Kategori arşivi: NBA

Hido’nun İyi Oyunu Galibiyeti Getirmedi

Hidayet yeniden kendi seyircisi önünde maça çıkmanın heyacanını yaşarken maça çok istekli başladı. Power Forvet pozisyonunda maça başlayan Hido kısa sürede iki faul aldı. Bunun üstüne hidoyu 4 numara oynatmaktan vazgeçen Koç, yine sorumluluğu top dağılımını Hido’ya verdi ve Hidayet üzerine düşen görevi en iyi yapmasına karşın Orlando’nun Dallas’a boyun eğmesine engel olamadı.

Maçta 39 dakika süre alan Hidayet, 9 sayı, 8 asist, 1 ribaunt ve 2 top çalmayla karşılaşmayı tamamladı. Savunmada istekli olan hücumü da yönlendirmeye başlayan Hido’da şimdlik tek eksik şut yüzesi gibi görünüyor. 11 de 2 gibi kötü bir yüzde ile oynayan Hidayet her geçen gün takımını daha iyi seviyeye taşımaya devam edecek gibi duruyor. Özellikle takım arkadaşlarına hazırladığı pozisyonlar seyirci tarafından da büyük alkış aldı.

Dallas, Orlando’yu 105-99 yenerken, Jason Kidd 13 sayı 12 asist ile takımını galibiyete taşıyan isim oldu.

Bekir S. KOÇ, 3SAYI

Hidayet Orlando’da ilk maçına çıktı

NBA’deki temsilcimiz Hidayet Türkoğlu yeniden döndüğü eski takımı Orlanda Magic’te ilk maçına Atlanta Hawks karşısında çıktı.

Maça ilk 5’te başlayan hido, 35 dakika süre aldı.

İlk yarı tutuk bir oyun sergileyip sayı bulamayan Hido ikinci yarı takımına 8 sayılık katkı sağlasa da, takımının maç kaybetmesini önlemeyi başaramadı..

Atlanta Hawks’a 91-81 yenilen Orlando’da Hidayet 8 sayı kaydederken 6 da ribaund aldı. Hedo aynı zamanda 3 asist yaptı. Orlando’da  D.Howard 19 sayı – 20 ribaund- 1 asist, J.Nelson 18 sayı – 2 ribaund – 3 asist, B.Bass 13 sayı – 5 ribaund – 1 asist, G.Arenas 10 sayı – 1 ribaund – 3 asist, J.Richardson 9 sayı – 2 ribaund – 3 asist ve J.Redick 4 sayı ile maçı tamamladı.

Ev sahibi Atlanta’da ise A.Horford 24 sayı – 11 ribaund – 4 asistle en skorer oyuncu olup galibiyeti getiren isimlerin başında geldi. Atlanta’da J.Johnson 17 sayı – 5 ribaund – 6 asist, M.Bibby 15 sayı – 3 ribaund – 4 asist, M.Williams 12 sayı – 9 ribaund – 2 asist, J.Smith 12 sayı – 10 ribaund – 3 asist, J.Collins 5 sayı – 3 ribaund – 1 asist, Z.Pachula 2 sayı – 7 ribaund – 2 asist, E.Thomas 2 sayı – 1 ribaund ve J.Teague 2 sayı – 1 asistle maçı tamamladı.

Phoenix Suns’tan önemli galibiyet

Dün gece NBA sezonu 6 maç ile devam etti. Gecenin en önemli maçında Phoenix Suns, Oklahoma City Thunder’ı 113-110 mağlup etmeyi başardı. 6 oyuncunun çift hanelerde skor ürettiği Phoenix’de sakatlıktan dönen Steve Nash, 20 sayı 10 asist 4 ribaund ile takımına liderlik yaparken ona en önemli katkıyı 30 sayı 11 ribaunt ile Grant Hill verdi. Phoenix Suns’a galibiyeti getiren bir diğer nokta ise Oklahoma’nın %42.9’luk saha içi isabet oranına karşılık Phoenix’in %57.5’lik başarısı oldu. 5 maç sonra mağlubiyet ile tanışan Oklahoma’da ise Kevin Durant, Russell Westbrook ve Jeff Green üçlüsünün 66 sayısı galibiyete yetmedi. Phoenix bu galibiyet ile galibiyet sayısını 13’e çıkarırken, Oklahoma sezonun 9. mağlubiyetini almış oldu.

NBA’de GECENİN DİĞER SONUÇLARI

– Boston Celtics: 99 – Indiana Pacers: 88 (Paul Pierce: 18 sayı 10 ribaund 12 asist) (Danny Granger: 19 sayı 6 ribaund 3 top çalma)

– New Jersey Nets: 89 – Atlanta Hawks: 82 (Devin Harris: 22 sayı 6 ribaund 8 asist) (Mike Bibby: 19 sayı 5 ribaund 5 asist)

Toronto Raptors: 110 – Los Angles Lakeres: 120 (Linas Kleiza: 26 sayı 10 ribaund) (Kobe Bryant: 20 sayı 3 ribaund 4 asist)

Detroit Pistons: 111 – New Orleans Hornets: 108 ( Taysaun Prince: 28 sayı 12 ribaund 8 asist 3 blok) (David West: 32 sayı 9 ribaund)

Sacramento Kings: 93 – Houston Rockets: 102 (DeMarcus Cousins: 19 sayı 8 ribaund 4 blok) (Kevin Martin: 22 sayı 4 asist)

Mehmet Kodak, 3SAYI

Hidayet Türkoğlu Orlando Magic’te

Son 6 maçının 5’ini kaybeden Magic, yeniden saha içinde kontrolü Hido’ya teslim etmeye karar vermiş gözüküyor. Son birkaç saat içinde gelen haberlere göre, Suns ve Magic arasında büyük bir takas gerçekleşti ve Hidayet yuvaya döndü.

Ayrıca Steve Nash ve Jared Dudley’nin Twitter hesaplarından arkdaşlarına veda ettiler. Takasa göre, Jason Richardson, Hidayet Türkoğlu ve Earl Clark Magic’e gelecek;Vince Carter, Marcin Gortat ve Mickael Pietrus da Suns’a gidecek.

Orlando: Hidayet Türkoğlu, Jason Richardson, Earl Clark

Phoenix: Vince Carter, Marcin Gotrat, Mickael Pietrus, Orlando 2011 ilk tur draft hakkı + 3 Milyon dolar

Cem Tokatlıoğlu, 3SAYI

Hedo Türkoğlu Efsanesi Geri Mi Dönüyor

Az önce ajanslara düşen bir habere göre son altı maçının beşini kaybeden Orlando Magic, 2009’da NBA finallerine çıkmasında büyük pay sahibi olan ve o yılın sonunda Toronto’ya ardından Phoenix’e transfer olmuş Hidayet Türkoğlu’nu takıma geri döndürmek için ciddi görüşmeler içerisinde. Yapılan açıklamaya göre Magic başkanı Otis Smith, Hedo’yu takıma döndürmek için başta bir türlü verim alınamayan Vince Carter, Marcin Gortat, Mickael Pietrus, 2011 birinci tur draft hakkı ve bir miktar parayı Suns’a gönderip, karşılığında Hedo’nun yanında Jason Richardson ve Earl Clark’ı Orlando’ya getirecek…

Henüz resmiyet kazanmamış olan bu büyük takasın en kısa zamanda duyurulması bekleniyor…

Kulaktan kulağa dolaşan diğer bir habere göre ise Orlando bu hamleyle de durmayacak, sezon başından beri büyük bir form düşüklüğü gösteren Rashard Lewis’i, Gilbert Arenas ile takas edip oyun kurucu pozisyonuna yeni bir ekleme yapacak…

Mehmet Buğra Çiçek, 3SAYI

Rajon Rondo – Aaron Brooks

sezon ortalaması oldu(playoffta ise %69).

Rondo’yu bu yazının konusu yapan değişim ise 2007 yılındaki malum takaslar ile başladı. Big Three’nin kurulmasıyla kendini ilk 5te bulan Rondo, üzerindeki şüphelere rağmen bu takımın ilk 5 rotasyonundan hiç kopmadı ve 77 maçta oynadı. Play-Off’taki çetin mücadelelerde kimi zaman sinse de heyecanlansa da, yanındaki büyük oyuncuların yardımlarıyla şampiyonluk yolunda takımına büyük katkı verdi. Takım şampiyon olduğunda Rondo da şampiyon bir guard olarak, kendisine şüpheye bakanları şaşırtmakla kalmadı, Rıdvan Dilmen abimizin tabiriyle “üzerine koyarak devam etti”.

Takım olarak şampiyon olamayarak başarısız biten 2008-09 sezonunda, tek teselli ayakları iyice yere basan, savunmada hücumda(şut hariç) tehdit halini alan bir Rondo’nun iyiden iyiye ben geliyorum demesiydi. O sezon En İyi İkinci Savunma Takımı’na seçilerek bu durumu da perçinledi…

Rondo’nun esas patlama sezonu ise henüz biten 2009-10 sezonu oldu. En yüksek sayı(13.7) ve asist(9.8) ortalamalarıyla oynayan “Genç” Rondo Dallas’ta düzenlenen ve seyirci sayısı bakımında tarihe geçen gecede All-Star Doğu Karması kadrosunda yer aldı. Ve nereden nereye dedirtti…

Lige geldiğinde sıradan bir guard olarak görülen, şutu olmayan(hala), cılız bir oyun kurucunun o takas sonrası ligin en iyi dört beş guardından biri olduğunu görmek gerçekten göz alıcı. Bu başarıda Boston Celtics’in o takaslar sonucu kazanan bir takıma dönüşmesi çok büyük etken. Zira 2007 öncesi takım için Paul Pierce’ın “İdmanlarda basit pas çalışması yapmak zorunda kalıyoruz, bırakın oyunları” lafı sanırım yeterlidir. Öyle bir takımda bu seviyelere gelmenin ne kadar zor olduğunu, Al Jefferson’ın şuan ki haline bakarak anlamak çok kolay…

Evet, Rondo buralara gelirken çok çalıştı doğru. Ama zaten çalışmadan bir yere gelmek mümkün değil. Ama o büyük takaslar yapılırken Telfair yerine Rondo’dan vazgeçilseydi acaba şimdi nasıl bir durumu konuşuyor olurduk??

Aaron Jamal Brooks, 14 Ocak 1985’te Seattle’da doğdu. Daha küçükten itibaren iyi bir oyuncu olacağının sinyallerini veren Brooks, ikinci yılında okuduğu lise Franklin High School’u eyalet şampiyonu yaparak basketbol kariyerine hızlı bir giriş yaptı. Şampiyonluk maçında şuanda bir Laker olan Adam Morrison’la karşı karşıya geldi; Morrison’un 37 sayısına karşılık yaptığı 38 sayıyla takımına galibiyeti getirdi. Ne yazık ki turnuva MVP’si diğer maçlarda daha iyi istatistikler yapan Morrison oldu. Fakat Brooks için söylenen, “mümkün olan tüm başarıları kazandı” cümlesi onun için o küçük heykelcikten daha değerli oldu hep…

Kolejde çok büyük olmayan Oregon Üniversitesi için oynayan Brooks, ilk yılından takımın PG pozisyonuna yerleşti ve bireysel olarak 4 başarılı sezon geçirdi fakat Pac-10 gibi sert bir konferansta bulunan Ducks için aynı şeyi söylemek pek mümkün değildi. Brooks, birçok maçta takımına liderlik etti, Ducks önemli rakipleri(UCLA, Arizona) yenerken hep Brooks ön plandaydı. Ama hiçbir zaman bir yıldız potansiyeli olarak görülmedi. Ki zaten kolejde yaptığı 13.1 sayı, 4.1 asist, 3.5 ribaunt istatistikleri bu düşünceleri destekler nitelikteydi…

Politika Bilimi bölümü gibi bir basketbolcu için zor bir bölümü bitiren Aaron Brooks, Haziran 2007’de NBA draftine gireceğini açıkladı. İlk turda seçilmesi beklenmeyen Brooks’u Houston ilk tur 26 sıradan seçti. Pek sürpriz olmayan bu kararla bir Rocket olan Brooks ilk yılında Rafer Alston’ın yedekliğinde 51 maçta 11.0 dakika ortalamayla süre alıyor ve açıkçası çok ümit vadeden performanslar sergilemiyordu. Zaten sakatlıklardan kolu kanadı kırılmış Yao’suz Houston’da o yıl tek akılda kalan, üst üste 22 galibiyet alarak NBA tarihinde en uzun galibiyet serisine sahip ikinci takım olmalarıydı…

Bir sonraki sezona hem Yao hem de T-Mac ile ümitle başlayan Houston’da Brooks, Alston’ın arkasında başladı sezona yine. Geçen yıla oranla daha lige ısınmış görünen Brooks yavaştan güven vermeye başlamıştı. Ama onun şansın döndüğü an ise o sezonun ortasına denk geldi. T-Mac’in sakatlanıp sezonu kapatması sonucu, Houston beklentilerin de düşmesiyle bir kumar oynamaya karar verdi ve 19 Şubat 2009 gecesi, takas süresinin dolmasına dakikalar kala Rafer “Skip to My Lou” Alston’u, Jameer Nelson’ın sakatlığı yüzünden guard derdine düşen Orlando’ya yolladı… Bu Aaron Brooks için ilk 5 yolunun açıldığı demekti. Takas sonrasında ilk5’e yerleşen Brooks sürelerinin de artmasıyla ortalamalarını da yükselterek(11.2 sayı, 3.0 asist, 2.1 ribaunt) takımının 53 galibiyetle sezonu tamamlamasına ve playoffta ilk turu geçmesine katkıda bulundu. Ama ne yazık ki sakatlık laneti gene Rockets’i buldu ve ikinci turun 3. maçında Yao sakatlanarak sezonu kapattı. Haliyle Houston’da…

