Aylık arşivler: Mart 2011

Takasın Boston Celtics Ayağı

Bir önceki yazımızda Boston-Oklahoma takasını Thunder tarafından incelemiştik. Şimdi Boston tarafına bakalım. Thunder yazısını da sitemizden bulabilirsiniz.

 

LeBron’un Cleveland’dan ayrılmasının etkileri tüm NBA üzerinde hala devam ediyor. Carmelo’nun takasını istemesi, Utah’ın Derron Williams’la sözleşme yenileyemeyeceğini düşünüp takas etmesi LeBron’un takım değiştirmesinin hem oyuncular hem de takım yöneticileri üzerindeki etkisinin göstergesi. Boston Celtics’de takas sezonunun sonundaki galeyana katılıp, bu örneklerden etkilenerek sezon sonunda sözleşmesi bitecek olan Kendrick Perkins’i takas etti. Takım’ın yıldızları özellikle yaşlı 3 ‘lü bu takastan son derece mutsuz.

 

Nate Robinson’la Kendrick Perkins , 1. tur Draft hakkı Jeff Green ve Nenad Krstic karşılığında Oklahoma’ya gönderildi.

 

Nate Robinson takım oyuncusu olmayı başaramamasından dolayı ilk beşte point guard pozisyonunu emanet etmek isteyeceğiniz türden bir oyuncu değil. Ancak sahada enerjiyle oynuyor ve kenardan direkt skora katkı yapabilecek bir isim. Bench oyuncusu olarak değerli bir oyuncu ancak onun sorunu kafasında ve bazı maçlarda takıma yarardan çok zarar veriyor.

 

Robinson’un takas edilmesinin nedeni Delonte West’in iyileşmesi. Ancak Delonte West’de kafasındaki sorunlar nedeniyle potansiyelini yansıtamayan oyunculardan. Yine de playoff havasında konsantre olup takıma iyi katkılar verebileceğini düşünüyorum. İyi bir savunmacı, Celtics kadrosunda süre almak için birinci etkende bu zaten. Takımı oynatma konusunda ilerleme kaydeden ve şut sokabilen bir oyuncu.

 

Playofflarda hava oldukça farklıdır. Takımlar birbirleriyle 7 ila 4 arası maç yapacakları için özel olarak hazırlanırlar. Rondo sahadayken onu boş bırakan ve bu şekilde savunma yapmaya alışan takımlar Delonte West oyuna girdiğinde onu birazcık bile riske ettikleri anda cezayı yiyeceklerdir. Eğer West kendisini basketbola verirse Robinson’un yokluğu hiç aranmayacaktır çünkü Carlos Arroyo ile de sözleşme imzalayarak Boston 1 numarada yedek sayısını 2 ye çıkardı.

 

Kendrick Perkins ise şu anki kadro yapısında yeri çok zor doldurulacak bir oyuncu. Orlando Boston’u zorlayabilecek bir takım değildi. Her ne kadar 2009’da Perkins sahadayken Orlando Boston’u elemiş olsa da Kevin Garnett’in yokluğunu çok büyük bir etkendi. Şu an hala Boston takımının en önemli parçası Kevin Garnett. Boston Orlando karşısında zorlanmıyor çünkü Perkins Howard’ı birebir savunabiliyordu. Hücumunun temeli topu Howard’a indirip gelecek ikili sıkıştırma ve yardımları sonucu oluşan boş adamı bulmak olan Orlando’nun sistemini Perkins tek başına çökertebiliyordu. Dwight Howard bu yıl hücumunu oldukça ilerletmiş ve pota altında ayak hareketleriyle savunması geçebilecek duruma gelmiş olsa bile Perkins onu en azından yavaşlatabilirdi.

