Aylık arşivler: Ağustos 2011

12 Dev Adam Rahat Başladı

Litvanya’da düzenlenen Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda Türkiye, zayıf rakibi Portekiz’i 79-59 mağlup etti.

Zayıf rakibi karşısında maça Hidayet Türkoğlu ve Enes Kanter’in skorer oyunu ile başlayan Milli Takım, ilk çeyreği 15-9 önde geçti. Maçın ilk çeyreğinde Milli Takım adına Emir Preldzic’te etkili bir oyun sergiledi.

Portekiz, pota altında Enes Kanter’i ilk devre boyunca durduramadı. İkinci periyoda da damga vuran Enes, 12 Dev Adam’ın farkı artırmasını sağladı. Türkiye, ilk yarıyı 39-27 gibi farklı bir skorla önde kapattı.

İkinci yarıda da A Milli Takım’ın üstünlüğü devam etti. Hido ve Enes ikilisinin ilk yarıdaki skorer oyununa, Ömer Onan ve Ersan İlyasova’nın da etkili performansları eklenince aradaki fark iyice arttı. İzzet Türkyilmaz gibi genç oyunculara şans tanıyan Orhun Ene, yıldız oyuncuları da rotasyonla dinlendirme şansı buldu.

Türkiye, üçüncü çeyreğin sonunda ise 26 sayı farkla 64-38 öndeydi.

Maç boyunca yüksek şut yüzdesi ile hücum eden 12 Dev Adam, 4. çeyreğin hemen başında 68-38 ile farkı 30 sayıya kadar çıkardı.

Mücadelenin kalan dakikalarında farkın da artması ile savunma sertliğini düşüren Milliler, buna rağmen Portekiz’in farkı kapatmasına izin vermedi.

Salondan 23 sayı farkla, 79-56 üstün ayrılan 12 Dev Adam, Avrupa Basketbol Şampiyonası’na rahat bir galibiyetle başladı. Türkiye, turnuvanın ikinci maçında yarın Britanya ile saat 17:452te karşılaşacak. Bu maçta NTVSpor ekranlarından canlı olarak yayınlanacak. NTVspor

Manisa’nın TB2L temsilcileri hazırlık karşılaşması yaptı

TB2L’nin iki Manisa temsilcisi Vestelspor ve Akhisar Belediye 28.08.2011 saat 18.00’de Manisa Atatürk Spor Salonu’nda bir hazırlık karşılaşması oynadı. Akhisar Belediye kadrosunda yabancı oyuncusu ile mücadele ederken, Vestelspor yerli oyuncularla karşılaşmayı oynadı.

 

İlk periyod itibari ile maçta üstünlük sağlayan ekip evsahibi Vestelspor olurken, ilk periyotta 14-9 Vestelspor üstünlüğü ile geçildi. Devreye 31-18 Vestelspor ile girilirken, üçüncü periyod 52-28 geçilirken maçıda 64-47 Vestelspor kazandı ve ilk hazırlık maçından galibiyet ile ayrıldı.

Karşılaşmada Vestelspor adam adama savunma yaparken, Akhisar Belediye zaman zaman adam adama tam saha press, tam saha zone press ve zone savunma formasyonlarınıda kullandı.

 

12 Dev Adam Kadro Belli, Hedef Belli

A Milli Basketbol Takımımızın Avrupa Basketbol Şampiyonası Eurobasket 2011’de mücadele edeceği 12 kişilik oyuncu kadrosu belli oldu.

31 Ağustos 18 Eylül tarihleri arasında Litvanya’da gerçekleşecek olan Avrupa Şampiyonasında hedef olimpiyat oyunlarına gitmek ve madalya almak. Umarım Madalya’nın rengi bu kez altın olur. Bu potansiyele sahip olsakta işimiz hiç kolay değil. Rakiplerimizde en az bizim kadar güçlü ama iyi konsantre olup bunların arasından sıyrılmamız gerekmekte.

 

İşte kadroda bulunan 12 dev adam:

Cenk Akyol, Ender Arslan, Kerem Tunçeri, Sinan Güler, Emir Preldzic, Oğuz Savaş, Ömer Onan, Ömer Aşık, Ersan İlyasova, Hidayet Türkoğlu, Enes Kanter, İzzet Türkyılmaz.

 

Muhtemel İlk 5

Kerem Tunçeri : Milli takımızın 1 numaralı oyun kurucu. Onun iyi oynaması kazanmamız anlamına geliyor.

Ömer Onan: Kendini geliştirmenin yaşı yoktur buna en güzel örnek Ömer Onan. Kilit savunmacı ve en önemli dış skorerimiz.

Hidayet Türkoğlu: Artık basketbolu olgunluğuyla oynuyor , şut yüzdesi bizim turnuva sıralamızı belirler. Kaptanımıza güvenimiz sonsuz. Takımı en iyi şekilde yöneteceğine ve elinden geleni yapacağına eminim. Böyle kariyere bir de olimpiyat madalyası eklemesi gerekiyor.

Ersan İlyasova: İyi oyununa her zaman ihtiyacımız olan oyuncumuz. Skorer kimliğine ihtiyacımız olacak.

Ömer Aşık: Artık kendine daha çok güveniyor ve pozisyonları tek el smaçla da bitiriyor. Ancak oyuncumuza ikili oyun hazırlamak ve onu sürekli hatırlamak gerekiyor. Faul yüzdesi de gelişti. Umarım %65 üzeri atabilir. Bloklarla da pota altını kararması lazım.

 

Benç

Ender Arslan: Her ne olursa olsun oyuna bir enerji getirdiği kesin. Süpriz skor bulan oyuncumuz olabilir. Uzunlara da ikili oyun hazırlayabilir.

Sinan Güler: İşte gerçek enerji veren isim. Gerek savunması gerekse korkusuz içeri dalışlarıyla etkili olabilecek bir oyuncumuz.

Emir Preldzic: 3. oyun kurucumuz,  iki ve üç numaralı pozisyonlarda ihtiyaç duyulacak isim. 4 kısaya dönersek 4 numarada oynar. Ondan kritik sayılar ve savunma katkısı bekliyorum.

Cenk Akyol: Ondan bolca 3 sayı bekliyoruz. İsabetli her şutu oynama süresini arttıracaktır, savunmada adam kaçırmaması şartıyla.

Enes Kanter : Kendisini göstermesi için bundan daha iyi bir platform olamazdı. Tüm gücünü vererek NBA Draftının 3. numarası olduğunu göstermeli. Alacağı hucum ribauntları sonucu basket faullerini bekliyoruz.

Oğuz Savaş: Oğuz’a bu yıl çok iş düşecek. Çünkü artık 2. uzunumuz konumunda. Oyuna girdiğinde skor katkısı bekliyoruz.

İzzet Türkyılmaz: Kadrodaki uzun oyuncu sıkıntısından dolayı kendisine yer edinmiş genç pivot oyuncumuz. Pek forma şansı bulamayabilir ama kazanabileceği tecrübe ile kendini geliştirip önümüzdeki yıllar milli takımımıza hizmet edebileceğini göstermeli.

Koç Orhun Ene: Maçın başından sonuna kadar oyun disiplininden kopmadan takımımızı yönetmesi gerekiyor ve tabiki maç sayısı fazlasından dolayı rotasyonu iyi kullanmalı. Oyuncu seçimi konusunda sadece Furkan Aldemir / İzzet Türkyılmaz seçimi tartışılsa da ben Ona ve seçimlerine saygı duyuyorum. Değerli hocama ve milli takıma başarılar diliyorum.

 

12 Dev Adam’ın bizi yine gurulandırarak madalya almasını istiyoruz. Bu kez kolay olmayacak ama başarmak zorundayız. Grubumuz ve çapraz grubumuz çok zorlu buradan sıyrılırsak finale kadar önümüz açık. Ama önce bir şu grubu atlatalım..

 

A Milli Takım’ın A Grubu maç programı şöyle:

31 Ağustos Çarşamba: 17.45 Türkiye-Portekiz
1 Eylül Perşembe: 17.45 Türkiye-Büyük Britanya
2 Eylül Cuma: 21.00 Türkiye-Litvanya
4 Eylül Pazar: 17.45 Türkiye-Polonya
5 Eylül Pazartesi: 17.45 Türkiye-İspanya

 

Bekir Sıddık KOÇ


 

Power Balance Enerji ve Denge Bilekliği (%100 Orijinal)

Power Balance Enerji Bilekliği (Hologramlı Orijinal Ürün, Kargo Bedava!)

Bu yıl adını sıkça duyduğumuz Power Balance bileklikleri bir çok yerde satışa sunuldu yalnız bu ürünleri alırken dikkatli olmanız lazım. Çünkü bir çok üründe olduğu gibi bu ürününde sahtesini ve işe yaramazını sizlere ucuz fiyat altında satabilirler. 3SAYI dergisi olarak yaptığımız araştırmalar sonucunda Orjinal Power Balance denge bilekliğinin orijinal satışının yapıldığı TvShop Firmasını öneriyoruz. Bu siteden satın alacağınız ürün orijinallik garantisi altında olup ambalaj üzerinde taklit edilemez Hologram bulunmaktadır.