Aaron Brooks için de patlama yılı ise içinde bulunduğumuz 2009-10 yılı oldu. Ne T-Mac ne de Yao’nun olduğu, lidersiz-yıldızsız takımda bir guard olarak liderlik görevine soyundu ve alnının akıyla çıktı bu işten. Kevin Martin gelene kadar takımın hem şutörü hem guardı gibi takılan Brooks, istatistik kâğıdında da takımın lideri oldu. Evet bir All-Star olamadı henüz ama MIP ödülünün kuvvetli adayları arasına girdi ve ileride All-Star da olacağının sinyallerini verdi. Müthiş hızına eklediği şutu ile korkulan bir oyuncu haline dönüşen Brooks özellikle kendinden yavaş guardları perişan ederek sezonu tamamladı. Beklentilerin üzerinde performans gösteren Houston’da Luis Scola ile birlikte takımın uzun bir süre playoff tablosunda kalmasını sağladı. Öyle ki T-Mac takıma döndüğünde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını gördü ve ayrılmak zorunda kaldı. Zira artık patron, düşük egosuyla takımı yöneten, Martin geldikten sonra istatistikleri düşmesine rağmen buna ses çıkarmayan bu bücür adam Aaron Brooks’tu…

Eğer o sezon ortasında T-Mac sakatlanıp sezonu kapatmasaydı, beklentiler böyle düşmeyecek, Rockets o takası yapmayıp belki de Houston Rafer Alston’la şampiyonluk kovalayacaktı.  Ve Brooks sıradan bir yedek guard olarak devam edecekti kariyerine. Ama işte hep diyoruz ya NBA, içinde bulunan malzemecisinden kulüp sahibine kadar birçok hikâyeye sahip… Ballı da var Kadersiz de…

İlginçtir, bu iki oyuncu da dâhil olmadıkları takaslar sonucu kariyerlerini başka seviyelere taşıdılar. Daha önce de dediğim gibi tabii ki çalışmadan bunları başarmak mümkün değildi ama sadece çalışarak da olması zordu. Hep denir ya doğru yerde doğru zamanda olmak… Sanırım bu iki guard için söylenebilecek en iyi cümle budur.

Mehmet Buğra ÇİÇEK


Kevin Durant

OKLAHOMA KASIRGASI – KEVIN DURANT…
29 Eylül 1988’ de Washington DC’ de doğan Kevin Wayne Durant, lise öğrenimini Montrose Christian School’ da tamamlarken University of Texas’ daki performansıyla yavaş yavaş adını duyurmaya başladı. 2006-2007 sezonunda Big 12 Konferansı’ nda Yılın Basketbolcusu seçilirken, 2007 yılında gösterdiği 25 sayı, 11 ribauntluk muhteşem istatistiklerinin sonucunda oybirliğiyle Yılın Kolej Ligleri Oyuncusu olma şerefine erişti. Bu performansı Durant’ in Team USA Basketbol tarafından yaz kampına davet edilmesine neden oldu. Kevin, Greg Oden’ dan sonra bir çaylak olarak böyle bir davet alan ikinci oyuncu oluyordu. Sadece davet almakla da kalmadı. Daha kampın birinci haftası sona ermeden Supersonics yöneticilerinin Durant’ i almak için kafalarında soru işareti kalmamıştı. Onun kamptaki performansının ne kadar etkileyici olduğunu en yakından görenlerden biri dea ynı kampta yer alan bir başka oyuncu Russel Westbrook’ du. “Kevin tam bir All Star gibiydi. Bir çaylak olmasına rağmen, savunması neredeyse imkansız bir adam vardı karşımızda.” Durant’ i en iyi tarif eden şeyi ise NCAA’ de onu izleyen tecrübeli bir NBA Scout’ u söylemişti: “O, bu dünyaya milyarlarca basket atması için gönderilmiş.”

2007’ de NBA Draftına katılmaya karar veren Durant, ilk tur ikinci sırada Seattle Supersonics tarafından seçildi. Durant’ in bu yeteneklerini farkeden sadece Seattle’ lılar değildi. Henüz tek bir profesyonel maç oynamayan bir oyuncuyla 7 yıllığına 60 milyon dolarlık bir sponsorluk anlaşması yapan Nike, belki de son yıllardaki en iyi yatırımlarından birini yapıyordu. Durant da daha ilk yılında 20 sayı ortalaması yakalayıp, “Yılın Çaylağı” seçilerek kendisine yapılan yatırımın ne denli haklı olduğunu ortaya koydu.

Daha evvel  bütün yaşamını bir yerden bir yere taşınarak geçiren Kevin, bu makus talihinden NBA’ deki ilk yılında da kurtulamadı. Takımı Seattle’ dan Oklahoma’ ya taşınınca, o da mecburen yine yollara düştü. Ancak değişiklik ona yaramış olacak ki, ikinci sezonunda sayı ortalamasını 25’ e çıkardı. O, sezonun Kasım Ayı’ nda Indiana potasına 37, Aralık Ayı’ nda Warriors’ a 41, Ocak’ ta ise Clippers’ a 46 sayı atarak bir Süper Star’ ın sahneye çıkmasının müjdesini verir gibiydi. Şubat Ayı’ nda tutturduğu 30 sayılık ortalama daha NBA‘ de ikinci yılını geçiren bir oyuncu için inanılmaz bir performanstı. Ancak Oklahoma, Durant’ in bu performansına ayak uydurabilmekten çok uzak bir takımdı. O sene 23 maç kazanıp, 59 maç kaybettiler.
Bu arada Durant, üniversite eğitiminden tamamen vazgeçmedi. Yaz aylarını Texas’ taki yaz okulunda geçiren yıldız, hem eksik derslerini alırken hem de üst seviyedeki antrenörler eşliğinde formunu korumaya çalışmaya devam etti. Eski takımı Texas Longhorns ile antremanlara çıkan Kevin’ i Texas guardı A. J. Abrahams şu cümlelerle özetliyor: “Kevin’ in yaz aylarında bizimle oynaması çok hoşumuza gidiyor. Çalışma ahlakı gerçekten mükemmel bir insan. Bence böyle devam ederse, Tracy Mcgrady’ den daha iyi bir oyuncu olabilir. Çünkü her geçen yıl daha iyiye gidiyor.”
Aslında Abrahams pek de haksız sayılmaz. Durant, NBA’ de yakaladığı 30,1 sayı ortalamasıyla Lebron James’ in önünde birinci sırada yer aldı. Ancak o, şu anda skor yeteneklerinden başka şeyler düşünüyor. “Ofansif yönden zaten iyi durumdayım, sayı atabiliyorum. Ancak savunma ve ribaunt anlamında kendimi geliştirmeliyim. Bu aralar bunun için çalışıyorum.”
Texas Longhorns koçu Rick Barnes, Durant’ in başarısının arkasında basketbol dışı özelliklerinin olduğunu söylüyor. “Geçtiğimiz yaz, öğrencilerden biri birkaç şut atmak için salona gitmiş ve forması salonun tepesinde asılı olan Durant’ in eski takım arkadaşlarıyla oynadığını görmüş. Ne yapacağını bilemeyen utangaç çocuğun köşeye sinerek telefonla konuşma numarası yaptığını farkeden Durant, çocuğun yanına yaklaşmış ve “Selam ben Kevin, sen de oynamaz mısın?” diye sormuş.

Aslında takımın Seattle’ dan Oklahoma’ ya taşınması, aynı zamanda Durant ve Thunder için de bir çıkışın başlangıcı olmuş. Bu yükselişte koç Scott Brooks’ un onu şutör gard pozisyonundan 3 numaraya almasının da büyük rolü var. Ayrıca Oklahoma’ da mutlu hissettiğini söyleyen Kevin: “Seattle’ da olmak güzeldi, ancak gelecek konusundaki bilinmezlik bizi olumsuz etkiliyordu. Gidecek miyiz, kalacak mıyız derken maçlara yoğunlaşmakta zorlandık.” Oklahoma’ nın genç menajeri Sam Presti, NBA’ in en çok gelecek vaateden takımlarından birini kurdu. Son olarak James Harden gibi yetenekli bir gard ile kadrosunu derinleştiren Thunders’ ta bütün yükü Durant’ in omuzlarından alabilecek bir yapılanma söz konusu. Takım kendini geliştirirken boş durmayan Durant: “Öğrenmeye aç biriyim ben. Sezon bittiğinde genelde tatil bile yapmadan çalışıyorum. Kobe, Lebron, Carmelo gibi oyunculara baktığınız zaman pek boş durmadıklarını görürsünüz. Onlar durmuyorsa ben niye durayım?”

Sanırım son cümle, Kevin Durant’ in neden NBA’ in en çok gelecek vaat eden Süper Star adayı olduğunun en açık cevabı. Onu izlemeye devam edin. İyi seyirler…

Okan Çarga

2010 Normal Sezon Ödülleri

2010 Normal Sezon Ödülleri Değerlendirmesi

En Değerli Oyuncu:

LeBron James (29.7 sayı 7.3 ribaund 8.6 assist 1.6 top çalma 1 blok)

LeBron’u bir cümle ile tanımlamak gerekirse ; ‘Tek kişilik ordu’ son derece yerinde olur. İstatik kâğıdına koydukları çok çarpıcı, sahaya çıktığında ise korkunç görünüyor LeBron. Neredeyse üçlükten başladığı turnikeleri, orta sahadan attığı bilek şutları, tüm sahayı ceylan gibi seke seke geçerek bitirdiği hızlı hücumları, konsantre olduğunda savunmadaki muazzam etkinliği ile basketbol severlere daha önce hiç görmedikleri bir gösteri sergiliyor. Ne zaman saldıracağını ve duracağını daha iyi bilen LeBron, maç içinde gerektiğinde vites yükseltip tek çeyrekte maç istatistiği yapıyor ve maçın geri kalanını dinlenerek geçiriyor.

Oylamayı 2. sırada bitiren Kevin Durant bir başka üstünde durulması gereken isim. Herkes LeBron açık ara favori diyordu ancak Thunder ligi 8. değilde 2. bitirseydi işler çok daha farklı olabilirdi. Batıda 2-8 arası takımlar son birkaç maçta belirlendi ve Thunder 2 hafta kala ligi 3. sırada götürüyordu. Durant’in Oklohoma’daki oyunu, gösterdiği liderlik ve takımı taşıdığı nokta gerçek bir MVP performansı. Ligi sayı kralı olarak bitirmesi için topu domine etmesi gerekmiyor. Takım arkadaşlarının oynamasına izin verip set hücumunda bitirici rolü çok iyi oynuyor. Aynı zamanda kendi şutunu yaratabilmesi ve etkili içeri driveları ile durdurulamaz bir sayı makinesi. MVP ödülünde oy toplayan bir başka isim ise Dwight Howard. Belki hücumda beklenen noktaya hiç ulaşamayacak olsa bile sahadaki varlığı bir takımın çehresini değiştirmesi için yeterli.

En iyi Savunmacı:

Dwight Howard (13.2 ribaund 2.9  blok 0.9 top çalma)

Bu ödülün galibi sezon başından belliydi. İki sezon üst üste hem ribaund hem de blok kategorilerinde lig lideri olan ilk oyuncu olan Howard tarihe geçti. Bu ödülü 2 sezon arka arkaya kazanan 7. oyuncu oldu ve sakatlık vb. herhangi bir aksilik olmazsa 3. kez alıp bunu başaran ilk oyuncu olmaya çok yakın.

Josh Smith ve Gerald Wallace 2. ve 3. sırayı aldılar. 4 numara pozisyonunda da oynayabilen bu iki kanat oyuncusu sezonun büyük bölümünü 3-4 numara arasında geçirdi .Takımlarında benzer roller üstlenen Smith ve Wallace’ın ribaundlara büyük katkısı(8.7 – 10) , çaldıkları toplar (1.8 – 1.5) , yaptıkları bloklar (2.1 – 1.1 ) ve birebir savunmadaki etkinlikleriyle takımlarının savunma dirençlerinin temel taşı oldular.

En Çok Gelişme Kaydeden Oyuncu:

Aaron Brooks (19.6 sayı 2.6 ribaund 5.3 assist)

Yao Ming’in sakatlığı ve Ron Artest , Tracy McGrady , Rafeer Alston gibi oyuncuların ayrılmasının ardından takımdaki rolü artan Aaron Brooks , bu çağrıya geçen yıla oranla sayı ortalamasını 8.4 arttırarak cevap verdi. Dış şutları çok etkili ve son derece hızlı bir oyuncu olan Brooks fiziki zafiyetleri yüzünden sıkıntı çekse de skor potansiyeli sınırlı olan Houston takımına son derece değerli 20 sayılık bir katkı yaptı.Takıma geçen yıl katılan Kevin Martin ve sakatlıktan dönmesi beklenen Yao Ming takviyeleriyle birlikte , topu zaman zaman çok fazla domine eden Brooks’un biraz daha takımı oynatmayı düşünmesi Houston’ın yararına olacaktır.