 

Perkins’in gidişi genel olarak pota altı savunmasını da tabi ki kötü etkiledi. Zaman zaman aşırıyı kaçan derecede sert bir oyuncu olan Perkins içeriye girmeye cesaret edenlere sayıyı durduramasa bile gereken cevabı veriyordu. İçerideki sert Perkins’le karşılaşmamak için Boston maçlarında bazı korkak dövüşen oyuncular içeri dalmaya cesaret edemiyordu. Boston bu silahını kaybetti. Kevin Garnett rakipleriyle çok fazla sert temasa girmek istemeyecektir. Vücudunun yıllarca taşıdığı yük ve geçirdiği sakatlıklardan sonra kendisini birazcıkta olsa sakınması hem onun hem de takımının daha fazla yararına olacaktır.

 

Perkins’in gidişi bir başka olası eşleşme olan Lakers finalinde de Boston’un şansını düşürdü. Gasol ve Bynum ikilisi sahada ikiz kuleler gibi dikilerek rakiplerine büyük sorun çıkartıyorlar. Andrew Bynum daha az skor seçeneği olan bir takımda rahatlıksa 20 sayı ortalama tutturabilecek bir oyuncu ve sağlıklı bir Bynum’la Lakers diğer takımlardan daha önde oluyor. Sayı atmayı NBA tarihinde en çok sayı atmış adamdan öğreniyor. Karem Abdul-Jabbar’ın özel koçluğunu yaptığı Bynum 2.13 boyunda 130 kiloluk çok uzun kollara sahip dev bir cüsse. Bynum-Gasol ikilisini en iyi savunabilecek oyuncular Garnett-Perkins iken bu ikili bozuldu.

 

Bu yazdıklarımızı Danny Ainge’de tabiki de biliyor ve görüyor. Jeff Green’i getirmesi takımın geleceği için bir yatırımdı ve şimdiyi çöpe atmışta değiller. Rondo’nun 86 doğumlu olduğunu unutmayalım.

 

Danny Ainge bu takası yaparken sakatlıktan dönecek Shaq ve Jermaine O’neal’ı düşünüyordu. Boston’a katılmasıyla birlikte Shaq savunmaya daha fazla önem vermeye başladı. Hala bu ligdeki herkesten daha büyük ve daha güçlü… Ancak yaşlanan ayakları, pota altı hareketlerine sahip olan ‘yeni Dwight Howard’ı durdurmaya çalışırken ona güçlük çıkartabilir. Howard Shaq’tan bi anlık kurtulabildiği pozisyonlarında çabuk ayaklarıyla potaya daha çabuk ulaşıp Shaq’ın kendisine yetişmesine izin vermeyecektir. Aynı şeyi Bynum içinde söyleyebiliriz.

 

Jermaine O’neal ise çok ağır sakatlıklar geçirmiş bir oyuncu ve eski günlerini neredeyse mumla aratıyor. Onunda dizleri peynire dönmüş durumda ve ayakları yavaşladı. Ancak Jermaine savunma yapmayı bilen ve iyi savunma yapan bir oyuncu. Kısacası Perkins’in gidişinin ne kadar büyük bir kayıp olacağını Jermaine ve Shaq’ın ne kadar sağlıklı olacağı belirleyecek.

 

Gelen oyunculardan Nenad Kristic sahada olduğunda bazı savunma dezavantajları yaratacaklardır. Boston takım halinde savunma yapan bir takım ancak oyuncuların rakiplerine birebirde en azından geçilmemesi bekleniyor. Bu bağlamda Krstic sahadayken savunmada bazı sorunlar yaşanacaktır. Krstic’in artısı skor üretebilen bir oyuncu olması. Sırtı dönük etkili bir oyunu olmasa da Krstic şut sokabilen bir oyuncu. Rondo’nun saha görüşü ve Allen-Pierce-Garnett üçlüsünün hücum tehditleri Krstic için bol bol boş pozisyon demek.

 

Jeff Green iki yıldır Oklahoma’da kendisini üvey evlat gibi hissediyordu. Westbrook’un yükselişi ve Durant’in ligin en iyi birkaç oyuncusundan birisine dönüşmesi Green’in iyice geri plana atılmasına neden oldu. Kadro yapısı nedeniyle 4 numaraya sıkışıp kalan Green’den tam fayda alınamıyordu.