8 Renk ve farklı uzunluklardaki bol ürün seçeneğini TvShop’tan inceleyebilirsiniz. Bir çok basketbolcunun kullandığı bu ürüne siz de sahip olabilirsiniz. Şimdi gelelim bu bileklik hakkında bilgi vererek ne işe yaradığına.

Negatif İyon:

Negatif iyon doğada var olan bir elementtir. Yapılan araştırmalar,insanların yeteri kadar,sağlıklı ve vücutlarındaki atıl olan enerjiyi maksimum seviyede kullanmaları ve daha temiz hava solumaları için, cm3 alanda en az 1500 negatif iyon yoğunluğunun bulunması gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Artan hava kirliliği, ve elektromanyetik cihazların yaydığı zararlı ışın ve sinyaller yüzünden negatif iyonlar büyük şehirlerde yeteri kadar bulunmamaktadır.

 

 Doğadaki negatif iyon yoğunluğuna baktığımızda


Şelale eteklerinde: 50.000 (-) iyon cm3
Dağlarda : 8.000 (-) iyon cm3
Deniz kıyılarında : 4.000 (-) iyon cm3
Ormanlarda : 3.000 (-) iyon cm3
Şehir Dışında : 1.200 (-) iyon cm3
Şehir İçinde : 200 (-) iyon cm3
Konutlarda : 20 (-) iyon cm3

Şimdi, Türkiye’de İlk Defa, Sadece TvShop Stoklarında, Sınırlı Üretim Orijinal NBA (Amerikan Basketball Ligi) Lisanslı Power Balance Seçeneği İle!

Avrupa, Amerika ve Uzakdoğu’da insanlar her geçen gün biraz daha gençleşmek için haftada bir 1-2 saatlik, 3 ya da 4 kür halinde uygulanan ve bedeli her seans için birkaç yüz dolarla ifade edilen negatif iyon kürü yapmaktadırlar.

Power Balance Bileklik Nedir?

Vucut ile temas ettiği andan itibaren Power Balance bilekliğin içindeki iki hologram sayesinde kişiye güç, denge ve esneklik sağlayan müthiş bir amerikan buluşu. vucudunuzun enerjisini düzenleyerek statitik hale getirir. bileğinize takip testlerini yaptığınızda ağzınızın bir karış açık kalarak şoka girmeniz muhtemeldir. türkiyede de bazı basketbolcu ve futbolcularında kolunda power balance görmek mümkündür. Bu bileklik sayesinde gün içerisinde harcadığınız enerjinizi, dengenizi ve vücut esnekliğinizi , yorulmadan maksimum seviyede kullanacaksınız ve elektronik cihazların yaydığı negatif unsanlardan korunup, açık bir bilince sahip olacaksınız. Erken kalkma probleminiz ortadan tamamen kalkacaktır.

Power Balance Hakkında Sorular:

Ürün kaşıntı, tahriş vb etkiler yaratır mı?
Hayır. özel olarak formüle edilmiş olan Power Balance Bileklik, istenmeyen yan etkiler yaratmaz.

Etkiyi görmek için ne kadar süre kullanmalıyım?
İlk kullanımla beraber etkileri gözlemlemeye başlarsınız.

Etkisi kalıcı mıdır?
Power Balance kalıcılık durumu kullanıldığı sürece etkisini gösterir.

Hamileler ürünü kullanabilir mi?
Hamilelikte kullanılması sakıncalı olabilir.

ABD’den İthal, Halogramlı, Orijinal kutusu içerisinde!

Sipariş vermek için hemen tıklayınız!

2011 Avrupa Basketbol Şampiyonası Programı

31 Ağustos – 18 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek olan Eurobasket 2011’in ilk tur maç programı ve canlı yayınları belli oldu.

Maçlar NTVspor’dan canlı ve bant yayınlarıyla ekranlara gelecek.

Türkiye , 2011 Avrupa Şampiyonası’nda İspanya, Litvanya, İngiltere, Polonya ve Portekiz takımlarıyla aynı grupta mücadele edecek.

Son Dünya ikincisi olarak Avrupa Şampiyonasına katılacak olan 12 dev adama 3SAYI Basketbol Dergisi olarak başarılar dileriz.

EUROBASKET 2011 YAYIN AKIŞI

31 AĞUSTOS ÇARŞAMBA
15:15 İSPANYA – POLONYA CANLI
17:45 TÜRKİYE – PORTEKİZ CANLI
21:00 LİTVANYA – BRİTANYA CANLI

1 EYLÜL PERŞEMBE
15:15 PORTEKİZ – İSPANYA CANLI
17:45 BRİTANYA – TÜRKİYE CANLI
21:00 ALMANYA – İTALYA CANLI

2 EYLÜL CUMA
15:15 İSPANYA – BRİTANYA CANLI
21:00 TÜRKİYE – LİTVANYA CANLI

3 EYLÜL CUMARTESİ
18:00 YUNANİSTAN – MAKEDONYA CANLI
21:00 RUSYA – BELÇİA CANLI

4 EYLÜL PAZAR
17:45 POLONYA – TÜRKİYE CANLI
21:00 LİTVANYA – İSPANYA CANLI veya BANT
21:00 ALMANYA – SIRBİSTAN CANLI veya BANT

5 EYLÜL PAZARTESİ
17:45 İSPANYA – TÜRKİYE CANLI
21:00 SIRBİSTAN – FRANSA CANLI

 

2. Tur Maç programımız için tıklayınız.

Adidas İstanbul Cup Turnuvası Programı

Avrupa şampiyonası öncesi son hazırlık turnuvamız olan Adidas İstanbul Cup Turnuvası 24 Ağustos Salı günü başlıyor. Abdi İpekçi spor salonunda oynanacak turnuvaya Türkiye’nin yanı sıra Ukrayna, Karadağ ve Yeni Zellanda takımları katılıyor. Turnuva’daki ilk maçımız Yeni Zellanda takımı ile Çarşamba gecesi saat 21.00’de.

Türkiye’nin maçları CNN Türk ekranlarından canlı olarak yayınlanacak.

Adidas İstanbul Cup Turnuvası Programı
24/08/2011 18:30 Ukrayna – Karadağ
21:00 Türkiye – Yeni Zelanda

25/08/2011 18:30 M#1 Mağlup – M#2 Mağlup
21:00 M#1 Galip – M#2 Galip

2011 NBA Finalleri Miami vs Dallas

Son derece çekişmeli ve sürprizlerle dolu 2011 playofflarında son durağa geldiğimizde ilgi çekici bir eşleşme vardı. Dallas ve Miami takımlarının karşılaşmasından daha ilginç ve heyecan verici eşleşmeler olabilirdi ancak bu seriyi ilginç kılan 5 yıl önce yaşanan 2006 NBA finalleriydi.

 

Böyle bir çöküş nasıl unutulabilir ki? Dallas Mavericks seride 2-0 öndeydi ve 3. maçın bitmesine 7 dakikadan az bir süre kalmışken 13 sayılık bir avantaja sahipti. Ancak Dwyane Wade NBA tarihinin en unutulmaz ve en büyük performanslarından birine imza atarak o maçı ve seriyi çevirdi. Üst üste 4 maç kazanan Miami 4-2 ile şampiyon olurken Dwyane Wade 34.7 sayı 7.8 ribaund 3.8 assist 2.7 top çalma ile oynadı. Üstelik serinin hiçbir maçında normal sürede takımlar 100 sayıyı geçmeyi başaramazken Wade maç başına 34.7 sayı atıyordu.

 

O yılki Dallas kadrosundan takımda sadece Nowitzki ve Jason Terry kalmış olsa da, o seride yaşananların diğer oyuncuların akıllarına da sıklıkla geldiğini düşünüyorum. Özellikle ilk turda Portland karşısında maç içinde yaşanan çöküşün ardından. Tabiî ki de bu olay en çok Nowitzki ve Terry’yi etkiliyordu çünkü onlar o anı yaşamışlardı. Nowitzki şampiyon olduktan sonar gazetecilere; ‘2006’daki mağlubiyette şimdikinden çok daha hızlı parti yaptık. Mağlubiyetin acısını unutmak için her gün partilere gidiyorduk. Terry 2 hafta boyunca her akşam gelir beni alırdı.’diyor

 

Kanıtlayacak çok fazla şeyi olan iki takımın mücadelesiydi bu seri. Bir tarafta 2006’daki çöküşü taraftarlarına unutturmak isteyen yaşlı bir kadroya sahip Dallas, diğer tarafta ise bütün yıl finale çıkamayacakları söylenen ve haklarında yazılıp çizilmedik olay kalmayan Miami.

