Kategori arşivi: Basketbolumuzda İz Bırakanlar

Harun Erdenay

Basketbolumuzda İz Bırakanlar #3

Harun Erdenay,  kendisi gibi Milli basketbolcu olan babası Kemal Erdanay’ın Şekerspor’da oynadığı dönemde, 27 Mayıs 1968’de Ankara’da dünyaya gelir. Hiçbir zaman ayrılamayacağı basketbol salonlarıyla, annesinin kucağında tanışır. İTÜ ve Türk Basketbolu’nun sembol isimlerinden olan babası Kemal Erdenay’ın da etkisiyle, küçük yaşlarda basketbola başlar ve 1979 yılında babası Kemal Erdenay’ın çalıştırdığı İTÜ altyapısına girer.

1985-86 sezonunda Necati Güler, Zeki Tosun, ve Levent Topsakal gibi isimlerin yer aldığı İTÜ A Takım kadrosuna girer. İlk sezonunda bazı maçlarda kısa süreler oynayan Harun Erdenay, 1985-86 sezonuna çok hızlı başlar ve ligin ilk maçında Şekerspor’a karşı 20 sayı, 10 ribauntla oynayarak tüm basketbol camiasının dikkatini çekmeyi başarır.  Özellikle hızlı hücumlarda, sürati ve atletik yetenekleriyle durdurulması zor bir oyuncudur. Çok rahat adam geçmekte ve iyi zıplamaktadır. 1989-90 sezonunda Erman Kunter, Hüsnü Çakırgil ve Levent Topsakal gibi skorer isimleri geride bırakarak ligin “Sayı Kralı” olmayı başarır. Buna karşı pek savunma yapmaması ileride hep eleştiri konusu olacaktır.

1990 yılında iddialı bir kadro kuran Paşabahçe’ye transfer olarak İTÜ’den ayrılır. Paşabahçe’de Türkiye Kupası kazanmayı başarır fakat ertesi sezon kulüp bütçe sorunu nedeniyle kapatılınca kulüpsüz kalır. Bunun üzerine 1992-93 sezonunda para almadan İTÜ forması giyer ve takımını Play-Off’a taşırken kendisi de bir kez daha ligin “Sayı Kralı” olur.

Milli takımda da forma giymeye başlayan Harun, 1992’nin sonunda Avrupa Şampiyonası Elemeleri’nde yıldızlaşır ve 22.3 sayı ortalamasıyla Türkiye’yi 12 yıl aradan sonra Avrupa finallerine götürür.  1993 Avrupa Şampiyonası’nda İspanyol takımı Barcelona ve NBA’den Cleveland Cavaliers takımlarının dikkatini çeker. Cavaliers denemek için onu ABD’ye davet eder ancak Harun orada yedek kalacağını düşündüğü için sakatlığını bahane ederek teklifi reddeder.

1993-94 sezonunda, Fenerbahçe’nin kurduğu güçlü kadroya katılır. Takım şampiyonluğa ulaşamasa da iyi sonuçlar alır. Harun Erdenay, Koraç Kupası’nda 24.0 sayı ortalaması yakalarken, 15 Aralık 1993’teki Panionios maçında 44 sayı atarak unutulmaz bir performans sergiler. 1994-95 sezonunda oldukça yüksek bir meblağ karşılığında Ülker’e transfer olur. Ülker’de Orhun Ene ve Serdar Apaydın’la birlikte “3 Silahşörler” olarak anılan Harun, burada ilk lig şampiyonluğunu yaşar.

2003 yılına kadar Ülker forması giyen ve bu takımın sembol isimlerinden biri olan Harun Erdenay, Ülker’de toplam 3 lig şampiyonluğu (1995, 1998, 2001), 1 Türkiye Kupası (2003), 3 Cumhurbaşkanlığı Kupası  (1995, 2001, 2002) kazanmayı başarır. Bu dönemde birçok kez ligin ve Play-Off’ların en değerli oyuncusu seçilir ve  1997-98 sezonunda 20.8, 1998-99 sezonunda 21.1 sayı ortalamalarıyla ligin en skorer oyuncularından birisi olur. 1998-99 sezonunda oynadıkları Mydonose Kolejliler maçında attığı 49 sayıyla bir rekora daha imza atar. Sürekli çemberlerin üzerinde gezindiği için, basketbol yorumcusu İsmet Badem tarafından kendisine “Pegasus” lakabı uygun görülür ve bu isim herkes tarafından kabul edilir.

