Kategori arşivi: Gökhan Bayezit

SİHRİN GERÇEK SAHİBİ

 

Süperman’in yanındayken, insanın en iyi yaptığı işe odaklanması her zamankinden daha kolay olmalı…

Toronto macerası istediği gibi geçmeyen Hidayet, ülkemizde düzenlenen Dünya Şampiyonası’ndan sonra Phoenix Suns’ın yolunu tuttu. Havasına, suyuna, oyun tarzına alışamadığı Toronto Raptors’ta bir önceki sezon Magic’i finale çıkaran oyuncudan çok uzak bir performans sergilemesinde ne kadar suçluydu bu da tartışılır tabii. Magic’te olduğu gibi topu eline alıp hücumu yönlendiremediği için oyuna katkısının düşmesinin yanında, Dwight Howard’dan çok daha farklı bir oyuncu olan Chris Bosh ile oynamaya alışamaması ve takımın saha içi komutanı olduğu Magic’tekinin aksine Raptors’ta bir şutör performansı göstermesinin beklenmesi Hidayet’in kötü performansını açıklamada kullanılabilecek mazeretler olarak sıralanabilir.

 

Raptors kariyerindeki en iyi maçını çıkarıp 26 sayı 11 ribaund ile oynadığı bir maçtan sonra da top elinde olduğunda daha iyi olduğunu söylemesi de Raptors’ta Hido’nun oyun yapısına neyin ters olduğunu anlatmaya yetecektir. (Youtube’da bu röportajın videosu uzun süre ilgi gördü, hatta adına fan club bile açıldı ama bunun sebebi Hidayet’in top isteği değil, röportajda kullandığı “ball” lafının Amerika’da çok daha farklı anlamlarda kullanılması. Her neyse…)

 

2010 Offseason’ında Amare Stoudamire’ı kaybeden Phoenix, Hidayet’i Toronto’dan kurtaran takım olacaktı. Barbosa ve Dwayne Jones karşılığında Phoenix Suns’a geçen Hido, Raptors kariyerini pek de tahmin edildiği gibi noktalayamıyordu.

 

Burada Suns yönetiminin Hido tercihi de bir tartışma konusu. Raptors’ta topu elinde istediğini belirten, topsuz oyunda etkili olamadığı bariz bir şekilde belli olan bir oyuncuyu, Steve Nash’in yanına koyduğunuzda iki saksıdan birinin kırılacağı gün gibi ortadaydı. Kırılan ne yazık ki Hidayet oldu. Sezon başında power forward olarak denen Hidayet, Amare Stoudamire’ın boşluğunu doldurmaktan çok çok uzaktı. Bunun yanında Hakim Warrick’in de gösterdiği performans ile benchten gelip Hidayet’in dakikalarını çalması, kısa forvet pozisyonuna çekilen Hidayet’in burada da etkili olamayıp yerini Grant Hill – Jared Dudley ikilisine kaptırması Suns günlerinin de sancılı geçmesinin en büyük sebebiydi. Bir buçuk sezon önce final oynayan takımın saha içi kaptanıyken, şimdi kontratı alıp yatan bir oyuncu gözüyle bakılıyordu. Hidayet’i bu durumdan kurtaran da eski takımı oldu.

 

2010 yazında free agent piyasasını karıştıran bir hamle ile Lebron James – Dwayne Wade – Chris Bosh üçlüsünü bir takımda toplayan Miami ve Big Three ile Boston Doğu’yu domine edecek gibi gözüküyordu. Hido gittikten sonra her geçen gün performansı daha da düşen Lewis ve Carter’ın varlığında etkinliği azalan Dwight Howard ile Magic’in bu ikiliye rakip olması oldukça zor gözüküyordu. Howard’ın homurdanmaları mı yoksa Shaq gibi onu da kaybetme korkusu mu bilinmez Orlando GM’i Otis Smith’i sezonun en çok ses getiren hareketlerinden birini yapmaya itti. Arenas, Jason Richardson ve Hidayet’i kadroya katan Magic bunun karşılığında Lewis, Gortat, Pietrus ve Carter’ı yolluyordu.