 

İlk maça hızlı başlayan taraf genç Miami idi ancak Dallas maçın ortalarında kontrolü ele aldı. Ligdeki en iyi hücum oyuncularından 4 tanesinin sahada olduğu bu seri savunmaların savaşıydı. Eski günlerinin aksine son yıllarda Dallas iyi bir savunma takımına dönüşmüştü. 3. çeyrekte bi ara 8 sayı geriye düşen Miami LeBron’un önderliğinde maçı çevirmesini bildi. Miami’nin aldığı 16 hücum ribaundu ( Dallas yalnızca 6 hücum ribaundu alabildi) farkın açılmasını önlerken 2. yarıda LeBron’un Jason Terry’yi savunması Mavs hücumuna zor anlar yaşattı. Çeyreğin sonlarına doğru bulduğu 2 üçlükle takımı ateşleyen LeBron Miami’yi maça ortak etti. İlk yarıda durgun olan Wade’de ikinci yarı daha agresif oynayarak son çeyrekte 7 sayılık bir katkı yaptı ve Miami seride 1-0’lık üstünlüğü ele geçirdi. Maçtan sonra golf arabasının arkasında salondan ayrılan LeBron ve Wade’in ifadeleri seriyi kolayca kazanacaklarını düşündüklerini gösteriyordu. Özellikle LeBron’unki.

 

Finallerin 2. maçı NBA tarihinin unutulmazları arasına giren bir maçtı ve seride bir dönüm noktası oldu. Kafa kafaya giden maçta 2. çeyrekte 13-0’lık seri yakalayan Miami bitime 7 dakika kala 15 sayılık bir avantaj yakalamıştı. Bu yıl playofflarda Dallas’ın büyük farkları eritip maç kazandığına şahit olmuştuk. Ancak savunma takımlarına karşı bunu yapmak daha zordur. Dwyane Wade’in farkı 15’e çıkardığı üçlüğünden sonra Dallas benchinin önünde yaptığı sevinç hareketi Mavs oyuncularını ateşledi. Hatta takım arkadaşları sahaya girmesin diye kenarda oturan Jason Terry’yi tutmak zorunda kaldılar. Bu dakikadan sonra oyunun dizginlerini ele geçiren Dallas yavaş yavaş rakibine yaklaştı. Hücumda kötü tercihler yapıp el üstü üç sayılık atışlara yönelen Heat skor avantajını kaybetti ve son 30 saniyeye berabere girildi. Son anlarda Nowtizki’nin 3 sayılık basketine, Heat mola dönüşü Mario Chalmers ile cevap verdi ve  maçta tekrardan beraberlik sağlandı. O ana kadar 22 sayı atmış olan ve sol orta parmağında yırtık bulunan Nowitzki bitime 10 saniye kala topu ampülün tepesinde eline aldı. Sırtındaki Chris Bosh’u, şuta kalkmaya hazırlanır gibi yaparak attığı vücut çalımıyla oyundan düşürdü ve  kendisine yarattığı bir adımlık avantaj ile Bosh yetişemeden turnikeyi bıraktı.

 

3. maç için Dallas’a gidildiğinde Miami’li oyuncular daha agresif olacaklarını söylemişlerdi ve sözlerini tuttular. Boyalı alanda Dallas’a 40-22 üstünlük sağlayan Miami, Dallas’ın top kayıplarından 19 sayı üretti. 3. çeyrekte 17-2 lik bir seri yakalayan Dallas maça ortak oldu ve maçın son bölümlerinde büyük bir heyecan yaşandı. Son çeyrekte 15 sayı atan ve takımının son 12 sayısına imza atan Nowitzki, son saniyelerde önce bir top kaybı yapıp ardından maçı uzatmaya götürebilecek olan şutu kaçırınca bu sefer kahraman olamadı. İlk iki maçta çok kötü şut atan ve 3. maçta 6-17 ile oynayan Chris Bosh bitime 40 saniye kala maç kazandıran basketi soktu ve eleştirileri bir nebze olsun susturdu. Ayrıca maçtan önce Deshawn Stevenson’ın Wade ve LeBron için söylediği ‘Sanki oyuncu değil birer aktörler. Her pozisyonda faul istiyorlar ve çok iyi rol yapıyorlar. İstedikleri düdükleri alamayınca da hemen itiraz ediyorlar’ demesi ortalığı kızıştırdı. Cleveland – Washington günlerinden kalan LeBron ile arasındaki söz düellosu ise tekrardan alevlendi.

 

Jason Terry Dallas’ın playoff başarısızlıklarında en çok eleştiri alan oyunculardan birisiydi ve finallerde LeBron’un savunmasında zorlanıyordu. İlk 3 maçta son çeyreklerde Terry çok kısıtlı bir katkı vermişti. Final serisinde LeBron’a son çeyreklerde bile neden agresif oynamadığıyla ilgili sorular sorulduğunda, takımı oynatmaya yöneldiğini ve maç sonlarında yaptığı savunmanında yabana atılmaması gerektiğini söyledi. Konuşmayı çok seven Jason Terry ise ‘LeBron’un beni her maç böyle savunabileceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. İleriki maçlarda performansım artacak’ dedi. Terry’nin artık kanıtlayacağı bir şey daha vardı.

 

Dördüncü maça ilk 3 atışında isabet bularak başlayan Nowitzki daha sonraki 11 şutundan 10’unu kaçırdı. Sahada yürümekte bile zorlandığı görülen Nowitzki’nin bu halini gören gazeteciler araştırmaya başladı ve devre arasına gerçeği öğrendiler. Dirk Nowitzki’nin ateşi maç günü bir ara 38.5 dereceye kadar çıkmıştı ve ilaçlarla oynuyordu. Liderliğin sürekli el değiştirdiği maçta, bitime 30 saniye kala Dallas 1 sayı öndeyken Nowitzki topu eline aldı ve takımına 3 sayılık avantajı getiren turnikeyi atarak, hastalık ve parmağındaki sakatlıkla uğraşırken NBA Finallerinde bir maçı daha takımına kazandırdı. Dallas cephesinde Chandler’ın 9’ü hücum ribaundu 16 ribaundluk performansı çok önemliydi. Jason Terry ise maçtan önce verdiği sözü tutmuş ve 17 sayısının 8’ini son çeyrekte bulmuştu. Kaybedilen 3. maçtan sonra bir değişikliğe giden Rick Carlisle J.J Barea’yı ilk 5 e yerleştirip Stevenson’ı kenardan getirdi. Bu değişiklik bu maçta olmasa bile sonraki 2 maçta Dallas’a büyük yarar sağladı. Miami tarafında Wade 32, Bosh 24 sayı atarken LeBron sadece 8 sayıda kaldı. Bütün bir yıl eleştirilmiş, başaramazlar dedikleri şampiyonluğa bu kadar yaklaşmış ve Celtics ve Bulls serilerinde muazzam bir oyun ortaya koymuş olan LeBron James’in finallerde sadece 8 sayıda kalması oldukça ilginç. Maçtan sonra Stevenson LeBron için; ‘Sanki maçtan çıkıp gitmiş gibiydi. O harika bir oyuncu ancak bugün 4. çeyrekte maçtan çıkıp gitmiş gibiydi.’dedi. Dwyane Wade ise önce saniyeler kala maçı beraberliğe götürebilecek faulden yararlanamadı ve son topta fark 3 sayı iken kenardan gelen pası tutamayarak bir daha hayal kırıklığı yarattı. Nowitzki’nin hastalığı duyulduktan ve maç kazandıran basketi attıktan sonra gazeteciler hemen onun bu performansını Michael Jordan’ın 97 finallerindeki performansı ve Willis Reed’in 70 finalindeki seke seke attığı basketlerle kıyasladılar. Ancak Nowitzki sınırları biliyordu ve Jordan’ın performansıyla kıyaslanamayacağını kendisi belirtti.

