Etiket arşivi: Yao Ming

Kevin Love ve İstatistikleri

Bu haftaya damgasını vuran olay kuşkusuz ki All-Star Batı takımına Yao Ming’in yerine Kevin Love’ın seçilmesiydi. Çoğu kişi LaMarcus Aldridge’in bu onura ulaşmasını umuyordu. Çünkü Portland 27-24 ile playoff potasına giriyor ve bunca sakatlığa rağmen takımın ayakta kalmasını sağlayan isim de Aldridge idi. (Kevin Love’ın takımı Minnesota ise 11-39 ile batının en sonuncusu) Bu Aldridge ‘i destekleyenlerin kozu.

Şimdi de Kevin Love tarafından bakalım olaya; istatistikler. Love’ınki ler 21.3 sayı, 15.6 ribaunt. Lamarcus Aldridge’inki ler ise 21.2 sayı, 9.1 ribaunt. Bunun yanında Love’ın yüzde 43 gibi bir 3’lük isabeti var ve bu onu LaMarcus’dan kesinlikle ayırıyor.

Ama ben asıl farkı oluşturan ribaunt faktörüne değinmek istiyorum. Ribaunt istatistikleri bence tamamen değersizdir ve doğruyu yansıtmaz görüşündeyim. Çünkü bu tamamen oyun hızınıza bağlıdır. Hızlı oynayan takımlar çok, yavaş oynayan takımlar da az ribaunt alırlar. Mesela Boston Celtics maç başına 38.5 ribaunt ile tüm NBA’de 29. sırada. Sizce gerçek anlamda bu mümkün müdür ? Boston Celtics ribaunttan hiç anlamayan ve pota altında etkisiz olan bir takım mı ?

Şimdi diyeceksiniz o zaman ribaunt önemsiz midir ya da nasıl ölçülür ? Bu konuda ESPN yazarı olan John Hollinger’ın icadı olan ve özellikle Amerika’da çok kabul görmüş bir sistemi ve istatistik değerleri var.  Konumuz bu olmadığından çok yüzeysel geçmeyi tercih ediyorum. Kısaca sizin maç başına aldığınız ribaunt sayısına bakmıyor da maçtaki ribauntların yüzde kaçını alabildiğinize bakıyor. Dolayısıyla bu tür istatistikleri dış faktörler (biraz önce bahsettiğim ‘oyun oynanma hızı’ gibi) olmadan oluşturduğu için daha amaca yönelik sonuçlar ortaya çıkıyor.

Bu durum Kevin Love’ın lehine mi yoksa aleyhine mi ona değinelim. Çünkü hepimiz biliyoruz ki Minnesota çoğu yorumcunun söylediği gibi hızlı bir basketbol oynuyor ve iş bazen ‘gazozuna maçlar’ a dönüyor. Bu durumda da ribaunt almak daha basit ve mümkün oluyor çünkü ‘sayısı azaldıkça değerinin düşmesi’ durumu burda da mevcut.

Bunu daha fazla uzatmadan Hollinger istatistik lerine geliyorum : Kevin Love oynadığı maçlarda ribauntların yüzde 23.5 ‘ini alıyor. Aldridge ise 13.9. İşte bana göre bu Love’ın ribaunt konusundaki üstünlüğünü gerçek anlamda kanıtlayan şeydir. Sırf Minnesota’da oynuyor diye fazla ribaunt alması anlaşılabilir birşey ama ribauntların yüzde 23.5 ‘ini alması takımıyla alakalı olmayan ve kesinlikle saygı duyulması gereken birşeydir.

Burda Aldridge haketmiştir ya da haketmemiştir  davasında kesinlikle değilim. Minnesota’da oynadığı için nispeten az saygı duyulan Love’ın istatistik lerinin gazozuna maçlarla şişirildiği görüşünün biraz olsun tam olarak doğru olmadığını anlatmak istedim. Umarım All-Star maçında bırakır da arkadaşları da ribaunt alır =)

Cihat Cemal Özdemir

Yao Ming’in Yerine Kevin Love Seçildi

NBA All Star 2011 de sakatlığı sebebiyle forma giyemeyecek Yao Ming’in yerine Kevin love ilk 5 başlayacak.