 

Burada akla gelen ilk soru şu olmalı: İki sene önceden bu yana ne değişti? Finale çıkmanın vermiş olduğu gaz ile Carter’ı kadroya katarken takımın yönetmenini yolladılar. Bunda kontrattan çok yeni yapılan salonu doldurmak istemenin de bir etkisinin olduğunu düşünüyorum. (O dönem) Carter ile Hidayet’i bire bir alıp karşılaştırdığımızda Carter elbette ağır basacaktır, ama şunu gördük ki Carter’ın Magic’e yaptığı katkı Hidayet’in yaptığı katkının yakınına bile yaklaşamadı. NBA Finalinin tekrarlayamamakla sonuçlanan bir buçuk yıl önceki hamleyi düzeltmek için hala şansları varken bunu kullanmak akıllıcaydı. Howard hâla ligin en etkili pivotu, bunun yanında ceza şutlarını atmakta ligin elle tutulur oyuncularından Richardson ve gününde olduğunda takımı tek başına sürükleyebilecek Arenas da artık takımda olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor tabii ki.

 

Hido zamanında ki Orlando hücumlarına bakarsak; hücumlar genellikle şu biçimde şekilleniyordu.

-Hido topu hücumda alır,en iyi yaptığı şey olan topu pota altındaki D. Howard’a indirir. Howard hücumu bitirir.
-Hido topu alır,pota altına doğru dribbling yapar,kendini savunan adamı geçebilirse ve Howard’ı tutan uzun yardıma gelmezse Hido sayıyı yapar. Yardıma gelirse zorlama bir şut veya pas ile Howard’ı bulur, Howard’da en iyi yaptığı işi yapıp potayı sallar.

-Hido pota altına doğru dribbling yapar. Hido’yu tutan oyuncu iyi savunma yapar ve atışa izin vermezse en boştaki dış oyuncuya topu çıkarır. Oyuncu topu potaya yollar. Hücumu bitirir.

Tüm hücumdaki olaylar bu şekilde gelişirdi. Hido oyunu okur ve ne yapması gerektiğine karar verirdi. Öyle ki son çeyreklerde inisiyatif alıp oyunu yönlendirmesi ile Mr. Forth Quarter lakabını kazanmıştı.
İşin savunma kısmına gelirsek; Orlando’dan ayrıldığından beri Hido savunma yapmıyor, adamını rahat geçiriyor ve yardıma gelemiyor diye herkes şikayetçi. Ama şu gözden kaçırılıyor: Orlando zamanında playoffta Boston’a karşı Paul Pierce’ ı, Cleveland’a karşı Lebron’ u, Lakers’a karşı Kobe’ yi tutan adam nasıl bu hale geldi? Bunun cevabını bulmak için Magic pota altındaki 12 numaralı insan azmanına bakmak gerekiyor. Hido 2.06 boy ve uzun kolları ile tuttuğu oyuncuya hem dış hem orta mesafeden kolay top kullandırtmayan bir adam fakat yanından içeri doğru rahat oyuncu kaçıran birisi. Bu noktada da Howard devreye giriyor ve Hido’nun tuttuğu adam pota altına kaçarsa Howard’a takılıyordu. Hidayet’ in tuttuğu oyuncu içeri girip Howard ile karşılaşmamak için dış ve orta mesafeden şut atmayı deniyordu. Hidayet’in  bu atışları karşılaması daha kolaydı.

 

Tabii her ne kadar pembe tablolar çizmek istesek de Magic’teki ilk maçları Hido açısından pek de kolay olmadı. Magic forması ile yeniden çıktığı ilk iki maçta Josh Smith ve Dirk Nowitzki ile sık sık karşı karşıya gelip, savunmada sıkıntı yaşasa da, Suns günlerinde 4 numara oynamasının etkisi var mıdır bilinmez bu ikiliye karşı fena iş çıkarmadı. Daha standart bir forvet tipi olan Jefferson ile eşleştiği Spurs maçında Magic forması ile seyretmeye alıştığımız Hidayet’ten örnekler verdi. 25 Aralık’ta yapılan Celtics maçı ise Hidayet’in geri dönüşünü ilan ettiği maç oldu. Oyunda kaldığı süre içerisinde Magic’in Celtics’e 30 sayılık bir fark atmış olması, maçın sadece sekiz sayı fark ile bittiğini de göze alınca Hidayet’in Magic için önemini, bu mesaj niteliği taşıyan maçta görmüş oluyoruz. Sezon başlayalı epey olsa da daha yeni form tutmaya başlayan bir Hido varken Magic ligin en iyi takımlarına bile kafa tutacak seviyede.

 

Hidayet özgüveni ve kondisyonu yerinde olduğunda ligin elit oyuncuları arasında olduğunu Raptors ve Suns maceralarının ardından Magic’te ortaya koyduğu performans ile kanıtladı. Umarız bir buçuk yıl önce yarıda bıraktığı işi bu sezon sonlandırıp Magic ile birbirleri için ne kadar değerli iki parça olduğunu hepimize kanıtlasın.

