekleri ve çalışması onun basamakları birer birer tırmanmasını ve 1997’ de San Antonio tarafından 1. sırada seçilmesini sağlayacaktı.

Kevin Garnett: Kevin Maurice Garnett, 19 Mayıs 1976’ da Greenville Kuzey Carolina’ da dünyaya geldi. Kevin, az da olsa sorunlu geçen çocukluğunun ardından, genelde zamanının çoğunu kendisinin idolü olan Los Angeles Lakers’ ın efsane oyuncusu Magic Johnson gibi iyi bir oyuncu olmak için Springfield Park’ta basketbol oynayarak geçiriyordu. Basketbolu o kadar çok seviyordu ki gece yarılarına kadar şut atıyordu. Annesi ve üvey babasının baskılarına rağmen Garnett’ in okul ve derslerle arası iyi değildi. Tek isteği basketbol oynamaktı.Bu sebeple herkesten gizli olarak okulun takımı Mauldin Mavericks’te oynamaya başladı. Lisedeki ikinci yılında KG’nin ünü giderek yayılmaya başladı. İnsanlar Mauldin Lisesi’ nin salonuna akın ederek onun basketbol şovunu izliyordu. KG, o günlerde basketbol vasıtasıyla Stephon Marbury isminde New York’lu bir genç ile tanıştı. İkilinin arasında ki dostluk, kısa zamanda takım arkadaşlığına dönüşecek ve1995’ te Minnesota Timberwolves tarafından seçilen Garnett, 20 yıl içinde drafta liseden direk katılan ilk oyuncu olacaktı.

2)YAŞ – BOY – KİLO – POZİSYON

Tim Duncan: 33 yaş – 2.11 m boy – 118 kg – Uzun Forvet

Kevin Garnett: 33 yaş – 2.11 m boy – 115 kg – Uzun Forvet

3)KARİYERİNDEKİ BAŞARILAR

Tim Duncan: 1997 – Devam ediyor (San Antonio Spurs)

1 X Yılın Çaylağı

4 X NBA Şampiyonluğu

3 X NBA Normal Sezon MVP

2 X NBA Play-Off MVP

11 X NBA All-Star

11 X NBA En İyi Takım

6 X NBA En İyi Savunma Takımı

2 X NBA En İyi İkinci Savunma Takımı

Kevin Garnett: 1995-2007 Minnesota Timberwolves, 2007 – Devam ediyor (Boston Celtics)

1 X Yılın Çaylağı

1 X NBA Şampiyonluğu

1 X NBA Normal Sezon MVP

13 X NBA All-Star

1 X NBA All-Star MVP

1 X NBA Yılın Savunmacısı

9 X NBA En İyi Takım

10 X NBA En İyi Savunma Takımı

4)UNUTULMAZ PERFORMANSLARI

Tim Duncan: *1997-98 Çaylak Sezonunda 25.1 sayı, 12.1 ribaunt, 2.7 asist ve 2.71 blok gibi inanılmaz ortalamalar tutturdu. *İlk sezonunda 57 kez double-double yaparak bu alanda ligin lideri oldu. *Aynı sezon Golden State maçında 35 sayı atıp, Chicago maçında 22 ribaunt alarak iki alandaki en yüksek sayılarına ulaştı. *2000-01 sezonunda bir maçta 40 sayı atarak, Gervin ve Robinson’ dan sonra 40 sayı barajını geçen 3. San Antonio’ lu oyuncu oldu. *Aynı sezon 25.5 sayı, 12.7 ribaunt, 3.7 asist, 2.48 gibi müthiş istatistikler yakaladı. *Yine bu sezon 3 ay üst üste ayın oyuncusu seçildi. *Aynı sezon 69 maçta takımının en çok ribaunt alan oyuncusu oldu. *Yine 2000-01’ de NBA Tarihinde, Kareem Abdul Jabbar, Patrick Ewing, Hakeem Olajuwon ve Shaquille O’ Neal’ dan sonra sayı, ribaunt ve blok sıralamalarının hepsinde birden ilk beşte yer alan 5. oyuncu oldu. *Aynı yıl, bir sezonda 2000 sayı, 1000 ribaunt barajını geçen 14. NBA oyuncusu olurken, Bob Mc Addo’ dan sonra double-double’ larda 4 kez ligi zirvede tamamlayan ikinci oyuncu olma başarısını gösterdi. *26 Aralık 2001’ de Dallas maçında 53 sayı atarak kariyer rekorunu kırdı. *2004-05 sezonunda, ligin hem en iyi savunma, hem de en iyi hücum beşine seçilmeyi başardı.

Kevin Garnett: *2000-01 sezonunda 22 sayı, 11.4 ribaunt ortalamaları ile oynadı. *2001-02 sezonunda 21.2 sayı, 12.1 ribaunt, 5.2 asist ve 1.6 blok istatistiklerini yakaladı. *2002-03’ de ise 23.0 sayı, 13.0 ribaunt’ lık performans ortaya koydu. *Kariyerinin en başarılı sezonu olan 2003-04’ de 24.2 sayı, 13.9 ribaunt, 5.0 asist ve 2.2 blok gibi ulaşılması güç bir başarıya imza attı. *8 Mart 2008’ de kariyerinin 20000. sayısına ulaştı. *2008-09 final serisinde Lakers’ a karşı 18.1 sayı, 13.0 ribaunt ve 2.5 asist ortalamaları ile oynayarak şampiyonluk yaşadı.

5)KARİYER İSTATİSTİKLERİ

Tim Duncan:

Yer /Zaman Maç İlk 5 Süre Şut % 3Sayı % Serbest Atış % Ribaunt Asist Top Çalma Blok Sayı
Normal Sezon 871 870 37.1 .508 .189 .684 11.8 3.2 .8 2.3 21.5
All-Star 10 9 24.4 .583 .333 .800 11.4 2.5 .8 .7 12.5
Play Off 155 155 40.0 .501 .143 .691 12.7 3.5 .7 2.7 23.4

Kevin Garnett:

Yer/Zaman Maç İlk 5 Süre Şut % 3Sayı % Serbest Atış % Ribaunt Asist Top Çalma Blok Sayı
Normal Sezon 1055 1018 37.6 .496 .283 .782 11.1 4.3 1.4 1.6 20.2
All-Star 12 10 21.4 .515 .000 .875 6.7 3.1 1.3 .8 12.8
Play Off 73 73 41.0 .470 .318 .776 12.4 4.4 1.3 1.6 21.6

6)TEMEL ÖZELLİKLERİ

Tim Duncan:

*Son derece mütevazi ve gösterişsiz ama bir o kadar da etkili bir oyuncudur.

*Komple bir oyuncudur.

*Tam bir liderdir.

*Muhteşem bir takım oyuncusudur.

*Fundementalı üst seviyededir.

Kevin Garnett:

*Son derece hırslı bir oyuncudur, kaybetmeye tahammül edemez.

*Takım oyuncusudur, her zaman elinden gelenin en iyisini yapar.

*Çok iyi bir atlettir.

*Devamlılığı üst seviyededir.

7)ARTILARI

Tim Duncan:

*Çok yönlü bir oyuncudur. Sayı atar, ribaunt alır, asist ve blok yapar.

*Takımına maç başına katkısı 20 sayı ve 10 ribaunt ortalamalarının altına pek düşmez.

*Basketbol bilgisi üst düzeydedir. Potaya sırtı dönük oynamayı ve pivot adımlarını kullanmasını çok iyi bilir.

*Sert savunmalara karşı boyalı alanın dışına çıkarak rakip oyuncular için eşleşme problemi yaratır.

*Hedefe yönelik bir oyuncudur. Gösterişli hareketler yerine işini yapar ve cezayı keser.

*Tam bir winnerdır. Takımının ona ihtiyacı olduğu anlarda eli titremez.

*2.11’ lik boyuna göre ayakları son derece çabuktur.

*Liderlik vasıfları ve sakin kişiliğiyle tüm takımın saygısını kazanmıştır.

*Top elindeyken çok dengelidir. En doğru seçimi yapma konusunda uzmandır.

*Tam bir istikrar abidesidir. 13 sezondur çok az maç kaçırmıştır.

Kevin Garnett:

*Komple bir oyuncudur. Özellikle takımına sayı ve ribaunt katkısı üst düzeydedir. Ortalamaları genellikle 20 sayı ve 10 ribauntun üstündedir.

*Boyalı alanın dışından da etkili olabilir. Potaya yüzü dönük oynamayı sever.

* Uzak mesafeli 2 sayılık jumpshotlarıyla meşhurdur.

*Hırsı ve azmiyle kora kor mücadelede son derece başarılı ve caydırıcıdır.

*Takımının ateşleyici gücüdür. Zor zamanlarda elini taşın altına sokar ve arkadaşlarını yüreklendirir. *Mücadelesi sayesinde rakipten bile fazlasıyla saygı görür.

*İstikrarlı bir oyuncudur. 15. sezonuna geldiği NBA kariyerinde, aktif oyuncular arasında 1000 maç barajını geçen ender oyunculardandır.

*Kendine iyi bakar, profesyonellik anlayışı üst düzeydedir.

8)EKSİLERİ

Tim Duncan:

*Karşılaştığı sert savunmacılara karşı direnci çok kuvvetli değildir.

*Sakin yaradılışı nedeniyle işler sarpa sardığında takımını ateşleyici özelliği nadiren kendini gösterir.

*Oynadığı turnuvalarda Ulusal Takıma katkısı kendisinden beklenilen seviyede değildir.

Kevin Garnett:

*Son iki sezondur performansı belirgin bir düşüş göstermektedir.

*Fazlasıyla güç odaklı oynadığından kendisinden genç ve kuvvetli oyunculara karşı zaman zaman zorlanır.

*Oynadığı 12 sezon boyunca Minnesota Timberwolves’ da şampiyonluk yaşayamaması nedeniyle bir hayli eleştirilmiştir.

DEĞERLENDİRME

Her zaman şampiyonluğa oynayan San Antonio Spurs gibi bir takımda yer alan Tim Duncan, kariyer açısından bir adım önde olsa da, kadrosuna yaptığı katkılarla zirve mücadelesine geri dönen efsane Boston Celtics’ in yıldızı Kevin Garnett, son yıllarında kariyerine yeni başarı halkaları ekleyebilir. Kesin olan bir şey var ki, 33 yaşın oldunluğuna sahip bu iki usta oyuncu, NBA sahnesine çıktıkları 90’ lı yıllardan beri gösterdikleri performansla unutulmazlar arasına adlarını çoktan yazdırmış durumdadırlar.

OKAN ÇARGA, 3SAYI


Kedrick Brown Röportajı

Okaloosa-Walton CC ile Kolej kariyerinden sonra Boston Celtics tarafından 1.tur 11.sıradan draft edilen 2001-2002 sezonunda Kedrick Brown 29 NBA maçında 2.2 sayı ve 1.7 ribaund ortalamalarından sonra, Celtics’de ki 2.senesinde 2.8 sayı ve 2.7 ribaund ortalamaları ile tamamladı. 2003-2004 sezonuna Boston ile başlayan Brown, sezonu Clevland Cavaliers ile tamamladı. NBA kariyerine 2004-2005 sezonunda Philadelphia 76ers kadrosunda yer aldı. 2007 yılında ise D Lig takımlarından Anaheim Arsenal tarafından 1.tur 9.sıradan draft edildi, 49 maçta forma giyen oyuncu, 15.2 sayı, 5.9 ribaund ve 1.8 asist ortalamaları ile sezonu tamamlarken, 2008-2009 sezonunda 40 maçta 17.9 sayı, 6.7 ribaund ve 2.7 asist ortalamaları ile mücadele ettii.

3SAYI: Basketbola nasıl başladığından ve NCAA yıllarından biraz bahsedebilir misin?

Kedrick Brown: Ben küçükken arkadaşlarımla hep basketbol ya da beysbol oynardık. Bu yüzden basketbol oynamaya çok küçük yaşta başladım diyebilirim. Şu anda çocukların sahip olduğu kadar çok oyuncak çeşidimiz yoktu ve benim çevremde ki herkes sokakta basketbol oynardı. Basketbol ya da beysbol oynadığımız zamanlarda, basketbolu gittikçe daha çok sevdiğimi farkettim. Bu yüzden daha çok vakit ayırdım. Daha sonra ise spor bursu alarak eğitimime devam edebilme şansı elde ettim. Bu benim için çok önemli bir şanstı, çünkü hem eğitimime devam edip diploma sahibi olacaktım, hem de sevdiğim bir dalda profesyonelleşme şansı elde etmiş oldum. Basketbol serüvenim bu şekilde başladı diyebilirim.

3SAYI: NBA’de 4 sezon geçirdin ve 3 tane farklı takımda oynadın. NBA’de geçirdiğin 4 yıl için neler söyleyebilirsin?

K.B: Gerçekten çok güzeldi. NBA’de geçirdiğim zamanların benim için ne kadar güzel olduğunu kelimelerle anlatmam çok zor. En önemlisi kendime örnek aldığım oyunculara karşı oynama şansı elde ettim. Ben çocukken NBA izleyerek ve onlara özenerek büyüdüm, NBA’de oynamak benim hayallerimden biriydi ve bunu başardığım için çok mutluyum.