2001 yılında ülkemizde düzenlenen ve 2. olarak tarihi bir başarı yaşadığımız Avrupa Şampiyonası’nda 12 Dev Adam’ın en önemli parçalarından birisi olarak, başarının mimarları arasında yer alır. Takıma ağabeylik yapması ve kritik anlarda sorumluluk almasının yanı sıra, Orhun Ene’nin sakatlığı nedeniyle oynayamadığı maçlarda oyun kuruculuk görevini de üstlenir. 2002 yılındaki Dünya Şampiyonası’’ndan sonra milli takımı bırakan Harun Erdenay,  1999 yılında tanıştığı kendisi gibi basketbolcu olan Bulgar oyuncu Gergena Branzova ile 2003 yılında evlenir.

2002-03 sezonu sonunda 9 yıl formasını giydiği Ülker’den ayrılarak basketbola başladığı İTÜ’ye geri döner ve İTÜ’nün ligde kalmasını sağlar. İTÜ formasıyla 2003-04 sezonunda 19.4 sayı ortalaması yakalayan Harun, 2004-05 sezonunda 21.4 sayı ortalamasıyla 37 yaşında bir kez daha ligin “Sayı Kralı” olmayı başarır. 2005-06 sezonunda Mersin Büyükşehir Belediye ilginç bir şekilde hem ona hem de eşine transfer teklifi yapar. Önerilen yüksek meblağ ve eşinin istekli olması üzerine bu teklifi kabul eden Harun Erdenay, 1 sezon da Mersin temsilcisinin formasını giyer. 38 yaşında olmasına rağmen takımı Mersin’in Büyük Kolej’le oynadığı maçta attığı 37 sayıyla hala yeteneklerinden birşey kaybetmediğini gösterir, sezonu da 14.7 sayı ortalamasıyla tamamlar.

Her ne kadar bu sezonun ardından basketbolu bıraktığını açıklasa da basketboldan kopamadı. 2006-07 sezonunda eski takımı İTÜ’nin 1. lige çıkmasına yardımcı olmak amacıyla 2. Lig’de İTÜ forması giydi ve 15.3 dakikada 9.8 sayı ortalamasıyla oynadı. Aynı şekilde 2007-08 ve 2008-09 sezonlarının son haftaları ve Play-Off maçlarında İTÜ’de oynadı. 2007-08’de 20.8 dakikada 16.6 sayı, İbrahim Kutluay’la birlikte oynadığı 2008-09 sezonunda ise 16.0 dakikada 8.6 sayı ortalamalarıyla oynadı ancak bu performanslar takımını 1. lige taşımaya yetmedi. 41 yaşında olmasına rağmen hala 20 yaşında gençlerle mücadele edebilmesi takdire şayan bir olaydı. Düşünün o profesyonel olarak basketbola başladığında, o çocukların çoğu henüz doğmamıştı bile.. Harun Erdenay, A Milli Takım menajerliği görevini yürütüyor ve şu an için basketbolu bırakmış görünüyor ama sezon sonu ve Play-Off maçlarında yeniden İTÜ forması giyip giymeyeceğini kimse bilemez..

Harun Erdenay, hiç şüphesiz Türk Basketbolu’nun yetiştirdiği en büyük yeteneklerden biri, belki de en iyisi. “En iyi” kavramı görecelidir elbette ama onun canlı olarak izlediğim en yetenekli basketbolcu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Evet, yetenekliydi hem de çok yetenekliydi ama bu yeteneklerinin karşılığı olan yerlere gelemedi bence. Eğer daha hırslı, mücadeleci bir oyuncu olsaydı, daha çok çalışıp daha iyi savunma yapıyor olsaydı, sadece Türkiye’nin değil dünya basketbolunun da yıldızı olabilirdi hiç kuşkusuz. Kim bilir belki de kendisi istemedi. Zira, NBA’den gelen teklifleri reddeden de oydu, Avrupa devlerini elinin tersiyle iten de..