 

Bu takasta Jeff Green fazla küçümseniyor ki bu bence büyük bir hata. Green hem içeriden atabilen ve iyi atabilen bir oyuncu. Güçlü bir fiziği var. Ribaund alabilen ve savunma yapacak hem fiziksel özelliklere hem de isteğe sahip bir oyuncu. Green’in takıma katılması Boston’un yedek kadrosunda son derece güçlendiriyor. Bu ligde neredeyse her takımda ilk beş başlayacak bir oyuncuyu kenar oyuncuları sahadayken kullanabilecek olan Boston aynı zamanda Green’in varlığıyla farklı kadro varyasyonlarına da gidebilir. Garnett 5 Green 4 numarada skor potansiyeli güçlü bir 5 sahaya koyabilecekleri savunmada çok büyük sıkıntı yaşamayacaklardır. Tabii Howard ya da Gasol-Bynum ikilisinin sahada olmadığı anları düşünürsek.

 

Aynı zamanda 2012 sonunda Garnett ve Allen’ın sözleşmesinin bitecek olması Green ve Rondo’yu elinde bulunduran Boston için yeniden yapılanmanın zor olmayacağı anlamına geliyor.

 

 

Her iki yazımda da Perkins’i fazla övdüğümü düşünebilirsiniz. Birincisi Perkins bir pivot. Point guard ile birlikte oyuncu bulması en zor bölge ve ligdeki şu anki guard bolluğunu düşünürsek en sıkıntı çekilen bölge pivot pozisyonu. İkinci olarak Perkins çok iyi bir savunmacı ve savunma yapmayı seviyor. Başarının temelinin savunmadan geçtiğine defalarca tanık olduk ve Perkins bu yüzden de önemli bir oyuncu. Üçüncü olarak Perkins neler yapıp neleri yapamayacağını öğrenmiş bir oyuncu. Sahada kendisinden ne istendiğini biliyor ve bunu vermek için çabalıyor. Son olarak Perkins iyi bir takım arkadaşı. Takımda sorun çıkaracak türden bir oyuncu değil.

 

Kendrick Perkins bu ligin EN İYİ rol oyuncusu. Bana göre tartışmaya açık bile değil.

 

Sinan Cem Civili – 3SAYI Basketbol Dergisi

Takasın Oklahoma City Thunder Ayağı

Geçtiğimiz ay NBA tarihinin en hareketli takas dönemlerinden birini yaşadık. 20 takımın büyüklü küçüklü takas senaryolarına karıştığı son 4 günde tam 49 oyuncu yer değiştirdi. Takasların üzerinden 1 ay geçti sakatlar oynamaya başladı, oyuncular sistemlere alışıyor ve ligin dengelerini yerinden oynatan bu takas döneminde ses getiren takasların takımlara uzun ve kısa vadede neler katabileceğine bakacağız.

Oklahoma City Thunder:

Takas döneminin son gününde gerçekleşen bu takas basketbol kamuoyunu şaşırtan birkaç takastan birisiydi. Benim sezon başında şampiyonluğun en büyük adayı olarak gördüğüm ve sezon ilerledikçe bunu göz ününe seren Boston Celtics beklenmedik bir şekilde pivot Kendrick Perkins ve guard Nate Robinson’u , forvet Jeff Green pivot Nenad Krstic ve ilk tur hakkı karşılığında Oklahoma’ya gönderdi.

Takasın gerçekleşmesinin nedeni Boston’un sezon sonunda Perkins’i takımda tutmak için gerekli parayı verebilecek finansal imkânlarının olmamasıydı ve oyuncuyu hiç uğruna kaybetmek istemediler. Bu haberi duyanlar oldukça şaşırdı çünkü 3 yıldızının üst düzey oynayabilecek 2 en fazla 3 yılı kalmış gibi gözükürken ve bu yıl şampiyonluğa doğru giderken yara aldılar. Shaq ve Jermaine O’Neal’in sağlık durumu ve performansı bu takası çok akıllı bir hamle olarak adlandırmamıza, onlardan verim alınamaması durumunda ise Danny Ainge takımı şampiyonluktan etti dememize yol açabilir. Takasın Boston tarafını bir sonraki yazımızda ayrıntılı olarak inceleyeceğiz. Şimdi Oklahoma’dan bakınca işler nasıl görünüyor ona bakalım.