3SAYI: NBA ve Avrupa basketbol tarzı olarak birbirinden çok farklı bir yapıya sahip. NBA deneyimi olan bir oyuncu olarak kıyaslama yapmanı istesek neler diyebilirsin?

K.B: Çok farklı olduğu doğru ama bence en önemli farklılık, NBA’de ki çoğu oyuncuların fiziksel olarak daha güçlü olması ve daha atletik oyuncuların kabul gördüğü bir lig olması. Ama Türkiye’de çok kaliteli ve üst düzeyde oyuncular bulunuyor.. Buraya gelmeden önce bu kadar sert bir lig olduğunu tahmin etmemiştim. Türkiye’de bireysel oyundan çok, takım oyunu ön planda, sizden takım oyunu olmanızı ve beraber hareket etmenizi istiyorlar. Türkiye’nin zaman geçtikçe kendinden daha çok bahsettireceğini düşünüyorum, çünkü NBA’de oynayan oyuncularınız gerçekten çok başarılı konumdalar.

3SAYI: Yaşadığın sakatlık takımı biraz etkilemiş durumda ve bu süreç için yeni bir oyuncu transfer edildi takıma. Sakatlığın ne durumda?

K.B: Evet, gerçekten çok kötü oldu ve takımı biraz etkilediğini düşünüyorum. Ama herkes elinden gelenin en iyisini yapıyor. Bunu biliyorum ve takım arkadaşlarıma güveniyorum. Yeni gelen arkadaşımızda üst düzeyde performans sergileyerek elinden geleni yapıyor. Sakatlığım dediğim gibi talihsiz bir durumdu, ne zaman döneceğim hala belli değil ama gün geçtikçe daha iyi oluyor. Umarım en kısa zamanda sahalara geri dönebilirim.

3SAYI: Beko All Star’da izledik seni. All Star nasıldı?

K.B: Bence çok eğlenceliydi, güzel bir haftasonu etkinliği oldu. Maçların stresinden bir gün de olsa uzak kalıp, eğlence amaçlı bir organizasyon hepimiz açısından motive ediciydi. Takım arkadaşım Josh Shipp’inde orada olması ve bu etkinlikte beraber olmamız çok güzeldi.

3SAYI: Son olarak Bornova’dan bahsetmek gerekirse, beklenenin üzerinde performans sergiliyorsun. Bornova için neler söyleyebilirsin?

K.B: Bence takım olarak çok iyi bir kimya yakaladık. Herkesin arkadaşlığı çok iyi bir düzeyde. Aramıza daha sonradan katılan arkadaşlarımız da uyum sürecini çok iyi atlattılar. Lige baktığımda ise çok yeni bir takım olmamıza rağmen iyi gittiğimizi düşünüyorum. Bence Türkiye Kupası’nda elimizden gelenin en iyisini yaptık. Playoff’lara kalmayı istiyoruz ve bunun için her maça konsantre olup çıkıyoruz. Her maç kazanmak için oynuyoruz.

Röportaj: Gizem Kumbasar, 3SAYI Basketbol Dergisi

Kemal Başaran Röportajı

Geleceğin Antrenörü Kemal Başaran..

Genç Basketbol Antrenörü, Basketbolbilgi.com sitesi sahibi Kemal Başaran ile alt yapı üzerine detaylı bir söyleşi yaptık. Başarılı antrenörün alt yapılarla ilgili düşüncelerini içtenlikle yanıtladığı röportajımızda özellikle genç oyuncu adaylarının ders çıkaracağı bir çok konuyu bulabilmeleri mümkün olacak.

3SAYI: Kısaca basketbol kariyerinizden bahseder misiniz?

Kemal Başaran: Basketbola 7 yaşında amatör olarak başladım. Daha sonra küçük-yıldız-genç kategorilerinde basketbol oynayıp kaptanlık yaptım.Bu takım İnegöl Çarşıspor’du.Daha sonra 16 yaşında antrenörlüğe o zaman ki a takım antrenörümüz Refik Gür tarafından küçük takımda başladım. O dönem play off oynadık daha sonra genç takımda görev aldım ve yine play off oynadık ayrıca büyük erkekler yerel liginde ligi 3.cü bitirdik..Bulunduğum ilçede bunlar büyük başarı gözüyle bakılıyordu tabi.Okullarda Turgut Alp Anadolu Lisesi ve İnegöl Anadolu lisesiyle şampiyonluklar yaşadım birde 2.lig elde ettim.Özellikle Turgut Alp Anadolu Lisesi’nin ben görevi bıraktıktan sonra ki senelerde kazandığı şampiyonluğu bana hediye etmesi çok güzel bir olaydı.Daha sonra antrenörlük gelişimim adına BJK’de değerli Hurşit hocamla genç takım antrenmanlarına katıldım.Sonra Uludağ Süper Basket takımına transfer  oldum.Orada iyi oyuncular yetiştirdiğime inanıyorum.USB olarak Yıldız takımla hem yıldızlarda hem gençlerde play offlara kaldık.Daha sonra Oyak Renoult altyapısında çalıştım.

Şu anda Beşiktaş’ta alt yapı antrenörü olarak görevime devam etmekteyim.

Basketbol Altyapısına kaç yaşından itibaren başlanmalı sizin düşünceniz nelerdir?

Aslında bu çok göreceli bir kavram. Bazı ülkeler oyuncuya belirli bir yaş aralığına geldikten sonra birşeyler öğretilebileceğine inanıldığı için bu işe yıldız kategorisinde başlıyorlar. Aslına bakarsanız bu ülkeler balkan ülkeleri yani basketbolda söz sahibi denilebilecek ülkeler. Ancak çoğu ülkede artık 8-10 yaş aralığına indi bu kıstas. Fakat asıl önemli olan bizdeki sistem. Ülkemiz için konuşmak gerekirse genelde spor okulu adı altında maddiyatın daha ön planda olduğu bir durum söz konusu.Tabi işin hakkaniyetini verip sadece oyuncu yetiştirmek adına çaba sarf edenleri de meclisten ayrı tutuyorum.Ama pek çok kulüp spor okulu ve buradan gelen ücretlerle kendini ayakta tuttuğunu varsayarsak bir bakıma bu kulüplere maddi yardım edip hem reklamını yapacak hem de sponsor olacak firmaların azlığı da  bu işin bir çark eksik dönmesine sebep oluyor.Ben oyuncunun 8-10 yaşlarında topu eline alıp musabık olana kadar sadece basketbol oyun bilgisini ve ileride kendisi için çokça faydası olacak temel fundamental çalışmalarını yaptırmak gerektiğine inanıyorum.

16-17 yaşında, bugüne kadar hiç eğitim almamış takımda oynamamış ama çok yetenekli bir sokak basketbolcusu sizce ne yapmalı?

Bir önceki soruda bahsettiğim yaş aralığı (8-10) oyuncunun sadece basketbolu sevmesi için eğlenceyle  ya da herhangi bir oyunla öğretilecek işin yapılması gerektiğine inandığım bölümdür. Eğer bir oyuncu parkenin havasını solumamış, belirli bir çatı altında ondan beklenen beklentilere cevap verecek bir sorumluluk alamamışsa ve sizin sorunuzda yer alan yaş dilimindeyse basketbola başlaması için epey  geç kaldığını söyleyebiliriz. Ben zaten bir kulüp çatısı altında oynayan bir oyuncunun sokakta basketbol oynamasını pek tasvip eden biri değilim. Eğer bir çalışma yapmak istiyorsa kendine ekstra bir yatırım yapmak istiyorsa bunu belirli bir program ve gözetim altında bağlı olduğu kulubün çalıştığı salonlarda daha doğru bir şekilde yapması taraftarıyım. Tabi bu benim düşüncem. Yoksa sizin söylediğiniz yaşlardaki basketbolsever arkadaşlarımızda şanslarını gayet tabiki zorlayabilir, kapıları açmak için bir fırsat kollayabilirler..

Basketbolcu olmayı düşünen bir gencin nasıl bir yaşantısı olmalı kendini daima bir adım ileri götürmek için neler yapmalı?

Öncelikle oyuncu adayı kararlı, azimli, çalışkan ve cesaretli olmalı diye düşünüyorum. Tabi bu alt başlıkların ana kelimesi ise DİSİPLİN.. Kendisini geliştirecek yollar bulmalı, kapıları açan olmalı, araştırmalı, maçları seyirci değil oyuncu gözüyle izlemeli, oyunculuğun sadece saha içerisinde değil, saha dışında da var olduğunu bilmeli. Evde yapması gereken, antrenmanda yapması gereken ve maçta yapması gerekenler diye bunu 3 ayrı başlığa ayırabiliriz. Bunların içeriğini tek tek benimsemeli ve daha da önemlisi uygulamayı bilmeli. İpin ucunu tutmayı başardığı zaman gerisinin geleceğinin farkına varmalı…

Antrenörlüğe nasıl başladınız?

16 yaşımda o zaman ki a takım antrenörümüz Refik GÜR sayesinde küçük takımda başladım..O zaman antrenör yoktu piyango bize çıktı..Hiç birşey bilmeden bir ekip emanet edilmişti.Zamanla neler yapıp yapamayacağımı görmek içinde iyi bir fırsattı.Zor ama güzeldi..Böylece antrenörlüğe adım attım.Buradan bu fırsatı veren  ve rahmetli olan Refik hocama minnet duygularımı iletiyorum.

Kendinize örnek aldığınız antrenörler ve  en beğendiğiniz antrörler kimlerdir?

Obradovic..Anlatamam herhalde..Türkiye’de beğendiğim antrenörler var,görüştüğüm bilgiler aldığım bilgilerinden istifade ettiğim pek çok antrenör oldu.Cavit Altunay, Aydın Örs, Cem Akdağ, Çetin Yılmaz, Tamer Oyguç.. Böylesine değerli antrenörlere fırsatını bulduğum zaman hep basketbol üzerine soru sorma bilgi alma ve paylaşma derdindeyim.. OYAK-Renault ’ta A takım antrenmanlarına zaman zaman katılarak Yücel Abinin, Murat Abinin, Ali Abinin ve alt yapı koordinatörümüz Gürkan Abinin de felsefesi, bilgisi benim kendi felsefeme harman edeceğim pek çok bilgiye ulaşmama sebep oluyor.Ama aralında ismini saymadığım Hurşit abi var..O bende tarifsiz,muazzam bir yere sahip. Nedenini bilmiyorum  ama öyle..

Bir çok basketbol takımında ver parayı al oyuncu mantığı vardır; alt yapıdan kendi oyuncularını yetiştirmeye çalışmak  yerine. Siz bunun kısa ve uzun vadede ki sonuçları hakkında ne düşüyorusunuz?

BAŞARI denen kavram insanların yakasına yapıştımı maalesef bırakmıyor. Her kulüp kendi bütçesine göre, koyduğu hedeflere göre belirli bir başarı kıstasına ulaşmak zorunda. Dolayısı ile o başarıya giden her yola mübah gözüyle bakılmaya başlanıyor. Gayet tabiki alt yapılarınızda yetişen ve a takımınıza yükselip göğsünüzü kabartacak oyuncunun tadına doyum olmaz ama bir gerçek var ki imkanı olan büyük balıklar küçük balıkları bu konuda yutuyor. Bu genel bir sorun ve açıkçası herkesin özüne dönüpte sırf alt yapılarda oyuncu yetiştirme felsefesini ortaya koyacak mental iradeye sahip olacağını daha da ötesi olduğunu düşünmüyorum.

Gelecekle ilgili planlarınız ve hedefleriniz nelerdir hocam? Kemal Başaran’ı kısa orta ve uzun vadede nerelerde görebileceğiz?

‘İyi, en iyinin düşmanıdır’ bu sözün insan üzerindeki etkisine çok inanıyorum. Kendini geliştirmek, araştırmak, izlemek, dinlemek veya görmek.. Bu işin sac ayaklarından birkaçı bunlar..Bildiğini anlatabilmek, anlattığını gösterebilmek ve uygulatabilmek.. İyi bir antrenörün yanında iyi bir psikolog olmak vb. çok  sorumluluklar var..Başlı başına modelsiniz,bunun sorumluluğu var..Detaylar var, farkındalıklar var, öteki olabilmek var. Var da var..Ben bunların hepsine vakıf olabilmeli,tam donanımlı antrenör olabilmeliyim.Kendi içimde bunun hesabını yapıyor,ölçüp biçiyorum tabiki.. Şu an bulunduğum kulüp OYAK-Renault benim en ciddi ve en etkili temelim konumunda..Bununda farkındayım.. Önceliğim insan yetiştirmek,sonra ülkeme basketbolda hizmet etmek, oyuncular sunmak ve onların başarılarını izlemek ama hiç bir zaman fotoğrafta yer almamak, görünmemek hedefim. En iyisini istiyorum,en zor olanını istiyorum.Zamanla bu dileklerimin realiteye dönüşmesi ve gerçekleşmesi için çok ve doğru işler yapıp çalışmam gerektiğini de biliyorum.

