Etiket arşivi: basketbol altyapı

4 Kamera ve 1 Maç

Şimdi anlatacağım hikâyede sahada 4 tane kamera olacak, 1. kamera aile kamerası, 2. kamera çocuğun kamerası, 3. kamera sahayı çeken kamera, 4. kamera salonun dışını çeken kamera. Haydi bakalım kameralar kayıtta…

1. kamera aile kamerası;

Çocuğunuz sonunda sahaya çıkıyor. Sizde ailenizle beraber onu desteklemeye gittiniz. Zaten o güne kadar yapılan antrenmanlarda, hazırlık maçlarında diğer aileler ile tanıştınız. Hep beraber “sizin takımın” arkasındaki tribüne oturdunuz. Evet, gördünüz çocuğunuz 4. sırada koşarak geliyor. El sallıyor, alkışlıyorsunuz, tabii o mahcup bir edayla ya size göz kırpıyor ya da yapma ya baba ya da anne gibisinden bir bakış atıyor. Kolay mı ailesi önünde maç oynayacak, ne kadar onur verici bir an onun için.

3. kamera sahayı çeken kamera;

Yeni alınmış ayakkabıların altı ötüyor sahada, arkadaşları ona sataşıyorlar, “sadece ayakkabılar bile 20 sayı atar” diye. Evet, duruşu değişiyor, güveni biraz daha artıyor. Smaç vuramıyor ama turnikeleri o kadar yüksekten bırakıyor ki, sanki smaç vuracak. Isınma hareketlerinden sonra, iyice terliyor, kaçan şutlardan sonra, normalde %100 ile oynarmış gibi bir hava estirerek. Ya ayakkabısının altını siliyor ya da top kayıyormuşçasına ellerine bakıyor.

2. kamera çocuğun kamerası;

Hadi artık, şu ısınma süresi hala bitmedi mi?” diye düşünürken, hakemin düdüğü ve evet ilk 5’ler sahaya davet ediliyor. Daire oldunuz, antrenörünüz soyunma odasında ilk 5’i söylemedi, hepiniz onun gözlerinin içine bakıyorsunuz. İşte senide seçiyor, “karnın mı ağrıdı?”, emin ol birazdan geçecek. Tabii o sırada anne ve babanda tribünde gururlanıyor, ne de olsa oğulları ilk 5’te başlayacak. Sahaya girerken arkadan bir ses “hadi aslanım!”. Babanın sesi, ne yapsın o da en az senin kadar heyecanlı.

3. kamera sahayı çeken kamera;

Bütün enerjinle oynuyorsun, savunma yapıyorsun, işte bir hızlı hücum ve turnikeden sayıyı buluyorsun. Alkışları duyuyorsun, bir kulağın antrenöründe, bir kulağında doğru olmasa da ailende.

Rakip takım oyunu sertleştiriyor ve hakemler oyun sertliğine izin veriyor. O sırada sana da yapılan bir faul çalınmıyor ve baban yerinden kalkıp hakeme bağırıyor. Rakip takımın velilerinden biriside babana.

2. kamera çocuğun kamerası;

Ne oluyor anlamıyorsun, sen aldığın eğitimden dolayı, hakemle hiç konuşmadan yerine dönüyorsun. Rakip takım maçı önde götürürken, birde bakıyorsun ki baban, tribünden antrenörüne bir şeyler söylüyor. Kafandan kaynar sular dökülüyor. Baban hemen antrenörün arkasında ve tavrı iyice sertleşiyor. Oynamaya çalışıyorsun ama zorlanıyorsun. Arka arkaya birkaç pozisyon atışları kaçırınca, antrenörün seni oyundan alırken, baban “oğlum kaçar mı ya onlar?” diye sana serzenişte bulunuyor. Omuzlarının çöktüğünü hissediyorsun.

1.kamera aile kamerası;

Baba hakemin oyunu durdurup, kendisini uyardığa inanamıyordu, o önce kendisine baksın, doğru dürüst düdük çalsın. Tamamen haklıydı, kendisine karışamazdı.

2.kamera sahayı çeken kamera;

Devre olur, takımlar soyunma odasına gider, bir altyapı maçında ortam lig maçlarını aratmayacak şekilde gerilmiştir. İki takımın velileri, birbirlerine hasım olmuşçasına bakışırlar, hakemler gergin, polis bile altyapı maçında tribündeki yerini almıştır. Oyuncular soyunma odasında antrenörlerinin taktiklerini dinlerken, kafalarının bir bölümü de “acaba bizimkiler ne yapıyordur?” gibi düşüncelerle doludur.

 

 

 

 

1. kamera aile kamerası;

Çocuğunun sahaya çıkacağı en yakın yerde bekliyordu. İşte oradaydı. Hemen ona seslendi. Oğlu ona baktı, “hadi aslanım, yeneceğiz onları. Biz sana güveniyoruz” dedi ve tribündeki yerini aldı.