Sonuç olarak o istediği herşeyi başardı, şampiyonluklar, kupalar, sayı krallıkları ve sayısız başarılar kazandı kariyeri boyunca. Yaptıkları ve yapmadıklarıyla genç basketbolcularımıza örnek oldu daima. Şiir gibi basketbolu, en yükseklerden potaya bıraktığı toplar, okullarda ders olarak okutulması gereken mükemmel şut stili ve daha fazlası. Evet Harun Erdenay tüm bu yeteneklere ve daha fazlasına sahipti ama aynı zamanda hep mütevaziydi, hiçbir zaman rakiplerini küçümsemedi. Rakiplerine saygı duyduğu için saygı gördü, karakteri ile takdir topladı. O basketbolu tamamen bıraksa bile Türk basketbolunun Pegasus’u olarak, basketbolseverlerin kalbinde hep ayrı bir yere sahip olacak.

Hazırlayan: Çetin KUZU, 3SAYI

Bu yazı Mart 2010 sayımızda yayınlanmıştır

Conrad McRae

Basketbolumuzda İz Bırakanlar #4 Conrad McRae..
Conrad McRae, Türk basketbolunda çok farklı bir yere sahiptir. Belki liglerimizde çok uzun yıllar forma giymedi ya da çok büyük başarılara imza atmadı ama müthiş atletik yetenekleri, göze hoş gelen hareketleri ve sempatik tavırlarıyla birçok basketbolsevere bu sporu sevdirmeyi başardı, gönüllerimizde çok farklı bir yere sahipti. Smaç ve blok deyince akıllara gelen ilk isim hep o oldu.

McRae, 11 Ocak 1971 tarihinde New York’ta doğdu. Gençlik yıllarında sokak basketbolunun mabedi olarak bilinen Rucker Park’ta blokları ve smaçlarıyla saygı duyulan bir oyuncu olmayı başardı. Üniversite eğitimini 1989-93 yılları arasında Syracuse Üniversiyesi’nde tamamladı. NCAA’in üst düzey takımlarından biri olan Syracsuse’deki ilk sezonunda fazla şans bulamayan McRae, sonraki yıllarda daha çok sahada kalmasıyla birlikte, üniversite kariyerine performansını katlayarak devam etti. Son senesinde 12.3 sayı, 6.9 ribaund, 2.7 blok istatistikleriyle mezun oldu. Bu başarılı performansının ardından herkesin ilgisini çekmeyi başaran McRae, McDonald’s All-American takımına seçildi ve takımın elemelerde şampiyon olarak Dünya Şampiyonası’na katılmasına büyük katkı yaptı.

1993 NBA Draftı’nda Washington Bullets (bugünkü adıyla Washington Wizards) tarafından 38. Sıradan seçildi ancak NBA’de oynamadan CBA takımlarından Fort Wayne Fury takımına transfer oldu. CBA’de 9 maçta forma giydikten sonra Fenerbahçe’ye transfer olan McRae, ilk kez Amerika dışına çıkarken topraklarımıza ilk adımını da böylece atmış oldu. Fenerbahçe forması giydiği 1993-94 sezonunda 12.1 sayı, 8.6 ribaund ortalamaları ile başarılı bir performans ortaya koyan McRae, yaptığı spektaküler hareketler, smaç ve bloklarla Türk basketbolseverlerin büyük beğenisini kazanmayı da başardı. Ancak o sezon sonunda, bir antrenmanda kalp spazmı geçirmesi nedeniyle sözleşmesi feshedildi ve Fransa’nın Pau Orthez takımına transfer oldu.
1994-95 sezonunda Pau Orthez formasıyla 17.2 sayı, 8.1 ribaund ortalamaları yakalayan McRae, kendisi gibi atletik oyuncularla oynamanın da avantajını kullanarak çok iyi bir sezon geçirmişti. 1995-96 sezonunda Efes Pilsen’e transfer olarak yeniden ülkemize dönen McRae, 12.6 sayı, 9.2 ribaund ortalamalarıyla oynarken takımının hem Türkiye Ligi, hem Koraç Kupası’nı kazanmasında Petar Naumoski ile birlikte en büyük pay sahibi oluyordu.