Bu yıl çok etkileyici bir performans sergileyen Kevin Love, 21.4 sayı ve 15,5 ribaunt ortalamalarıyla oynuyor. Yakalamış olduğu + 29.25 puanla şuanda NBA de efektiflik alanında 1. sırada. Aynı zamanda ligin ribaunt lideri Kevin Love’ın all-star performansını merakla beklemekteyiz.

NBA’in Şanssız İsimleri

İnsan Şansı Kendi Yaratır; Ya Şanssızlığı?

Yaklaşık 10 yıldır sürekli basketbolla yaşayan, ilk başlarda o zamanın tek basketbol yayını sandığım Fanatik Basket’ten takip eden; daha ilk basketbol dergisini (Pivot) bundan 6 yıl önce harçlıklarını zor bela biriktirdikten sonra alıp birkaç gün züğürt gezmeyi göze alan biri olarak birçok hikâye aktı geçti gözümün önünden. Özellikle de çok yetenekli, ümit vadeden birçok adamın bir şekilde basketboldan koptuğunu, cismen parkede olsa da aslında orada olmadığını görmek zorunda kaldım maalesef…

Hep aklımı meşgul eden bir konuyken bu,  geçenlerde NBA Stüdyo anketlerine bakarken böyle bir yazı yazmaya karar verdim. Kariyerleri çeşitli sebeplerle ama özellikle sakatlıklarla sekteye uğramış oyuncuların, hangisinin yeniden doğma ihtimalinin olduğuyla ilgili bir soru vardı… Şıklar da gayet şıktı; İki yıldır doğru düzgün maç oynamamış Tracy McGrady, Yine lige geleli 3 yıl olmasına rağmen sadece 88 kez parkeye çıkabilen Greg Oden, Thunder’a takası sakatlığı sebebiyle yatan, sonra Bobcats’e giden cam adam Tyson Chandler, 2 yıllık sakatlık döneminden sonra eskisi gibi olmasa da o seviyeye yakın oynamaya başlamış ama malum silah muhabbeti sonrası sezon sonuna kadar NBA Yönetimi tarafından “kadro dışı” bırakılan Gilbert Arenas… Aslında bir de Finley vardı listede ama onu zaten anlayamamıştım, gereksizdi bence zira 37 yaşındaki bir oyuncunun kariyerini tekrar canlandırabilmesi için adının Jason Kidd olması gerek kanımca…

Tabii bu popüler isimler hep göz önünde oldukları için herkes her şeylerini biliyor. Bense bu uzun girişten sonra, kariyerleri büyük sakatlık ve şanssızlıklarla sekteye uğramış iki oyuncudan bahsetmek istiyorum…

Şöyle bir arkaya baktığımda aklıma ilk gelen isim Shaun Livingston. 2004 yılında liseyi bitirdiğinde Duke’un burs teklifini kabul etti ama daha sonra vazgeçti ve NCAA’de oynamadan NBA draftlerine adını yazdırdı. Livingston’daki potasiyele birçok takım hayran olmuştu ki Clippers bunu 4. sırada onu seçerek gösterdi. Livingston 2004-05 yılında Sam Cassell gibi bir ustayla guard rotasyonunu paylaştı. 2.01 boy, 2.11 kanat genişliği onun iki numara da oynamasına imkan veriyordu ki bu fizikten ötürü yeni Magic yakıştırmaları çoktan başlamıştı. Ama işte sakatlıklar daha ilk sezonundan başına bela oldu ve Shaun ilk iki sezonunda tam 73 maç kaçırdı. Fizyoterapistle geçen iki yıl sonunda 2006-07 sezonuna çok iyi bir giriş yapan Livingston en yüksek ortalamalarını elde etmişti (9.3 sayı 5.1 asist 3.4 ribaund). Sezon gayet iyi devam ederken 26 şubat gecesi o malum sakatlık oldu, fastbreakte çok ters basan Shaun, acılar içinde bağırırken, kariyeri de “gelecek vadeden gençten”, “müzmin sakata” doğru yol almaktaydı… Livingston 2007-08 sezonunun tamamını da kaçırdı ve 2008 sezon başında Miami formasıyla parkelere döndü ama o eski umut vadeden gençten eser yoktu, zaten doğru düzgün süre de bulamadı. O guardsız Miami de bile üçüncü guard durumundaydı. Daha sonra Thunder’a gitti ama orada da aradığını bulamadı. Son takaslar sonucunda kendini sahipsiz Wizards’ta buldu bir ay önce. Ve düzenli süre ve top kullanma şansı bulunca biraz kıpırdanmaya başladı, hele Orlando maçında 31 dk 8/11 18 sayı 8 asist 3 ribaund 1 blok gibi bir istatistik yaptı ki, hala o kumaşa sahip olduğunu gösterdi. İnşallah elindeki bu şansı çok iyi kullanabilir…