2.liği 3 oyuncu paylaştı; Kevin Durant , Marc Gasol ve George Hill. Bana göre bu ödülü hak eden oyuncu Kevin Durant’dir. Brooks’un maç başına aldığı süre 10.5 dakika artarken Durant’inki yalnızca 0.5 oranında arttı ve sayı ortalamasını 25.3’den 30.1’e çekti ki bunun 10 ortalamadan 15’e çıkarmaya oranla çok çok çok daha zor olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

En İyi 6. Adam:

Jamal Crawford (18.5 sayı 2.5 ribaund 3.0 assist)

Kariyeri boyunca başarısız takımlarda oynamış ve playoff yüzü görememiş bir oyuncu olan Crawford, Atlanta’ya giderken insanların kafasında bazı soru işaretleri vardı. Kariyeri boyunca şut seçimleri çok eleştirilmiş, hep ilk 5 başlamış ve maç kaybetmesi beklenen ve kazanmak için sahaya çıkmayan takımlardaydı. Bu ortamlardan, Atlanta gibi büyük hedefleri olan bir takımın benchine nasıl uyum sağlayacağı merak konusuydu. Jamal Crawford kendisine biçilen rolü ilk günden kabullendi. Medyaya tanıtıldığı gün ‘Bu ayarda takımlara gelirken egonuzu kapının önünde bırakmanız gerekir’ sözleri kafa olarak hazır olduğunu gösteriyor. Sezon boyunca Crawford kenardan çok değerli 18 sayılık bir katkı yaptı ve en önemlisi şutlarını seçerken dikkatli davrandı. Bir düzenin içine geldiğini ve kimsenin ayağının üstüne basmak istemediğini söyleyen Crawford en yüksek yüzdeyle oynadığı sezonunu geçirdi ve top kayıplarını bir hayli azalttı. 1 numara pozisyonunda da oynayabilmesi ile takımına esneklik kazandırdı. Genelde maçı bitiren beşin içindeydi ve kritik anlarda sorumluluk almaktan çekinmemesiyle maç kazandıran basketlere ve maçların son bölümlerinde etkili oyunlara imza attı.

Crawford açık ara 1. olurken geçen yılın ödül sahibi, bir başka yedek sayı makinesi Jason Terry 2. ve savunması, ribauntlara katkısı ve gösterdiği çabayla Cleveland’a itici güç olan Anderson Varejao 3. oldu.

Yılın Koçu:

Scott Brooks ( Oklahoma City Thunder 50-32)

Thunder 2008–2009 sezonuna 3–29 gibi felaket bir derece ile başladı.1–12’ ile sezona giren Oklahoma PJ Carlesimo’yu kovarak Scott Brooks ile yolda devam etti. 3-29’lük periyodun ardından Brooks yönetiminde Thunder kalan 50 maçının 20 sini kazanarak iyi sinyaller vermeye başlamıştı. Geçtiğimiz yıl, 08–09 sezonundan 27 galibiyet daha fazla alan Thunder NBA tarihindeki en büyük 6. sıçramayı gerçekleştirerek playofflara kalmayı başardı. İlk turda 6 maç sonunda Lakers’a boyun eğen Oklahoma 6. maçın son saniyesinde savunma ribaundunu alamamaları sonucu seriyi 7. maça uzatma şanslarını kaybettiler.

Takımın başına getirildikten sonra Brooks’un yaptığı ilk hamle Kevin Durant’i 3 numaraya çekmek oldu. Böylece verimliliği artan Durant’den daha çok yararlanmak için kullandığı, yüksek postta kısanın perdelemesinden çıkarak faul çizgisi üstünde Durant’e boş şut pozisyonu yaratan setinden oldukça faydalandı. Oyuncularla iyi ilişkiler kurabilmesi ve savunmaya verdiği önemi antrenmanlarda saatlerce savunma setleri üzerinde çalışarak oyunculara vurgulaması Thunder’a başarıyı getiren etmenlerden oldu.

Oylamada Milwakuee Bucks ile beklentilerin çok üstüne çıkan Scott Skiles 2. , tüm sakatlıklara rağmen Portland’ı playoff potasında tutup 50 galibiyet aldıran Nate McMillan 3. sırayı aldılar.

Yılın Çaylağı:

Tyreke Evans ( 20.1 sayı 5.3 ribaunt 5.8 asist 1.5 top çalma)

Sezona, Brandon Jennings’in 55 sayılık performansının gölgesinde başlayan çaylaklar arasında Tyreke Evans’ın adı ilk 1-2 hafta yılın çaylağı ödülü adayları arasında pek fazla zikredilmiyordu. Herkes Brandon Jennings’in buna benzer maçlar çıkartıp çıkartamayacağını ve hazırlık döneminde mükemmel bir izlenim bırakan Blake Griffin’in döndükten sonra göstereceği performansı merak ediyordu. Jennings sezon boyunca o maçın ağırlığı altında ezilerek %37 ile şut attı ve sakatlığı nükseden Griffin’in dönüş planları suya düştü. Tyreke Evans ise sezon boyunca bir çaylaktan beklenmeyecek kadar istikrarlı bir performans sergiledi. İlk birkaç maçtaki tutuk görüntüsünü üzerinden atan Evans Sacramento şehrine yeni bir hava getirip, kulübün yüzü ve etrafında takım kurulacak bir superstar adayı olarak taraftarları heyecanlandırmayı başardı.

Oscar Robertson, Michael Jordan ve LeBron James ile birlikte çaylak yılında 20-5-5 istatistiklerini tutturan 4. oyuncu oldu. Boyuna oranla fiziki yapısı çok üst düzeyde güçlü bir oyuncu. Uzun kolları ona büyük avantaj sağlıyor. İçeri driveları çok etkili. Çok üst seviye olmasa bile iyi bir atlet ve vücut fakeleriyle potaya giderken kendisine rahatça yer açabiliyor. Dış şutlarını istikrarlı bir şekilde sokamaması ve zaman topla çok oynayarak hücumun akışını bozmasını eksikleri arasında sayabiliriz. Top kayıplarına da Evans’ın daha fazla dikkat etmesi gerekiyor.

Sezona yavaş giren Stephen Curry’nin şubat ayından itibaren 21,9 sayı 5,1 ribaunt 7,5 asistle oynadığı son 3 ay ona ödülü getirmeye yetmedi ve 17,5 sayı 4,5 ribaunt 5,9 asist 1,9 top çalma sezon ortalamaları ile 2. sırayı aldı. 3. sıra ise Milwakue’nin çaylağı Brandon Jennings’in oldu.

Yılın Genel Menajeri:

John Hammond (Milwakue Bucks)

Ligin en iyi yöneticisine verilen bu ödülün haklı galibi John Hammond. Draftda 10. sıradan Brandon Jennings’i alan Hammond sezon boyunca takıma kenardan önemli katkı yapan Ersan İlyasova ile sözleşme imzaladı. Richard Jefferson’ın büyük kontratından kurtulmak amacıyla San Antonio’ya gönderirken karşılığında, takımın soyunma odasında ihtiyaç duyduğu veteran figür eklemek adına Kurt Thomas’ı aldı. Pota altını güçlendirmek adına Hakim Warrick ile sözleşme imzalayıp , sezon içinde takıma büyük katkı veren Carlos Delfino’yu kadroya kattı. Michael Redd’in sakatlığı sonucu ve Ersan’ın oyunundan aldığı güvenle sezon ortasında yeni transfer Hakim Warrick’le yolları ayırıp John Salmons’ı takıma katması Bucks’ı daha kaliteli bir takım yaptı.

Hazırlayan: Sinan Cem Civili

Draft 2010’un Gözdeleri

ADAM OLACAK ÇOCUKLAR…

Malumunuz Mart ayının gelmesiyle birlikte tüm dünyanın gözü kolej basketbol ligine çevrildi. Geleceğin yıldız adaylarını profesyonelliğe adımlarını atmadan önce belki de son kez ve en hazır, en istekli halleriyle görme şansını bulacağımız bu turnuva tüm heyecanı ve sürprizleriyle devam ededursun, biz bu yazımızda draft öncesi göze çarpan gençleri kaleme alacağız. Bu seneki draftte geçen senenin aksine guard sıkıntısı ve forvet bolluğu var. Şimdi, ilk sıralardan seçilmesi beklenen 10 ismi sizlere tanıtalım.

1-JOHN WALL (Kentucky, 6-4, PG, Freshman) : Henüz lisedeyken adından çokça söz ettiren John Wall, Kentucky Wildcats’te hiç de fena olmayan bir freshman senesi geçirdi. En önemli özelliği atletizmi olan Wall’un, önümüzdeki yıllarda Nba’in en iyi açık alan oyuncularından biri olacağına şüphe yok. Sürat, çeviklik, dayanıklılık, sıçrama yeteneğinin yanı sıra delici penetreleri ve patlayıcı özelliği göze çarpıyor. Savunma yönünde müthiş bir pozisyon bilgisine ve hızlı ayaklara sahip. Kolejde takımının saha içi lideri konumundaydı, bu görevi de fena yaptığı söylenemez. Eksilerine geçersek; set hücumunda ve yavaş tempoda zaman zaman bocalıyor, saha görüşü kötü olmamakla birlikte vasatın çok da üzerinde değil. Şut istikrarı olmadığından, hücum yönü kısıtlı diyebiliriz. Göze en çok batan olumsuz yönü ise aşırı derecede top kaybı yapması. Bu sene takımı adına 16sayı- 6asist- 4 ribaund ortalamaları ile oynayıp SEC’in en değerli oyuncu seçildi. Tüm ligi baz aldığımızda bireysel anlamda en yetenekli isimlerin bulunduğu takımda bu ortalamalar hiç de fena değil. Benzetildiği isimler ise Derrick Rose ve Rajon Rondo.

2-EVAN TURNER (Ohio State, 6-7, SG, Junior) : Efsane Isiah Thomas gibi Turner da bir St. Joseph mezunu. Kolejde geçirdiği 3 sene boyunca sürekli oyununa bir şeyler kattı, kendini geliştirdi. Seneye bomba gibi bir girişle ilk 5 maçta 2 triple-double, 3 double-double yaptı. Sonrasında belinden yaşadığı şanssız bir sakatlık sonucu yaklaşık 1 ay parkelerden uzak kaldı, ancak dönüşünde performansından hiçbir şey kaybetmediğini gösterdi. Ve sezonu 20sayı- 9ribaund ve 6asist gibi mükemmel istatistiklerle tamamladı. Turner, PG-SG ve SF pozisyonlarında oynayabiliyor, ancak NBA’de onu 3 numara oynatmak biraz acımasızca olur, zaten diğer pozisyonlarda yeteneklerini daha rahat sergileyeceğini düşünüyorum bu combo guardın. Özelliklerine değinelim biraz da; fundamentali çok iyi, basketbolun temel prensiplerini iyi uyguluyor ve adeta aklıyla oynuyor. Göze hoş gelen oyundan ziyade basit oyunu seviyor ki belki de en önemli artısı bu. Kritik zamanlarda doğru kararı verip bunu da başarıyla uygulayabiliyor. Maçın tansiyonunun yüksek olduğu anlarda sazı eline alıyor, bu şekilde takımını BIG 10 şampiyonu yaptı. Kim bilir belki de Tyreke Evans’tan sonra bir genç ‘clutch player’ daha geliyor lige. Saydığımız tüm bu özellikler dikkatinizi çekeceği üzere mental açıdan Turner’in ne kadar kuvvetli bir oyuncu olduğunu gösteriyor. Kafa olarak NBA’e en hazır isim diyebiliriz. Peki, hiç olumsuz bir özelliği yok mu Evan Turner’ın, elbette var. Öncelikle John Wall gibi o da çok top kaybı yapıyor. Bir diğer eksisi, özgüveninden dolayı pozisyonları gereğinden fazla zorlayıp takım oyunundan uzaklaşarak bazı zamanlar egoist davranması. Benzetildiği oyuncu Brandon Roy.

3-DeMarcus Cousins (Kentucky, 6-11, PF/C, Freshman) : Draftin en iyi uzunlarından diyebiliriz Cousins için. Takım arkadaşı John Wall gibi o da lise yıllarında kendisinden söz ettirmeyi başarmıştı. Bir uzun için harika bir fiziği var ve pota altında çok yer kaplıyor. Gücü ve dayanıklılığı sayesinde çembere yakın yerlerde topla buluşabiliyor. Fiziğinin hakkını vermiyor değil, ancak pek atlet olduğu söylenemez. Dış görünüşüne bakınca pek inandırıcı gelmeyebilir ancak henüz 20 yaşında olan Cousins, uzunların geç olgunlaştığı düşüncesiyle birlikte şu an ham olduğu göz önüne alındığında ilk 5 sıradan seçilmesi muhtemel bir isim. Henüz üniversitedeki ilk senesinde oynadığı maçların yarısında double-double yapmayı başardı. Yalnızca 23 dakika ortalamayla yaptığı 15 sayı- 9ribaundluk istatistik ise ayrıca alkışı hak ediyor. Mücadeleden yılmayan ve itiş kakışı fazlasıyla seven bir karaktere sahip olması, zaman zaman ‘salonda görmek istemediğimiz’ türden olayların başrolünde bulunmasına sebep oldu. En büyük eksisi sorunlu bir oyuncu olarak lanse edilmesi, kaldı ki saha içindeki hareketleri ve karıştığı olaylar bu yaftayı doğrular nitelikte. Benzetildiği isim ise Derrick Coleman.