 

5. maçtan önce LeBron James Twitter aracılığıyla hayranlarına ‘Ya şimdi ya da asla’ mesajını gönderdi. 5. maç için hayatımın en önemli maçı dedikten sonra James hayal kırıklığı yarattı. 8-19 şut isabetiyle 17 sayı 10 ribaunt 10 assist ile triple-double yaptı ancak kendi performansının altında oynadı. En önemlisi takımına 5. maçı kazandıramamış olması. Maçtan önce Nowitzki’nin hastalığıyla dalga Wade ile LeBron yine eleştiri yağmuruna tutuldular. Nowitzki bu hareketleri çocukça olarak değerlendirdi. 5. maçta Dallas üstünlüğü vardı. Wade’in maç içinde sakatlanıp bir ara oynayamadığı dönemde dahi LeBron yeterince agresif değildi. 2. kez ilk beşte başlayan Barea 17 sayı 5 assist 1 top kaybı ile oynadı ve ikinci yarıdaki etkinliğiyle skor avantajını Dallas’a çevirdi. Anca 4. çeyrekte atağa kalkan Miami oyuna ortak oldu ve skoru 99-95’e getirdi. LeBron’un kendisini ileriki maçlarda iyi savunamayacağını söyleyen Terry, attığı üçlük ile skoru 100-100 de eşitledikten sonra Nowitzki’nin smacına ve Kidd’in üçlüğüne yaptığı asistlerle takımının öne geçmesine yardımcı oldu.. Bitime 40 saniye kala topu tekrar eline alan Jason Terry üçlüğün 2 adım gerisinden LeBron’un üstünden attığı üçlükle farkı 7 sayıya çıkararak maçı bitirdi. Jason Terry bir söz verdi. Büyük oyuncu gibi oynadı ve sözünü tuttu. Kritik 5. maçta Dallas’ı 3-2 öne geçirdi. Nowitzki 29 sayı 6 ribaunt ile en etkili isim olurken maç içinde sakatlık yaşayan Wade 23 sayı 8 assist ile oynadı.

 

2006 yılında finallerde Miami üst üste 3 maç kazanıp 3-2 ile Dallas’a geldiğinde Miami koçu Pat Riley sadece bir günlük iç çamaşırı getirdiğini söyleyerek seriye noktayı koyacaklarını belirtmişti. 6. maçtan önce Dallas koçu Rick Carlisle’a Miami’ye kaç günlük iç çamaşırı getirdiğini soran gazetecilere kurt bir şekilde; gazetecileri iç çamaşırı hakkında konuşacak kadar yakın bulmadığını söyledi. Carlisle söyleyeceği bir söz ile rakip takımı ateşlendirmekten veya kendi oyuncularına güvenmiyormuş izlenimi vermekten çekiniyordu. Dallas’ın hem veteran hem de başarıya aç kadrosunun ekstra motivasyona ihtiyacı olduğunu düşündüğünü sanmıyorum.

 

6. maça LeBron hızlı başladı ve üst üste 4 basket buldu. Ancak bu başlangıcı devam ettiremedi ve 9-15 gibi iyi bir yüzdeyle atmasına rağmen 21 sayıda kalarak yenilgiye karşı büyük bir direniş ortaya koyamadı. İlk yarıda farkı 12 sayıya kadar çıkaran Dallas Miami’nin atağına karşı direnemedi. Heat 16-1 lik seri ile öne geçse de devrenin sonunu soğukkanlı şekilde oynayan Dallas soyunma odasına önde gitti. İlk yarıda 1-11 ile oynayan Nowitzki maçın başlarında hayal kırıklığı yaratırken Jason Terry tekrardan bir büyük oyuncu hareketi yaptı. Takımın 1. skor opsiyonunun şutları girmezken sazı eline alan Terry ilk yarıda tam 19 sayı üreterek büyük bir iş başardı. %69 ile 27 sayı atan Terry maçın en skorer ismi oldu. 3. çeyreğin sonuna doğru Dallas maça ağırlığını koydu. 6. maça da ilk beşte başlayan J J Barea 4. çeyreğin başında bulduğu sayılarla Dallas’ın farkı çift hanelere çıkarmasını sağladı ve maç boyunca 15 sayı üretti. Miami 10 sayılık farkı eritmek için saldırırken maç boyunca zorlanan Nowitzki son çeyrekte oyundaki varlığını hissettirdi. 21 sayısının 10’unu son çeyrekte atan Nowitzki moral bozucu birkaç zor şuta da imza atarak Heat’in yaklaşmasını engelledi.

 

Miami’nin şampiyonluk umutlarının mucizelere kaldığı son saniyelere girildiğinde Dallas benchinde kutlama çoktan başlamıştı. Ligin en ateşli takım sahiplerinden Mark Cuban oyuncularla kol kola kutlama yaparken maçtan sonra Dallas cephesinden ilgin açıklamalar geldi. Desahwn Stevenson ‘Dirk’ümün tadı nasıl?’ isimli bir tişörtle gezerken gazetecilere; ‘ Bu şekilde şampiyon olmaktan daha çok mutlu oldum. Bu Miami takımını ve LeBron’u yenmek bu galibiyetin tadını daha çok arttırıyor. Seri boyunca sergiledikleri tavır, seriyi rahatça kazanacaklarını düşünmelere, Dirk’e yaptıkları hareket saygısızcaydı.’

 

26 sayı 9.7 ribaund ve 2 assist ile Finallerin MVP’si seçilen Dirk Nowitzki ise ; ‘Geçmişteki başarısızlıklardan sonra bu noktaya gelip şampiyon olmak mükemmel bir duygu. Dünyanın en iyi takımında oynadığını bilmek, kimsenin yenemediği takımın bir parçası olmak tarif edilemez bir duygu. En önemlisi ise bu başarıyı kimsenin senin elinden alamayacağını bilmek ’ dedi.

 

İşte NBA’deki bu büyük yıldızların hissetmek istedikleri duygu bu. Dünyanın en önde gelen atlet ve sporcularının, en büyük yıldızlarının önemli bir bölümünü içinde barından NBA liginde, iyilerin içinde en iyisi olabilmek. NBA Finalleri uzun yıllar boyunca bize unutulmaz dakikalar yaşattı ve yaşatmaya devam edecek.

 

Sinan Cem CİVİLİ

İzmirspor Konak Belediye Çalışmalara Başladı

 

TKB2L’nin yeni takımı kadrosunu oluşturarak çalışmalara başladı. Edremit Belediye’den Belgin Sarıgedik, Bengisu Müezzinler. İzmir Büyükşehir Belediye’den Neslihan Doğan, Merve Uygül, Melis Merve Doğançay Güre Belediyesin’den, Huriye İlaslan.  İBK’dan Gamze Özdemir. Burhaniye Belediyes,’nden, Tuğçe Kaya. Hatay Dörtyol’dan, Burcu Sel. Akhisar’dan Ecem Kundil. Galatasaray’dan, Gözde Yürük’ü kadrosuna dahil eden İZMİRSPOR KONAK BELEDİYE Muammer İÇhedef yönetiminde günde çift antremanla çalışmalarını sürdürüyor. 2011-2012 sezonunda iddalı olduklarını belirten Muammer İçhedef iyi bir kadro kurduklarını 2 yerli ve 1 yabancı oyuncu transferiyle kadroyu güçlendireceklerini söyledi. İçhedef ayrıca en büyük güçlerinin Konak Bel. Başkanı Dr. Hakan Tartan’ın destekleri olduğunu da sözlerine ekledi.

2010-2011 BBL Finallerini Tekrar Hatırlayalım

Nefesleri kesen bir atmosferde oynanan Fenerbahçe Ülker-Galatasaray Cafe Crown final serisi, Fenerbahçe Ülker’in şampiyonluğu ile son buldu. Seri boyunca tribünlerde boş yer kalmaması, camia takımlarının basketbola yatırım yaptıkları zamanlarda nasıl bir seyirci ile oynayacaklarını da görme şansımız oldu.

Bu finalin adı birçok basketbol severin içinden geçirdiği gibi oldu. Fenerbahçe Ülker finale çıkmak için ezeli rakibi Efes Pilsen ile karşılaştı, Galatasaray ise ligin en iyi ekiplerinden biri olan Banvit ile karşılaştı. Her iki seriye baktığımızda Galatasaray Cafe Crown daha zor bir seri sonunda adını finale yazdırdı.

Final serisi Fenerbahçe Ülker’in sahasında başladı ve ilk maç 81-59’luk bir skor ile Fenerbahçe Ülker lehine bitti. İlk karşılaşmada Fenerbahçe Ülker adına Ömer Onan ile 15 sayı bulan Fenerbahçe Ülker, sezon içinde çok eleştiri alan Sean May ile 12, Lavrinoviç ile de 11 sayı bularak pota altında üstünlük elde ettiler. Bunların yanında Kaya Peker 9 rebound ve Emir’in 8 asist’lik katkısı bütün dişlileri çalıştırdı, buna birde sert savunmayı ekleyince Fenerbahçe Ülker ilk maçı farklı kazanmayı başardı. Galatasaray adına ise Andriç 14 sayı ile çift haneli skor üreten tek oyuncu oldu.

Serinin ikinci maçı yine Fenerbahçe Ülker’in ev sahipliğinde oynandı. Bu karşılaşmada da yine Fenerbahçe Ülker üstünlüğü vardı. Lavrinoviç ve Tomas 18’er sayı üretirlerken, Ukic ise 15 sayı ve 6 asist ile oynadı. Emir ise yine bütün istatistiklerde vardı. Galatasaray Cafe Crown için ilk maça göre daha iyi bir devre oldu ve Jerry Johnson 21 sayı, Shumpert 16 sayı, Haluk Yıldırım ise yüksek yüzeyle 10 sayı ürettiler ama karşılaşmayı Fenerbahçe Ülker 95-72 kazanarak seriyi 2-0 yaptı.