Maalesef herkes Shaun Livingston gibi şanslı değil! Ne şans mı?? Dediğinizi duyar gibiyim ama o en azından bir şekilde basketbola geri dönebildi. Ya dönemeyenler;

Mesela Jay Williams… Jay Williams, lise ve Duke’de muhteşem sezonlar geçirmişti. New Jersey’ de yılın lise oyuncusu seçilmiş, aynı zamanda All-American takımına çağırılmıştı. Aynı zamanda dersleri de çok iyi olan Jay, geleceğin basketbol yıldızı olarak yavaş yavaş profesyonel hayata doğru ilerliyordu. Liseden sonra Duke’e kaydoldu(gene Duke). Duke’te geçirdiği 3 sezonda 2001 yılında bir şampiyonluk, USA milli takımına karşı oluşturulan kolej takımında oynama onuru, tüm Amerika’da yılın freshmani, 2001 Yılın Oyuncusu gibi birçok başarı yanında 49 yıldır kırılamayan okulun en çok sayı atma rekorunu ele geçirdi. Ve NBA draftına adını yazdırdı. Bu arada Jay’in erken profesyonel olmadığını, okuduğu 4 yıllık Sosyoloji bölümünü 3 yılda bitirdiğini belirtelim…

Böyle başarılı bir kariyer sonrası Chicago Bulls onu Yao Ming’in peşinden, Amar’e Stoudemire, Caron Butler gibi oyuncuların önünde ikinci sıradan seçti Williams’ı. Bu beklenilen bir şeydi hatta Houston’ın Jay’i seçme ihtimali bile ortada dolaşmaktaydı, fakat Rockets Yao’nun gelememe riskine rağmen dev Çinliyi seçti ve Jay Bulls’a kalmış oldu. Sezona “ılık” bir giriş yapan Jay, bir süre sonra istikrarsız performanslar göstermeye başladı. Ama yine de kötü sayılmazdı ki zaten memleketinin takımı New Jersey’e karşı yaptığı triple-double da bunu gösteriyordu…

Ama işte kötü kader Jay’i 19 Haziran 2003 günü yakaladı. Motosikletiyle Illinois’de bir kavşakta düştüğünde, başında kaskı olmadığı, dahası Illinois’de motor kullanmak için gerekli sürücü ehliyetine de sahip olmadığı ortaya çıktı ki Yamaha YZF-R6 kullanarak ayrıca Bulls ile yaptığı sözleşmeye aykırı davranıyordu! Bu kaza sonrası Williams’ın kalça kemiği kırıldı artı bacağındaki ana sinirlerden birini çok ağır zedelendi ve sol dizinde 3 bağ koptu… Hemen ameliyat olan Williams fizik tedaviye başladı. Ama asıl kötü haber Bulls’un kazadan bir hafta sonra guard Kirk Hinrich’i draft etmesiyle geliyordu. Bu seçim Bulls’un ondan vazgeçtiğinin habercisiydi… Zaten daha sonra Bulls kontratını tek taraflı olarak feshetti. Ufak bir güzellik de olmadı değil burada, Bulls aslında hiç tazminat ödemeden sözleşmeyi iptal etme hakkına sahipken genç guarda 3 milyon dolarlık bir ödeme yaptı…

O günlerde Williams basketbola geri dönüp dönemeyeceğini tam olarak kestiremiyordu ve daha sonra bir kez daha şansını denemeye karar verdi. 2008 sonbaharında memleketinin takımı Nets ile garanti olmayan kontrat imzaladı ama daha sonra işler “yine” istenen gibi gitmedi ve bir ay sonra takımdan kesildi Jay… Aynı yılın aralık ayında bu sefer D-League takımı Austin Toros’a imza attı. Ama orda da sakatlandı ve serbest bırakıldı…