 

Gökhan Bayezit,

3SAYI dergisinin Ocak 2011 sayısında yayınlanmıştır.

 

Reggie Evans

YETENEK HERŞEY DEĞİL..

Yukarıdaki cümleyi kullanabileceğimiz bir isim varsa, o da kesinlikle Reggie Evans’tır


Reggie Evans’ın kim olduğunu merak edip de nba.com’daki profilini açtığınızda 4 sayı 12.1 ribaund 0.3 blok istatistikleri farklı bir oyuncu profili ile karşı karşıya olduğunuzu size ispatlamıyorsa bir de şunu dinleyin: 2006 yılı play-off serisinde Nuggets ile Clippers arasında oynanan beşinci maçta Chris Kaman’ın önüne geçip ribaundu alamayacağını anlayınca arkası donuk Kaman’ın bacak arasından kolunu geçirip erojen bölgeye doğru yapılan hareketten daha cesur biçimde bir yoklama olayına girişiyor. Derken Kaman donuyor hiçbir şey olmamış edasındaki Evans’ı itip düşürüyor ve oyundan atılıyor buna rağmen Clippers maçı alıp Nuggets’ı eliyor.


Maç sonrası Kaman’ın ifadesi ise açık net;
– He grabbed my nuts.

Hayatını pota altında rakip oyunculara korku salarak geçiren bir oyuncu için bu tarz bir olay aslında normal sayılabilir.’ Korku saldığı’ lafımıza örnek olarak Sports Illustrated’ın 173 NBA oyuncusu arasında yaptığı ankette NBA’in en kirli oyuncusu seçilmesini gösterebiliriz. Tabii Evans bundan pek şikayetçi değil. Takım arkadaşları ve taraftarlar tarafından çabalarını takdir edildiği sürece başkalarının ne dediğini önemsemediğini söylemekle yetiniyor.

Bosh’un gidişi ile birlikte iyice zayıflayan pota altı için “Pota altında temas olsa da kavga çıksa, çeteyi çağırsam, adam vursak, ot çeksek, ağırlık kaldırsak, ateş etsek “ mantalitesinde bir adamın Bargnani’nin yükünü hafifletmek için lazım olacağı ortadaydı. Ama bu isimin Reggie Evans olması biraz ilginç.

Hücum performansı konusunda her zamankinden daha kötü bir sezon geçiren Evans şu ana kadar %20 saha içi şut isabeti ile oynuyor. Müsait olduğu pozisyonlarda bile guardlarından pas alamıyor olması pek canını pek sıkmıyor olmalı ki, yazının yazıldığı döneme kadar çıktığı 9 maçta toplam 30 şut bile kullanmadı. Sadece ribaund almaya konsantre durumda ve şu ana kadarki görünüşe göre bunu oldukça iyi başarıyor.

Yine de nice yetenekli oyuncunun kapısından giremediği, girse de başarılı olamadığı NBA’de geçirdiği sekizinci sezonunda bile –alışılanın dışındaki ribaunt ortalamasını saymazsak- göze batacak bir iş yapmayan Evans’ın, sadece sertliğe dayalı oyun karakteri sayesinde tutunabilmiş olması oldukça düşündürücü.

Gökhan Bayezit, 3SAYI

Allen Iverson Türkiye’de

AI4….

Çok değil 3 yıl önce, biri çıkıp da “Iverson Türkiye’de basketbol oynayacak.” Dese en iyi ihtimalle NBA’in Avrupa Turlarından birisine Iverson’ın katılacağını düşünürdük sanırım. Ama ne derler bilirsiniz; Hayat sürprizlerle doludur.

Iverson’ın kariyerinde yaşadığı beklenmedik düşüş, kendisini Türkiye’de seyretmemizi sağlayan en büyük faktördü. Denver Nuggets’ta oynadığı dönemde All-star performansı sergiliyordu, ta ki Billups karşılığında Detroit Pistons’a gönderilene kadar. Kendi oyun tarzına fazlası ile ters olan bir takımda geçirilen bir sezondan sonra şaşırtıcı bir şekilde kimse kendisine takip olmadı. Offseason’ın son günlerinde yedek kalma konusunda problem yaşadığı için Los Angeles Clippers ile anlaşamayıp Memphis Grizzles ile bir yıllık sözleşme yapan Iverson herkesi şaşırtmıştı.