Basketbolbilgi.com adında basketbol eğitim ve kaynak sitesinin sahibisiniz. Sitenizin oluşumundan, gelişiminden ve şuanki konumundan bahseder misiniz?

Biliyorsun bu siteyi sen açtın verdin bana. Ön ayak oldun, destek çıktın. Gayet tabiki ilk başta bu sitenin çok popüler bir basketbol sitesi olup bu kadar yoğun takip edileceğini tahmin etmemiştim. Her geçen gün siteyi geliştirdik ki bunda senin payını kelimelerle izah edemem. Röportajlar yaptık, yazılar, videolar, slaytlar hazırladık sunduk.. Son olarak çizimli sunumlar hazırlayıp siteye koyuyoruz. Sayende facebook grubunuda kurduk. 2.350 ye ulaştı orda da sayımız.  Benim stresimi attığım bir yer oldu site, tepkilerde ne mutlu ki çok olumlu  ‘iyi ki yaptın ülke baksetbolunun ihtiyacı vardı’ diyenlerin sayısı az değil. Buradan sitede emeği geçenlere başta sen olmak üzere sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.

Ayrıca 4 günlük bir basketbol seminerinden sonra ‘ülkenin gelecek vaat eden en iyi alt yapı antrenörü’ plaketine layık gören THGD’ye teşekkürlerimi iletiyorum.

Ülkemizde alt yapıya gerekli önem veriliyor mu tüm Türkiyeye baktığınızda nasıl bir durum söz konusu? Alt yapıları yakından takip eden birisiniz geleceğimiz parlak diyebilir miyiz?

İnanın geleceğimizi gönül rahatlığıyla emanet edebileceğimiz çok iyi oyuncularımız var,potansiyelimiz var.Kazanmayı isteyen,çalışan,başarmak için o formayı kapmak için koşan,çabalayan çok yetenekli cevherlerimiz var..Ancak kendi çukuruna kendi düşenlerde var yakınlarımızda.Devşirmelerle,küçültmelerle suni başarılara yelken açanlar ve daha sonra bir de ‘BAŞARDIK!’ diyebilen büyük antrenörlerimi,bu işin içerisinde yer alan spor adamları var..Ama onlara rağmen ben ülkemizde ki bu değerlerin hak ettikleri yere elbet ulaşacakları kanaatindeyim.Bu inancı fazlasıyla taşıyorum.

Kulüpler oyuncu taraması yapmalı mı? Yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Gayet tabi yapılmalı oyuncu adayının %99’u okullarda zaten. Biz kulüp olarak Bursa’da ki her okulu tek tek gezdik. Bu sayı 160’ın üzerinde.1998 doğum tarihli öğrencilerden  başlayıp 2001 doğumlulara kadar uzanan zinciri oluşturduk, kurduk. 1998-1999 mutabık olarak devam ediyor, hatta 2000-2001 doğumlularla çalışmaya da başladık. Keyifli bir şekilde ilerliyoruz.

Alt yapılarda yüzlerce oyuncu oluyor ama yıllar geçtikçe birçok oyuncu eleniyor ve sayılı sayıda basketbolcu profesyonel olarak yoluna devam ediyor. Buradaki eleniş nasıl oluyor? Bir oyuncunun elenmemesi için neler yapması gerekiyor? Ya da siz antrenörler olarak bir oyuncuda kendisini ileri taşıyacak potansiyeli görmüyorsanız nasıl bir yöntem izliyorsunuz?

Günümüz basketbolunda popüler basketbolun gerekliliklerini yerine getiren oyuncular daha kabul görüyor. Örneğin uzun oyuncu sıkıntısı had safhada bu yüzden her uzun oyuncuya cevher gözüyle bakıyoruz. Ama bir yandan da çakılı pivot sistemi de kalmadı, daha çok motion ofence, fast break, transtation game dayalı hücum opsiyonları var. Dolayısıyla bu tip uzun oyunculara ilgi azaldı. Daha ziyade yüzü dönük şut atabilen, asist yapabilen, atletik, daha komplike oyunculara yer veriliyor. Örneğin 5 bölgeninde fundamentalına sahip bir oyuncunun kendine iyi bir yerlerde şans bulması çok yüksek bir olasılık. Oyuncu az biraz hepsinden bilmeli, bazı önemli noktaları da en iyi yapmalı. Bunları yapamayan dolayısıyla baki bir basketbol geleceğine sahip olamıyor. Bu durumdaki oyuncular basketbol anlamında kendilerini tatmin edemeyecek yerde ve konumdalarsa antrenörlüğe, spor yöneticiliğine ve bu işin ilgi alanı olan her alanda kendilerine uygun olabilecek bir dalı seçip oraya yönlenebilir ve yeni bir maceraya atılabilmeliler.

Alt yapıdan çıkan bir oyuncunun A takımlarda şans bulma olasılığı nelere bağlı? Örneğin büyük bir kulüpte kendisine şans bulması çok zor oluyor. Bunun yerine bir alt ligden ya da ligin orta seviye takımlarından başlamasını önerir misiniz?

Öncelikle bulunduğunuz kulübün bakış açısına bağlı bir durum bu. Güvenipte şans verecek bir kadro lazım öncelikle. Ancak oyuncu A takıma çıkmadan önce mutlaka bölgesel ve 2.lig tecrübeleri yaşamalı, pişmeli. Bu alt liglerde daha sert ve darbeli basketbol oynanıyor. Mutlaka buralarda kendini sınamalı..

2001 Avrupa şampiyonasından sonra basketbola ülkemizde yoğun ilgi oluşmuştu. Bu yıl ise Dünya şampiyonası kendi evimizde.. Şampiyona ve sonrası için oluşacak ortam hakkında düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?

Mutlaka ki ülkemizde basketbol tavan yapacaktır. Özellikle genç arkadaşlarımızın havada kalan bir spor dalı olan basketbol kültürüne daha da sarılacaklarını düşünüyorum. İdol olarak gördükleri, hayranı oldukları pek çok yıldız bu sahnede. Daha ne isteyebilirler ki! Bu turnuva bizim ülkemiz ve ülke basketbolumuz için çok iyi bir fırsat, basketbolun en ücra köşelere yayılabilmesi için bundan daha popüler bir reklam yapılamaz. Kesinlikle iyi değerlendirmeli ve bunu elde edeceğimiz iyi bir dereceyle de taçlandırmalıyız.

3SAYI Basketbol Dergisi hakkında neler söylemek istersiniz?

O kadar emek veriyorsunuz ki  bu dergi için hayret ediyorum. Ülkemizde basketbolu ayakta tutmak için gösterdiğiniz bu emeğin hiç bir karşılığı yok. İçeriğiniz, bilgileriniz ortaya koyduğunuz çabanız zaten bu derginin bu kadar sayıda piyasada olması ne kadar doğru iş yaptığınızın göstergesi. Geçen gün basketbolumuz duayenlerinden Cavit Altunay hocamızın mailini aldığımda, bir Amerikan dergisi yanında az kalır demesi de herşeyi ortaya koyuyor zaten. Takdire şayan işler yapıyorsunuz..

Teşekkür ederiz hocam. Başarılarınızın ve Türk Basketboluna katkılarınızın devamını dileriz.

Röportaj: Bekir Sıddık KOÇ, 3SAYI Basketbol Dergisi


Conrad McRae

Basketbolumuzda İz Bırakanlar #4 Conrad McRae..
Conrad McRae, Türk basketbolunda çok farklı bir yere sahiptir. Belki liglerimizde çok uzun yıllar forma giymedi ya da çok büyük başarılara imza atmadı ama müthiş atletik yetenekleri, göze hoş gelen hareketleri ve sempatik tavırlarıyla birçok basketbolsevere bu sporu sevdirmeyi başardı, gönüllerimizde çok farklı bir yere sahipti. Smaç ve blok deyince akıllara gelen ilk isim hep o oldu.

McRae, 11 Ocak 1971 tarihinde New York’ta doğdu. Gençlik yıllarında sokak basketbolunun mabedi olarak bilinen Rucker Park’ta blokları ve smaçlarıyla saygı duyulan bir oyuncu olmayı başardı. Üniversite eğitimini 1989-93 yılları arasında Syracuse Üniversiyesi’nde tamamladı. NCAA’in üst düzey takımlarından biri olan Syracsuse’deki ilk sezonunda fazla şans bulamayan McRae, sonraki yıllarda daha çok sahada kalmasıyla birlikte, üniversite kariyerine performansını katlayarak devam etti. Son senesinde 12.3 sayı, 6.9 ribaund, 2.7 blok istatistikleriyle mezun oldu. Bu başarılı performansının ardından herkesin ilgisini çekmeyi başaran McRae, McDonald’s All-American takımına seçildi ve takımın elemelerde şampiyon olarak Dünya Şampiyonası’na katılmasına büyük katkı yaptı.

1993 NBA Draftı’nda Washington Bullets (bugünkü adıyla Washington Wizards) tarafından 38. Sıradan seçildi ancak NBA’de oynamadan CBA takımlarından Fort Wayne Fury takımına transfer oldu. CBA’de 9 maçta forma giydikten sonra Fenerbahçe’ye transfer olan McRae, ilk kez Amerika dışına çıkarken topraklarımıza ilk adımını da böylece atmış oldu. Fenerbahçe forması giydiği 1993-94 sezonunda 12.1 sayı, 8.6 ribaund ortalamaları ile başarılı bir performans ortaya koyan McRae, yaptığı spektaküler hareketler, smaç ve bloklarla Türk basketbolseverlerin büyük beğenisini kazanmayı da başardı. Ancak o sezon sonunda, bir antrenmanda kalp spazmı geçirmesi nedeniyle sözleşmesi feshedildi ve Fransa’nın Pau Orthez takımına transfer oldu.
1994-95 sezonunda Pau Orthez formasıyla 17.2 sayı, 8.1 ribaund ortalamaları yakalayan McRae, kendisi gibi atletik oyuncularla oynamanın da avantajını kullanarak çok iyi bir sezon geçirmişti. 1995-96 sezonunda Efes Pilsen’e transfer olarak yeniden ülkemize dönen McRae, 12.6 sayı, 9.2 ribaund ortalamalarıyla oynarken takımının hem Türkiye Ligi, hem Koraç Kupası’nı kazanmasında Petar Naumoski ile birlikte en büyük pay sahibi oluyordu.

Bu başarının ardından 1996-97 sezonunda İtalya’nın güçlü takımlarından TeamSystem Bologna’ya transfer olan Conrad McRae, burada 12.3 sayı, 9.1 ribaund ortalamaları tuttursa da geniş kadro içerisinde beklediği dakikaları ve istediği ortamı bulamıyordu. Bunun üzerine 1997-98 sezonunda Yunanistan’ın PAOK takımına transfer oldu.
Fenerbahçe 1998-99 sezonunda tarihinin en iyi kadrosunu kurmuş Mahmoud Abdul-Rauf, Zan Tabak, İbrahim Kutluay, Marko Milic gibi süper starların yanında Conrad McRae’i de transfer etmişti. McRae, 3. Türkiye macerasında yine başarılı bir performans ortaya koyup 9.9 sayı, 8.6 ribaund, 2.1 blok ortalamalarıyla oynamış ve “Euroleague Blok Kralı” olmayı başarmıştı ancak Fenerbahçe kurduğu o rüya takıma rağmen takım olarak başarıya ulaşamamıştı. Fenerbahçe’nin ardından 1999-2000 sezonunda İtalya’nın Trieste takımında forma giyen McRae, 10.8 sayı, 11.0 ribaund, 2.0 blok istatistikleriyle oynamıştı.

2000 yılında Orlando Magic’in yaz kampına katılan Conrad McRae, 10 Temmuz 2000 günü Orlando yaz kampındaki bir antrenman sırasında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Conrad, daha önce de kalp spazmı geçirmiş ve doktorlar basketbol oynamasının riskli olduğu konusunda kendisini defalarca uyarmıştı ancak o basketbola olan aşkı yüzünden bu spordan hiç kopamadı ve ne yazık ki hayatını da en sevdiği yerde, bu parkeler üzerinde tamamladı.

Conrad kalp krizi geçirdiğinde hemen yanında olan idman arkadaşı ünlü basketbolcu Tyus Edney o anı söyle anlatır: “Conrad her zamanki gibi güleryüzlüydü sakalar yapıyordu ama birden eli titremeye ve acayip hırıltılar çıkarmaya başladı. Ardından yere yığıldığında bunun şaka olmadığını anladım.”