Bu Jay’in son kurşunuydu artık ve basketbolu bıraktığını açıkladı. Şuan da ESPN’de kolej basketbolu basketbol analisti olarak görev yapmakta ve Tanrı’ya en azından bir işi olduğu, basketbolun içinde olduğu için şükretmekte…

Evet NBA’de büyük geri dönüşler, büyük şansa sahip elemanlar mevcut ama aynı zamanda bizim Türk tabiriyle “kadersiz” oyuncular da… Bu yazıda şanssızlardan bahsettik, inşallah bir dahakinde “ballılardan”…

Mehmet Buğra ÇİÇEK

2010 Normal Sezon Ödülleri

2010 Normal Sezon Ödülleri Değerlendirmesi

En Değerli Oyuncu:

LeBron James (29.7 sayı 7.3 ribaund 8.6 assist 1.6 top çalma 1 blok)

LeBron’u bir cümle ile tanımlamak gerekirse ; ‘Tek kişilik ordu’ son derece yerinde olur. İstatik kâğıdına koydukları çok çarpıcı, sahaya çıktığında ise korkunç görünüyor LeBron. Neredeyse üçlükten başladığı turnikeleri, orta sahadan attığı bilek şutları, tüm sahayı ceylan gibi seke seke geçerek bitirdiği hızlı hücumları, konsantre olduğunda savunmadaki muazzam etkinliği ile basketbol severlere daha önce hiç görmedikleri bir gösteri sergiliyor. Ne zaman saldıracağını ve duracağını daha iyi bilen LeBron, maç içinde gerektiğinde vites yükseltip tek çeyrekte maç istatistiği yapıyor ve maçın geri kalanını dinlenerek geçiriyor.

Oylamayı 2. sırada bitiren Kevin Durant bir başka üstünde durulması gereken isim. Herkes LeBron açık ara favori diyordu ancak Thunder ligi 8. değilde 2. bitirseydi işler çok daha farklı olabilirdi. Batıda 2-8 arası takımlar son birkaç maçta belirlendi ve Thunder 2 hafta kala ligi 3. sırada götürüyordu. Durant’in Oklohoma’daki oyunu, gösterdiği liderlik ve takımı taşıdığı nokta gerçek bir MVP performansı. Ligi sayı kralı olarak bitirmesi için topu domine etmesi gerekmiyor. Takım arkadaşlarının oynamasına izin verip set hücumunda bitirici rolü çok iyi oynuyor. Aynı zamanda kendi şutunu yaratabilmesi ve etkili içeri driveları ile durdurulamaz bir sayı makinesi. MVP ödülünde oy toplayan bir başka isim ise Dwight Howard. Belki hücumda beklenen noktaya hiç ulaşamayacak olsa bile sahadaki varlığı bir takımın çehresini değiştirmesi için yeterli.

En iyi Savunmacı:

Dwight Howard (13.2 ribaund 2.9  blok 0.9 top çalma)

Bu ödülün galibi sezon başından belliydi. İki sezon üst üste hem ribaund hem de blok kategorilerinde lig lideri olan ilk oyuncu olan Howard tarihe geçti. Bu ödülü 2 sezon arka arkaya kazanan 7. oyuncu oldu ve sakatlık vb. herhangi bir aksilik olmazsa 3. kez alıp bunu başaran ilk oyuncu olmaya çok yakın.

Josh Smith ve Gerald Wallace 2. ve 3. sırayı aldılar. 4 numara pozisyonunda da oynayabilen bu iki kanat oyuncusu sezonun büyük bölümünü 3-4 numara arasında geçirdi .Takımlarında benzer roller üstlenen Smith ve Wallace’ın ribaundlara büyük katkısı(8.7 – 10) , çaldıkları toplar (1.8 – 1.5) , yaptıkları bloklar (2.1 – 1.1 ) ve birebir savunmadaki etkinlikleriyle takımlarının savunma dirençlerinin temel taşı oldular.