4-WESLEY JOHNSON (Syracuse, 6-7, SF, Junior) : Üniversite yaşantısına 2006 yılında Iowa State ile başlayan ve burada son derece parlak bir çaylak sezonu geçirerek dikkatleri üzerine çeken Wes Johnson, ikinci senesinin sonunda Syracuse Orange’a transfer oldu, ancak transfer kuralları gereği bir seneyi redshirt olarak geçirmek zorunda kaldı. Bu sezon junior yılını geçiren oyuncu, drafte katılacak oyuncular arasında en yaşlılardan. En dikkat çekici özellikleri, bileğinin düzgün olması, blok ve top çalma önsezisinin kuvvetli olması ve müthiş bir sıçrama yeteneğine sahip olması. Önümüzdeki yıllarda smaç yarışmasında görmemiz sürpriz olmaz. Kolejde atletik özelliklerini skor üretme konusunda fazlasıyla kullanma fırsatı buldu, bunu NBA’de de başarabilirse seyir zevki yüksek bir genç daha lige geliyor demektir. Ancak birebirde adam eksiltme özelliğinin olmaması ve buna bağlı olarak kendi şutunu yaratamaması en büyük sıkıntısı. Bu sezonki ortalamaları 16 sayı- 8 ribaund. Benzetildiği oyuncu Shawn Marion.

5-DERRICK FAVORS (Georgia Tech, 6-9, PF, Freshman) : Gelelim 2009 McDonalds All-American Game’in en değerli oyuncusuna. Derrick Favors draftin bence en potansiyelli uzunu. Fiziğini iyi kullanıyor ve bu sayede hücumda pota altını domine edebiliyor. İlk adımı pozisyonuna göre çok hızlı olduğundan adamını geçip doğrudan potaya uzanabiliyor. Orta mesafe şutu fena değil ve blok sezgisi gayet iyi. Ancak süper star seviyesine çıkabilmesi için, ki bunu yapabileceğine inanıyorum, mutlaka sırtı dönük oyununu da geliştirmeli. Atletizmine zaten diyecek yok, 2.08 boyunda-112 kilo ve bacak arası vurabiliyor. İşin savunma yönünde ise biraz sıkıntıları var. Maç içerisinde zaman zaman savunma konsantrasyonunu kaybedip, yalnızca blok yapmaya odaklanabiliyor. Bu seneki ortalamaları 12sayı- 8 ribaund- 2 blok. Benzetildiği isim Al Horford, ancak yüzü dönük oyunu iyi oynayabildiği için ben Amare’ye de benzetiyorum kendisini.

6-AL FOROUQ AMINU (Wake Forest, 6-9, SF, Sophomore) : Draftin en sempatik oyuncularından Aminu yaşça ağabeyleri sayılabilecek Jodie Meeks ve Gani Lawal gibi Norcross High School mezunu. Geçtiğimiz yıl oldukça iyi bir rookie sezonu geçirdi, bu sezon ise çok büyük bir patlama yapamamakla birlikte oyununu az da olsa geliştirdiği söylenebilir. Her iki forvet pozisyonunda da oynayabiliyor ancak kolejde daha çok PF oynamasının da etkisiyle 15sayı- 10ribaund gibi oldukça iyi istatistikler yakaladı. Geçtiğimiz sene onu ilk izlediğimde oyun tarzını Lebron’a benzetmiştim, oyunu hem savunma hem hücum tarafında domine ediyordu ve takımın her şeyiydi. Boyuna göre fundemanteli oldukça iyi, oyun zekası üst düzey ve saha görüşü de hiç fena değil, fakat bu özelliğini pek kullanmıyor, biraz bencil biri hücumda. Şutlarındaki istikrarsızlık hücumuna da sirayet etmiş durumda. Bir maçta 20+ atıp sonraki maç tek haneli skorlarda kalabiliyor, sayı atamadan tamamladığı maç dahi oldu. Ayrıca bu sene %44 ile şut sokabildi, ki bu ortalama lottery pick olması tahmin edilen bir uzun için oldukça düşük. Marvin Williams’a benzetiliyor.


7-XAVIER HENRY
(Kansas, 6-6, SG, Freshman) : 1991 doğumlu ve bu yıl çaylak sezonunu geçiren Xavier Henry, takımının konferans şampiyonluğunda Collins ve Aldrich ile birlikte başrol oynadı. Draftin en önemli şutörü olarak görülen Henry, müthiş bir şut stili ve şut mekaniğine sahip, kendi pozisyonunu yaratabiliyor ve şuta çok hızlı kalkıyor. Solak olması da ayrıca avantajı, fakat sağ eli de hiç yok değil. %41 gibi harika bir yüzdeyle üçlük attı bu sene. Ancak çok fazla dış şuta yönelmesi eksi özelliği olarak değerlendirilebilir. Kullandığı şutların yarısı üç sayı çizgisinin gerisinden, bu da oyununun gelişmesini engelleyebilir. Bu seneyi 13sayı- 4ribaund ortalamayla tamamladı. Collins-Aldrich-Taylor ve hatta Morris kardeşler gibi potansiyelli oyuncuların bulunduğu takımda bu ortalamalar fena değil bence. Amerikalılar bu genci Jim Jackson’a benzetiyor, haklılar da oyun stili olarak çok benziyor, fakat gerek şut stili, gerek solak olması sebebiyle M.Redd’i anımsatıyor bana.


8-HASSAN WHITESIDE
(Marshall, 7, C, Freshman) : Lise yıllarında adını pek de duymadığımız Whiteside, Wes Johnson gibi The Patterson School mezunu. Sezonun başlamasıyla birlikte bir anda müthiş bir patlama yaptı ve bir ara mock draftta 2.sıraya kadar yükseldi. Marshall gibi pek basketbol kültürü olmayan bir okulda forma giyiyor ve takımın süper yıldızı konumunda. Harika bir blok yeteneği var, maç başına ortalama 5.4 blok yapıyor ve bu sene blok yapmadan tamamladığı maç yok. Konsantre olduğunda iyi de bir ribauntçu diyebiliriz. Bileği düzgün ve orta mesafe şutları da fena değil. Ancak maalesef maçtan çok fazla kopuyor ve çoğu zaman maçı pek sallamıyor görüntüsü çiziyor. Bu da onun Nba için henüz ham olduğunu ve kafa olarak hazır olmadığını gösteriyor. Bu sene ortalama 26 dakikada 13sayı- 9ribaund ile oynadı. Fiziği, atletizmi ve oyun stili olarak Marcus Camby’ye benzetiliyor.

9-DAMION JAMES (Texas, 6-7, SF, Senior) : Liseyi Texas’ta okuduktan sonra, buradan ayrılmadı ve üniversite hayatını da Texas Longhorns’ta sürdürme kararı aldı ve böylece Doğuş Balbay’ın takım arkadaşı oldu Damion James. İlk senesinde Durant ve D.J. Agustin’in gölgesinde pek de dikkat çekici bir performans sergileyemedi. Ancak sonrasında her geçen sene üzerine koyarak komple bir oyuncu oldu. Öncelikle hücum yelpazesi çok geniş. Penetreyle ve ya şutla skora gidebiliyor. İlk adımı çok hızlı, ayrıca pozisyonuna göre oldukça güçlü ve boyuna göre de oldukça iyi bir ribauntçu. Bu sezon junior senesinde 18sayı -10ribaund ortalamaları tutturdu. Takım içi liderlik konusunda da fazlaca yetenekli. Mental açıdan lige en hazır oyuncuların başında geliyor. Oyun zekasının çok üst düzey olmaması ve top hakimiyetinin kötü olması en önemli eksileri gibi görünüyor. Oyun tarzı Shawn Marion’a benzetiliyor.

10-DEVIN EBANKS (West Virginia, 6-7, SF, Sophomore) : Deniz Kılıçlı’nın da formasını giydiği West Virginia’da oynayan Devin Ebanks, bu sezon kolejdeki ikinci yılını geçiriyor. D.Butler ve K.Jones ile birlikte takımını konferans şampiyonluğuna taşıyan oyuncuların başında geldi. Orta mesafe şutu oldukça iyi, ayakları hızlı ve takım oyununu iyi oynuyor. Fiziği ve atletizmi pozisyonuna göre oldukça iyi. Fakat dış şutu çok zayıf, onu da geliştirirse ligde kendine iyi bir yer edinebilir. Bu sene 12sayı- 8ribaund ortalamasıyla oynadı. Corey Brewer’e benzetiliyor.

Yukarda tanıttığım isimlerin yanı sıra; oyununu Larry Bird’e benzettiğim, şutuyla ön plana çıkan Nevada’dan Luke Babbitt’i, Kentucky’de Wall’ın gölgesinde kalsa da kalitesini ispatlamayı başaran Eric Bledsoe’yi, kolej ligi tarihinin en çok blok yapan oyuncusu olan Mississippi State’li Jarvis Varnado’yu, Vanderbilt’te bu sene de beklenen patlamayı yapamayan ama potansiyeline inandığım Jeffery Taylor’ı, Partizan’ı Eurolig’de finalfoura taşıyan Vesely’yi, Erman Kunter’in basketbol dünyasına son armağanı Seraphin’i bir kenara not etmekte fayda var.

Soner Kenesarı

NBA 2010 Şampiyonu L.A. Lakers

Şampiyonlukla biten bir sezondan sonra söylenebilecek çok fazla şey aslında yoktur. Zaten şampiyon olmuşsundur ve sürekli işin iyi taraflarını görebilecek kadar gözlerini ve aklını kapatmışsındır dış olaylara. Ama şampiyonluğun nasıl geldiğini incelemenin gerekli olduğunu düşünen birçok Lakers taraftarı vardır eminim ki. 2009–2010 sezonunun nasıl geçtiğine, ne tür aşamalar kaydetdildiğini ve ne tür hatalar yapıldığına bu yazıda değinmek istiyoruz. Sezonu 2 parçada incelemenin en doğru şey olacağına inanıyorum. Çünkü normal sezonu takımlar, playofflar öncesi hazırlık olarak görüyor. Aynı zamanda playofflar için iyi bir yer kapabilmek için oynuyorlar. Yazımıza kısa bir normal sezon değerlendirmesiyle başlayıp, playofflarda her eşleşmeyi tek tek ele alarak devam edip en sonda sezon sonu oyuncu değerlendirmelerini yaparak kapatalım. İşte başlıyoruz…

2009 NBA şampiyonu Los Angeles Lakers şampiyon kadrosundan sadece Trevor Ariza’yla yollarını ayırmış ve yerine Houston Rockets’tan sorunlu forvet Ron Artest’i getirmişti. Bu konu hakkında birçok dedikodu ve öngörüler dolaştı normal sezon öncesinde. Ariza’nın geçen sezon yaptıkları belliydi. 15. şampiyonluğa nasıl katkı verdiğini; özellikle playofflar sırasında kendi oyununu bir seviye daha yukarı çektiğine şahit olmuştuk. Artest’in daha iyi bir hamle olduğunu savunanlar kadar, Ariza’nın gitmesine üzülen bir kısımda vardı Lakers fanları arasında. Sezon öncesi yapılan tahminlerde Lakers şampiyonluk için favori olarak gösteriliyordu. Lakers sene başında İspanyol yıldız Pau Gasol’dan yoksun olarak karşılaşmlara çıktı. Bu periyot aslında öyle korkulacak bir dönem değildi. Çünkü NBA yönetiminin neresiyle çektiği belli olmayan fikstür sayesinde ilk 28-30 maçın büyük bir kısmını evde oynayacaklardı ve bu Gasol’ün yokluğunu bir nebze olsun bize hissettirmeyecekti. Lakers sezonunu kendi evinde şehrin diğer takımı Clippers karşısında açarak başladı. Lakers bu maç öncesi düzenlenen törenle şampiyonluk yüzüklerini de almıştı. Seneye iyi Clippers galibiyetiyle başlayan Lakers hemen sonraki maç Dallas karşısında kendi evinde beklenmedik bir mağlubiyet aldı. Daha sonra Lakers yavaş yavaş ritme girerek art arda galibiyetler almaya başladı. Lakers’ın bu galibiyetlerinde Kobe Bryant’ın ve genç pivot Andrew Bynum’un büyük katkısı vardı. Daha önce bahsettiğimiz üzere, aynı zamanda Gasol’ün olmaması Bynum için iyi bir fırsattı. Takım içinde biraz daha sorumluluk alma ve biraz daha fazla ön plana çıkma şansı buldu. Gasol yerine ilk beş çıkan Lamar Odom’da önemli katkılar yapıyordu. Yeni transfer Ron Artest ise henüz alışma döneminde olmasına rağmen Lakers’a önemli katkılar sağlıyordu. Ancak Lakers’ın pek de zor olmayan fikstüründe maçları ufak farklarla kazanması Gasol’u aradıklarını gösterir gibiydi. Houston maçından sonra darbe alan Andrew Bynum’un da oynayamayacak olması nedeniyle Mbenga’nın ilk beş çıktığı 2 maçlık dönemi Kobe’nin çabalarıyla kazasız atlatan Lakers Bynum’un muhteşem dönüşüyle Suns’ı farklı yendi. Ancak deplasmanda Nuggets karşısında alınan farklı mağlubiyet ve iç sahada yıldızlarından yoksun Houston’a yenilmek Lakers’ın henüz istenilen seviyede olmadığını gösterir gibiydi. Gasol’un da dönüşüyle tekrar toparlanan Lakers seri galibiyetlere tekrar başladı. İçeride rakiplerine büyük üstünlük kuran Lakers dışarıdan da müthiş bir form grafiği yakalayan Kobe Bryant’la üst üste 11 maç kazandı. Bunların arasında Kobe’nin son saniyede çok zor pozisyonda attığı üçlükle kazandıkları Miami Heat maçı da vardı. Ligin tepesine yükselen Lakers bu maçların tümünde 100+ sayı atarak ne kadar formda olduklarını kanıtladı. Ancak bu seri Utah deplasmanında son bulsada Lakers sonraki 5 maçı kazanarak bu mağlubiyeti unutturdu. Bu galibiyet serisinde Bucks deplasmanında Kobe Bryant bir kez daha sahne almış ve yine son saniyede maçı kazandıran basketi Bucks potasına yollamıştı. Ancak bundan sonra Christmas’taki Cavs maçı Lakers açısından çok kötü bir maç oldu. Maç boyu içerde Cavs’ın fizikli uzunları tarafından ezilen Lakers ayrıca Mo Williams’ı da tutamadı ve eleştirilere maruz kaldı. Eleştirilerin odak noktasında ise sertlikte yılmasıyla ünlü Pau Gasol ve yaşına bağlı olarak yavaşlayan ayaklarıyla da savunmada büyük zaaf yaşayan tecrübeli guard Derek Fisher vardı. Maç sonuna doğru Lakers taraftarlarının sahaya ellerindeki köpükten Lakers amblemlerini atmaları da hayli ilginç bir görüntü oluşturdu. Ardından gelen Suns mağlubiyeti de eleştirileri haklı çıkarır cinstendi.