Sokak basketbolunun dünyadaki gelmiş geçmiş en büyük ismi olarak kabul edilen Miami Heat oyuncusu Rafer “Skip To My Lou” Alston, Conrad’ın sokak basketbolunun mabedi Rucker Park’taki en büyük rakiplerinden biriydi. Alston onunla ilgili görüşlerini söyle anlatır… “Conrad’la oynamak gerçekten büyük eğlenceydi. Çok hırslıydı ve hep kazanmak için oynardı. Yaptığı smaçlarla oyunun hakkını verirdi. Ayrıca ondan blok yemeden atılan her turnike büyük başarıydı. Basketbolumun gelişmesinde çok faydası oldu.”
O gerçekten çok farklı bir oyuncuydu, çok önemli yeteneklere sahipti. Daha NBA oyuncuları alley-oop nedir yeni yeni öğrenirken, o Naumoski’nin attığı pasları ters alley-oop’la potaya smaçlarken onu izleyenlerin ağzını açık bırakıyordu. Evet o müthiş atletik yeteneklere sahipti, yaptığı smaç ve bloklarla unutulmazlar arasına girmeyi başardı ama daha da önemlisi çok farklı bir karaktere sahipti. Sürekli güleryüzlü, sempatik tavırları, mücadeleci yapısı ve kazanma hırsıyla hep tribünlerin de sevgilisi olmayı başardı. O da basketbolu çok seviyordu, bu işi birçokları gibi sadece para için yapmıyordu. Basketbolu o kadar çok seviyordu ki, bu oyun için ölmeyi bile göze almıştı.

O basketbolu, biz de onu çok sevdik. O çok sevdiği basketbol için hayatından vazgeçti ve parkeler üzerinde veda etti kısa ama başarılarla dolu hayatına. Biz seni hiç unutmadık Conrad, huzur içinde yat.. rest in peace!..

Çetin Kuzu



Engin Atsür Röportajı

“Amerika’ya küçük bir çocuk olarak gittim, büyük bir adam olarak döndüm”

Engin Atsür

Basketbola Geleceğin Yıldızları Spor Okulları’nda, 8 yaşında başlayan Engin Atsür, 2 yıl sonra Efes Pilsen Spor Kulübü’ne geçti. Pertevniyal ile geçirdiği bir sezonun sonunda burs alarak eğitiminine Kuzey Karolina Eyalet Üniversitesi’nde devam ederek, 4 yıl boyunca North Carolina Üniversitesi’nin önemli oyun kurucularından oldu. Son senesinde 11.3 sayı, 2.9 ribaund ve 4.2 asist ortalamaları ile mezun olan Atsür, 2007-2008 sezonunda Benetton Treviso takımında forma giydi. 10 ULEB CUP maçında forma giyen Engin Atsür ULEB CUP’ı, 2.1 sayı, 1.2 ribaund ve 1.3 asist ortalamaları ile tamamlarken, 31 lig maçını 4.4 sayı, 1.1 ribaund ve 1.1 asist ortalamaları ile tamamladı. 2008-2009 sezonunda Efes Pilsen forması giyen Milli oyuncu, 6 maçta oynarak 2.5 sayı ortalaması ile sezonu tamamlarken, Teknosa Türkiye Kupası ve Beko Basketbol Ligi Şampiyonluğu yaşadı. Milli Takım formasını 111 kere giyen Engin Atsür, 2006 yılında Japonya’da düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda 7.9 sayı, 1.6 ribaund ve 1.6 asist ortalamaları ile oynarken, Polonya’da gerçekleştirilen Avrupa Şampiyonası’nda maç başına 3.3 sayı ortalaması ile forma giydi.

Basketbola babasının teşviği ile başlayan Engin Atsür, o dönemde basketbolun hayatında bu kadar büyük bir önemi olacağını düşünmediğini ama şu an geriye dönüp baktığında  “İyi ki babam bizi oraya yazdırmış ve basketbola başlamışım” dedi.

Eğitimin insan hayatında çok önemli olduğunu belirten genç oyuncu, yanlış kararlar alınmaması gerektiğini ve eğitime devam edilmesinin çok önemli olduğunu sözlerine ekledi.

3SAYI: Çoğu basketbolcunun aksine sen liseden sonra eğitimine devam ettin. Bu kararı almanda neler etkili oldu?

E.A: Eğitimime Amerika’da devam etme kararı almamda en büyük etken ailemdi. Küçüklüğümden beri ailemin böyle bir düşüncesi vardı, abime ve bana bu düşüncelerini aşıladılar ve biz de zamanla bu düşünceyi benimsedik. Abim benden 3 sene önce burs alarak Amerika’ya gitti. Ben de onun yolunu izleyerek eğitimime Amerika’da devam ettim. Tamamen ailemin teşviği ile oldu.

3SAYI: Pertevniyal deneyiminden sonra NCAA’de North Carolina Üniversitesi ile çok başarılı 4 yıl geçirdin, oradaki deneyimlerin ve bu deneyimlerin sana kazandırdıkları nelerdi?

E.A: Şu anda geriye dönüp baktığımda orada çok fazla deneyim kazandığımı görüyorum, NCAA’de ki deneyimlerimin bana kesinlikle çok pozitif etkileri oldu. Ben oraya küçük bir çocuk olarak gittim ve büyük bir adam olarak döndüm. 4 sene boyunca yalnız yaşadım ve hayatın birçok zorluğu ile tek başıma mücadele ettim. Yalnız olmak çok zordu ama bunun beni olgunlaştırdığını düşünüyorum. Üniversitede aldığım diplomanın öneminden bahsetmeme gerek yok aslında ama ne kadar basketbolcu olsamda, ben hala üniversite eğitimini tamamlamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Orada işletme okudum ve işletme diplomam var. Ama orada bulunmamın en büyük etkisi Amerika gibi önemli bir ülkenin hayat tarzını, oranın kültürünü almış olmam. Bu durum benim dünya görüşümü çok fazla değiştirdi.

3SAYI: Roy Williams senin için “Türkiye’de yeni bir Engin olduğu zaman hemen haber verin” demişti, bu senin onlar adına ne kadar önemli bir oyuncu olduğunun kanıtıydı. Roy Williams için neler söyleyebilirsin?

E.A: Roy Williams Amerika’da çok önemli bir coach. Şu anda aktif olarak coachluğa devam etmesine rağmen aynı zamanda “Hall of Fame” dedikleri efsaneleşen yapının içinde. 2004’te Amerika Milli Takımı Türkiye’ye geldiğinde orada yardımcı antrenördü. Dediğim gibi kendisi çok önemli bir antrenör, benim için böyle güzel şeyler düşünmesi ve söylemesi çok gurur verici.

“Sporun okullara girmesi çok önemli”

3SAYI: NCAA’de oyunculara hem eğitim hayatlarını hem de basketbol hayatlarını aynı anda devam ettirebilmeleri için çok büyük bir şans tanınıyor ama maalesef ülkemiz şartlarında bu pek uygun değil. Bu konuda neler söyleyebilirsin?

E.A: Bu sistem sadece Amerika’da var ve uyguladıkları mantık; sporun okullara girmesi. Bizde ise altyapı kulüpleri bulunuyor, çünkü sportif aktivitelerde bulunmayan çok fazla okul var ve spor yapmak isteyen gençleri altyapı kulüpleri destekliyor. Bu aslında çok yorucu bir durum. Hele İstanbul gibi büyük bir şehri düşündüğümüz zaman, o yaştaki bir çoçuğun o yorgunlukla okul-antrenman-ev üçlüsü arasında gidip gelmesi saatlerini alacaktır. Çocuklar spora yönelince okulu ikinci plana atıyorlar, halbu ki ailelerin daha büyük bakmaları lazım bu olaylara. Aileler gençleri yanlış yönlendiriyor, çünkü başarılı olup, sporcu olur ve iyi bir maddi geliri olur diye düşünüyorlar. Ama maalesef böyle olmuyor bu işler, belki 100 çocuktan 2 tanesi üst seviyede bir oyuncu olabiliyor. Diğerleri ise eğitimlerini de geri plana ittiklerinden daha geride kalıyorlar. Burada önemli olan sporun okullara entegre olması ve burs olanağı sağlayarak öğrencileri spora teşvik ederken, eğitimlerini de tamamlamalarına fırsat tanımaları. Sonra ileride bir seçim yapabilme şansı tanınmalı, iş hayatına eğitimi ile devam edebilir ya da profesyonel oyuncu seviyesinde oynayabilir. Bu fırsatlar maalesef bizde bu kadar rahat bir şekilde tanınmıyor.

3SAYI: Bazı genç oyuncularımız için ABD’de lise ya da NCAA de oynama fırsatı doğuyor. Sence bu şanşı nasıl değerlendirmeliler? Gitmeleri onlara neler kazandıracaktır?

E.A: Bu karar insanın hayattan ne istediğine bağlı. Amerika’da eğitim ve spor hayatlarını beraber devam ettirebilmeleri gibi bir şansları varken bence bunu, fırsatı olan genç oyuncular değerlendirmeliler. Gitmeleri hem hayat görüşlerine hem de eğitimlerine çok şey katacaktır. Orada basketbola üniversite seviyesinde amatör olarak devam etseler bile ileride bu onlara artı olarak geri dönecektir. Sabırlı olmaları gerekiyor. Türkiye’de oynayıp para kazanmaya odaklanmaları yerine, uzun vadede bu eğitimin onlara neler katacağını düşünmeleri lazım. Sonuçta o yaşlarda kazanılan para hayatlarını kurtaracak bir para olmayacak, o yüzden eğitim alarak kendilerini geliştirmeleri daha doğru geliyor bana.

“Yaşadığım sakatlık olmasaydı, belki NBA’i denerdim”

3SAYI: NCAA’de oynarken NBA’de oynayacağına kesin gözüyle bakılıyordu fakat  bu olmadı. Sence NBA’in gerçekleşememe nedenleri nelerdi?

E.A: NBA’de oynamayı çok isterdim, ama girmenin ve ayakta kalmanın zor olduğu bir lig orası. Ayrıca daha atletik bir yapıya sahip olmak lazım. Avrupa ile kıyasladığımız zaman daha farklı bir oyun sistemine sahipler. Son senemde yaşadığım sakatlık beni çok etkiledi, sezonun yarısından fazlasında forma giyemedim. Bu sakatlığım olmasaydı belki şansım olabilirdi ama bu beni o kadar da üzmüyor. Çünkü NBA tarzı bir oyuncu olduğumu düşünmüyorum, NBA’de atletiklik çok önemli. Avrupa’daki oyun sisteminde daha değerli olduğumu düşünüyorum. O yüzden şu anda olduğum yerden memnunum.

3SAYI: Üniversiteden mezun olduktan sonra profesyonel hayatına İtalya Ligi ile başlayıp Efes Pilsen’e transfer olduktan sonra şu anda Beşiktaş Cola Turka ile devam ediyorsun. Profesyonel hayatında aldığın kararlar, yaşadıkların sende neler değiştirdi?

E.A: Hayatımızda farklı etkenlerin bir araya gelmesiyle kariyerimizi o yönde değişiklikler yaparak oluşturuyoruz. Benetton benim için çok iyi bir başlangıç oldu. Aslında 2 senem daha olmasına rağmen gelişen şartlardan çok memnun olmamaya başlamıştım ve bu yüzden Türkiye’ye geri dönme kararı aldım. Yine yaşadığım talihsiz bir sakatlık oldu, onunla boğuşarak geçti senem, ameliyat olmak zorunda kaldım ama çok şükür sakatlığımdan kurtuldum. Şu anda Beşiktaş ile hem bireysel anlamda hem de takım olarak başarılı bir sezon geçirdiğimi düşünüyorum.

3SAYI: Bize sakatlığından ve toparlanma sürecinden bahsedebilir misin?

E.A: Ameliyatımı Amerika’da oldum. Çok ciddi bir ameliyattı ama çok başarılı geçti. Rehabilitasyon sürecini de North Carolina Üniversitesi’nde tamamladım, orada iyi baktılar bana. Sorunsuz bir şekilde atlattım, 3 ay içerisinde de toparlandım.

“Yaşanan olumsuzluklara rağmen, sezon sonuna doğru daha iyi bir performans yakalamak istiyoruz”

3SAYI: Beşiktaş Cola Turka bu sezon hem kadro hem de performans olarak en iyi senesini yaşıyor ve şampiyon olunucaksa bu takım; o sene, bu sene olarak değerlendiriliyor. Yaşanan ters olaylara rağmen basketbolunuzla adınızdan söz ettiriyorsunuz. Bu sezonu nasıl değerlendiriyorsun?

E.A: Bu sene kadro anlamında gerçekten çok güçlüyüz, ama şanssız bir sene geçiriyoruz. Herşey ardarda geldi, bir türlü tam takım olamadık, tam kadro sahada bulunamadık. Takım içi sorunlar, alınan cezalar ve yaşanan sakatlıklardan dolayı yakaladığımız ritim hep bir bozulmaya uğradı. Ama bu saatten sonra sezon sonuna doğru iyi bir form yakalamamız ve elimizden gelenin en iyisini yapıp sezonu mümkün olan en üst seviyede tamamlamamız lazım. Play-off’larda daha yukarıları hedefliyoruz. Önemli olanın sene sonundaki formumuz olduğunu düşünüyorum. Bence çok iyi bir sezon geçiriyoruz.