Ve sıra Galatasara Cafe Crown’un sahasında oynanacak maçlara geldi. 3. maç seri için kırılma maçıydı. Bazı basketbol severler Fenerbahçe Ülker’in seriyi süpüreceğini düşünüyorlardı. Galatasaray Cafe Crown teknik ekibi ve oyuncularının bu düşünceleri paylaşmadıkları sahada belli oldu. Fenerbahçe Ülker seyircisi gibi takımını sahiplenen bir Galatasaray seyircisi gördük. Uzatmaya giden karşılamayı Galatasaray Cafe Crown 97-93 kazandı ve “bende varım” mesajını gönderdi. Galatasaray Cafe Crown’da 5 oyuncu çift haneli rakamlara ulaşırken Shipp double double yaptı. Bu karşılaşmada Fenerbahçe Ülker adına da 6 oyuncu çift haneli skorlara imza atmasına rağmen, seri 2–1 geldi.

Galatasaray Cafe Crown’un sahasında oynanan 4. maç izleyenlere büyük keyif verdi. Konuk ekip Fenerbahçe Ülker bu maçı da 74–85 kazanarak seriyi 3-1’e getirdi ve büyük avantaj sağladı. Fenerbahçe Ülker’in pota altı üstünlüğünün hissedildiği karşılaşmada Oğuz Savaş çok yüksek bir yüzde ile 19 sayı, Lavrinoviç 15 sayı ve 9 rebound ve Ukic 17 sayı, Emir ise 18 sayı ile hücumda öne çıkan oyuncular oldular. Galatasaray Cafe Crown cephesinde ise 5 oyuncu çift haneli rakamlara ulaşmalarına rağmen galibiyete uzanamadılar.

Fenerbahçe Ülker evinde seriyi bitirir! 5. maç öncesi bu düşünce zihinlere hakimdi ama Tutku Açık ve Andric ile kaynaklanan Galatasaray Cafe Crown organizasyonu maçı 71–72 kazanmalarına yol açtı ve seri 3–2 öne geçti. Bu karşılaşmada Andric 22 sayı ile sahanın yıldızı oldu. Bu sayılarda Tutku Açık’ın payı büyüktü.

Serinin tamam mı? Devam mı? Karşılaşmasıydı 6. maç. Her iki takım açısından stressi yüksek bir karşılaşmasa, Galatasaray Cafe Crown’un evinde oynandı. “Kafa kafaya” tabiri sanırım bu maç için tam yerine oturdu. Uzun oyuncu rotasyonunda sıkıntı çeken Galatasaray Cafe Crown karşısında Fenerbahçe Ülker Oğuz Savaş ve Sean May ile toplam 29 sayı bulurken, Ömer Onan’ın 20 sayılık performansı takdir edildi. Tecrübeli oyun kurucu Jasikevicius’un 14 sayısı ise galibiyet yolunda çok kritik sayılardı. Ev sahibi Galatasaray Cafe Crown ise Jerry Johnson ile 19, Shumpert ile 18 sayı ve Tutku Açık’ın 7 sayı 6 reboun’luk performansına rağmen rakibine üstünlük sağlayamadı ve seriyi 4-2’ye getiren Fenerbahçe Ülker şampiyonluğa ulaştı.

Taraflı tarafsız bütün izleyiciler için çok güzel bir seri olduğuna inanıyorum. Sakatlıkların çok öne çıktığı seride kadro zenginliği daha fazla olan Fenerbahçe Ülker, bu süreci daha az sancıyla geçti ve bu da kazanılan şampiyonlukta çok önemli bir dinamikti. Seyirci zenginliği final maçlarına daha büyük bir zevk verdi. Umarım her iki seyircinin de aynı anda takımını destekleyebileceği maçlar çok uzaklarda olmaz. Bir basketbol sever olarak her iki takımada bu güzel seriyi bizlere izlettikleri için teşekkür ediyor ve Fenerbahçe Ülker’i kazandıkları şampiyonluktan dolayı tebrik ediyorum.

 

 

 

 

Emre DAĞDELEN

Beko Süper Cup Almanya Turnuvası Programı

12 Dev Adam Almanya’da özel bir turnuva katılıyor ve ilk maç 19 Agustos 2011 saat 18,30 da Yunanistan ile. Karşılaşma CNN Türk ekranlarından canlı yayınlanacak.

Turnuva Programı Şöyle:

Türkiye- Yunanistan 19 Agustos Cuma saat 18,30

Türkiye-Belçika 20 Agustos Cumartesi saat 16.00

Türkiye- Almanya 21 Agustos Pazar saat: 18.15

 

Milli takımımızın maçları CNN Türk’ten canlı yayınlanacak. Spor Toto World Cup’ta istenileni veremeyen milli takımımızın bu turnuvayı daha hazır bir şekilde iyi bir şekilde geçirmesini bekliyoruz.

 

12 Dev Adam Beko Super Cup’ın ardından 24-25 Ağustos tarihlerinde İstanbul’da düzenlenecek olan adidas İstanbul Cup 2011’e katılarak Avrupa Şampiyonası öncesi son hazırlık turnuvasını oynayacak. Ardında da 31 Agustos’ta başlayacak Avrupa Şampiyonasına katılmak üzere Litvanya’ya geçecek.

NBA Takımı Tutmak

NBA Takımı Tutmak

Birkaç ay önce, kardeşim ve birkaç arkadaşıyla birlikte evdeyiz. Muhabbet ediliyor. Nasıl olduysa konu basketbola, oradan da NBA’e geldi. Birkaç oyuncu isminden sonra, herkes işte bilindik, “ben şunu tutarım”, “ben NBA’den pek anlamam abi” tipi cümlelere başladı. Kardeşimin arkadaşlarından biri, “ben Bulls’u tutuyordum, ama eskiden” dedi. “Hah” dedim, “bir tane daha”.

Da, neyin “bir tane daha”sı. Şunun:”bahsi geçen dönemde başarılı ve popüler olan takımın ucundan taraftarı olan genç” profilinin. İçinde bulunduğumuz günlerde, bu hadisenin en elle tutulur örneklerinden birine şahit olmaktayız. Barcelona’nın yükselişiyle birlikte Facebook’ta profil fotosuna Barça logosu koyan, MSN iletisine “Messi!!” yazan tiplere her gün binlercesi katılıyor. İçten içe kazananın ve tanınanın tarafında olmak isteyen ham bünyeler, ismi, tarihi, karakteri, duruşu farketmeksizin, o anda kazanan pozisyonundaki takıma kancayı takıveriyor. Bahsettiğim gencin yaşı Bulls dönemine yetişmiyor bile. Gecenin köründe kalkıp 3 tane NBA maçı izlemiş midir, ondan bile emin değilim. Fakat aklının bir köşesinde, bir gün ortamda lazım olur diye “Bulls” imgesi yer işgal ediyor. Sonuçta çok sağlam olmasa da bir cevap verecek. Ufak da olsa söz hakkı olacak. Belki de o sayede kız tavlayacak abisi, ne malum. Zamanında Bulls’un kazandığı başarılar, belki o takımı hiç izlememiş olan biri tarafından kendi ufak çakallıklarına malzeme oluyor.

Bu konunun çözümü yok, çünkü belki Dünya yok olana kadar birileri bu spor dalları ile asgari düzeyde ilgilenecek ve sırf laf olsun diye bazı takımları tutacaklar. Gidip dövecek halimiz yok, ya da ne diyeceksin de ikna edeceksin, adam gibi takım tutmasını sağlayabileceksin?

Şuraya varıyoruz sonrasında: Birileri başarılı, popüler, kalburüstü takımları tutuyor, samimi olsun-olmasın. Peki ya kazananların haricindekiler? O takımları tutanlar enayi mi yani? İçten bir şekilde bir kulübe gönül vermek saflık mı? Cevap vermeye bile gerek yok. Daha geniş şekilde de ele alınabilir fakat, bizi ilgilendiren kısım NBA’le ilgili olanı.