Ocak ayında ise Lakers bir türlü istikrarlı bir oyun sergileyemedi. Ocak ayının ilk maçında kendi evinde ligin zayıf ekiplerinden Sacramento’yla karşılaştığı maçı Kobe’nin son saniyede attığı üçlükle kazandı. Kobe’nin formu konuşulurken Lakers’ın istikrarsızlığı da gündemdeydi. Bir türlü seri galibiyetler alamayan Lakers’ın kayıpları bunla da sınırlı değildi. Lakers İspanyol forveti Pau Gasol’un sakatlığının nüksetmesi nedeniyle tekrar faydalanadı. Gasol’un sakatlığı sonrası peş peşe 2 mağlubiyet alan Lakers için asıl kayıpsa deplasmanda oynanan San Antonio maçında yaşandı. Lakers süperstarı Kobe Bryant 3.çeyrek sonuna doğru yaşadığı bel spazmı yüzünden karşılaşmayı tamamlayamadı. Kobe’nin sakatlığının ciddiyeti merak konusu olmuştu ancak acıya direnmesi ve her şeye rağmen devam etmesiyle bilinen Kobe Bryant’ın maçı bırakıp, son çeyrek geri dönmemesi Lakers taraftarlarını hayli korkutmuştu. Bir sonraki Dallas deplasmanı öncesi işler Lakers için pek parlak gözükmüyordu. Kobe’nin maçta oynayacağı açıklanmıştı ancak Pau Gasol bu maçta da yerini almamıştı. Maç sırasında da görüldü ki sakatlığı Kobe’yi çok etkiliyordu. Kobe’nin sadece 10 sayı atabildiği karşılaşmada Lakers, Bynum ve Odom’un çabalarıyla galibiyete uzanıyordu. Bir sonraki maç geri dönen Pau Gasol’la birlikte galip gelen Lakers’ta Kobe Bryant’ın durumu endişe vericiydi. Sakatlığının kendisini çok etkilediği belli olan Kobe’nin şut yüzdesi de buna bağlı olarak ciddi anlamda düşüş gösterdi. Geçen senenin finalinde karşı karşıya gelen Los Angeles Lakers ve Orlando Magic Ocak ayında Staples Center da karşı karşıya geldi. Mücadeleyi şampiyon Lakers kazandı ve rakibine rövanş imkanı tanımadı. Ocak sonuna doğru 8 maçlık deplasman turnesine başlayan Lakers’ın ilk rakibi Lebron’lu Cavs’tı. İlk maçın bir benzeri yaşandı ve Cavs galip geldi.Lakers hakkında eleştiri yapanların sesi de bu sonuçlara bağlı olarak yükselmeye başlamıştı. Gasol yine içerde ezilmiş Fisher, yine savunmada problemler yaşamıştı. Daha sonra deplasmanda 5 maçta 4 galibiyet alan Lakers Ocak ayının son maçında ezeli rakipleri Boston’la deplasmanda karşı karşıya geldi. Baştan sona başa baş geçen mücadeleyi Kobe’nin bitime kısa süre attığı basketle kazanan Lakers’ta Andrew Bynum müthiş performansıyla göz aldı.

Şubat ayına deplasmanda Memphis mağlubiyetiyle başlayan Lakers bir türlü istenilen ritmi bulamıyordu. İç sahada gelen farklı Denver mağlubiyeti sonrası Lakers süperstarı Kobe’nin sakatlığı sebebiyle maçlarda yer alamayacağı açıklandı. Kobe’nin olmadığı dönemde hücumda Artest ve Gasol ön plana çıkarken Lakers’a bir kötü haber de Bynum’dan geldi. Genç pivotunda sakatlığı sebebiyle birkaç maç oynayamayacağı açıklandı. Kobe’siz çıkılan All-star öncesi son maçta ise ezeli rakipler Lakers-Boston bir kez daha karşı karşıya gelirken, Fisher’ın son saniye şutunda basketi bulamaması sonucu maçı kazanan taraf Boston oldu. All-Star sonrası Memphis deplasmanında geri dönen Kobe maçı kazandıran üçlüğü Memphis potalarına yolladı. Daha sonra alınan Dallas mağlubiyeti ise Lakers taraftarlarını üzmüştü. Şubat ayının son maçında Lakers kendi evinde bu sezon bir türlü şansı tutmadığı Denver’ı ağırladı ve İlk yarı yine Denver’ın istediği gibi geçerken Lakers’ı Ron Artest’in müthiş çabası geri getirdi. Savunmada Melo’yu sahadan silen Artest hücumda da gayretiyle takımı ateşleyerek Lakers’ın geriden gelip maçı kazanmasını sağladı.

Mart ayında ise art arda 3 mağlubiyet alan Lakers bu kötü istatistiğe uzun zamandır ilk kez ulaşıyordu. Deplasmanda sırasıyla Miami Orlando ve Bobcats’e yenilen Lakers’ta sorunlar iyice ortaya çıkmaya başlamıştı. Kobe Bryant’ın performansı sakatlıktan çok etkilenmişti. Pau Gasol kendi gibi oynamıyordu ve Derek Fisher ise silik bir performans çıkartırken savunmada çok kötü oynaması takımın bütün dengesini bozuyordu. Ayrıca başta Lamar Odom olmak üzere bench’ten gelen katkının çok çok az olması ve birçoklarına göre NBA’in en zayıf benchine sahip olan Lakers’ı eleştirenlerin sayısı iyice artmıştı. 3 mağlubiyet sonrası kendi evine dönen Lakers karşısında ligin formsuz ekibi Toronto’yu buldu. Ancak maç beklenenden de zor geçti. Fakat sahneye çıkan Kobe Bryant maçı kazandıran basketi buluyordu ve takımına biraz olsun nefes aldırıyordu. Lakers tahmin edilenden çok daha fazla zorlandığı birkaç maçta galibiyeti buldu ve 7 maçlık bir galibiyet serisi yakadı. Ancak bu galibiyet serisinde alınan en farklı galibiyet 9 sayılık Spurs maçıydı ve Lakers pekte zor takımlarla oynamamıştı.Daha sonra Thunder deplasmanında sadece 75 sayı atabilen Lakers 4 maçta 3vmağlubiyetle Mart ayını kötü bitirdi. Lakers ligin üst sırasında oynadığı maçlarda iyi bir galibiyet yüzdesine sahip değildi. Bu da Lakers hakkında büyük maçlarda istenilen performansı sergileyemedikleri eleştirisini doğru çıkartıyordu. Lakers Cavs’a 2 maç Denver’a 2 maç Spurs Atlanta Magic ve Boston’a da 1 er maç kaybetmişti. Geçen sene ise durum çok daha farklıydı. Mart sonuna gelindiğinde Lakers hala Batı’nın zirvesindeydi ancak rakipleriyle fark iyice kapanmıştı. NBA genelinde de 2.sırada bulunan Lakers yerini Magic’e kaptırmak üzereydi.

Nisan ayına gelindiğinde Lakers Utah galibiyetiyle aya başladı ancak ardından arka arkaya gelen Denver ve Spurs mağlubiyetleri büyük maçlarla ilgili yapılan eleştirilerin dozunun iyice artmaya başlamasına neden oldu. Lakers Nisan ayını çok kötü geçirdi ve oynadığı 7 maçta sadece 3 galibiyet aldı. Ayrıca sakatlığı nedeniyle Kobe Bryant normal sezonun son maçlarında sahadaki yerini alamadı. Bunun sonucunda NBA’de ki yerini Magic’e kaptıran Lakers olası bir playoff eşleşmesinde hem Cavs’a hem de Magic’e saha avantajını kaybetmişti. Lakers sezonu 57-25’lik derecesiyle Batı Konferansında Dallas’ın 2 maç önünde 1.olarak bitirdi ve playoff’lara giriş yaptı. Lakers play-offlarda normal sezonu 8.sırada bitiren genç Kevin Durant önderliğindeki genç Oklohoma City Thunder’la oynayacaktı.

Normal sezona bakıldığında akılda kalanlar arasında en dikkat çeken nokta Kobe’nin son saniye basketleri olacaktır herhalde. Tüm zamanlar listesinde Jordan’ı da geride bırakan Kobe’nin takıma bu yönde yaptığı katkı paha biçilemez. Son saniyelerde topu kime verirsiniz tartışmalarına da bu sezon sayesinde artık bir nokta koyan oyuncu, bu dalda da NBA’in en iyisi olduğunu gösterdi. Bunun dışında tartışılan bir nokta ise Artest’in performansı olmuştu. Sezon içinde ondan beklenen ceza şutlarını atamayarak, ya da inanılmaz düşük bir yüzdeyle sokarak açık hedef haline gelmişti. Ayrıca tecrübeli guard Derek Fisher da Lakers’ın zayıf halkası konumundaydı. Savunmada çok silik bir görüntü çizen Fisher hücumda da zaman zaman çok yanlış tercihler yapıp eleştirilerden nasibini alıyordu.

Her zaman kişisel düşünce olarak belirlediğim bir durum vardır. Nba de oynamanın amacı nedir? Bu soruya cevap veren herkes “şampiyonluk’’ diyecektir. Şampiyon olmak için neler yapmanız gerekiyor? Normal sezonu tamamladıktan sonra Playofflarda başarı elde etmeniz beklenir. 2009-2010 sezonunun Playofflarına geldiğimiz zaman Lakers açısından beklentiler yüksek değildi ne yazık ki. Kobe Bryant’ın sakatlıklarını mı sayalım, Bynum’un yıllardır iyileşmeyen ve bir türlü bekleneni veremeyen dizini mi sayalım, yoksa Playofflara doğru Lakers’ın yavaş gidişatından mı bahsedelim. Rakip ilk turda Thunder takımıydı. Takım normal sezonu güç bela NBA 3cü olarak, Batı 1. Olarak tamamlamış ve en azından batı turları için saha avantajını garantilemiş durumdaydı. Genel otoriteler (kim bilmiyorum) Lakers’ın bir tur devam edebileceğini ve daha sora muhtemel bir Utah eşleşmesinde havlu atacağını düşünüyorlardı. Thunder takımının genç bir takım olduğunu düşünürsek kimse bu 1-8 eşleşmesinin 4-0 ya da 4-1 biteceğini öngörmüyordu, en fanatik Lakers taraftarları başta olmak üzere. Seri başladığında ilk 2 maçı sahasında rahat oynayıp alan bir Lakers gördük. NBA sayı kralı K.Durant’i tutma görevi Artest’in omuzlarına yüklenmişti ve ilk 2 maçta bu görevi fazlasıyla yerine getirmişti. Ama tabi ki, her zaman hesapta olmayan bir şeyler çıkar bilirsiniz. Westbrook savunmasında Lakers’ın bu kadar çaresiz kalacağını kimse beklemiyordu. Takımın tek yıldızı gibi oynayan Westbrook, deplasman turu için lakers’a büyük sorun çıkartacağa benziyordu. Seri Oklahama City’e taşındığı zaman çözülemeyen birçok problem vardı takım içinde. Artest’in inanılmaz derecede düşük şut yüzdesiyle takıma zarar veren noktaya gelmesi, yetmiyormuş gibi bu dönem içinde K.Bryant’ın sakatlıklar yüzünden çok rahatsız olarak düşük yüzdeyle oynaması işleri daha da zora sokmuştu. Herkes deplasmandan 1 maç çalarız umuduyla yola çıkmışken bir anda seri 2-2 oluvermişti. Suratlar düşük bir halde 5. Maçı beklemeye başladı Lakers taraftarları. Seri 5. Maça geldiğinde artık takımın karakter göstermesi gereken zamanlar gelmişti. Buraya kadar yapılan takım savunmasıyla ve hücumla bir yere gidilemeyeceği çok belliydi. Özellikle Gasol ve Bynum’dan inanılmaz katkı alan Lakers, Kobe’nin pasif kalan oyununa rağmen sahaya koyduğu inanılmaz savunmasıyla maçı rahatlıkla aldı. Daha sonra seri tekrar OKC’ye gitti. Bu maç Kobe’nin playoff sezonuna merhaba dediği maç olacaktı. Sahada savaşan bir takım vardı, 32 sayıyla takım arkadaşlarına yardım eden Kobe son topu kullanmak zorunda kalmıştır. Hucum yönüne göre sağ tarafa doğru gidip normalde kaçırmayacağı bir atışın kaçması ve Gasol’ün son saniyede tamamlamasıyla seri Lakers’a gelmişti. Bu seriye fazla sevinmeden hemen Utah serisine doğru yol aldı takım.