3.kamera çocuğun kamerası;

İkinci yarı için sahaya çıkarken, eski hevesi yoktu. Devreye geride girmişler, antrenörden fırça yemişler ve kendiside beklendiği kadar iyi oynamıyordu. Sahaya adım attı ki, babasının kendisine seslendiğini duydu. İçinden “baba yapma ya” dedi ama yine de ona doğru yaklaştı. Babası ona, “hadi aslanım, yeneceğiz onları. Biz sana güveniyoruz” dedi. Dedi ama sanki onu sadece destekleselerdi, “oğlum önemli değil, siz elinizden geleni yapın, bizim için önemli olan o deseydi”.

4.kamera sahayı çeken kamera;

Maç tekrar başladı ve antrenör onu tekrar ilk 5’te başlattı. İki takımda antrenörlerin ve tribünde ki taraftarların bağırışları ve hakemleri düdüklerinin stresleri altında karşılaşmaya devam ettiler. Maçı sonunda doğal olarak bir takım kaybetti. Kim mi kaybetti? Devam edelim…

2. kamera çocuğun kamerası;

Maçı kaybetmişleri. Hayır ya daha ilk maçlarıydı. Şampiyon olacakları, onlardan daha iyi bir takım yoktu. Başı öne eğik, antrenörün içeri gelip kendilerine bağırması bekliyordu. Tabii aklından bir sürü düşüncelerle, dışarıda bekleyen anne ve babasını üzmüştü, antrenörünün güvenini kırmıştı ve buna benzer düşünceler. Antrenörleri odaya girdi. Hepsine “başlarını yukarı kaldırmalarını” söyledi. Kendiside başını kaldırdı, o an antrenörü ile bakışları kesişti, “aferin” dercesine ona bakıyordu. Antrenörleri çok kısa bir konuşma yaptı, “daha yolun başındaydılar, gösterdikleri mücadeleden dolayı kendilerini tebrik ediyordu ve oyuncuları ile gurur duyuyordu”. Hep beraber ayağa kalktılar elleri birleştirdiler ve 1,2,3 …….. hep beraber gırtlakları yırtılırcasına takımlarının isimlerini haykırdılar. Şimdi düşünceleri değişmişti, kendine güveni yerine gelmiş, kazanmak, kaybetmek bir yana mücadele etmenin antrenörü tarafından çok önemli olduğunu öğrenmişti.

4. kamera salonun dışını çeken kamera;

Oyuncular birer, ikişer sahayı boşaltıyorlardı. Çocuğu çıkan aile ya onu tebrik ediyor ya da teselli ediyordu. Bir aile daha oğullarını bekliyordu, baba biraz sinirli, anne sakin ve şefkatli gözler ile bekliyordu.

1. kamera aile kamerası;

Kendisine kızıyordu ama ne yapsın kontrol edememişti kendini, Oğlu çıksa, bir çıksa ama bir türlü çıkmıyordu işte. Acaba kendisi mi içeri girseydi? Eşine baktığında, sanki bu düşüncesini anlamışçasına “yapma” dedi.

2. kamera çocuğun kamerası;

Her şey düzelmişti, hayır her şey değil. Dışarıda babası vardı, annesi vardı. Bir sınavı daha vardı. Soyunma odasında ki bütün olumlu konuşmalara rağmen, omuzları düşmüş ve başı önce çıktı salondan. Gözleri ailesini aradı. İlk önce annesinin gülen yüzünü gördü, kendisine el sallıyordu, kendiside annesine el salladı. Sonra gözler babasının gözleri ile buluştu, babası kendisine gülümsüyordu. O da babasına güldü ve ailesine doğru hızlı adımlarla ilerlerler. Dışarıda bulunan arkadaşlarının aileleri de kendisine, “aferin iyi oyundu, aferin” diyorlardı.

5.kamera salonun dışını çeken kamera;

Önce annesini öpen çocuk, daha sonra babasını öptü. Babası çocuğun saçlarını okşadı ve “aferin oğlum, çok iyi oynadın, annen ve ben seninle gurur duyduk” dedi. O an baba ve oğul birbirlerine sarıldılar. Daha sonra baba devam etti, “beni bilirsin heyecanlıyım ben, o yüzden ilk maçında sanırım senden daha fazla heyecanlıydım ama bundan sonra gör babanı, takımın en centilmen destekçisi ben olacağım” dedi. O sırada anne söze girdi ve “hadi ama maçtan çıktık acıktım, hadi evde size ziyafet hazırladım” dedi. Hep beraber arabalarına bindiler ve evlerine doğru yola çıktılar.

Sanırım bu ve buna benzer diyaloglar ya da hissiyatları yaşamışsınızdır. O yüzden birçok genç kardeşimiz ilk başlarda ailelerinin maçlarına gelmesini istemeyebilirler. Maçın sonucunun ne olduğu hiç önemli değil, önemli olan o çocuklar sahada emek harcıyorlar ve ter döküyorlar. Harcanan emek ve ter’in karşılığı onları eller çatlayana kadar alkışlamak olmalı…

 

Emre Dağdelen

 

 

 

2010 Sonrası Altyapının Önemi

A Milli basketbol erkek takımızın son Dünya Şampiyonasında, Dünya 2.liği kazanması, basketbola karşı olan ilginin daha çok artmasını sağladı. Bu ilgi en çok, spor okulları ve altyapılara talebi arttırdı. Bu sene spor okullarına olan talep büyük oranda bir atış gösterdi. Yetenekli ve belli kriterlere sahip çocuklar altyapılara alınırken, büyük bir kitle bu adımı atabilmek için spor okullarına yönlendirildiler.