Geçen yıl Lakers’a playoffta kök söktüren Thunder’da bu yıl işler çok da iyi gözükmüyordu. İşler iyi gözükmüyordu çünkü bu takımın lig liderliğini zorlaması bekleniyordu. Saha içinde hücumda akıcı bir oyun sergileyemeyen, topu gerektiği gibi dolaştıramayan ve savunmada geçen yılki etkinliği gösteremeyen bir görüntü sergiliyorlar. Ufak bir ihtimalde olsa sezon öncesi acaba finale çıkabilirler mi düşüncesi kafalardaydı. Bu yüzden şu anki derecelerine rağmen Thunder beklenenin altında diyorum.

Ancak Kendrick Perkins’in takıma katılması her şeyi değiştiriyor. Perkins bu ligde Andrew Bynum ve Dwight Howard dahil her uzunun arkasında durabilecek ve onları yardım almadan savunabilecek bir isim. Bogut, Howard, Bynum ve Duncan’la birlikte ligin en iyi 5 savunmacı uzunundan birisi. Onun takıma katılmasıyla Thunder savunma rotasyonunu değiştirebilecektir. Yazının çok kafa karıştırıcı olmaması adına önce savunma açısından sonra hücum açısından bu takasın takıma ne getireceğine bakacağız. Ama hepsinden önce takımdan gidenler neler götürmüş onlara bakalım.

Nenad Krstic boyu uzun olan ancak uzun özelliklerine sahip olmayan bir isim.Sadece orta mesafe atabilen ve ribaundlara ve savunmaya ekstra katkı yapamayan Krstic çok da fazla aranmayacaktır. Çünkü her fırsatta söylediğim gibi Serge Ibaka’nın hücum potansiyeli bilinenden çok daha fazla.

Takımın 3. skoreri Jeff Green’de takımdan gönderildi. Green’in er ya da geç takımdan ayrılması bekleniyordu. Çünkü daha önce de denenen Durant 2 – Green 3 numara dizilişi yeterli efektifliği sağlayamıyordu. Green 4 numara da iken rakiplerine oranla bazı avantajlara sahipti ancak onun yarattığı dezavantajları kapatacak bir pivotlarının olmaması, 4 kısalı bu beşin playofflarun ileri turları için yeterli olmadığını gösteriyordu. Jeff Green kolay kolay vazgeçilecek bir oyuncu değil ancak mevcut durumda gönderilmesi en mantıklı isimdi. James Harden’ın da gönderilmesi düşünülebilirdi ancak Harden henüz beklenen zıplamayı gerçekleştirememiş bir oyuncu. Takas değeri henüz yüksek değil bu yüzden bana göre Oklahoma en mantıklı hamleyi yaptı.

Green’in gitmesi Ibaka’nın 4 numarada daha fazla zaman geçirmesi demek. Aslında 4 numara olan Ibaka mecburiyetten 5 numarada oynuyordu. Geçtiğimiz günlerde 8 blok yapan Ibaka ile yanında Perkins son derece korkutucu bir pota altı oluşturuyor. Pota altında bu ikili olduğunda Thunder kısaları daha dışarıda daha baskılı savunma yapabilir. Rakibin şutu çok zayıf olan oyuncularını riske edebilir. Çünkü içeriye oyuncu kaçırdıklarında arklarında güvenebilecekleri iki koca oğlan, pota altına dalmaya cesaret edenlere tokat atmak için hazır bekliyor olacak. En büyük silahı Kobe değil, Odom-Gasol-Bynum’dan oluşan pota altı olan Lakers’a karşı da ekstra bir önlem.