“Chatman bizim için önemli bir oyuncuydu”

3SAYI: Chatman Beşiktaş’ın kadrosunda ki en etkili oyunculardan biriydi ve aldığı cezadan dolayı bir süre kadroda olamayacak. Sence bu takımın gidişatını nasıl etkileyecek?

E.A: Chatman gerçekten çok başarılı ve bizim için de çok önemli bir oyuncu. Geçen seneden beri takımda ve Beşiktaş’ı çok iyi tanıyor. Yaşadığı olay bizim için çok ani ve beklenmedik oldu. Açıkçası çok da iyi olmadı ama yerine yapılan transferin de adaptasyon sürecini çabuk atlatacağını düşünüyorum. Chatman’ın boşluğunu en iyi şekilde dolduracağına inanıyorum.

3SAYI: Baktığımız zaman Beşiktaş’ta hücumda da sorumluluk alıyorsun ve oldukça başarılı maçlar çıkarıyorsun. Ama Milli Takım ve Efes Pilsen’de hücumda fazla sorumluluk almadığını görüyoruz.  Bu oyun tarzı antrenörün seçimimi yoksa sen mi böyle oynamak istiyorsun?

E.A: Her takımda alınan görevler ve roller farklı oluyor. Hangi takımda olduğun önemli değil, defans her zaman çok önemlidir. Ama bu takımda ofansif yönümü kullanma fırsatım oldu ve bu benim için çok önemli. Çünkü ofansif yönü kuvvetli olan bir oyuncuyum.

3SAYI: Beşiktaş taraftarı hakkında neler söylemek istersin?

E.A: Beşiktaş taraftarı çok özel bir seyirci. Her maça gelen aşıklar grubumuz var, tüm maşlarda köşede oturan. Sağolsunlar onlar bizi hiçbir zaman yalnız bırakmıyorlar. Aynı zamanda her maça gelen ayrı bir kitlemiz var. Onlara maç ayırt etmeden geldikleri ve bizi yalnız bırakmadıkları için ayrıca teşekkür ediyorum. Büyük ve önemli maçlara gelen taraftarlar sayesinde salon doluyor ve çok güzel bir atmosfer oluşuyor. Keşke her maç salonu doldursalar. Ama salonumuz dolmasa da basketbolu bilen bir seyirci kitlesine sahibiz. Bu da gerçekten bizim için büyük bir avantaj oluyor. Salon dolmasa bile gelen seyircilerle beraber güzel bir ritim yakalıyoruz.

3SAYI: Kendi özeleştirini yaptığın zaman en çok hangi alanda çalışman gerektiğini düşünüyorsun?

E.A: Daha istikrarlı bir seviyeye gelip, her maçı aynı seviyede oynamam lazım. Her maçta aynı defans ve ofansı göstermek çok önemli.

“Çift guardlı oyun sisteminin, takım açısından daha faydalı olduğuna inanıyorum”

3SAYI: İki oyun kuruculu sistemde daha başarılı olduğunu görüyoruz. 1 numara mı yoksa 2 numara mı oynamak daha verimli senin için?

E.A: Milli Takım’da genelde 1 numarada oynuyorum. Beşiktaş’da 2 numara olduğum zamanlar da oluyor. Çift guardlı sistemde pozisyonun çok fark etmiyor. İki guardın olmasının takım açısından da iyi olduğunu düşünüyorum, çünkü guard takımı oynatırken aynı zamanda kendi skorer özelliği var ise bunu da kullanabiliyor. Bence Beşiktaş’da bu sistem yerine oturmuş durumda ve iyi çalışıyor.

“Yaşadığım sakatlığa rağmen Tanjevic’in bana güvenmesi çok önemliydi”

3SAYI: Milli Takım kariyerinde 2002 yılında Avrupa Genç Milli Takım Şampiyonası senin için çok önemli bir dönemdi, şampiyonayı 22,3 sayı ortalaması ile tamamladın. O dönemdeki Genç Milli Takım ve performansın, şampiyona ile ilgili yaşadıkların neler?

E.A: Benim için çok özel bir şampiyonaydı çünkü amatörlükten profesyonelliğe bir geçiş dönemiydi. Altyapıda oynarken, kendinizi Avrupa’da ki diğer oyuncularla kıyaslama şansınız olmuyor. Ama Milli Takım’da olduğunuz zaman bu şansı elde ediyorsunuz, o yüzden benim için çok önemliydi. Bulunduğum seviyeyi anlamam ve kendimi geliştirmem açısından edindiğim ilk fırsatlardan biriydi. Bu yüzden benim için çok özeldi.

3SAYI: Yaşadığın sakatlığa rağmen Tanjevic’in sana ne kadar güvendiğini seni kadroya dahil etmesi ile görmüş olduk.

E.A: Tanjevic geçen sene yaşadığım sakatlığa rağmen bana güvenip beni kadroya aldı ve ona bu güveni için çok minnettarım. Zaten sakatlık sürecini atlatmıştım ve oynamaya hazırdım. İtalya’da ki Akdeniz Oyunları’nda ki turnuvada forma giydim ve orada iyi bir performans gösterdiğim için hazır olduğuma inandı ve kadroya dahil etti.

“Dünya Şampiyonası’nda seyircimizi de arkamıza alarak, şampiyonayı en iyi seviyede bitirmek istiyoruz”

3SAYI: Önümüzde A Milli Takım’ın hedefi olan 2010 Dünya Şampiyonası var. Dünya Şampiyonası ile ilgili görüşlerini alabilir miyiz?

E.A: Türkiye’de Dünya Şampiyonası gibi büyük bir organizasyonun yapılması hem ülkenin basketbolu hem de tanıtımı açısından çok büyük bir adım. Bu organizasyonun önemini tam anlayamamış durumdayız ama bunu elde etmek çok büyük bir başarı. Oyuncular açısından ise kendi evimizde böyle bir organizasyonda yer alıcak olmak çok heyecan verici. Oluşabilecek atmosferi gerçekten hayalimde canlandıramıyorum. Çok büyük bir ilgi olduğunu şimdiden görebiliyorum. Takımda kim olursa olsun 12 kişi elinden gelenin en iyisini yapcaktır.

3SAYI: Sence 2010 da 2006 da yakaladığımız takım ruhunu yakalayıp kendi evimizde de oynamanın verdiği avantajla final oynama şansımızı görüyor musun?

E.A.:Bana bir hedef belirlemek yanlış geliyor açıkcası. Burada önemli olan başarılı bir turnuva geçirmek. Belli bir basketbol ekolüne sahip olmak ve bulunduğumuz seviyeyi koruyup hatta daha da üstüne çıkmak hedefimiz olmalı. İstikrarlı olmak çok önemli. Final oynamamız çok büyük bir başarı olur ama bunun devamlılığı olmazsa eğer bu başarının hiç bir önemi kalmaz. Evimizdeki şampiyonayı seyircimizi de arkamıza alarak en iyi seviyede tamamlamak istiyoruz.

3SAYI: Hem Avrupa deneyimi hem de NCAA deneyimi olan bir oyuncu olarak Beko Basketbol Ligi hakkında bir değerlendirme yapmanı istesek neler söyleyebilirsin?

E.A: Bütçe olarak Avrupa ile kıyasladığımızda iyi bir seviyede olduğumuza inanıyorum. Bütün Avrupa’yı etkileyen bir ekonomik kriz var ortada ve bu kulüpleri de doğal olarak etkilemiş durumda. Bazı seneler her ligde olduğu gibi bütçelerde artış ve düşüş oluyor. Bütçe olarak iniş-çıkışın olması çok normal. Onun dışında ligin kalitesine baktığımızda ise, çok önemli oyuncular barındırıyoruz. Yabancı oyuncuları ve Milli Takım’da ki oyuncuları değerlendirirsek, kaliteli oyuncular bulunuyor. İyi bir ligimiz var ama daha da iyi olması gerekiyor. Türkiye’nin hakettiği seviyede olmadığına inanıyorum. Zamanla ligin daha da sertleşeceğini ve kalitesinin daha da artacağını düşünüyorum. Tabi bunu da Avrupa’da edinilen başarılarla karşılaştırarak anlayabiliriz. Şu anda açıkçası ULEB CUP ve Euroleague’de çok başarılı bir sezon geçirmedik. İleriki senelerde daha doğru stratejiler ile daha yukarılarda olacağımıza inanıyorum.

3SAYI: Beko All-Star’a değinirsek biraz ülkemizde bu tür eğlence amaçlı etkinlikler henüz çok yeni. Hem All-Star hem de 3SAYI şampiyonluğun ile ilgili neler söyleyebilirsin?

E.A: Bu sene ilk defa All-Star’a katıldım ve gerçekten çok keyif aldım. Ayrıca Kayseri’de yapılan salon çok güzel olmuş ve Kayseri halkının gösterdiği ilgi organizasyonun daha keyifli geçmesini sağladı. 3SAYI şampiyonluğuna gelirsek, o kadar iyi şutörün arasında birinci olmam organizasyondan had safada keyif almamı sağladı. Türk takımının Yabancı karmasını yenmesi ise ayrıca mutluluk veren bir olay.

“NBA’de mücadele eden takım arkadaşlarımı elimden geldiğince takip ediyorum”

3SAYI: Engin Atsür’ün NBA’ de en beğendiği oyuncuları ve favori NBA takımını öğrenebilir miyiz?

E.A: NBA’de Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur ve Ersan İlyasova’yı takip ediyorum ve kendileri ile de iletişim halindeyim. Takım olarak ise Phoenix Suns’a karşı sempatim var, Steve Nash’i çok beğeniyorum, onun basketbol tarzı çok hoşuma gidiyor. Ama Milli Takım arkadaşlarımı destekliyorum ve özellikle onların maçlarını takip ediyorum.

3SAYI: Biraz basketbol dışına çıkarsak, Engin Atsür sosyal hayatında basketbol dışında neler yapar, neler yapmaktan hoşlanır?

E.A: Vakit açısından çok geniş bir zaman dilimim olmuyor ve bu yüzden boş vakitlerimde genelde dinlenmeye çalışıyorum. Sporcu olduğum için özel hayatıma dikkat etmem gerekiyor sonuç olarak. Elimden geldiğince aileme ve arkadaşlarıma vakit ayırmaya çalışıyorum. İstanbul gibi muhteşem bir şehirde yaşadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum ve sevdiklerimle güzel ve rahat bir şekilde zaman geçirmek için elimden geleni yapıyorum. Onun dışında doğa ile iç içe olmayı çok seviyorum.

“Yemek yemeği çok seviyorum”

3SAYI: Duyduğumuza göre yemeklerle aran çok iyiymiş

E.A: Evet, yemek yemeği gerçekten seviyorum. Özellikle daha önce tatmadığım tatları denemeye çalışıyorum. Elimden geldiği kadar yemek yapmaya çalışıyorum ama maçtan veya idmandan çıktıktan sonra o yorgunlukla yemek yapmak, onları toparlamak, bulaşık derken zorlanıyorum. Boş vaktim olduğunda yemek yapmaya çalışıyorum yine de. Ama en iyisi annemin yemeklerini yemek tabi ki, eğer şanslıysam haftada bir bu fırsat elime geçiyor.

3SAYI: Eğer basketbolcu olmasaydın, hangi mesleği seçerdin?

E.A: Söylediğim gibi basketbola 8 yaşında başladığım için bunu pek düşünme fırsatım olmadı. Bu kararları alabileceğim yaşa geldiğim dönemde karşımda başka seçenek yokmuş gibi geldi ve aklımda sadece basketbol olduğunu gördüm. Eğitimime de bu yönde devam ettim. Sporla iç içe olmaktan gerçekten çok mutluyum. Bir ofiste oturmak yerine sporun içinde olmak, çocukların eğitimiyle ilgilenmek bana daha ideal geliyor.

“Sporda yaptığım işlerle gündeme gelmek istiyorum”

3SAYI: Boxer Dergisi’nde katıldığın çekimlerle aslında basketbol dışında da modellik olarak başarışlı olabileceğini kanıtladın, bu konu ile ilgili neler söyleyebilirsin?

E.A: Aslında ben orada hiçbir şey yapmadım, nasıl durmam gerektiğini söylediler ve kıyafetleri seçtiler, bana yapacak birşey kalmadı. Benlik bir olay yoktu aslında orada. Ama model olmak gibi bir düşüncem yok şu an.

3SAYI: Hürriyet tarafından “Yılın En Seksi Sporcusu” seçildin, bununla ilgili neler düşünüyorsun?

E.A: Biraz şaşırdım böyle olmasına ama güzel birşey tabi bu. Ama ben sporcuyum sonuçta, sporda yaptığım işlerle gündeme gelmek daha çok hoşuma gidiyor. Böyle bir ünvana layık görmüşler, böyle düşündükleri için memnun oldum ben de. Gülümsetti beni.

3SAYI: Bayan basketbolseverler tarafından en çok takip edilen oyunculardan birisin. Bu yoğun ilgiyi nasıl karşılıyorsun?