‘’Playoff Odds’’ denen bir sisteme göre, ilk seride bu kadar zorlanması göz önünde bulundurularak herkes Utah’ın tur atlayan taraf olmasını görmek istiyordu. Karşımızda 2008 senesinde 4-2, geçen sene 4-1 ile elediğimiz bir Utah takımı vardı. Denver karşısında inanılmaz bir savaş veren ve Lakers dan geçen yılların intikamını alacak bir Utah. Seriye dair genel izlenimlerden bahsedelim. Kobe’nin form tutmuş olması ve etrafa seri öncesinde korku salması zaten bilinen bir şeyler. Asıl hikaye D.Williams’ı kimin savunacağı kısmıydı. Birtakımları tarafından NBA’in en iyi 1 numarası olarak gösterilen D.W birçok sorun çıkartacaktı. Kobe-Gasol 2 lisi sayesinde beklenenden kolay geçen bir ilk maç izledik.2 maçta takım olarak iyi savunma yaparak ve Kobe dışındaki oyunculardan beklenen, artık olması gereken katkıları alınca ve buna birde D.W’ın düşük şut yüzdesi eklenince ilk 2 maç beklenenden kolay geçmişti. Seri Utah’a taşındığı zaman önceki senelerde olduğu gibi herkez Utah’ın 3cü maçı bir şekilde almasını bekliyordu. Utah ilk 3 çeyrek gerçekten çok rahat oynadı ama 3cü çeyreğin ortalarına doğru kobe fırtınası değil kobe kasırgası esmeye başladı. 3 ci çeyreğin bitimine 6.50 varken maç 62-61 lakers tarafına dönmüştü. Maç son saniyelere kadar inanılmaz bir heyecanda devam ederken sahneye Derek Fisher çıktı ve takımı tekrar maça ortak eden 3lüğü maçın bitmesine 40 saniye varken yolladı. Daha sonra karşılıklı fauller sayesinde maç D.W’nin son saniye işçiliğine kalmıştı. Fazla el üstü sayılamayacak bir şutta isabet bulamayıp, daha sora gereken ‘’tip’’ de gelmeyince Lakers zorda olsa 111-110 kazanmayı bildi ve Lakers seyircilerine süpürgelerini hazırlattı.  Son maça geldiğinde artık seri belirlenmişti. Kobe-Gasol ortaklığıyla 4cü maçı da alıp yoluna devam etti Lakers. Maçtan notlara bakmak gerekiyor biraz. Öncelikle herkes Utah’ı beklerken bu taraftan Lakers nasıl bir “sweep’’ yaptı? Lakers uzunları, Utah’a göre biraz fazla uzun kaldı seri genelinde. Son maç hariç hücum ve savunma reboundlarında utah’a karşı bariz bir üstünlük kuran Lakers için işler artık Kobe’nin dümene geçmesiyle fazla zorlaşmadı. Utah tarihinde 7 maçlık serilerde ilk kez süpürmüş oldu ve kendi tarihini tekrardan yazma fırsatı buldular. Seri sonrasından D.W’ın Kobe Bryant hakkında “Onun için yaşlı diyenlerin şu anda ne düşündüğünü merak ediyorum. Kobe; NBA’de kızdırmak isteyeceğiniz en son oyuncudur ve biz sanırım bunu yaptık’’ şeklinde bir açıklaması olmuştur.

Artık intikam zamanıydı. Kobe kendisine yapılanları asla unutacak tarzda bir oyuncu değil ve hiçbir zamanda olmadı. İntikamlarını gereken zamanda tek tek almasını bildi. Artık en büyüğü sıraya girmişti. Rakip; batı yakası şampiyonluk serisinde Suns’tı… Lakers camiası 2006 ve 2007 yıllarında olanları hiçbir zaman unutmayacak beklide. Hele 2006 yılında 3-1 den verilen seri… Basın toplantısında Kobe Bryant’ın ‘’ daha önceki senelerde Suns takımına karşı olan hüsranlarınız, sizi bu seride ne kadar etkileyecek sorusuna fazla konuşmadan ‘’neler olacağını biliyorsun’’ demesi fitili ateşlemişti. Ateşlenen fitil ilk maçta kendini göstermişti. Kobe maçı 40 sayı atarak bitirmişti. 3cü çeyreğe tam 21 sayı sıkıştıran Kobe maçı da %52 şut isabetiyle tamamlamıştı. Lakers takım olarak ilk 2 maç inanılmaz bir şut yüzdesiyle oynamıştı. İlk maçta takım olarak yakalanan %58 lik şut yüzdesine 2 maçtaki %57,1 lik dereceyi de eklediğimiz zaman ortaya inanılmaz bir tablo çıkmıştı. Ve o 3cü maç, her şeyin değiştiği. Suns takımı 3cü maça inanılmaz bir başlangıç yaptı Amare ile. Resmen durdurulamaz bir biçimde oynarken birde ortaya alan savunması çıkıverdi. Lakers o gece gerçekten çok hazırlıksız yakalanmıştı. Bilirsiniz NBA de alan savunması çok kullanılan bir yöntem olmadığından dolayı, her takım bu duruma hazırlıklı değildir. Eğer alan savunmasına hücum etmeyi bilmiyorsanız tamamen işiniz bitmiştir demek. Takım olarak yeterince top çevirip boşlukları bulamadık. Buna birde R.Lopez’in hayatının oyununu oynaması eklenince o gece Kobe’nin zorlama şutları ve Suns galibiyetiyle bitmesi demek oluyordu. Seri 4.maç sonucunda 2-2 ye gelmiş, artık bir çare bulmak gerekiyordu. Kobe’nin yüksek 3lük yüzdesi sadece kendi çabasıyla atabildiği 3lüklere dayanıyordu, takımda halen bir hücum edebilme birliği oluşmamıştı. Ancak Game 5 seyircileri gene özel bir ana tanıklık etmeye hazırlanıyorlardı. Çekişmeli geçen bir maç sonrasında Lakers alan savunmasına nihayet doğru hücumları gerçekleştirebildi ve son top Kobe’nin ellerinde kaldı. Kobe kendisi için gereken doğru şutu buldu ve attı ama top çemberden geçmemekte ısrar edince bu sefer devreye Artest çıktı. Son saniyede rebound’u alıp topu çemberden geçirdiğinde herkez sevinçten neler yapacağını bilmiyordu; Artest bile. Maçtan sonra basın toplantısında, “Ben ilk başta Kobe’ye faul yapıldı sandım ancak daha sonra Kobe’nin şutunun kısa kalacağını anlamıştım, bir hamle yaptım ve doğru zamanda topla buluşup sayıyı gerçekleştirdim’’ derken ki sevinci gözünden okunuyordu. Hem de bu kadar kötü bir seri geçirmişken. Game Kobe, pardon yanlışlıkla oldu, Game 6. Lakers taraftarları kendi salonlarında efsanevi bir performansa tanıklık ettiler. Bir önceki takımı kurtaran Artest eşliğinde son saniyelere büyük heyecan taşındı. Son anlara büyük heyecan taşındı, maç başa baş devam ediyordu. Kobe sahne almaya karar verdi ve 3cü çeyreğin son saniyelerinde inanılmaz bir atışla bunun belirtilerini göstermişti. Bitime 2 dakika varken skor 99-96 Kobe topu sırtında Hill ve Frye varken aldı, sol dibe doğru inanılmaz bir fade-away şutu soktu. Bitime 35 saniye kalmışken, Suns koçu Alvin Gentry’nin hemen önündeki pozisyonda sırtında bu sefer Hill varken topu aldı. İyice dibe doğru giderek inanılmaz bir fade-away şut daha yolladı Suns potasına. O şuttan sonra Alvin Gentry’nin “good defence’’ lafına karşılık olarak “not enough’’ cevabını vermesi ise ne kadar inandığının bir göstergesiydi. Maçtan sonra Alvin Gentry’nin açıklamaları gerçekten ilgi çekiciydi.  Kobe Bryant’ı durduramadınız sorusuna “M.J ?” diye cevap veren Gentry devamında Kobe’nin nasıl bir yapıda olduğundan durdurulamaz olduğuna kadar her noktaya kendince açıklık getirdi. “Hill son pozisyonda tamamen Kobe’nin üstündeydi, nasıl atabildi inanamıyorum’’ dedi.
2008 yılını hatırlayanlar kimlerdir? 4-2. Boston. 6. Maçtaki 33 sayılık fark. Kobe Bryant o gün düşen her bir konfetinin intikamı için 2 sene bekledi ve 7. Kez nba finali oynamaya hak kazandı. Takım olarak son 3 senedir finaldeydi Lakers ve bu sefer gerçekten çok ciddi bir rakipleri vardı.Boston Celtics. Akıllarda kalan her şeyi paylaşma noktasına artık geldik. İşte nba ne için oynanıyorsa, ondan bahsetmeye geldi sıra. 61 yıllık tarihte Lakers 31. Kere final oynama hakkını elde edip, 16. Şampiyonluğunu arıyordu. Basın toplantıları, seri değerlendirmeleri her şey bitin 1. Maç başlamıştı. İlk maçta 2 takım önce kontrollü bir biçimde başlamış daha sora ağır basan taraf Kobe’nin Lakers’ı olmuştu. İşler olması gerektiği gibi yolunda gidiyordu. Lakers ilk maç, çok iyi bir defans yapıp rakibi %43 gibi düşük sayılacak bir yüzdede tutmuştu. 2008 deki gasol’ü arayanlara hemen cevap verelim. Artık o Gasol yok!. Teşekkürler Ray Allen, bu maç onun maçıydı. Final serisinde, bir maçta en çok 3 lük atan oyuncu olmayı başarmıştı. Maç boyunca yeteri kadar kovalamanın cezasını Ray Allen çok kötü kesmişti takıma. 32 sayı ile maçın en skorer oyuncusu oldu. Kobe-Bynum-Gasol 3 lüsünün 20 li sayılarına rağmen yenilgi kaçınılmaz olmuştu. Saha avantajını kaybeden Lakers, geri kalan 3 maçı deplasmanda oynayacaktı. Dünyanın en iyi basketbol oyuncusu Pierce maçtan sonra “L.A ye tekrar geri dönmeyeceğiz’’ diye açıklama yapmıştı.Maça Ray Allen damgasını vurdu. 13-0 gibi bir yüzdeyle oynadığını düşünürsek; 2. Maçtaki rakamlarını ortalamasını aldığımız zaman kendi ortalamaları ediyordu.  Her maçta Allen’ın böyle bir performans vermesini beklemiyorsunuz tabi ki ama şu durumda çok net belli olmuştu ki, Boston’un Lakers’ı yenmesi için özel bir şeylerin olması gerekiyordu. Biri özel bir şeyler mi dedi? Derek Fisher seslerini duyar gibi oldum sanki.2004 Sezonu, SAS-LAL serisinin 4.maçı tarihte ‘’Fish Game’’ diye hatırlanır. Biliyorsunuz ki kendisi o maçın bitimine 0.4 saniye kala inanılmaz bir şut sokarak serinin kaderini değiştirmişti. İşte bence bu maç “Fish Game2” olarak adlandırılmalı. Genel bir değerlendirme yapacak olursa, sezon içinde 3e1 hücumlarda 3lük atlasını, 4 kişinin arasına dalmasını ve gereksiz şut seçimlerini izleyip, ona küfür eden taraftar sayısı çoktur. Ama Fisher’ın bir playoff oyuncusu olduğunu ve inanılmaz bir tecrübeye sahip olduğunu geçen sene herkes Orlando serisinde görmüştü. Maçın özellikle 4.çeyreğinde fırtına gibi esen bir Fisher vardı sahada. İzlenmeye değer bir performanstı gerçekten..Biri özel bir şeyler mi dedi?(2) 4.maçta ortaya G.Davis çıktı bu seferde. Seri artık 2-2 ye gelmişti. Glen Davis’in ekstra oyunuyla Boston bir kere daha kazanmıştı. 5 maçıda alan Boston seride 3-2 öne geçmişti. Bynum’un diz problemleri artmaya başlamıştı ve dizinden sıvı aldırdıktan sonra nispeten daha rahat olduğunu söylemesine rağmen sahada beklenen performansı bir türlü veremiyordu. Dış sahada oynamanın avantajıyla;  Gasol içeride çok yalnız kalıyordu Boston uzunlarına göre. Kobe her serefinde ayakta kalan tek oyuncu olmuş ve aşırı derecede yıpranmıştı. Seri tekrar L.A ye döndüğünde Lakers takım olarak daha önce hiç yapmadığı bir savunma yaptı Boston’a karşı. Boston takımı sadece 67 sayı attı ve 22 sayılık farktan kurtulamadı. Maçın kader anı, beklide serinin kadar anı Perkins’in sakatlanmasıydı kuşkusuz. 5.maç sonrasında senaryolar  baya bir karışıktı bu maçı Alana kadar lakers cephesinde. Bynum’un içler acısı durumu bütün lakers taraftarlarına acı vermekteydi. Dizinden tekrar sıvı alınan Bynum sahaya dönmüştü, sınırlı dakika oynaması bile yeterdi.