Yıllar önce, daha toyken, çok garip gelirdi. Mesela kim diyelim, Los Angeles Clippers. Ya da Atlanta Hawks. Derdim ki, “yav bu adamlar galibiyet alamıyor doğru-düzgün, kim bakar bunların suratına”. Bu cümleler tabii, olaya tam olarak hakim olamamış, ilaveten meraklı bir bünyenin soruları. Ama bir yandan da etraftaki Lakers şampiyon oldukça 7 göbekten Los Angeles’lı kesilenleri gördükçe kafa karışıyor. İçinden diyorsun ki, “onlar yapar da ben niye yapamayayım, tutarım Lakers’ı olur biter”. Bunlar akıldan geçmiştir ama, bu satırların yazarı bir şekilde -ve iyi ki- San Antonio taraftarı oldu. Bunu öğrenen biri hemen diyebilir tabii, “sen de yüzüğe aldanıp Spurs’ü tutmuşsun bilader ne iş” gibisinden. Emin olun şampiyonluk ve/veya yıldız oyunculara kapılacak olsam, o dönem çok fazla seçenek vardı önümde. Neyse. 10 yıldan uzun bir dönemde, daha doğrusu Tim Duncan geldiğinden beri sürekli tepeye oynayan, ve bu dönemde de 4 kez zirveye çıkan Spurs, çok değil, 2-3 sezon sonra bu gücünde olmayacak-çok büyük ihtimalle. Kesin cümleler kuramayız, ligin gidişatı ne olur falan, o kısım bilinmez. Ama şunu biliyorum ki, o zamanında “Atlanta nasıl tutulur abi” sorusunu sormamızı sağlayan o vasat günler, bir şekilde karşım(ız)a çıkacak. 2-3 sezon sonra olur, daha sonra olur. Kritik nokta, kıyısından play-off’a girmeye çalışan (ya da daha aşağıda) bir takım tutmanın nasıl olacağı. Ve ben bir süredir kafamda bu endişeyle dolaşıyorum.

Gerçi şu var, Spurs 4 kez şampiyon olsa da, şöyle bir hatırlamaya çalışacak olursanız, neredeyse hiçbir zaman “şampiyonluk favorisi” olarak falan gösterilmedi. O yüzden belki bir açıdan keskin bir düşüş olmayacak, fakat aslında pek öyle değil. Popovich’in “Duncan bıraktığı zaman ben de bırakırım” şeklindeki sözleri, Spurs’ün bir süre sonra daha düşük profilli bir takım olacağının sinyallerini veriyor ve de taraftarın daha sönük günleri şimdiden beklemesi gerek.

Kendi adıma çok çok büyük sıkıntı olacağını sanmıyorum. Şu açıdan; Spurs havalı bir takım olmadı hiç. Yani final serisi bitip, sahada kupayı kaldırmayı beklerken yan yan tribünleri kesen “cool” adamların ağırlıkta olduğu, süper bir skorerin sürükleyip efsanelik kastığı bir takım olmadı. Yani kısaca, takımın da, taraftarın da çok “burnu kalkmadı”. O sebepten, bu 10 seneyi aşkın güzel günlerin ardından, hangi derecede olacağı şimdiden kestirilemeyen o düşüş, bir Lakers’ın Shaq sonrası zamanına benzemeyecek gibi. Sanki…

Kaç tane Spurs taraftarı şimdiden böyle bakıyor, ortalama veya ortalama-altı bir takım izleyeceği günleri öngörüyor bilemiyorum, ben böyle bakarak iyi mi yapıyorum kötü mü, onu hiç bilmiyorum. Düşünsenize bir, bu sene Spurs şampiyon oluyor. Kim sonrasını düşünür. Ama kupanın ardından Timmy “abi yeter, tadında bırakalım” çekip, arkasından da Pop yukarda söylediğini gerçekleştirirse, paçalar tutuşur. O başka.

Muhtemelen Duncan-Popovich sonrası dönemde Spurs taraftar kaybedecektir. Bu da işte NBA veya basketbol ile ilgili tutumların hangi yüzeyde seyrettiğine güzel bir gösterge. En sevdiği oyuncunun takım değiştirmesiyle tuttuğu takımı değiştiren, daha önce nefret ettiği yıldız oyuncu kendi takımına gelince onun fanı kesilen bünyelerle çevrili etrafımız. Bu örneklere bakınca, Duncan bırakınca Spurs’ü bırakacak basketbolsever sayısı da belli bir miktarda olacaktır. Bu kadar da kolay maalesef bu işler.

Başarısız günlerde takımının arkasında olmak, tabii ayrı bir fedakarlık örneği. Futbolda çok sömürüsü yapılır. Ama onun da içi boştur aslında. En ufak tökezlemede oyuncudan başlayıp hocaya, başkana kadar ana-bacı giden adamları görüyoruz. Onlara bi’şey olduğu yok, yine gelip keyiflerine göre sövüp-sayıp evlerine dönecekler. Bizim tuttuğumuz NBA takımının maçlarına gitme imkanımız yok malum, sonuçta sevgimizi ancak uyku düzenimizin içine ederek gösterebiliriz. Kaç tane futbol taraftarı bunu yapabilir misal?

Peki bu gerçekleşmesi kaçınılmaz düşüşün müsebbibi olan NBA düzeni hakkında ne demeliyiz? Olabildiğince övmeliyiz. Türkiye 1. futbol ligi ve La Liga’nın haline bakınca bunu daha iyi anlayabiliriz. Nadiren bazı takımlar en üsttekileri rahatsız edebiliyor. İspanya için bir yere kadar konuşabilirim ama burada sistem o “büyükler”in üstüne kurulu olduğu için, bir Anadolu takımı şampiyon olsa bile, üsttekilerin dokunulmazlığı pek sarsılmıyor. Medya ve başka unsurların desteği olmadan da onları sarsabilecek sağlam ve uzun süreli bir yapı oluşturmak imkansız gibi bi’şey. Fakat NBA, hemen hemen her takımın belli dönemlerde en azından Play-off oynamasına imkan veren bir düzen kurmuş durumda. Bu da, yukarda bahsettiğimiz gibi bir dönem şampiyonluklara koşmuş bir takımı, birkaç yıl sonra aşağılara çekebiliyor, uzun yıllar dipte gezen bir takımın da belli bir süre sonra yukarılara tırmanmasına imkan veriyor. Tabii bu tip yükseliş ve düşüşler, organizasyonların doğru/yanlış hamleleri ile farklılaşabiliyor. Yani eğer -misal- Spurs Duncan-Pop sonrası dönemi iyi yönetebilirse, en az play-off görmeye devam edebilir.

NBA’in bu düzeni, herhangi bir taraftarın yıllarca takımının en ufak başarısına şahit olmadan onu desteklemesi gibi bir ihtimali azaltıyor. Ülkemizde Anadolu takımlarını tutan insanlarla 10 dakika konuşursanız, bunun ne demek olduğunu anlarsınız.

Cem Tokatlıoğlu

 

 

Dallas’ın Playoff Öyküsü

Dallas Mavericks ve Dirk Nowitzki, onlar artık şampiyon.Parayla yapamayacakları birşeyi, yürekleriyle, yetenekleriyle yaptılar, tarihi yazdılar.Ama bu takım bu noktaya kolay gelmedi, her turda underdog olarak gösterildi.Öne geçseler bile en ufak tökezlemede işte gidiyorlar, moralleri bozuldu, bu takım play-off oynayamıyor gibi yorumlara maruz kaldı.Ancak bu takımın kimliğini değiştirdiğine, şampiyonluğa inandıklarına yüzükleri takıp dirk nowitzki’nin elinde kupanın havalandığında ikna oldular.

Koç Rick Carlisle’ın dediği gibi belki diğerleri kadar zıplmıyorlardı, belki onlar kadar hızlı koşmuyorlardı ama Dallas bir takımdı.

İşte bu da onların zafere giden yolu;

 

Dallas Mavericks 4 – Portland TrailBlazers 2

 

Seri öncesi yorumlarda, Dallas’ın favoriliğe en yakın olduğu seri buydu.Ancak Portland’ın yıldızı Brandon Roy’un sakatlığı bile Trailblazers’ı yarıştan düşürmemişti.Hatta sezon sonunda Dallas’la eşleşmek için büyük uğraşlar verdi Portland.Serinin geneline bakacak olursak, Portland’ın dev kısaları ve nerdeyse bütün takımın atletik özelliklerinin üst seviyede olmasıyla bir nebze önde olduğu doğruydu.Portland çok iyi bir savunma takımı kurmuştu.Alridge ve Marcus Camby pota altında topları kesmesi; Nicolas Batum, Gerald Wallace gibi harika savunma yapan kısaların  boyalı alanın dışında Dallas kısalarına geçit vermeyeceği düşünülüyordu.Savunmanın zayıf halkası gibi duran Andre Miller’ın da karşısında skor üretimi konusunda büyük sorumluluğu olmayan Jason Kidd’in olması Mavericks’in hücumda sıkıntı yaşayacağını gösteriyordu.

Serinin ilk maçında boyalı alanın tek hakimi Portland’dı ama dış atışlarda da bir o kadar felakettiler.buna karşın Dallas Mavericks boş şutu buluyor cezayı kesiyordu.

Nowitzki ne kadar iyi savunulsa da son çeyrekte 15 sayı gönderdi Portland potasına ve maçın kahramanı Kidd 6 üçlük bularak Dallas’ı öne geçirdi.