E.A: Gösterilen ilgiden rahatsız olmuyorum, sonuçta bayanların ilgi göstermesi hoşuma gidiyor. Sevilmek güzel birşey. Beşiktaş gibi büyük bir camiada ve Milli Takım oyuncusu olunca ilgi de artıyor doğal olarak. Bu ilginin normal olduğunu düşünüyorum ve bu ilgi beni memnun ediyor. Elimden geldiğince tüm hayranlarımla konuşmaya çalışıyorum.

“İleride bende Sinan Güler gibi bir web sitesi açabilirim”

3SAYI: Sinan Güler ile tavla turnuvalarınızı duyuyoruz zaman zaman

E.A: Evet, Sinan ile Milli Takım’da boş vaktimiz olduğunda tavla oynuyorduk. Tabi Sinan’ın kendi web sitesi var, Twitter kullanıyor, oralarda yazmayı seviyor. Sinanla böyle tavla savaşlarımız oldu evet.

3SAYI: Peki Sinan Güler gibi hayranlarınla interaktif bir ortamda görüşebilmeni sağlayacak bir site yapmayı düşünmedin mi?

E.A: Açıkcası bunu düşündüm ben de, ama bu göründüğü kadar kolay değil. Siteyi açıp öylece bırakmamak lazım. Güncellemek, iletişimde olmak gerekiyor ve bu zaman alan bir süreç. Sinan bunu çok güzel bir şekilde uyguluyor ve doğru yapıyor. Hayranları ile iletişimde, güncel olaylar ile ilgili konuşuyor. Ama açıkcası bu onun çok zamanını alıyor. Böyle bir düşüncem var, fakat zaman belirtemem. Ne kadar zamanımı alacağını göz önünde bulundurarak, o vakti ayırabileceğim zaman açmayı düşünüyorum.

“Basketbol kariyerim sona erdiğinde spor hayatının içinde olmak istiyorum”

3SAYI: Kariyer hedeflerini öğrenebilir miyiz?

E.A: İleride hatırlanmak için bir şeyleri başarmış olmak gerekiyor. Avrupa, Türkiye ya da Milli Takım seviyesinde başarı olabilir. Önemli olan bu başarıları kazanmak. Kapasitemi maksimuma yakın kullanmam gerekiyor. Takımıma faydalı olarak, sevdiğim basketbolu oynayarak kendimden söz ettirmek istiyorum. Sonuçta çok zevk alarak oynuyorum basketbolu. Benim için en büyük hedef, zevk aldığım ve faydalı olabildiğim sürece en iyi performansımı sergileyerek forma giymek.

3SAYI: Son olarak henüz senin için çok erken olsa bile basketbol yaşantından sonra ne yapmak istiyorsun, bu camianin içinde olma niyetin var mı?

E.A: Şu anda açıkçası tam bilemiyorum, bu kararı vermek için henüz erken. Ama spor hayatından uzaklaşabileceğimi çok düşünmüyorum. İleride çocuklara yönelik bir organizasyonun içinde yer almayı istiyorum. Ama şu anda spesifik birşey belirtmek için çok erken.

3SAYI: Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum.

E.A: Röportaj için ben size teşekkür ediyorum.

Röportaj: Damla Işık, 3SAYI Basketbol Dergisi


Kerem Tunçeri Röportajı

“İyi oynadığımız maçlarda bile performans düşüklüğü yaşamamız ligde maç kaybetmemize neden oldu”
Kerem Tunçeri

Beko Basketbol Ligi 24. Hafta karşılaşması olan Pınar Karşıyaka maçı öncesi görüştüğümüz Kerem Tunçeri ile İspanya yıllarından, altyapıya verilen önemden ve 12 Dev Adam’dan konuştuk.
Türkiye’de altyapıya gerekilen önemin verilmediğini söyleyen tecrübeli oyun kurucu, çok fazla potansiyelin olduğunu fakat kulüplerin araştırıp genç yetenekleri bulmak yerine yurtdışından oyuncu tercih ettiğini sözlerine ekledi.
Kendisi ile ilgili yapılan eleştirilere katılmadığını belirtirken, A Milli Takım’da oyun kurucu pozisyonunda sıkıntı olmadığını ve Dünya Şampiyonası’nda seyircinin de desteğini arkalarına alarak başarılı bir turnuva geçireceklerini düşündüğünü belirtti.

“İspanya’da ki basketbol organizasyonu Türkiye’ye göre çok daha büyük”
3SAYI: Profesyonel hayatının ilk yıllarında Orhun Ene gibi Türkiye’nin en önemli guardı ile oynama şansın oldu. Orhun Ene gibi önemli bir isimle beraber olmak ilk senelerinde sana neler öğretti?
Kerem Tunçeri: Orhun Abi’den hem saha içinde hem saha dışında çok şey öğrendim. Kendisi kariyerinin son yılları olarak düşünse de 3 sene çok iyi basketbol oynadı. Ben o zamanlar çok gençtim ve etrafımda bana birşeyler katabilecek her insandan birşeyler öğrenmeye çalışıyordum. Kendisi ile ilk yıllarımda beraber olmak benim için çok büyük biri avantajdı. Ayrıca A Milli Takım’da hala beraber çalışma fırsatımız olduğu ve sürekli iletişimde olduğumuz için çok mutluyum.

3SAYI: 2005-2006 yılında Beşiktaş’ta geçirdiğin başarılı sezondan sonra Real Madrid’e transfer oldun. İspanya gibi Avrupa’nın en iyi liglerinde oynamak sana neler kattı?
K.T: Öncelikle manevi olarak kattığı değerler benim için çok önemli. Iki sene üstüste ULEB CUP kazanmak ve ACB Şampiyonu olmak benim için çok büyük bir başarıydı. Takımda çok güzel bir atmosfer oluşmuştu. Ilk sene elde ettiğimiz başarı çok değerliydi ama ikinci sene de final-four’un ucundan dönerek kaçırdık. Çeyrek finalde elendik. Ama kişisel başarı olarak baktığım zaman iyi bir tecrübe olduğunu düşünüyorum. Çok güzel anılar ile Türkiye’ye döndüm.

3SAYI: ACB Avrupa’nın en iyi ligi ve ACB ile Beko Basketbol Ligi’ni kıyaslamanı istesek neler söyleyebilirsin?
K.T: Beko Basketbol Ligi ile ACB birbirinden çok farklı. Öncelikle ACB’de ki organizasyon çok daha büyük ve takımlar arasında heyecan çok fazla var. Herkes herkesi yenebiliyor, sonuncu takım lider olan takımı mağlup edebilir. Bizim şampiyon olduğumuz sene 7 veya 8 mağlubiyetimiz vardı, ve bu yenilgilerin 6-7 tanesini son sıralarda olan takımlardan aldık. Bunların dışında salon atmosferi çok güzel. İnanılmaz bir basketbol seyircisine sahipler. Tüm maçlarda salonlar doluyor ve boş tribünlere oynanmıyor. Bu atmosferin oyunculara verdiği zevk ile maçlar çok daha güzel geçiyor. Ailelerin çocukları ile beraber geldiği bir ortam var orda. Ama takımlara verilen en önemli destek tartışmasız sponsor desteği. Çok ciddi anlamda sponsor çalışmaları yapılıyor. Umarım sponsor desteği olarak bizim ligimizde de aynı çalışmalar olur, böylelikle ligin kalitesi de daha üst sıralarda olacaktır.

3SAYI: İspanya’dan sonra Türkiye’den de teklifler olmasına rağmen, Rusya’yı tercih etmenin sebepleri nelerdi?
K.T: Yapılan tekliflerde astronomik rakamlar vardı. Rusya’ya gittiğim sene birçok oyuncunun tercihi Rusya’dan yanaydı. Ama benim gitmemden 3-4 ay sonra çok büyük bir ekonomik krize girildi ve tüm oyuncular teker teker ayrılmaya başladı. Gelen başka tekliflere rağmen ben Türkiye’ye dönüp Efes Pilsen’den yana tercihimi kullandım.

3SAYI: Rusya Ligi hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
K.T: Rusya Ligi aslında biraz karışık bir lig çünkü CSKA’nın diğer takımlara karşı çok büyük bir üstünlüğü var. Bu yüzden diğer takımlar CSKA’ya yetişmeye çalışıyor. Bence Beko Basketbol Ligi ile eşdeğer bir lig.

3SAYI: İspanya ve Rusya’ya dair aklınızda kalan güzel anları sorsak, ne örnek verebilirsiniz?
K.T: Kesinlikle İspanya’da aldığım şampiyonluklar, Real Madrid’e dair en güzel anılarım arasında. Ama Rusya’da çok fazla vakit geçirmediğim için çok fazla anım yok oraya dair.

“Türkiye’ye geri dönme kararımda Efes Pilsen’in etkisi çok büyük”
3SAYI: Türkiye’ye geri dönnme kararınızda neler etkili oldu?
K.T: Efes Pilsen. Burada çok güzel 4 senem geçti. Eski kulübüm sonuçta, yapısını ve organizasyonunu biliyorum. Yakalanan atmosferin çok iyi olduğunu düşündüm. Ergin Abi zaten eski antrenörüm, kendisi ile çok uzun sure çalıştım. Bu saydıklarımın hepsi bir araya gelince, Efes Pilsen yapılabilecek en iyi tercihti.

“Bazı maçlar takım olarak iyi mücadele edemedik”
3SAYI: Sezon başından beri ligde çok iyi bir çizgi yakalamanıza rağmen son maçlarda düşüş olduğu gözleniyor. Bunu neye bağlıyorsun?
K.T: Takım olarak iyi oynayamadık. Bazı maçları iyi oynamamıza rağmen, performans düşürmemizden dolayı kaybettik. Euroleague’de ki maçlara baktığımız zaman çoğunu maçın sonlarında kaybettik. Sene başında Avrupa’da final-four oynama hedefi ile yola çıktık, ama bunu gerçekleştiremedik. Bu yüzden yaşadığımız bir üzüntü var. Beko Basketbol Ligi için ise Türkiye Kupası’da hedeflerimizden biriydi, ama bunda da başarılı olamadık. Şu anda önümüzde sadece normal sezonu lider bitirip, şampiyon olma kaldı. Tüm takım olarak buna odaklanmalı ve her maça kazanma hevesi ile çıkmalıyız. Artık önümüzde Avrupa maçları olmadığı için, yoğun maç tempomuzda yok. Önümüzdeki birkaç hafta içerisinde daha dinamik ve daha iyi basketbol oynayan bir Efes Pilsen izleyecek herkes.
3SAYI: Euroleague’de alınan kötü sonuçlar sence TBL’deki performansınızı etkiledi mi?
K.T: Kesinlikle bir etkisi oldu. Real Madrid maçından sonra Galatasaray Café Crown ile oynadık. Hiç ummadığımız bir mağlubiyet aldık. Euroleague’den elenmemizden dolayı, maça moralsiz çıkmıştık ve bu yüzden performansımız iyi değildi. Galatasaray ise gerçekten çok iyi oynadı o maçta. Bu tarz maçlarda moral ve alınan mağlubiyetler tüm takımı etkilediği için önümüzde ki maça mental olarak hazır çıkamayabiliyoruz. Ama sonuç olarak hepimiz profesyonel oyuncularız, alınan mağlubiyetler bizi yolumuzdan alıkoymamalı. Önümüze bakıp devam etmeyi bilmeliyiz.

“Maddi yatırım başarılı olmak için tek başına yeterli değil”
3SAYI: Çok büyük bir maddi yatırım yapılmasına rağmen Avrupa’da başarılı sonuçlar alınmadı. Sence bunun sebepleri nelerdi, nerede yanlış yapıldı?
K.T: Bence başarıdan geçen tek yol maddi yatırım değil. Sonuç olarak birçok kulüp var, bütçesi çok yüksek olmasına rağmen başarı elde edemeyen. Dediğim gibi hedefimizi gerçekleştiremediğimiz için çok üzgünüz, çok büyük umutlar bağlamıştık ve başarabileceğimize inanıyorduk. Kaybetmememiz gereken çok şanssızca maçları kaybettik. Belki o maçların bazılarını kazansaydık, şu anda ki durumumuz çok daha farklı olabilirdi. İlk grup maçlarını daha etkili olabilseydik, bu grupta olmaz ve elenmeyebilirdik gibi bir sürü etken var. Ama bunların arkasına sığınamayız, sonuç olarak hepimiz çok üzgünüz.