Ve 7. Maç. NBA tarihinde adı geçecek bir seri olmaya doğru, belkide çoktan olmuş bir serinin 7. Maçı. Maç, bir önceki maça gore daha hareketli olarak giderken, bir anda son dakikalara gelindi.Önce fisher yürekli bir 3 sayı sokarak tekrar maça ortak etti takımını daha sora artest, sezonun kendi adına en önemli şutunu, Pierce’in el üstünden soktu.Kobe Bryant’ın rezalet denilebilcek seviyedeki 7. Maç performansına rağmen ( 24-6 saha içi) lakers 16., Kobe de 5. Yüzüğünü takmıştı.Bu dakikadan sonar 7. Maç için söylenebilcek fazla birşey yoktu. Şimdi bu serinin biraz analizine geçelim.  Ana kısımda incelememiz gerekiyor.

1.Rajon Rondo;  Cavs serisinde, Cavs oyuncularını sahaya kendi elleriyle gömdü resmen. T.D a yakın ortalamalarıyla Orlando’nun da canını yakmıştı bir hayli.Sıra Lakers’a geldiğinde karşısında Kobe Bryant’ı görecekti.2008 yılını izleyenler bilir, Kobe o aralar ipi kesilmiş deli dana gibiydi. Ne hucumda, need savunmada ne yapacağını bilmiyordu.Rondo’yu 7 maç boyunca inanılmaz istikrarlı bir şekilde kovalamak gerçekten kolay değildi onun adına. Özellikle iç sahadaki maçlarda savunması kusursuza yakındı. Rondo artık sıradan bir oyuncu değil, onu elbette durduramazsınız ama sınırlamayı iyi başardık gerçekten.

2.Pierce; Artest niye geldi Lakers’a ? Kimse ondan 25-30 lu rakamlar beklemiyordu.2008 de Lakers kadrosunda Pierce’ı Walton la savunmaya çalışırken şimdi karşısına Artest’i koyabildik nihayet. O savunmayı yapması için ve arada bize ekstra bir şeyler katabilmesi için burada ve işte bunu yaptı. Pierce’ı gerektiği kadar sınırladı ve buda bizim işimizi kolaylaştırdı. Zaten sertliğe her şekilde cevap verebilen bir oyuncu, her şekilde!

3.Sertlik Boston’a karşı kullanmanız gereken bir silah, yoksa onlar size kullanacaktır.2008 yılında en son ben Garnett’in Gasol’ e ayağını sildiğini hatırlıyordum. Bu sene karşımızda gene maç oynamaya değil, kavga etmeye gelen bir Boston takımı vardı. Özellikle içeride Perkins, Garnett gibi savunmayı iyi beceren ve sert adamları vardı. Perkins zaten yeteri kadar kalıplı bir uzun, garnett savunma uzmanı ve sert bir oyuncu. Bunlara karşı geri adım atmamak zaten yeteri sertliği gösterdiğiniz anlamına geliyor. Yoksa bu oyuncuları ezmeniz söz konusu değil zaten, öyle bir beklenti içine girip hayal kurmanın bir anlamı yok. Lakers bunu çok iyi başardı. Artest’den bahsetmiyorum; Gasol çok iyi karakter gösterdi. Tam bir İspanyol boğası gibiydi.

4.Bynum.Bence serinin kaderini değiştirebilecek bir oyuncu.Kobe Bryant demedim, Bynum dedim. 2008 yılına tekrar dönmemiz gerekiyor bunu daha ince olarak fark etmek için. İçeride duran bir uzun, her zaman kısadan daha iyidir. Gasol ve Odom ile bu sene bu iş gene olmazdı. Boston yaşlandı, yavaşladı gibi geyikleri lütfen geçelim, Bynum en nihayetinde beklendiği kadar sert bit oyuncu olmasa bile uzun bir oyuncu ve içeriyi kapatabiliyor.Çok rahat rebound almalarına engel oluyor, içeriye dalan oyuncuyu Gasol karşılamak zorunda kalmıyor 5 numara gibi. İçeride gerçekten 2 tane uzun var bir tane uzun bir tane kısa-uzun yok. Bynum ortaya inanılmaz bir yürek koydu. Doktorlar devre başına 10 dakika oynamasına müsaade ettiler ve gereğini yerine getirdi bizim koca oğlan…

Sonuç olarak 2010 şampiyonunun adı Lakers oldu. Belki de bu alınan en anlamlı şampiyonluk oldu hem takım hem de Kobe açısından seri 3-2 ye geldiğinde herkesin iş bitti dediği anda inanılmaz bir yürek ortaya koyduk. Saha kenarında havlu sallayan cocuk bile havluyu bir farklı sallamaya başlamıştı 3-2 den sonra. Kobe gereğinden fazla baskı altında kaldı ve son 2 maçta gerçekten kötü oynadı.Gerçi son maçtaki rebound katkısı inanılmazdı ama üstüne 3 kişi savunma yaparsa bir oyuncu heralde maçta sayı atamaz.Çok zorlama şutlar kullanmak zorunda kaldı çoğu zaman, ama genede buraya kadar geldikten sonar bunları tartışmak gereksiz. Herkes Perkins’den sonar işlerin basitleştiğini yazdı çizdi ama unutmamak gerekiyor ki biz serinin tamamını bynumsuz oynadık neredeyse. %30 civarlarında bir performans ancak alabildik kendisinden, yoksa seri zaten 4-3 e gelmeyecekti.

2009-2010 sezonunun kapanışına geldik. Biraz yeni sezonda yapılması gereken hamlelerden ve düzenlemelerden bahsedelim. 3 Peat NBA tarihinde çokça görebildiğimiz bir olay değil ve inanılmaz prestijli bir şey olduğu aşikâr. Buraya kadar back-to-back olarak geldiyseniz bundan sonra yapacağınız şey 3cü şampiyonluğu kovalamaktır. Lakers yönetimi önce koç Phil Jackson davasını çözmek zorunda. Aldığı parayla alakalı olan sorunlar olduğu yazılıp çizildi ama bu saatten sonra bunların Jackson için fazla önemli olduğunu sanmıyorum. Doygunluktan bahsedilebilir, ama zaten o zaman bu sene burada olmazdı, zaten NBA tarihinin açık ara 1 numarası oldu. Geriye tek sorun sağlık olarak gözüküyor. Bir an önce buna bir açıklık getirmek gerekiyor. Daha sonra takımın acil 1 numaraya ihtiyacı var. Evet Fisher varken daha nasıl 1 numara diyorsunuz ama sezon içinde de maçlar oynanıyor ve Fisher’ın buna daha fazla dayanacak gücünün kaldığını düşünmüyorum. Öyle anlar geliyor ki, Lakers taraftarı bile bu duruma dayanamıyor! Bench den bahsetmeme gerek yok. İşe yaramayan, sadece ‘’şut makinası’’ olarak gözüken Farmar’dan kurtulmak en güzel çözüm. Morrison’un (kol) gibi kontratının bitmesiyle beraber biraz hamle yapılacak yer açılıyor. Toparlamak gerekirse, koç değişikliği dışında bizleri bekleyen çok büyük sorunlar yok. Ufak tefek birkaç hamleyle biraz daha güçlenip seneye 3cü şampiyonluk için Lakers’ı sahada izlemeyi bekliyoruz.
Herkese iyi yaz tatili diliyoruz.

Buğra Uzar
Fırat Çimenli

Batının 3 Atlısı Lakers’ın Peşinde

Lakers batıdaki diğer tepeye oynayan takımlardan bir kademe üstün gözükse de Denver , Utah ve son takastan sonra Dallas kadro kaliteleri bakımından Lakersla baş edebilirler. Hatta bazılarına göre yetenek bazından bakıldığında Denver ve Dallas, Lakers’dan üstün durumdular. Bu yazıda Batı Şampiyonluğu için sürpriz yapabilecek takımları inceleyeceğiz.

Denver Nuggets

Hem koşabilen hem de savunma yapabilen bir takım Nuggets. Chauncey Billups birebir savunmada çok etkili.Potaya driveları eskisi gibi olmasa da kalın vücuduyla hala sonuca gidebiliyor, dış şutları çok can yakıyor ve faul atışları da hala mükemmele yakın. İyi bir saha içi lider ve hücumları yönetmesi için topu eline alması gerekmiyor. JR Smith kontrolden çıktığında, Carmelo ritim bulamadığında takımın dizginlerini eline alıp en doğru hücumu yönetmek Billups’ın işi. Ama en önemlisi Billups’ın çok kritik maçları ve çok yüksek tansiyonlu dakikaları oynamış olması. Carmelo hakkında söylenecek çok fazla bir şey yok.Ligin en etkili 3-4 hücumcusundan birisi ve çok yönlü hücum silahları var.Denver’ın 2 büyük sorunu var 2 numara ve pota altı.

Kenyon Martin’in playofflara dönmesi bekleniyor Martin olmadan işleri oldukça zor. Martin 4 numarada ligin en iyi savunmacılarından birisi belki de en iyisi. Sırtı dönük savunması çok iyi.Chris Andersen içeri drivelarda boyalı alanı iyi koruyor ve ikisi yan yana pota altını iyi savunuyorlar. Nene’de savunmada gayret gösteriyor ancak olası bir Lakers eşleşmesinde pota altında işleri zor. Gasol Martin’den oldukça uzun ve Bynum Nene için çok kalın.Chris Andersen’ın zamanlaması ve zıplama yeteneği üst düzey olduğu için iyi bloklar yapıyor ancak Gasol’un sırtı dönük oyunu karşısında ezileceğini düşünüyorum.Pota altında tuzaklı ikili sıkıştırmalar uygulayıp JR Smith ve Carmelo’nun atletiklik yetenekleriyle dışarıya çıkartılan topları savunmayı deneyebilirler ancak Gasol’un yüksek oyun bilgisi sayesinde ona yapılan ikili sıkıştırmalar genelde sayıyla sonuçlanıyor.Lakers’ın pasa dayanan sistemi ikili sıkıştırmaları iyi cezalandırıyor.

JR Smith serinin kaderini değiştirebilecek bir oyuncu. Kobe’nin karşısında durabilecek fiziksel özelliklere sahip ve hücum potansiyeli çok fazla. Sahada kendini kaybedip yaptığı tercihler onun en büyük sorunu ancak hücumun bir parçası olarak oynadığında patlama yapma olasılığı yüksek bir oyuncu. Ligde ritim bulduğunda belki de oyunu en çok yükselen oyuncu JR Smith.Maça girerken zorlamayıp hücum ona gelmesini beklerse daha rahat ritim bulabilir.

Gasol’un çengel şeklinde attığı bloklanması zor şutlarını nasıl durduracakları, JR Smith’in hücumdaki ve Kobe’nin karşısındaki savunma performansı ile Kobe’ye yapacakları takım savunması onların kaderini belirleyecek.

Dallas Mavericks

All-Star arasında yaptığı takasla Dallas kademe atladı. Sahada ruhsuz bir oyun sergileyen , Nowitzki ile problemler yaşayan ve atmaktan başka bişey yapmayan Josh Howard gönderilip karşılığında Caron Butler alındı. Butler hem içeri driveları hemde orta mesafe şutları daha etkili bir oyuncu.Savunma yönüde daha kuvvetli. Kobe’yi Butler’ın tutmasını bekliyorum. Brendan Haywood takviyesi sakatlıklarla boğuşa Dampier’dan başka kalın uzunu olmayan Dallas için ilaç gibi geldi.Kalıplı ve ortayı kapatabilen bir uzun olan Haywood işin savunma yönünde de yetenekli ve gayretleri.Pota altında itiş kakıştan kaçmayıp ribaundlara da yardımcı oluyor. Deshawn Stevenson’da Dallas’ın bir başka sıkıntılı bölgesi iki numarada iyi bir takviye.Kendini genelde maça pek vermeyen bir oyuncu Stevenson ancak playofflarda havaya girip iyi bir katkı verebilir. JJ Barea, Rodrigue Beaubois ve Jason Terry kenardan skora direkt katkı yapabilecek oyunculardan.