 

Serinin ikinci maçında bu sefer ortaya başka bi faktör çıktı; bench katkısı.Dallas Terry’i benchten oyuna sokuyor, Barea’ya topun kontrolünü veriyor, Peja’ya üçlük atırıyor, benchten çok çeşitli hücum organizasyonları getiriyordu.Yine de Alridge ve Andre Miller hücum performansıyla Porland’ı son çeyreğe kadar ayakta tuttu.Ama veteran oyuncu bolluğunun en çok etki ettiği yer olan son çeyrekte Nowitzki ilk maçtaki gibi ağırlığını koydu ve bu seferde Kidd’in ilk maçta yaptığını Peja Stojakovic’in yapmasıyla Dallas Texas’ta kayıp vermedi.

 

Serinin üçüncü maçında Portland bıçak sırtında çıktı sahaya.Dallas ilk iki maçta Kidd ve Stojakovic ile ekstra üçlükler bulmuştu, bu maçta da Portlandlı basketbolcular

Jason Terry’nin üçlüklerine engel olamadılar.Ama ilk kez bu maçta şut konusunda başarılı bir isim vardı, Wesley Matthews’in ekstra katkısı ve ilk iki maçın ardından eleştirilen Brandon Roy’un  ben dönüyorum mesajı verdiği performansıyla Portland biz yıkılmadık dedi Dallas’a.

 

Seriyi hatta şampiyonluğu Dallas kazandı ancak, Portland serisinin 4.maçında Portlandlı bi oyuncunun efsane performansına tanık olduk.Medyaya ilk iki maçın ardından haekttiği değeri göremediği için yakınan Brandon Roy, takımı 3.çeyrekte bir ara 23 sayı geri düşmüşken, sazı eline aldı.Takım arkadaşları oyunu bırakmış, yine şutları potayı döverken, Roy üst üstte hücumlarda isabet bulmaya başladı.Sayı atmadığında asist yaptı, 18 sayı 2 asist kaydetti son çeyrekte.Özellikle üçlük faulüyle maçı eşitliğe getirdiği ve son hücumda bulduğu maçı kazandıran basketle seyirciyi çılgına çevirdi.Ama her zaman hücum savunmada başlar.Dallas’a son çeyrekte sadece 15 sayı attırdılar ve seri 2-2 ye geldi.

 

Dallas taraftarının herhalde en korku dolu izlediği maçtır ilk turun 5.maçı, geçmişi hayal kırıklarıyla dolu bir takımın, yine tüm ipler elindeyken avantajı kaybetmesi, hep bilindik senaryolardı.Bundan sonra Dallas’ın direncinin kırılması ve yine süpriz(!) bir şekilde elenmesi gerekiyordu ama Dallas bu psikolojik savaşı bu sefer kazanan takım oldu.Kazandığı her maçta Nowitzki’nin yanına bir başka kahraman çıkaran Mavericks cephesinde bu sefer takımın çehresini değiştiren Tyson Chandler oldu.Hücum ribaundlarında yaptığı katkı ve Alridge savunmada dur demesiyle takımını tekrar ayağa kaldırdı.

 

İlk beş maç sonunda deplasmanda kazanan takım yoktu.herkes kendi evindeki maçları öyle ya da böyle kazanmıştı.Play-offların hamleye karşı hamle şeklinde olan düzeni gerçekten çok hoş.

Örneğin; bu seride Andre Miller ve Brandon Roy’un Terry ve Barea oyundayken Mcmillan oyuncularına post up a başlamasını söyleyince, Carlisle da alan savunmasıyla bu stratejiyi durdurarak hücumda bu ikiliyi oyunda tutabildi.İşte bu tip oyunlarla geçen seride Mcmillan hücumda istikrarı bir türlü bulduramadı takımına.Şut konusunda sürekli yenildiler, serinin son maçında da skoru dengeye getirseler bile maçın genelinde Nowitzki’yi durduramayınca Dallas Mavericks, zorlansa da

Batı yarı finaline çıktı ve beşinci maçta ayağa kalkarak büyük bir eşik atladığını gösterdi.

 

Dallas Mavericks 4 – Los Angeles Lakers 0

 

Eğer play-offları bir simülatöre oynatsaydık, yüzde 90 ihtimalle Los Angeles Lakers şampiyon olurdu.Ama gerçek hayatta yeteneğin yanında birçok öge devreye giriyor.İnanç, disiplin, rakibin zayıflıklarından yararlanma, oyun zekası.Aslında basketbol, futbol kadar fazla değişkenlere sahip bir oyun değil.Futbolda plana sadık kalsanız bile çok fazla ihtimal devreye giriyor, basketbolda güçlü olan güçlüdür.Seti iyi oynarsanız oyuncunun yeteneği bellidir o hücum sayı olur.Bu yüzden favorilerin kazanma ihtimali daha fazladır.Bu seride bu durumu değiştiren ilk şey arzuydu.Başarıya açlıktı.Dallas Mavericks başarıya aç bir takımdı, Los Angeles Lakers da ise konsantrasyon eksikliği direk göze çarpıyordu.Özellikle Pau Gasol ki bence hücum için Kobe Bryant’dan bile daha kolay bir sayı bulma yolu Lakers için, onun formundaki düşüş, dominantlığını kaybetmesi Lakers’ı çok etkiledi.

 

Bu seride yerden kalkmayı öneren Mavericks’in yeni bir özelliğini gördük.Pes etmeip, geriden gelebilmek.Serinin birinci ve üçüncü maçında Dallas geriden geldi kazandı.

İlk maçta ön plana çıkan üçlük isabetleri oldu.Dallas Jason Terry’nin zora soktuğu maçı şut isabetleriyle ortaya getirdi ve son hücumda Gasol’ün yaptığı basit hata ve Kidd’in çaldığı yopla maçı aldı.İkinci maçta ise Lakers’ın üçlük yüzdesi iyice dibe vurdu.Ayrıca Lakers’ın Bynum ve Gasol’den uzun dallarla kurulu sabunmasına rağmen penetre yoluyla bulunan sayılar Lakers’daki mental eksikliği ortaya çıkarttı.Oyuncuların yüzü oyunu çok iyi anlatır.Dallas ne kadar istekliyse, Lakers benchinde “sıkıntı vardı”.

 

Seri 3-0 ageldiğinde Kobe Bryant takımını ateşlemek için bikaç demeç verdi.Açıkçası 3-0 dan bir serinin verilmesi ne kadar imkansız gözükse de bir Dallas taraftarı olan ben bile hala içimde korku hissediyordum.Karşıda Kobe Bryant ve Phil Jackson var ve 5 yıl geçmesine rağmen o final serisine takılıp kalmış bir kafada izleyip yorumluyordu insanlar seriyi.Fakat dördüncü maç bir devrin kapanışı oldu.Lakers sadece bir çeyrek dayandıktan sonra havlu attı.Phil Jacson’ın başarılarla dolu kariyerine 36 sayılık bir mağlubiyet ve favori girdiği play-offlarda süpürülmek pek yakışmasa da oyunun kuralı bu, biri kaybederken biri sevinecek.Burdaki kritik nokta ise yenilmeyi hazmedebilmek.

Yenilgiyle büyüyebilmek.Dirk Nowitzki’nin atletik yeteneklerinin sınırlı olmasına rağmen her yenilişinde, her başarızsızlığında bir basamak daha çıktığını hepimiz görüyoruz.

Sırtı dönük oyun, sol turnike, şutunu mükemmelleştirmesi vs. Ama burdaki en güzel husus, başarıszlığı kabul etmek, Nowitzki’nin ne sahada çirkeflik boyutuna varan bir hareketi, ne de sansasyonel basın açıklamalarına tanık olmadık.Burda Nowitzki üstünden gitmem Lakers’ın bu seride karşılaştıklarıyla birebir karşılaşmış olması, Ron Artest’i ve Lamar Odom’u yaptıklarının dozajı yüzünden tenzih edebiliriz.Bu onları sütten çıkmış ak kaşık yapmaz ama Andrew Bynum’ın 4.maçta Barea’ya yaptığı faul gerçekten terbiyesizce bir hareket oldu ve Bynum’ın mental yönden ne kadar zayıf olduğunu gösterdi.Herşeyin sınırını bilmek önemli, bunun ucunu kaçırırsan yalnız kalırsın ki ben Bynum’a seyircilerin çok sıcak bakacağını sanmıyorum.Şunu sormak lazım, Lakers herkesi rahat rahat geçerken kendisine böyle mi muamele edilmiş, yoksa tebrik mi edilmiş.