En Çok Gelişme Kaydeden Oyuncu:

Aaron Brooks (19.6 sayı 2.6 ribaund 5.3 assist)

Yao Ming’in sakatlığı ve Ron Artest , Tracy McGrady , Rafeer Alston gibi oyuncuların ayrılmasının ardından takımdaki rolü artan Aaron Brooks , bu çağrıya geçen yıla oranla sayı ortalamasını 8.4 arttırarak cevap verdi. Dış şutları çok etkili ve son derece hızlı bir oyuncu olan Brooks fiziki zafiyetleri yüzünden sıkıntı çekse de skor potansiyeli sınırlı olan Houston takımına son derece değerli 20 sayılık bir katkı yaptı.Takıma geçen yıl katılan Kevin Martin ve sakatlıktan dönmesi beklenen Yao Ming takviyeleriyle birlikte , topu zaman zaman çok fazla domine eden Brooks’un biraz daha takımı oynatmayı düşünmesi Houston’ın yararına olacaktır.

2.liği 3 oyuncu paylaştı; Kevin Durant , Marc Gasol ve George Hill. Bana göre bu ödülü hak eden oyuncu Kevin Durant’dir. Brooks’un maç başına aldığı süre 10.5 dakika artarken Durant’inki yalnızca 0.5 oranında arttı ve sayı ortalamasını 25.3’den 30.1’e çekti ki bunun 10 ortalamadan 15’e çıkarmaya oranla çok çok çok daha zor olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

En İyi 6. Adam:

Jamal Crawford (18.5 sayı 2.5 ribaund 3.0 assist)

Kariyeri boyunca başarısız takımlarda oynamış ve playoff yüzü görememiş bir oyuncu olan Crawford, Atlanta’ya giderken insanların kafasında bazı soru işaretleri vardı. Kariyeri boyunca şut seçimleri çok eleştirilmiş, hep ilk 5 başlamış ve maç kaybetmesi beklenen ve kazanmak için sahaya çıkmayan takımlardaydı. Bu ortamlardan, Atlanta gibi büyük hedefleri olan bir takımın benchine nasıl uyum sağlayacağı merak konusuydu. Jamal Crawford kendisine biçilen rolü ilk günden kabullendi. Medyaya tanıtıldığı gün ‘Bu ayarda takımlara gelirken egonuzu kapının önünde bırakmanız gerekir’ sözleri kafa olarak hazır olduğunu gösteriyor. Sezon boyunca Crawford kenardan çok değerli 18 sayılık bir katkı yaptı ve en önemlisi şutlarını seçerken dikkatli davrandı. Bir düzenin içine geldiğini ve kimsenin ayağının üstüne basmak istemediğini söyleyen Crawford en yüksek yüzdeyle oynadığı sezonunu geçirdi ve top kayıplarını bir hayli azalttı. 1 numara pozisyonunda da oynayabilmesi ile takımına esneklik kazandırdı. Genelde maçı bitiren beşin içindeydi ve kritik anlarda sorumluluk almaktan çekinmemesiyle maç kazandıran basketlere ve maçların son bölümlerinde etkili oyunlara imza attı.

Crawford açık ara 1. olurken geçen yılın ödül sahibi, bir başka yedek sayı makinesi Jason Terry 2. ve savunması, ribauntlara katkısı ve gösterdiği çabayla Cleveland’a itici güç olan Anderson Varejao 3. oldu.

Yılın Koçu:

Scott Brooks ( Oklahoma City Thunder 50-32)

Thunder 2008–2009 sezonuna 3–29 gibi felaket bir derece ile başladı.1–12’ ile sezona giren Oklahoma PJ Carlesimo’yu kovarak Scott Brooks ile yolda devam etti. 3-29’lük periyodun ardından Brooks yönetiminde Thunder kalan 50 maçının 20 sini kazanarak iyi sinyaller vermeye başlamıştı. Geçtiğimiz yıl, 08–09 sezonundan 27 galibiyet daha fazla alan Thunder NBA tarihindeki en büyük 6. sıçramayı gerçekleştirerek playofflara kalmayı başardı. İlk turda 6 maç sonunda Lakers’a boyun eğen Oklahoma 6. maçın son saniyesinde savunma ribaundunu alamamaları sonucu seriyi 7. maça uzatma şanslarını kaybettiler.