Özel spor okulları, kulüplerin takımlarının spor okulları, belediyelerin spor okulları ve halk eğitimi merkezlerinin organize ettiği spor okulları organizasyonları bu talebi karşılayan kuruluşlardır.

Velilerin ve çocukların bu organizasyonlardan farklı ya da benzer beklentileri olacaktır. Tabii ki bu organizasyonlarında özelliklerine göre çocuklardan da farklı beklentileri olacaktır.

Öncelikle velilerden başlayalım.

  • Çocuğunun belli bir potansiyeli olduğuna inanan ve bu potansiyelin doğru ellerde yoğrulup ilerleyen zamanlarda çocuğunun basketbolu meslek edinmelerini isteyen veliler,
  • Çocuğunun sosyal hayatının spor yoluyla artması ve rekreasyon amaçlı basketbola yönelmesini isteyen veliler,
  • Çocuğunun fazla kiloları olduğunu bilen ya da düşünen bunu da basketbol yoluyla aşabileceklerine inanan veliler,
  • Çocuğunun özgüveninin artmasını basketbol yoluyla arttırabileceğine inanan veliler.

Bu düşünceleri eminim ki arttırabiliriz.

Ya çocuklar?

İnsanların hayatlarında en çok önem ve değer verdikleri şeylerin başında gelen çocukların düşünceleri?

Kendilerine örnek olan ağabeyleri gibi bacak arasından top geçirmek, 3 sayılık atış yapmak, smaç vurmak… Sanırım bu düşünce çoğunlukla 10–11 yaşa kadar olan grubu kapsıyor. Hayran olma duygusu. İlerleyen yaşlarda daha ciddiyetle bu hedefe yönelme ya da uzaklaşmalar olacaktır. Bununla beraber her basketbolcu adayı en üst sevilere çıkamayacağı için, hedefler yaşlara göre çok farklılıklar gösterecektir. Önemli olan bence çocuk o çalışmaya isteyerek geliyorsa, o fark etmeden hedefine yaklaşıyordur.

Ve Antrenörler

Organizasyonlar ve bu organizasyonda çalışan antrenörlerin de hedefleri farklılıklar gösterecektir.

Organizasyonların yapılarına göre değişen beklentileri olacaktır. Bunlara genel olarak bakarsak, bazı organizasyonlar spor okullarına yönelen bu talebi maddi bir destek olarak düşünebilirler. Bazı organizasyonlar bunu altyapılarına hem maddi bir kaynak hem de potansiyel oyuncu bulma yolunda iyi bir adım olarak görürler. Kimi organizasyonlar, bunu tamamen sosyal sorumluluk olarak görüp hiçbir maddi gelir elde etmeksizin bu talepleri karşılarlar. Tabii ki bu düşünceleri de geliştirebilirsiniz.

Tabii ki bu potansiyeli eğitecek olan değerli antrenörlerimiz. Çoğu antrenörün hedefi A takımlarda yer almaktır. Bununla beraber en önemli pozisyonlardan biri bence altyapıda çalışmaktır. Spor okulları ve altyapı takımları ilerleyen yıllarda kendisini A takımda görmek isteyen antrenör arkadaşlarımız için iyi bir basamak olacaktır. Bununla beraber yaşı çok genç ve tecrübesi olmayan antrenör adayı ya da antrenör arkadaşların kesinlikle deneyimli ellerin yanında bu işi yapması gerektiğini düşünüyorum. Bunu da organizasyonların yönetici pozisyonlarında görev alan kişilerin organize etmesi gerekiyor ve velilerde çocuklarının kimlerle çalıştığı konusunda bilgi sahibi ve araştırmacı olmaları gerektiğine inanıyorum. Antrenörlerinde basketbol bilgi, beceri ve yeteneklerini özellikle fundamental becerilerine hakim olması ile beraber iletişim becerilerinin de aynı oranda kuvvetli olması gerekiyor.

Bunların sonunda dünya 2.liği sonrası, bu büyük dip dalgasının eğitimi ve önce altyapı takımlarına, mevcut potansiyeli olan basketbolcu adaylarının A takımlara kazandırılması uzun yılları kapsayan önemli bir sınav niteliğinde. Eğer kazanılan başarıların sürmesini istiyorsak, bu başarıların temellerini altyapılarda atmak zorunda olduğumuzu biliyoruz. Mevcut potansiyel çocukların bir kısmı basketbolda oyunu olarak ilerlerken, diğer çocuklarımız eğer basketbolu severlerse ilerleyen yıllarda, antrenör, yönetici, şirket sahibi sponsor adayları olarak basketbola hizmet vermeye devam edeceklerdir.

Basketbol bir takım oyunudur ve onu zevkli kılan çocukların masum hayalleri ile bu takım oyununu öğrenme istekleridir.

Emre Dağdelen, 3SAYI