Hücum yönünden bakıldığında ise Green’in katkısından yoksun olacaklar ancak bu Harden’ın alacağı sürelerin artması demek. Krstic orta mesafe sokabilen bir uzundu, Ibaka’da orta mesafeden şut atabilen bir isim. Bilekleri yumuşak ama şutu üzerinde henüz çok çalışmış değil. Krstic’in ayarında bir şutör kesinlikle değil. Genel olarak bakıldığında Thunder’ın hala sırtı dönük oynayabilen bir uzunu yok. Gelecek sezon Ibaka’nın sırtı dönük oyununu geliştireceğini düşünüyorum ve bu genç kadro, 2-3 yıl sonra Ibaka beklediğim gibi gelişirse, şampiyonluk adayları arasında başı çekicektir.

Bu sezon için konuşmak gerekirse Perkins takviyesiyle Thunder kağıt üstünde sınıf atladı. Spurs ve Lakers haricinde diğer takımlar karşısında Thunder’ı mutlak favori görüyorum. Dallas’ı küçümsememek gerekir ancak onlar her yıl bir şekilde hayal kırıklığı yaşatmayı başarıyorlar. Lakers ve Spurs’e kök söktüreceğini düşündüğüm Thunder’ın finale çıkması beni çok da şaşırtmaz.

Sinan Cem Civili – 3SAYI Basketbol Dergisi

 

Uzun Zaman Sonra Yeniden : Slam Dunk Contest

All Star hafta sonunun en popüler ve beklenen anı hiç kuşkusuz smaç yarışması. Hepimiz yeni birşeyler izlemeyi, harika şovlar görmeyi bekliyoruz. Peki beklediklerimizi bulabiliyor muyuz ? Hayır ! Zaten birkaç yıldır Nate Robinson ve Dwight Howard görmekten bıkmıştık.Nate Robinson’ın kısa olduğu için kolay smaçlarının abartılması. Dwight Howard’ın vuramadığı smaçla kazandığı yarışma. İki oyuncunun popülerliği yüzünden, arada kaynayan diğer isimler. Her geçen sene kan kaybeden yarışma, bu yıl eski parlak günlerine geri döndü.Hem de gelmiş geçmiş en iyi yarışma olarak. Spot ışıklarının en çok parladığı yerde, Los Angelas’ta sıradan bir yarışma yakışmazdı zaten.

Blake Griffin, JaVale McGee, DeMar DeRozan ve Serge Ibaka. Smaç yarışmasını tekrar ayağa kaldıran isimler. Zaten Blake Griffin ve JaVale McGee’den, geçen 5-6 yıldakinden daha iyi performanslar yapmaları bekleniyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse, geçen 5-6 yıldan iyi bir performans sergilemeyi başaramadılar.
Çünkü işi abartıp, tüm zamanların en iyi performanslarına imza attılar. Sadece bu iki isim değil tabii. DeRozan ve Ibaka’da çok harika işler çıkardılar.

Michael Jordan’ın serbest atış çizgisinden uçarak yaptığı smacı hatırlamayanınız yoktur sanırım. Majesteleri tam saha koşar, serbest atış çizgisinin üzerine basar ve zıplayıp smaçını vurur. Smaç yarışması tarihinin efsanelerinden biridirr bu smaç. Daha önce bir adım gerisinden yapmayı deneyip, bir adım önünden yapan Jamario Moon fiyaskosunu da unutmadık. Bir de Dwight Howard’ın deneyip, turnike ve savurma karışımıyla kazandığı yarışma var ki hatırlamak bile istemiyorum. Ibaka’da sahanın diğer ucuna gittiğinde, benzer bir başarısızlık bekliyor olmam(ız) gayet normaldi. Kim beklerdi ki Majestelerinin smacından bile iyisini yapacağını.
Geçtiğimiz yıllarda yarışıp, bu smacı yapsaydı açık ara şampiyon olabilirdi. İkinci smacında ki tiyatral olay zaten hepimizin eğlenmesi için bile yetti. Çocuğun sahaya girmesi, all star sunucusu Cheryl Miller tarafndan (Eski bir WNBA oyuncusu ve Reggie Miller’ın ablası.) durdurulması, Ibaka’dan istenen yardım, hepsi çok iyiydi. İlk denemede smacı kaçırıp oluncağı alması ve
tekrar asılması büyüyü biraz bozdu ama eğlenceli dakikalardı. Oyuncağını alan çocuğu güvenlik tanafından kucaklanıp götürülmesi di es geçilmemeli. Geçtiğimiz yıllarda, bu performansla şampiyonluğu kazanması muhtemel olan Ibaka, ancak son sırayı alabildi. Bu bile, ne kadar iyi bir yarışma izlediğimizin kanıtı adeta.