Nowitzki sıkıntılı anlarda hücum yükünü çekebilecek bir oyuncu ve şimdi ona kendi hücumunu yaratabilen Butler eklendi. Playy-off larda savunmalar sıkıştığında setlerle boş adamı bulamayınca zor şutları sokabilme yetisine sahip oyuncular daha çok değer kazanıyor(bkz Robert Horry).Bu iki ismin yanında bu yıl iyi bir hücum silahına dönüştürdüğü üçlükleriyle Jason Kidd ve Jason Terry son derece soğukkanlı ve kritik anları seven oyuncular. Batıdaki takımların çoğu hücum olarak üst düzeyde ve sonucu savunmalar belirleyecek. Dallas savunmada özellikle Kobe’ye yapılacak yardım savunmasında işleri sıkı tuttuğunda kritik anları oynayabilecek bu kadar çok el olması onların yararına. Gasol ve Odom pota altı ikilisiyle oluşturulacak bir beşe karşı Kidd-Terry-Butler-Marion-Nowitzki gibi iyi koşabilen ve şut atabilen bir beşle cevap verebilirler. Nowitzki-Haywood ikilisi Gasol ve Bynum’un arkasında durabilecek boy ve kalınlığa da sahipler.

Utah Jazz

Potansiyeli çok yüksek olan bir başka takım Utah. Onlar için kritik olan Kirilenko’nun performansı. O gerçek AK47 gibi takım gediklerini kapatarak, savunmada aktif olarak ve ceza şutlarını keserek oynarsa Utah’ın şansı büyük ölçüde artar. Deron Williams çok üst düzey bir guard.Hücum bilgisi muazzam , şutları keskin ve içeri driveları çok hızlı ve delici.Karşısında Derek Fisher’ın bulunması Utah’ı bu üç takım arasında Lakers’ı elemeye en yakın isim haline getiriyor.

Pota altında Boozer Gasol’a oranla hızlı kalıp iyi iş çıkaracaktır ancak Gasol’a karşı oldukça kısa kalıyor. Onun Gasol’u ne kadar durdurabileceği kritik etkenlerden birisi.Bir başka önemli faktör Mehmet Okur. Son bir ayda arada bir gördüğümüz gibi sahada kendini verdiği zaman çok etkili oluyor. Hafife atılmayacak bir savunmacı, üçlüklerini çok iyi bir düzeye getirdi ve orta mesafeden ve pota dibinde de oynamaya çalışırsa savunmalar onu durdurmakta güçlük çekiyor.

Sloan’ın rotasyonu kafasında belirleyip rakibe göre önlem almaması Utah’ın geçen yıllarda Lakers karşısında başarısız olmasının nedenlerinden birisiydi. Kyle Korver son dönemde tekrardan süre almaya başladı ve Sloan yine Kobe’yi Korver’la savunmaya çalışırsa Utah’ın şansı çok azalır. Wes Mathews ve CJ Miles ile birlikte zaman zaman önüne Kirilenko’yu koyarak Kobe her şutunda en azından bir el göstermeliler

Sinan Cem Civili


Otis Smith Büyüyü Bozdu

Yılın GM’i Büyüyü Bozdu..

Geçtiğimiz sezon şampiyon olamasa da kazandığı Doğu Finali ile taraftarını fazlasıyla memnun eden  bir Orlando izledik. Yıllar sonra gelen bu başarıda bizlerin de çok yakından tanıdığı birinin payı büyüktü ; Hidayet Türkoğlu namıdiğer Mr.Fourth Quarter.. Taraflı tarafsız herkesin beğenisini toplayan Hedo bizlerin de göğsünü kabartmıştı. Özellikle NBA Finali sonrası  MVP   Kobe’nin ’Ben Lakers için neysem Hedo da Orlando için O’dur’ sözleri  bana göre herşeyin özetiydi…

Orlando’da geçen 5 yılında, MIP ödülü  alan ve NBA finali   oynayan Hedo için 2009 yazı sözleşmesinin bitmesi anlamına geliyordu. Hedo’nun takımında mutlu olması ve taraftarın da onu benimsemesi sebebiyle  herkes Orlando’da devam edeceğini düşünüyordu..Ayrıca  koç Sten Van Gundy ve  başta Howard  olmak üzere tüm oyuncular Hedo’ya ihtiyaçları olduğunu defalarca dile getirmişti. Fakat bu yaz yılın GM’i Otis Smith’in başka planları vardı..

2009 Yazı

2009 Draft Gecesi ; herkes takımların kimi seçtiğini konuşurken , Otis Smith bombayı patlattı ve draftların bile önüne geçen Carter takasını gerçekleştirdi.Bu takasa göre Carter ve R.Anderson Orlando’ya gelirken cesur çaylak C.Lee, Alston ve Battie New Jersey’nin yolunu tuttu. Fakat  NBA’in sayılı yıldızlarından Carter, beraberinde önemli  soru işaretleri getirmişti. Aynı mevkide oynayan Hedo’nun akıbeti ne olacaktı ?, 2 yıl için alacağı 34 milyon$ ‘ı Orlando nasıl karşılayacaktı?

Tabi yılın GM’i bunları da düşünmüştü. Taraftarın ve oyuncuların tepkisini çekmemek amacıyla  Hedo’ya  4 yıl için  35 milyon$’lık   göstermelik bir teklif yapıldı .. Bu Hedo’ya kapıyı göstermekten başka bir şey değildi. Düşünün ortalama 7-8 dk. oynayan Gortat bile 5 yıl için 36milyon$ alıyor.. Dolayısıyla Hedo yapılan bu komik teklifi reddetti. Fakat bunlardan daha onur kırıcı olan Otis Smith’in  ‘Hedo’nun artık takımda kalması çok zor’  ve   ‘Carter’ı Hedo’ya tercih ettik’ gibi açıklamaları oldu. Ne olursa olsun, NBA’de  saygın bir yer edinen ve takımına çok şey katan  bir oyuncu  çok daha farklı  şekilde uğurlanmalıydı.

Orlando macerası biten Hedo artık yolunu çizmek zorundaydı.Bunu yaparken geleceğini de düşünüp  işin mali boyutunu ön  planda tuttu. Birçok takımla adı anılan Hedo’nun bir ara Portland’la anlaştığı hatta tesislerini gezdiği söylendi. Fakat eşinin de isteğiyle sonradan devreye giren Toronto’yla 5 yıl için 53milyon$’a  anlaştı. Türkoğlu çiftinin Portland’la hemen hemen aynı parayı veren Toronto’yu seçmesinde  şehrin gelişmişliği ve Türklerin burada daha yoğun olması etkili oldu.

Orlando cephesinde ise hedefler doğrultusunda Barnes ve Bass takviyeleri de yapılarak takımın kadrosu oluşturuldu. Yani takımın önemli parçalarından Hedo ve Lee gitmiş,  yerlerine Carter,R.Anderson,Bass ve Barnes alınmış oldu. Kağıt üzerinde Orlando bu yazı gerçekten karlı geçirmişti.

2009-2010 SEZONU

4 Allstar’lı kadrosuyla Orlando, Lewis’in 9 maçlık cezasına rağmen sezona yine iyi bir giriş yaptı. Kolay bir fikstürü de olsa Carter önderliğinde ilk 20 maçı   16- 4   ile geçtiler.. Bu dönemde 2’si  Toronto ve Boston olmak üzere sezonun tek 5 maçlık galibiyet serisini yakaladılar. Özellikle Boston maçında Carter bu sezon ki en iyi maçını çıkardı. Toronto maçı ise Orlando taraftarı için ayrı bir önem taşıyordu. Eski yıldızları Hedo tekrar Amway Arena parkelerindeydi. Fakat bir grup Orlando taraftarının Hedo’yu yuhalaması  galibiyetin önüne geçmişti. Onlara ise ‘Hedo’yu yuhalayanlar, Orlando taraftarı değildir’ diyen Sten Van Gundy en güzel cevabı verdi.

İlk 20 maçtan sonra Orlando’da belirgin bir düşüş başladı. Daha doğrusu istikrarsızlık. Cleveland, Lakers hatta Charlotte galibiyet serileri yakalarken Orlando üstüste 3 maç kazanmakta zorlandı. Bunun sebebi yaşı ilerlemiş Carter’ın sezon başındaki performansını gösterememesi ve takımın saha içi isabet yüzdesinin düşmesi gibi görünse de asıl sebep takım kimyasının bozulmasıydı. Tabi bu durumun başkahramanı Otis Smith’di.

Orlando’ya Van Gundy’nin getirdiği 1 uzun 4 şutör sisteminin temelinde topu iyi dolaştırmak,doğru şut tercihi ve NBA’in en dominant uzununa topu indirmek vardır.Maalesef Orlando bu sezon sistemi doğru uygulayamıyor.Bu sistemin sağlıklı işleyemeyeceğini anlamak için kadroya bakmanız yeterli olacaktır. Takımda oyun kurma becerisi en iyi olan adam emeklilikten dönderilen 35 lik J.Williams. Bir de Jameer Nelson var. Hala Allstar olmasına anlam veremediğim Nelson için oyun kurucu değil oyun kırıcı denebilir. Topu doğru adreslere yollamayı geçtim yaptığı tercihler akıl alır gibi değil. Özellikle Lakers maçında Gasol,Artest,Odom 3 lüsünün arasından 2 kez üstüste turnike denemesi Stan Van Gundy’yi çıldırtmıştı.

Fakat takımda Hedo’nun gidişinden asıl etkilenen bir Howard gerçeği var. Bu sezon en çok eleştirildiği konu maça konsantre olamaması. Bu oyun anlayışıyla Howard’ın bu sorunu aşması zor. Bazen 4-5 hücum Howard’ın topa dokunamadığı Orlando hücumlarına şahit oldum. Bu tip oyuncular topla buluşamayınca mental olarak maçtan kopuyor. Takımın en kolay skor opsiyonu olan Howard’a topu indirmek  bu kadar zor olmasa gerek ki Hedo bunu yıllarca yapmıştı.Zaten Hedo’nun MIP seçildiği 2007-2008 de Howard’ın da kariyerinin en iyi dönemini geçirmesi tesadüf değildi..Yani Howard’ı paslarıyla besleyen oyuncular ne kadar formdaysa Howard da o kadar iyi oynuyor. Hedo’nun yerine gelen Carter ise bırakın ona pas atmayı, gücü yetse elindeki topu alıp,potaya gönderecek.. Bu sezon saha içi yüzdesini artırsa da sayı ortalamasının 20.6 dan 17.4 e düşmesinin sebebi az top kullanması. Geçtiğimiz yıl maç başına 12.5 top kullanırken bu yıl 9.5 top kullanıyor. Bu durumdan fazlasıyla rahatsız olan Howard  da  kendisine yeterince pas atılmadığı şeklindeki açıklamasıyla  kendini savundu. Hakkında yapılan eleştirilere verdiği cevabı yetersiz bulan Howard bir süre sonra da maçlara iyi hazırlanmadıklarını söyleyerek herkesi şaşırttı. Birçok kişinin tepkisini toplasa da özellikle bu açıklamalarından sonra takım arkadaşları Howard’ı biraz daha ön plana çıkarmaya başladı. Son maçlardaki performansı bunun göstergesi..

Takımın diğer önemli parçalarından Lewis yine elinden geldiğince rakip uzunlarla savaşsa da onun da skorer kimliği yavaş yavaş azalıyor. Çünkü takım rotasyonu bu sene çok daha geniş. Reddick,R.Anderson,Pietrus,Barnes  4 lüsü ortalama 9 ‘ar sayı atarak kendilerine düşen görevi yapıyor. Özellikle Barnes’ın maç başına 5.8 ribauntu ve savunmaya verdiği katkı bu yıl takımın artılarından. R.Anderson ve Reddick de ceza şutlarını beklenenden daha isabetli kullanıyor. Beklentilerin altında kalan Bass ve fiziğinin hakkını veremeyen Gortat ise Orlando’nun vasat isimleri görüntüsünde..Özellikle Gortat ‘nın sezon başı aldığı yüksek kontratın etkisiyle  çok daha iyi oynayacağını düşünmüştüm.Ama o Howard’ı birkaç dakika dinlendirmekten başka bir şey yapmıyor..

Sezon başında  Süperstar Carter’ı takımın beyni Hedo’ya tercih eden Otis Smith’in,sezon ortası itibariyle  çok da doğru bir hamle yapmış olduğu söylenemez. 5 maçtır  Orlando’da bir toparlanma olsa da bunun istikrara dönüşeceğini pek düşünmüyorum. Takım  45 maçta 16 yenilgi almış durumda  ve böyle giderse sezon sonu 30 mağlubiyet alacaklar. Geçen yıl ise bu sayı 23’tü. Bu istatistikten ziyade Orlando için asıl tehlike takımdaki kazanma arzusunun  ve istikrarın eskisi gibi olmaması.Bana göre; Roy,Oden ve Outlaw’dan yoksun Portland’dan kendi evinde 15 sayı fark yiyen bir Orlando maçı kazanmak istemiyor demektir..Benzer şekilde rahat kazanabilecekleri maçı , 2. yarıda adeta Lakers’a hediye etmeleri  de tamamen bu isteksizliğin sonucu.

Normal sezonda, ‘kazanma arzusu ve istikrarı’ yeterli olmayan Orlando kaliteli ve geniş kadrosuyla  bunu rahatlıkla  telafi edebilecek bir takım. Fakat  play offlar  için aynı şeyi söylemek çok zor. Çünkü play offlarda ; şampiyonluk için yanıp tutuşan Cleveland, son 2yılın favorisi Boston ve Doğu’nun dişli takımları Atlanta’yla  Miami onları bekliyor olacak…

M.Akif Karabulut

Bu yazı Mart 2010 sayımızda yayınlanmıştır.