 

Bu olumsuzluklara rağmen son maç yine de bir şölen gibiydi.Mavericks 19/28 atarak play-off takım üçlük rekorunu, Jason Terry 9/10 atarak play-off rekorunu egale ederken 4 maçlık bir seride 49 üçlük bulan Mavericks bu alanda da rekoru kırdı.Öte yandan Peja Stojakovic’ten beklenin üstünde katkısı göze çarptı.Jason Kidd ise seri boyunca zaman zaman Kobe Bryant’ı savunarak ilerleyen seriler için bizlere ufak sinyaller gönderdi.Ayrıca kariyerleri boyunca büyük maçlarda sinen Jason Terry ve Shawn Marion’dan gelen istikrarlı performanslar isteğin ve tecrübenin neleri değiştirdiği gösterdi.Portland serisinden önce daha ilk turda eleneceğini düşünen kitlenin düşüncesini, şampiyon olabilecekleri yönünde değiştirdi.

 

Dallas Mavericks 4 – Oklahoma City Thunders 1

 

Sanırım play-offların en keyifli yanı her seride başka hikayelerin yaşanması.Dallas – Oklahoma serisi de 90ların ortasından günümüze kadar gelmiş old school oyuncularla, NBAin yeni jenerasyonunu oluşturacak new schoolun kapışmasıydı.Lakers serisinden moralli ve dinlenmiş gelen Dallas hücumunu kusursuz hale getirmişti play-offlar boyunca.

Hani bakmadan pas atacakları oyuncunun yerini biliyorlar gibiydiler fakat uzun bir seri oynayarak gelmesine rağmen Oklahoma kusursuz hücumu gençliğiyle bozuyordu.Dallas topu çevirip boş şutu bulsa bile oraya yetişecek, el kaldıracak bir Thunders oyuncusu hep oluyordu.Ancak ironik şekilde elinde NBAin en skorer oyuncusunu bulunduran Thunders’ın seriyi kaybetmesinin asıl sebebi hücumdaki eksiliğiydi.

 

Basketbolda en önemli pozisyonun kalitelisi çok zor bulunduğu için pivot olduğu düşünülür.Ancak sevdiğim bir laf vardır, bir takım guardı kadar konuşur.Russel Wetbrook bu play-offlarda öyle bir performans sergiledi ki oyunda zekanın yetenekten daha önemli olduğunu açıkça gösterdi.Oklahoma City her pozisyonda kalburüstü savunmacılardan kurulmuş bir takım ama hücumda iki lokomotifle çalışıyor.Bu parçalardan biri bozuk olunca tren raydan çıkıyor.Russel Westbrook’un topu 15 saniye sektirip Tyson Chandler’ın üstüne doğru gittiği penetreler, yaptığı gereksiz top kayıpları, tek pas vermeden attığı jump shotlar niyeti ne kadar iyi olsa da takımını baltalayan, ritmini bozan hareketler oldu.

 

Dallas cephesindeyse Jason Kidd hücumda alışılmadık top kayıpları yapsa da savunmada çok büyük katkı verdi.Savunmanın akılla da yapabileceğini gösterdi.Kobe Bryant’dan sonra maçların son çeyreğinde Kevin Durant’ı ve Russel Westbrook’u başarıyla savundu.Tabii ki süper yıldızları durdurmak imkansız, Kevin Durant sayılarını attı ama maçların son dakikalarında Thunders hep Dallas’ın ve Dirk Nowitzki’nin gerisinde kaldı.

 

Texas’taki ilk maç Nowitzki ve Durant düellosu gibiydi, Alman yıldız 48 sayı attı ve tüm Thunders uzunlarını denize döktü.2.maçta alan savunmasına hücum etmeyi öğrenen Thunders benchten ve James Harden ekstra katkı alınca ev sahibi avantajını almış oldu rakibinden.Fakat kendi evinde konferans finaline çıkan Thunders’ın genç oyuncuları bir ortaokul takımından farksız sahaya çıkınca, ilk yarıda açılan farkı ufak ufak eritse de geriye gelemedi.Bu serinin en kritik maçı ise Oklahoma’da oynanan ikinci maç oldu.Son 5 dakikaya 15 sayı önde giren Thunders maçı verince seri de burda noktalandı.

 

Batı Konferansı Finallerinin Oklahoma adına en çok ön plana çıkan ismi ise James Harden oldu.Harden oyununa seviye atlatarak Kevin Durant’ın yardımcılığını Russel Westbrook’tan çok daha iyi yapabileceğini gösterdi.Oyun kurmada, gerektiği yerde skor üretmede açıkçası Oklahoma’nın Dallas’tan çok geride olduğu oyundaki akıl dengesini bir miktar eşitledi.Ayrıca Serge Ibaka da beklentilerin üzerine çıktı.Lige ilk girdiğinde blok yapıp, smaç basan bir pota altı savunmacısı olacağı düşünülürken, orta mesafe şutunu geliştirerek hücumda çok büyük katkılar verdi.

 

Seri genelinde Tyson Chandler’dan, Juan Jose Barea’dan, Peja’dan veya gelen ekstra bench katkılarından bahsedebiliriz.Ama denklemin eşitliğini bozan en büyük parça maç sonu oynama ve doğal olarak Dirk Nowitzki faktörüydü.Yaşlılık belki fiziksel olarak handikaplar getirebiliyor ama bunun yanında çok önemli bir şey daha getiriyor; tecrübe.Tüm play-off oynayan takımlar içinde parçaları en birbirine uygunu Oklahoma Thunders’tı.İyi savunmacılar, hücumcuları ve her pozisyonda zenginlikleri vardı fakat bunları tecrübeyle sentezleyip, doğru bir formülle sahaya yansıtmazsanız hep bi yerde tıkanırsınız.Koç Scott Brooks oyunculara abi rolünü ne kadar iyi oynasa da, oyun içinde ne yapması gerektiğine karar veremedi, Westbrok’u dizginlemekte zorlandı ve serinin en kritik maçında Dallas’a yumruğu indirmeyi başaramayarak seriyi kaybetti.Dirk Nowitzki de bu seride bambaşka bir boyuta geçti.Ben Michael Jordan’ın zamanına yetişemedim ama ilk kez bu seride bir oyuncunun bir takımı nasıl bitirebildiğini gördüm.Öyle bir kanı oluştu ki son çeyrek olduğunda Dirk Nowitzki her attığını sokacak artık Oklahoma ne yanıt vercek moduna giriyorduk.Ibaka, Perkin, Sefolosha, Durant herkes denedi Nowitzki’yi savunmayı, hepsinin ya üstünden şut attı, ya yanından geçti ya da faul problemine soktu.Nowitzki savunmasında başarılı sayabileceğimiz tek isim Nick Collison oldu.Hatta zaman zaman Nowitzki’ye dur dediğini bile söyleyebiliriz.Collison tarzındaki mücadeleci oyuncular, kısıtlı yeteneğine rağmen herşeyini feda ettiği için sempatik gözükür, bu seride de aldığı paranın hakkını verdiğini gösterdi.

 

Bu seri koç Scott Brooks’un yetersizliği ve Russel Westbrook’un mental eksikliklerini gösterdiği için Oklahoma organizasyonu için yararlı olduğunu düşünüyorum.Ellerinde Kevin Durant gibi bir skorer ve böyle iyi parçalar varken Thunders önümüzdeki on sezon bu seviyelere ve üstüne çıkabilir.Bu seride de ne kadar iyi oynarlarsa oynasınlar, son çeyrekte son şutları sokamadıktan sonra yaptıklarının bir anlamı kalmadığını öğrendiler.Açıkçası genç bir takım için iyi bir ders, çünkü tarih kazananlardan, Nowitzki’nin şutundan bahsedecek, Durant’ın kaçan şutundan değil.

 

Dallas ise bu seriyle beraber bir nevi Miami’ye karşı 5 yıl önce 2,5 – 0 dan verilen serinin intikamı ve tüm sezon verilen mücadelenin, eforun, sevincin, üzüntülerin meyvesini toplama şansını yakaladı.Dediğim gibi play-offlar her seride apayrı bir hikaye oluşturuyor bu da NBA’in güzel tarafı.

 

Oğuz UZUN

 

 

 

 

 

Spor Toto World Cup 2011 Turnuva Maç Programı

Spor Toto Word Cup 2011 bu yıl İzmir’de gerçekleştiriliyor. Turnuvaya Türkiye’nin yanı sıra Sırbistan, Almanya ve Ukrayna katılıyor. Bu yıl 10. düzenlenecek turnuvanın maç proğramı ise şu şekilde oluşuyor.

 

Spor Toto WORLD CUP 10 MAÇ PROGRAMI
İzmir Halkapınar Spor Salonu
11 Ağustos Perşembe
18:00 Almanya – Sırbistan
20:30 TÜRKİYE – Ukrayna

12 Ağustos Cuma
18:00 Sırbistan – Ukrayna
20:30 Almanya – TÜRKİYE

13 Ağustos Cumartesi
15:30 Ukrayna – Almanya
18:00 TÜRKİYE – Sırbistan

 

Maçlar CNN Türk’ten canlı yayınlanacak.