Tabii Memphis’te geçirdiği kısa sürede saha için performansından çok koçu ile yaşadığı sorunlar ile gündeme gelen Iverson sadece 3 maç ve 67 dakika süren Grizzles macerasını kendisinden istenileni veremeden sonlandırdı. Bundan bir süre sonra bir basın açıklaması ile basketbolu bıraktığını açıkladı.

Bundan bir süre sonra 76’ers guardı Louis Williams’ın yaşadığı sakatlık ile şans Iverson’ın yüzüne bir kez daha güldü. Kendisini bugün olduğu yere taşıdığını söyleyebileceğimiz 76’ers organizasyonu tarafından bir şans daha verilen Iverson  emeklilik kararını rafa kaldırarak sahalara döndü. Tabii bu dönüş ne kadar verimli oldu bu konu tartışmaya açık…

2009-10 sezonunda 25 maçta formasını giydiği 76’ers ile eski günlerinin çok uzağında bir performans sergileyen Iverson, bir süre sonra kızının hastalığı gerekçesi ile takımından izin alarak ayrıldı. Bundan bir süre sonra ise kumar ve alkol problemleri yaşadığına dair dedikodular dolaşmaya başladı. Düşene bir tekme mi denir, yoksa yazılanlar gerçeği mi yansıtır bu konuda söyleyeceğimiz hiçbir şey kesin olamayacaktır elbette. Tabii o dönem ligi dibe vurmuş ve kaybedeceği hiçbir şey olmadan geçiren Nets, Knicks, Wolwes gibi takımların da kendisi ile ilgilenmemesi akla bazı soru işaretlerini getiriyordu.

Kariyerinde Iverson gibi hızlı düşüş yaşayan Stephon Marbury’nin kendisini nasıl rezil ettiğini hatırlayanlarımız vardır. Bütün bunlara rağmen Marbury, basketbol kariyerini şu anda Çin’de sürdürüyor.

Iverson’da tıpkı Marbury gibi kariyerinin dibe vurduğu bu dönemde Çin’den oldukça iyi bir teklif aldı. Yıllığı 4 milyon dolardan 2 yıllık teklifi kabul etmemiş olması, kumar problemi yaşadığı söylenen bir adam için pek alışılan gelen bir şey değil tabii.

Bizi asıl ilgilendiren kısım ise bundan sonra başladı. Beşiktaş’ın NBA efsanesi Iverson’ı 2 yıllığına renklerine bağlamak istediği haberleri bomba gibi düştü. Kimileri bunun bir rüya olduğunu iddia etti, kimileri ise olaya daha iyimser yaklaştı. Dünyanın basketbol açısından ilk 10’da yer aldığını söyleyebileceğimiz bir ülkede yılda 2 milyon dolar kazanmak, kariyerinin noktaladığını açıklamış bir isim için çekici olabilirdi. “Gelirdi, gelmezdi, Iverson ne arasın Türkiye’de” derken Beşiktaş yöneticileri Iverson’a Amerika’da 2 yıllık anlaşmayı imzalattı.

Tabii burada bir parantez açmak lazım. Iverson’a sözleşme imzalatarak ses getiren Beşiktaş yönetimini tebrik etsek de, bu kadar büyük bir oyuncuya yaptığı imza töreni acemiceydi. Futbol maçı ile aynı saate getirilen imza törenine doğal olarak fazla ilgi olmadı, yine de bahsettiğimiz acemice imza töreni dünyada ses getirmeyi başardı.

Iverson son yıllarda yaşadıkları yüzünden, ekonomik açıdan Beşiktaş’tan daha iyi durumda olan ve daha yüksek seviyelerde mücadele eden takımların bile forum durumu ve yaşı hakkındaki soru işaretleri nedeniyle almaktan çekindiği bir oyuncu olsa da şunu gözden kaçırmamak lazım: Bu transferden önce Türkiye’nin yerini haritada bile gösteremeyecek olan binlerce kişi şimdi Türkiye’yi ve Beşiktaş’ı konuşuyor, bunun yanında Iverson’ın kariyerini Türkiye’de sürdürdüğünün bilincinde. Bütün bunların yanında 8 ay boyunca antrenman yapmamış ve basketboldan uzak kalmış bir adamın, sahaya çıkar çıkmaz basketbola bıraktığı yerden devam etmesini beklemek hayalcilik olur. Yaşlı olarak lanse edilse de bahsettiğimiz oyuncunun Iverson olduğunu ve antrenman eksiğini giderdikten sonra takımı bir üst seviyeye çıkaracağı gerçeğini gözden kaçırmamak lazım.