3SAYI: 99 yılında gösterdiğin gelişmeden sonra bazı otoriteler beklenen gelişmeyi tam gösteremediğini düşünmekte, bu konu hakkında neler düşünüyorsun?
K.T: Ben bu eleştiriye kesinlikle katılmıyorum. Çünkü her zaman iyi oynadığımı, elimden gelenin en iyisini yaptığımı ve takımıma faydalı olduğuma inanıyorum. Her sene basketboluma bir artı daha katıyorum. Sonuç olarak kafama göre bireysel bir oyun oynayamam, antrenörlerim nasıl bir oyun çiziyorlarsa onu oynamak zorundayım. Beşiktaş ve Galatasaray’da daha farklı bir oyun tarzım varken, Ergin Abi’nin isteği doğrultusunda daha farklı oynuyorum. Kendisi takımı organize etmemi istiyor ve ona gore bir oyun tarzı sergiliyorum. Oynadığım takıma, takım arkadaşlarımın özelliklerine ve antrenörümüzün isteği doğrultusunda değişen bir basketbol tarzı sergileyerek her sene kendime farklı birşey katmaya çalıştım ve bunu başardığımı düşünüyorum. Hayatım boyunca eleştiri aldım ve bunlar basketbol hayatının içinde olmaya devam edecek şeyler. Sporun doğasında var bu sonuç olarak, ama ben çoğunluk olarak doğru olmadığını düşünüyor ve kendi işime bakıyorum.

“Performansımla ilgili yapılan eleştirilere katılmıyorum”
3SAYI: Bireysel performansında son zamanlarda düşüş olduğu gözleniliyor, sen bunu nasıl değerlendiriyorsun?
K.T: Zaman zaman her oyuncuda belirli bir düşüş olabilir. Bahsedilen kadar çok büyük bir düşüş olduğunu zannetmiyorum. Bu sene birkaç maçta gerçekten kötü oynadım. Her maçtan sonra ben tüm maçı kafamdan analiz eder, üzerinde düşünürüm. Böylelikle yaptığım hataları ve yapmam gerekenleri bir daha yaşamış oluyorum. Bu sene her oyuncuda olduğu gibi birkaç maçta kötü oynadım ama genel olarak performansımda düşüş olduğunu görmüyorum.

3SAYI: Kendinde eksik gördüğün noktalar neler desek nasıl bir özeleştiri yaparsın?
K.T: Yaşımın da verdiği tecrübeden dolayı, basketbol tarzım artık oturmuş durumda. Oyun tarzımda artık bir eksik görmüyorum. Ama kişisel olarak bazen olmadık yerlerde çok sinirleniyorum. Gençken bu sorunumu kontrol altına almam çok daha zordu ama artık yaşımın da verdiği bir olgunlukla bunun üstesinden gelebiliyorum.

“Türkiye’de altyapıya gereken önem verilmiyor”
3SAYI: Altyapıdan itibaren kendine koyduğun hedefleri gerçekleştirebildiğinizi düşünüyor musunuz?
K.T: Hedeflerimin arasında çoğu oyuncunun da hayali olan NBA vardı. Sadece onu gerçekleştiremedim. Dünya’nın en önemli kulüplerinden biri olan Real Madrid’de oynadım ve orada kendimi kabul ettirdim, İspanya’da şampiyonluk yaşadım. Şu anda ise gurur duyarak Milli Takım formasını giyiyorum ve Türkiye’nin en iyi kulüplerinden biri olan Efes Pilsen’de oynuyorum. Bunlar zaten ileride dönüp baktığımda başarılı oldum diyebilmem için olması gerekenler ve hayatımın gidişatından çok mutluyum.

“Milli Takım’da oyun kurucu pozisyonu hep eleştirildi”
3SAYI: A Milli Takım’ın guard sıkıntısı olduğu çok fazla gündemde yer alıyor. Bu konu hakkında neler söyleyebilirsin?
K.T: Milli Takım ile ilgili eleştiriler hep oluyor ama geçen sene Avrupa Şampiyonası’nı baz aldığımızda herkesin çok iyi mücadele etmiş olduğunu görebiliyoruz. Ben oyun kurucuda sıkıtnı olduğu düşüncesine katılmıyorum. Yaklaşık 10 senedir Milli Takım’da oyun kurucu pozisyonunda sıkıntı olduğu konuşuluyor ve konuşulmaya da devam edecektir. Ama biz elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Bu eleştiriler olmaya devam edecektir.

“2010 Dünya Şampiyonası’nda elimizden gelenin en iyisini yapacağız”
3SAYI: Önümüzde 2010 Dünya Şampiyonası var ve 2001 Avrupa Şampiyonası’ndan sonra Milli Takım derecesinde başarılı seneler geçirmedik. 2010 Dünya Şampiyonasında şansımızı nasıl değerlendiriyorsun?
K.T: Ülkemizde ilk defa Dünya Şampiyonası düzenlenecek, çok önemli ve çok büyük bir organizasyon. Türk Milli Takımı’nın bu organizasyondan alnının akı ile çıkacağına inanıyorum. Takım olarak çok iyi konsantre olmamız gerek. Dünya Şampiyonası çok büyük bir organizasyon ve dünyanın en iyi oyuncularının mücadele edeceği bir platform. O yüzden hem fiziksel olarak hem de mental olarak hepimizin hazır olması lazım. Geçen senede söylediğim bir şey vardı, ilk önce kendi grubumuza odaklanıp maç maç düşünmemiz gerekiyor. Sonuç olarak bu turnuvalarda alınan her galibiyet ve mağlubiyetin çok büyük önemi var. Basamak basamak gitmemiz gerekiyor. Çıktığımız her maçı kazanmak öncelikli amacımız olmalı. Her maça mental olarak ayrıca hazırlanıp, o maçı kazanmaya odaklandıktan sonra gruptan çıkmayı hedefleyip, öbür grup içinde aynılarını yapmamız gerekiyor. Geçen sene Avrupa Şampiyonası’nda çok iyi mücadele ettik. Bu sene kendi evimizde yine elimizden gelenin en iyisini yapmamız lazım. Ev sahibi olmamız çok büyük bir avantaj. Türk Milletinin bizi yalnız bırakmayacağına güveniyoruz. Onların desteği ve maçlarda yarattığı atmosfer bizim için çok önemli.

3SAYI: Geçtiğimiz sene Kerem Gönlüm’ün kadroda olmaması, takımı hem taktiksel açıdan hemde moral olarak çok etkilemişti. Kendisi bu sene kadroda olursa takımı nasıl etkiler?
K.T: Kerem çok tecrübeli ve iyi bir oyuncu. Hem saha içinde hem de saha dışında takıma çok büyük katkıları bulunuyor. Geçen sene aramızda olmaması gerçekten bizi çok üzdü. Bu sene geri döndüğünde maç eksikliği olacak ama tecrübesinden dolayı bu arayı kapatabileceğine inanıyorum. Aramıza geri döndüğünde en iyi şekilde katkı sağlayacağını düşünüyorum.

“Ülkemizde altyapıya gereken önem verilmiyor”
3SAYI: Sence ülkemizde altyapıya gereken önem veriliyor mu?
K.T: Basketbolda altyapının önemi çok büyük ve maalesef ülkemizde gereken önem verilmiyor. Yetişen oyunculara baktığımızda kısırlık olduğunu düşünüyorum, çok daha fazla potansiyelimiz var ve daha fazla oyuncu yetişmesi gerekiyor. Çoğu kulüp altyapıya yatırım yapmıyor, üzerinde durmuyor. Ama bu yanlış bir düşünce sistemi. Tüm kulüplerin dışarıdan oyuncu getirmeye odaklanması yerine, altyapıda kendi oyuncularını yetiştirmeleri hem kendileri için hem de ülke basketbolunun gelişmesi için çok önemli. Ülkemizdeki oyuncular üzerine daha fazla kafa yorulmalı, Şanlıurfa, Tunceli gibi basketbolun olmadığı Anadolu şehirlerinde oradaki gençleri sporun içine çekmeli ve onları kazanmalıyız. Dediğim gibi potansiyelimizin çok olduğunu düşünüyorum ama bunun için araştırma yapmak ve bulmak gerekir. Üzerinde kafa yormadan kimse kapınıza çok iyi bir oyuncu olarak gelmez. Daha fazla yatırım yapılmalı.

3SAYI: Genç oyunculara neler tavsiye edebilirsin?
K.T: Kendilerini geliştirmek için çok çalışıp, uygun idmanları yapmaları gerekiyor. Artık çoğu takım yabancı oyuncular üzerine kurulu ve genç oyuncuların süre alması gittikçe zorlaşıyor. Bunun için olduğundan daha çok çalışmaları gerek. Antrenörlerinin yada büyüklerinin yaptıkları uyarıları dikkate almaları ve gelişimlerini durdurmamaları, pes etmemeleri gerek. Eksikliklerinin ve kötü yanlarının üstüne gidip onu geliştirmeleri lazım. Artık sadece bir yönü ile iyi olan oyuncular çok iyi oyuncu olamıyor. Çok yönlü olmalılar. Ribaund almalı, assist yapmalı, sayı atmalılar. Savunmada, hücumda etkili olmalılar. Bunun için de tek yapmaları gereken dediğim gibi daha çok idman yapmaları.

3SAYI: Abin Kemal Tunçeri ile beraber Tunçeri Spor Okulu organizasyonunuz bulunuyor. Bunun hakkında bizi biraz bilgilendirir misin?
K.T: Yaklaşık 5-6 senedir spor okulumuz bulunmakta. Abim başında duruyor, kendisi ilgileniyor. Baktığım zaman iyi gittiğini düşünüyorum. Vakit buldukça bende ilgileniyorum. Türk basketboluna yeni yetenekler kazandırmaya çalışıyoruz. Basketbolu bıraktıktan sonra ben de işin başına geçip, birçok yerde şube açmayı planlıyorum.

Röportaj: Damla Işık, 3SAYI Basketbol Dergisi


Bizimle Çalışmak İster Misiniz?

Türkiye’nin ilk online basketbol dergisi olan 3SAYI Basketbol Dergisinde sen de görev almak ister misin?

Grafik, Tasarım, Tanıtım, Reklam, Editörlük, Köşe Yazarlığı, Reklam, Fotoğraf, Video, Röportaj…

Bizlere katkı sunacağınız herhangi bir konuda başvurlarınızı 3sayidergisi@gmail.com adresinden yapabilirsiniz.

Olabildiğince kaliteli hizmet vermek adına, bu alanda en iyi kişilerle çalışarak çok güzel dergi hazırlamak ve web sitesi inşa etmek istiyoruz. Bu  projede bizlerle çalışabilcek değerli kişilerin başvurularını beklemekteyiz.


Jason Kidd

Onun Hala Bir Umudu Var; Şampiyonluk için

Çok klişe bir başlangıç yapmak istiyorum:Her 10 yılda bir NBA’de iz bırakan oyun kurucular çıkar. Seçici baktığımız zaman, bu dönemler o oyun kurucular ile hatırlanabilir. İşte 80’lerin Magic ve İsiah Thomas ile, 60’ların Oscar Robertson ile, 50’lerin Bob Cousy ile hatırlanabileceği gibi. Ya da 90’ların Gary Payton ve John Stockton ile. Bizim neslin NBA ile içli dışlı olduğu 90’ların sonu ve 2000’ler içinse bu oyunculardan biri -belki de en önemlisi- Jason Kidd’dir. İlerde birer “adam” veya “kadın” olarak hayatımıza devam edeceğimiz dönemde, bizden küçüklere, yeğenlerimize, veyahut çocuklarımıza ballandıra ballandıra anlatacağımız basketbolculardan biridir Jason Kidd. O zaman da varolduğunu düşünürsek, Youtube’dan deli asistlerini izletip “vay be!” çektirebileceğimiz efsanelerdendir. Anlatmaktan bıkmayacağınız oyunculardan biridir.

NBA özelinde, büyük bir oyuncunun daha fazla akıllarda yer etmesi için, ilk şart, yüzük sahibi olmasıdır. Yani şampiyonluk kazanmış olması. Sırf bu şerefe nail olmak için “bayrak adam” denebilecek oyuncular bile takım değiştirmişlerdir. Eğer John Stockton, Reggie Miller, Charles Barkley, Karl Malone gibi “efsane” denebilecek oyuncular, şampiyonluk kazanmış olabilselerdi, emin olun daha çok saygı göreceklerdi. Bu isimlere engel olan kişiyi hepimiz tanıyoruz. Jason Kidd’e de bu yolda bazı büyük oyuncular “köstek oldular” açıkçası. Önce 3 sezonluk serilerinin son sezonunda Lakers tarafından süpürüldüler, ertesi sezon da Spurs’e 4-2 ile elendiler. O 2 sezondan sonra -ki bu 2 final de çok beklenilir, umulur finaller değildi- bir daha oraları göremedi Kidd. Peki hak ediyor mu bunu? Kesinlikle. Ama şunu da unutmamalıyız ki, az önce de değindiğimiz gibi, her büyük oyuncunun kariyeri mükemmel olmayabiliyor. Mesela Steve Nash’in final görmüşlüğü bile yok. Bu değerini azaltır mı, hayır, ama kariyeri için büyük eksiklik olur.
Kidd’in 2009 yazı başında Dallas’la 3 yıllık yeni bir anlaşma yaptığını ve, Dirk Nowitzki’nin de halen gayet formda zamanlar geçirdiğini, ilaveten Mavs’in ligin saygın takımları arasında sayılmaya devam ettiğini hesaba katarsak, yüzük şansı devam ediyor “tecrübeli oyun kurucu”nun. Çoğu kez sevdiğimiz oyuncular ve takımlar için başarı dileriz ama, bazı oyuncular bu konuda özel bir kontenjana sahip.