Bu başarının ardından 1996-97 sezonunda İtalya’nın güçlü takımlarından TeamSystem Bologna’ya transfer olan Conrad McRae, burada 12.3 sayı, 9.1 ribaund ortalamaları tuttursa da geniş kadro içerisinde beklediği dakikaları ve istediği ortamı bulamıyordu. Bunun üzerine 1997-98 sezonunda Yunanistan’ın PAOK takımına transfer oldu.
Fenerbahçe 1998-99 sezonunda tarihinin en iyi kadrosunu kurmuş Mahmoud Abdul-Rauf, Zan Tabak, İbrahim Kutluay, Marko Milic gibi süper starların yanında Conrad McRae’i de transfer etmişti. McRae, 3. Türkiye macerasında yine başarılı bir performans ortaya koyup 9.9 sayı, 8.6 ribaund, 2.1 blok ortalamalarıyla oynamış ve “Euroleague Blok Kralı” olmayı başarmıştı ancak Fenerbahçe kurduğu o rüya takıma rağmen takım olarak başarıya ulaşamamıştı. Fenerbahçe’nin ardından 1999-2000 sezonunda İtalya’nın Trieste takımında forma giyen McRae, 10.8 sayı, 11.0 ribaund, 2.0 blok istatistikleriyle oynamıştı.

2000 yılında Orlando Magic’in yaz kampına katılan Conrad McRae, 10 Temmuz 2000 günü Orlando yaz kampındaki bir antrenman sırasında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Conrad, daha önce de kalp spazmı geçirmiş ve doktorlar basketbol oynamasının riskli olduğu konusunda kendisini defalarca uyarmıştı ancak o basketbola olan aşkı yüzünden bu spordan hiç kopamadı ve ne yazık ki hayatını da en sevdiği yerde, bu parkeler üzerinde tamamladı.

Conrad kalp krizi geçirdiğinde hemen yanında olan idman arkadaşı ünlü basketbolcu Tyus Edney o anı söyle anlatır: “Conrad her zamanki gibi güleryüzlüydü sakalar yapıyordu ama birden eli titremeye ve acayip hırıltılar çıkarmaya başladı. Ardından yere yığıldığında bunun şaka olmadığını anladım.”

Sokak basketbolunun dünyadaki gelmiş geçmiş en büyük ismi olarak kabul edilen Miami Heat oyuncusu Rafer “Skip To My Lou” Alston, Conrad’ın sokak basketbolunun mabedi Rucker Park’taki en büyük rakiplerinden biriydi. Alston onunla ilgili görüşlerini söyle anlatır… “Conrad’la oynamak gerçekten büyük eğlenceydi. Çok hırslıydı ve hep kazanmak için oynardı. Yaptığı smaçlarla oyunun hakkını verirdi. Ayrıca ondan blok yemeden atılan her turnike büyük başarıydı. Basketbolumun gelişmesinde çok faydası oldu.”
O gerçekten çok farklı bir oyuncuydu, çok önemli yeteneklere sahipti. Daha NBA oyuncuları alley-oop nedir yeni yeni öğrenirken, o Naumoski’nin attığı pasları ters alley-oop’la potaya smaçlarken onu izleyenlerin ağzını açık bırakıyordu. Evet o müthiş atletik yeteneklere sahipti, yaptığı smaç ve bloklarla unutulmazlar arasına girmeyi başardı ama daha da önemlisi çok farklı bir karaktere sahipti. Sürekli güleryüzlü, sempatik tavırları, mücadeleci yapısı ve kazanma hırsıyla hep tribünlerin de sevgilisi olmayı başardı. O da basketbolu çok seviyordu, bu işi birçokları gibi sadece para için yapmıyordu. Basketbolu o kadar çok seviyordu ki, bu oyun için ölmeyi bile göze almıştı.

O basketbolu, biz de onu çok sevdik. O çok sevdiği basketbol için hayatından vazgeçti ve parkeler üzerinde veda etti kısa ama başarılarla dolu hayatına. Biz seni hiç unutmadık Conrad, huzur içinde yat.. rest in peace!..

Çetin Kuzu