Türkiye’de ve Avrupa’da şu ana kadar çıktığı maçlarda beklenilenin uzağında bir performans göstermiş olsa da, bu maçlarda izlediğimiz Iverson’ın kapasitesinin %50’sini bile kullandığını söylemek bile bir tartışma konusu. Bunun yanında beklentilerin büyüklüğü yüzünden Beşiktaş koçu Burak Bıyıktay’ın hazır olmasa bile Iverson’ı sahada tuttuğu anlar var. Bunu kendi açıklamalarından da anlayabiliyoruz. “Allen Iverson çok büyük ve önemli bir oyuncu. Ancak şu anda bildiğimiz Allen Iverson değil. Hatta ortalama bir oyuncu kadar bile hazır değil. Zamana ihtiyacı var. Avrupa basketboluna da adapte olamadı henüz. Salı günü Hemofarm maçını nasıl kaybettik gördünüz. Fark 16 iken taraftar istedi diye (burada tüm sorumluluk benim, oynatmayabilirdim) oyuna aldım ve 2 değişiklikle maçı kaybettik. Elbette taraftarlar onu sahada görmek istiyor ancak işin bir de bu tarafı var. Zor bir durum tabii.” Fenerbahçe Ülker maçından sonra Spormax muhabirine yaptığı bu açıklamada da görüldüğü gibi hazır olmayan Iverson’ı sahada tutma bakısı altında olması şu ana kadarki performansı açıklayıcı olabilir. Yine de sezon ilerledikçe bunun değişeceğine eminim.

Beşiktaş taraftarının bir oyuncuya bağlandığında performansını nasıl etkilediğini Khalid El-Amin’in ilk Beşiktaş serüveninden hatırlayabiliriz. 2004-05 sezonunun finalinde Efes Pilsen’e kaybedilen o sezonda, Beşiktaş deplasmanı şüphesiz her rakip için korkutucuydu. Iverson o seyirciyi tekrar salona çekebilir mi? Buna cevap olarak Iverson ayrıldıktan sonraki 6 sezonda seyirci ortalaması olarak ligin diplerinde yer alan 76’ers’ın Iverson döndükten sonraki ilk maçının görüntülerini örnek verebiliriz.

Seyirci ortalamasında ligin diplerinde gezinen bir takımın tribünlerinin tek bir isim ile nasıl dolduğunu gördük. Aynı etkiyi Beşiktaş’ta yapabilir mi peki? Şu ana kadar izlediğimiz maçlarda Iverson’ın gelişinden sonra Akatlar’ın bambaşka bir atmosfere büründüğünü görmek pek de zor değil.

Iverson transferinin saha içindeki etkilerinin yanında en büyük etkisinin saha dışında olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Yazının başında bahsettiğim hayali arkadaş yine 3 yıl önce çıkıp “Beşiktaş – Fenerbahçe maçını NBA TV yayınlayacak.” dese, “Alay mı ediyorsun lan benimle!” ağzına kürek ile vururdum sanırım. Ama yaşanılan bu. Yıllar önce Hidayet’in maçlarını seyretmek için sabahlamamız gibi, Amerika’da da hatırı sayılır bir kitle Iverson’ın Türkiye Basketbol Ligi’ndeki ilk maçı için televizyonlarının başına geçti.  Sırf bu haber bile bir transfer ile nelerin değişeceğini ve Iverson adının ne kadar büyük olduğunu göstermesi açısından önemli bence. Tabii bizim yıllar boyunca Hidayet’i seyretmek için beklediğimiz saatler sonunda temsilcimizin 5 sayı 1 ribaunt gibi performanslarını izlememizin ahı mı tuttu bilinmez ama, Iverson NBA TV’de yayınlanan ilk maçında sadece 2 sayıda kaldı.

Başlangıcının beklenildiği gibi olmaması üzerine kendisine yöneltilen

“Yaşlı, formsuz, parasını alıp yatmaya geldi, Allen Iverson zaten bitmiş bir isim” tarzındaki eleştirilere vereceği cevabı sabırsızlıkla bekliyoruz. Kendisini bugünlere getiren performansını sergilerken kazandığı “The Answer” lakabının da, kendisini eleştirenlere cevabını sahada verirken elde etmişti. Sanırım  Iverson’un kendisini eleştirenlere hâla verilecek bir cevabı vardır. Arkamıza yaslanalım ve Iverson’ın cevabını izlerken tadını çıkaralım.

Gökhan Bayezit, 3SAYI

Bu yazı 3SAYI Aralık 2010 sayısında yayınlanmıştır. 26. sayımız