Çok büyük ihtimalle, Kidd’i kariyerinden yıllar sonra bile hatırlamamıza sebep olacak özelliği, kendisinin bir triple-double makinesi olmasıdır. Kidd, aynen Magic gibi, standart bir oyun kurucudan daha uzun olan boyunun ve sağlam fiziğinin avantajıyla kariyeri boyunca 100’den fazla triple-double’a imza attı, ve de onu sevenlerin delirmesine sebep olacak şekilde 70 kez kadar da triple-double’ı ufak farklarla kaçırdı. Burada mühim bir nokta var tabii. Bu lig, triple-double yapmak için pota dibinde kendi şutunu kaçıran adamlar görmüşken (isim vermeye gerek bile yok), yine bu ligin gördüğü en iyi oyun kuruculardan biri olan bu adamın, defalarca bir sayı veya ribaundla (ki genelde sayıyla oluyor) sayısız triple-double kaçırmasını nereye koyabiliriz, nasıl tanımlayabiliriz? Eğer rakamlarla uğraşan bir adam olsaydı Kidd, şu an pek ala Big O’nun rekorunu kırmış olabilirdi. Ama onun bu işlerle pek alakası yok.

Bu geride bıraktığımız 10 yılın en büyük 2 oyun kurucusu olan Kidd ve Nash’in kariyerlerinin başı denebilecek bir dönemde aynı takımda birlikte yer alması, belki de bir işaretti. İlk 2.5 sezonunu Mavericks’te geçiren Kidd, 96 yılında Phoenix’in yolunu tuttu. Ve burada 97-98 sezonunun sonuna kadar hem Nash, hem de başka bir büyük oyun kurucu Kevin Johnson ile birlikte oynadı. Bu 3 büyük oyuncunun kısa da olsa, bir dönem aynı formayı paylaşması için, NBA tarihinin ilginç olaylarından birisi diyebiliriz sanırım. Bu zaman dilimi, Nash’in Dallas’a gitmesiyle son buluyor.

Ve bu ikilinin kariyeri -yine ilginçtir- genellikle Dallas Mavericks-Phoenix Suns ekseninde geçiyor. Büyük ihtimalle ikisi de takım değiştirmeden kariyerlerini bu takımlarda bitirecekler ve, oyunculuk yıllarının büyük bir kısmı bu takımlarda geçmiş olacak. Muhtemelen ikisinin forması da emekli edilecektir.

Yine Nash üzerinden devam edelim. Bu 2 oyun kurucunun da, takımlarını çok yükseklere taşıdığı dönemler var, bildiğiniz gibi. Ve bu dönemlerde doğal olarak, bu oyuncuların isimleri MVP tartışmalarında geçti çokça. Nash, Suns’ın ligde çılgın attığı ilk yıllarda 2 kez bu ödülü kazandı. Ki bunlardan bir tanesi, yani 05-06 sezonunda olanı, çokça tartışmalı bir karardır. O sezon ligde maç başına 35 sayı atan bir tanımlanamayan varlık vardı çünkü. Kendisine bir sezon geç verildi hak ettiği ödül.

İkincisi ekstra sayılabilir. Sonuçta bir kere bu ödüle layık görüldü Nash. Fakat Kidd, Nets’i finale çıkardığı dönemde, 2 sezon boyu MVP için en büyük favorilerden biriyken, o 2 sezon da Tim Duncan’a gitti ödül. Kişisel bakacak olursak; Tim Duncan benim en sevdiğim oyuncudur fakat, o 2 sezondan birinde ödülü Kidd’e verebilirlerdi. Kidd’in çok umurunda olacağını sanmıyorum ama, hakediyordu. Önemli olan bu. O takıma kattıkları, o takımı alıp finale taşıması, kesinlikle bu ödülü getirmeliydi kendisine.

Şimdi Dirk Nowitzki ile birlikte, lige ilk adım attığı takımda Kidd. Favorilerden olmasalar da, yüzük için iddialı takımlardan biri Dallas. Lig sonundaki duruma göre, kolayca Batı finaline de çıkabilirler. Eğer formda ve konsantre olurlarsa, NBA finalini de görebilirler. Bunları yapabilecek kadroya ve, en önemlisi de onları sürükleyebilecek ve yönetebilecek lidere sahipler. Eğer olmazsa da, 1 sezon daha o burada.

Cem Tokatlıoğlu


NBA’in Şanssız İsimleri

İnsan Şansı Kendi Yaratır; Ya Şanssızlığı?

Yaklaşık 10 yıldır sürekli basketbolla yaşayan, ilk başlarda o zamanın tek basketbol yayını sandığım Fanatik Basket’ten takip eden; daha ilk basketbol dergisini (Pivot) bundan 6 yıl önce harçlıklarını zor bela biriktirdikten sonra alıp birkaç gün züğürt gezmeyi göze alan biri olarak birçok hikâye aktı geçti gözümün önünden. Özellikle de çok yetenekli, ümit vadeden birçok adamın bir şekilde basketboldan koptuğunu, cismen parkede olsa da aslında orada olmadığını görmek zorunda kaldım maalesef…

Hep aklımı meşgul eden bir konuyken bu,  geçenlerde NBA Stüdyo anketlerine bakarken böyle bir yazı yazmaya karar verdim. Kariyerleri çeşitli sebeplerle ama özellikle sakatlıklarla sekteye uğramış oyuncuların, hangisinin yeniden doğma ihtimalinin olduğuyla ilgili bir soru vardı… Şıklar da gayet şıktı; İki yıldır doğru düzgün maç oynamamış Tracy McGrady, Yine lige geleli 3 yıl olmasına rağmen sadece 88 kez parkeye çıkabilen Greg Oden, Thunder’a takası sakatlığı sebebiyle yatan, sonra Bobcats’e giden cam adam Tyson Chandler, 2 yıllık sakatlık döneminden sonra eskisi gibi olmasa da o seviyeye yakın oynamaya başlamış ama malum silah muhabbeti sonrası sezon sonuna kadar NBA Yönetimi tarafından “kadro dışı” bırakılan Gilbert Arenas… Aslında bir de Finley vardı listede ama onu zaten anlayamamıştım, gereksizdi bence zira 37 yaşındaki bir oyuncunun kariyerini tekrar canlandırabilmesi için adının Jason Kidd olması gerek kanımca…

Tabii bu popüler isimler hep göz önünde oldukları için herkes her şeylerini biliyor. Bense bu uzun girişten sonra, kariyerleri büyük sakatlık ve şanssızlıklarla sekteye uğramış iki oyuncudan bahsetmek istiyorum…

Şöyle bir arkaya baktığımda aklıma ilk gelen isim Shaun Livingston. 2004 yılında liseyi bitirdiğinde Duke’un burs teklifini kabul etti ama daha sonra vazgeçti ve NCAA’de oynamadan NBA draftlerine adını yazdırdı. Livingston’daki potasiyele birçok takım hayran olmuştu ki Clippers bunu 4. sırada onu seçerek gösterdi. Livingston 2004-05 yılında Sam Cassell gibi bir ustayla guard rotasyonunu paylaştı. 2.01 boy, 2.11 kanat genişliği onun iki numara da oynamasına imkan veriyordu ki bu fizikten ötürü yeni Magic yakıştırmaları çoktan başlamıştı. Ama işte sakatlıklar daha ilk sezonundan başına bela oldu ve Shaun ilk iki sezonunda tam 73 maç kaçırdı. Fizyoterapistle geçen iki yıl sonunda 2006-07 sezonuna çok iyi bir giriş yapan Livingston en yüksek ortalamalarını elde etmişti (9.3 sayı 5.1 asist 3.4 ribaund). Sezon gayet iyi devam ederken 26 şubat gecesi o malum sakatlık oldu, fastbreakte çok ters basan Shaun, acılar içinde bağırırken, kariyeri de “gelecek vadeden gençten”, “müzmin sakata” doğru yol almaktaydı… Livingston 2007-08 sezonunun tamamını da kaçırdı ve 2008 sezon başında Miami formasıyla parkelere döndü ama o eski umut vadeden gençten eser yoktu, zaten doğru düzgün süre de bulamadı. O guardsız Miami de bile üçüncü guard durumundaydı. Daha sonra Thunder’a gitti ama orada da aradığını bulamadı. Son takaslar sonucunda kendini sahipsiz Wizards’ta buldu bir ay önce. Ve düzenli süre ve top kullanma şansı bulunca biraz kıpırdanmaya başladı, hele Orlando maçında 31 dk 8/11 18 sayı 8 asist 3 ribaund 1 blok gibi bir istatistik yaptı ki, hala o kumaşa sahip olduğunu gösterdi. İnşallah elindeki bu şansı çok iyi kullanabilir…

Maalesef herkes Shaun Livingston gibi şanslı değil! Ne şans mı?? Dediğinizi duyar gibiyim ama o en azından bir şekilde basketbola geri dönebildi. Ya dönemeyenler;

Mesela Jay Williams… Jay Williams, lise ve Duke’de muhteşem sezonlar geçirmişti. New Jersey’ de yılın lise oyuncusu seçilmiş, aynı zamanda All-American takımına çağırılmıştı. Aynı zamanda dersleri de çok iyi olan Jay, geleceğin basketbol yıldızı olarak yavaş yavaş profesyonel hayata doğru ilerliyordu. Liseden sonra Duke’e kaydoldu(gene Duke). Duke’te geçirdiği 3 sezonda 2001 yılında bir şampiyonluk, USA milli takımına karşı oluşturulan kolej takımında oynama onuru, tüm Amerika’da yılın freshmani, 2001 Yılın Oyuncusu gibi birçok başarı yanında 49 yıldır kırılamayan okulun en çok sayı atma rekorunu ele geçirdi. Ve NBA draftına adını yazdırdı. Bu arada Jay’in erken profesyonel olmadığını, okuduğu 4 yıllık Sosyoloji bölümünü 3 yılda bitirdiğini belirtelim…

Böyle başarılı bir kariyer sonrası Chicago Bulls onu Yao Ming’in peşinden, Amar’e Stoudemire, Caron Butler gibi oyuncuların önünde ikinci sıradan seçti Williams’ı. Bu beklenilen bir şeydi hatta Houston’ın Jay’i seçme ihtimali bile ortada dolaşmaktaydı, fakat Rockets Yao’nun gelememe riskine rağmen dev Çinliyi seçti ve Jay Bulls’a kalmış oldu. Sezona “ılık” bir giriş yapan Jay, bir süre sonra istikrarsız performanslar göstermeye başladı. Ama yine de kötü sayılmazdı ki zaten memleketinin takımı New Jersey’e karşı yaptığı triple-double da bunu gösteriyordu…

Ama işte kötü kader Jay’i 19 Haziran 2003 günü yakaladı. Motosikletiyle Illinois’de bir kavşakta düştüğünde, başında kaskı olmadığı, dahası Illinois’de motor kullanmak için gerekli sürücü ehliyetine de sahip olmadığı ortaya çıktı ki Yamaha YZF-R6 kullanarak ayrıca Bulls ile yaptığı sözleşmeye aykırı davranıyordu! Bu kaza sonrası Williams’ın kalça kemiği kırıldı artı bacağındaki ana sinirlerden birini çok ağır zedelendi ve sol dizinde 3 bağ koptu… Hemen ameliyat olan Williams fizik tedaviye başladı. Ama asıl kötü haber Bulls’un kazadan bir hafta sonra guard Kirk Hinrich’i draft etmesiyle geliyordu. Bu seçim Bulls’un ondan vazgeçtiğinin habercisiydi… Zaten daha sonra Bulls kontratını tek taraflı olarak feshetti. Ufak bir güzellik de olmadı değil burada, Bulls aslında hiç tazminat ödemeden sözleşmeyi iptal etme hakkına sahipken genç guarda 3 milyon dolarlık bir ödeme yaptı…

O günlerde Williams basketbola geri dönüp dönemeyeceğini tam olarak kestiremiyordu ve daha sonra bir kez daha şansını denemeye karar verdi. 2008 sonbaharında memleketinin takımı Nets ile garanti olmayan kontrat imzaladı ama daha sonra işler “yine” istenen gibi gitmedi ve bir ay sonra takımdan kesildi Jay… Aynı yılın aralık ayında bu sefer D-League takımı Austin Toros’a imza attı. Ama orda da sakatlandı ve serbest bırakıldı…

Bu Jay’in son kurşunuydu artık ve basketbolu bıraktığını açıkladı. Şuan da ESPN’de kolej basketbolu basketbol analisti olarak görev yapmakta ve Tanrı’ya en azından bir işi olduğu, basketbolun içinde olduğu için şükretmekte…

Evet NBA’de büyük geri dönüşler, büyük şansa sahip elemanlar mevcut ama aynı zamanda bizim Türk tabiriyle “kadersiz” oyuncular da… Bu yazıda şanssızlardan bahsettik, inşallah bir dahakinde “ballılardan”…

Mehmet Buğra ÇİÇEK