Takımın başına getirildikten sonra Brooks’un yaptığı ilk hamle Kevin Durant’i 3 numaraya çekmek oldu. Böylece verimliliği artan Durant’den daha çok yararlanmak için kullandığı, yüksek postta kısanın perdelemesinden çıkarak faul çizgisi üstünde Durant’e boş şut pozisyonu yaratan setinden oldukça faydalandı. Oyuncularla iyi ilişkiler kurabilmesi ve savunmaya verdiği önemi antrenmanlarda saatlerce savunma setleri üzerinde çalışarak oyunculara vurgulaması Thunder’a başarıyı getiren etmenlerden oldu.

Oylamada Milwakuee Bucks ile beklentilerin çok üstüne çıkan Scott Skiles 2. , tüm sakatlıklara rağmen Portland’ı playoff potasında tutup 50 galibiyet aldıran Nate McMillan 3. sırayı aldılar.

Yılın Çaylağı:

Tyreke Evans ( 20.1 sayı 5.3 ribaunt 5.8 asist 1.5 top çalma)

Sezona, Brandon Jennings’in 55 sayılık performansının gölgesinde başlayan çaylaklar arasında Tyreke Evans’ın adı ilk 1-2 hafta yılın çaylağı ödülü adayları arasında pek fazla zikredilmiyordu. Herkes Brandon Jennings’in buna benzer maçlar çıkartıp çıkartamayacağını ve hazırlık döneminde mükemmel bir izlenim bırakan Blake Griffin’in döndükten sonra göstereceği performansı merak ediyordu. Jennings sezon boyunca o maçın ağırlığı altında ezilerek %37 ile şut attı ve sakatlığı nükseden Griffin’in dönüş planları suya düştü. Tyreke Evans ise sezon boyunca bir çaylaktan beklenmeyecek kadar istikrarlı bir performans sergiledi. İlk birkaç maçtaki tutuk görüntüsünü üzerinden atan Evans Sacramento şehrine yeni bir hava getirip, kulübün yüzü ve etrafında takım kurulacak bir superstar adayı olarak taraftarları heyecanlandırmayı başardı.

Oscar Robertson, Michael Jordan ve LeBron James ile birlikte çaylak yılında 20-5-5 istatistiklerini tutturan 4. oyuncu oldu. Boyuna oranla fiziki yapısı çok üst düzeyde güçlü bir oyuncu. Uzun kolları ona büyük avantaj sağlıyor. İçeri driveları çok etkili. Çok üst seviye olmasa bile iyi bir atlet ve vücut fakeleriyle potaya giderken kendisine rahatça yer açabiliyor. Dış şutlarını istikrarlı bir şekilde sokamaması ve zaman topla çok oynayarak hücumun akışını bozmasını eksikleri arasında sayabiliriz. Top kayıplarına da Evans’ın daha fazla dikkat etmesi gerekiyor.

Sezona yavaş giren Stephen Curry’nin şubat ayından itibaren 21,9 sayı 5,1 ribaunt 7,5 asistle oynadığı son 3 ay ona ödülü getirmeye yetmedi ve 17,5 sayı 4,5 ribaunt 5,9 asist 1,9 top çalma sezon ortalamaları ile 2. sırayı aldı. 3. sıra ise Milwakue’nin çaylağı Brandon Jennings’in oldu.

Yılın Genel Menajeri:

John Hammond (Milwakue Bucks)

Ligin en iyi yöneticisine verilen bu ödülün haklı galibi John Hammond. Draftda 10. sıradan Brandon Jennings’i alan Hammond sezon boyunca takıma kenardan önemli katkı yapan Ersan İlyasova ile sözleşme imzaladı. Richard Jefferson’ın büyük kontratından kurtulmak amacıyla San Antonio’ya gönderirken karşılığında, takımın soyunma odasında ihtiyaç duyduğu veteran figür eklemek adına Kurt Thomas’ı aldı. Pota altını güçlendirmek adına Hakim Warrick ile sözleşme imzalayıp , sezon içinde takıma büyük katkı veren Carlos Delfino’yu kadroya kattı. Michael Redd’in sakatlığı sonucu ve Ersan’ın oyunundan aldığı güvenle sezon ortasında yeni transfer Hakim Warrick’le yolları ayırıp John Salmons’ı takıma katması Bucks’ı daha kaliteli bir takım yaptı.

Hazırlayan: Sinan Cem Civili