Son sırayı alan Ibaka’nın performansının, geçtiğimiz yıllarde şampiyonluk kazanmak için yeterli olduğunu söylemiştim. Aynı şey DeRozan ve McGee için de geçerli.

Yarışmanın 3. sırası ise DeRozan’ın oldu. Sakat olan Brandon Jennings’in yerine katıldı DeRozan yarışmaya. Toronto maçlarını pek izlemeyen biri olarak, en çok merak ettiğim isimdi. İlk hakkında oldukca zor bir smaç yaptı. Panyanın tutacağından gelen topu havada alıp, bacak arası smaçla tamamladı. Bu smaçı yapabilecek
oyuncu sayısı 2 elin parmaklarını geçmez. Sonraki hakkında ise yerden sektirdiği topla yaptığı ters değirmen smaç harikaydı. Zaten juriden de 50 tam puan almayı başardı.İşin içine gösteri, eğlence katmayan tek isim oldu DeRozan.

Beklenen isimlerden ilki McGee ise efsaneler arasına girebilecek smaçlarla parkedeydi. İşin eğlence kısmını da çok iyi kurgulamışlar. Dwight Howard’ın normal potadan biraz daha yüksek bir potaya yaptığı smaca atıfta bulurması iyice merak uyandındı.Yanyana iki pota, JaVale McGee ve iki elindiki toplarla, yaratıcılık harikası bir smaç izletti. İki potaya aynı anda vuracağı smaç bile hepimizi etkilemeye yetecekken, kolaya kaçmarı ve toplardan birini panyadan sektirerek, sadece yaratıcı değil aynı zamanda oldukça zor bir iş yaptığını da gösterdi. İkinci smacının öncesinde yaptıkları “3 top neden olmasın ?” açıklaması, JaVale McGee’nin annesi ve eski WNBA oyuncusu Pam McGee’nin ilginç selamı eşliğinde getirdiği “3. top”, jüriye öpücük dağıtarak verdiği rüşvet. DR. J’nin fırsatı kaçırmaması güzel dakikalar yaşattı. Bu bir gösteri gecesi ve bu şovlar işi daha etkileyici kılıyor. İlk smacı kadar etkileyici olmasa da, havada asılı kalıp, el çabukluğuyla 3 topu da smaçlaması güzel ve yaratıcı bir düşünceydi. Bu iş için en çok düşünüp kafa patlatan McGee olmuş. Final turunda potanın altından ters eliyle yaptığı ters smaç kusursuzdu. Yaptığı sıralama hatası Griffn’le baş etmesini engelledi. Her turda bir öncekinden daha kolay smaçlar yapan McGee, ikincilikle yetindi. Ama önümüzdeki yıllarda yaratıcılığı ve becerisiyle, hayran bırakmaya devam edeceği bir gerçek.

Ve en çok merak edilen isim Griffin. Yarışmaya katılacağı kesinleştikten beri, herkes Hellboy’un neler yapıcağını bekliyor. Hatta arabanın üzerinden yapacağı smaçın dedikoduları dolaşıyordu. Büyük geceye Griffin sade ama mükemmel bir çift el, 360 smaçla başladı. Sade dememin nedeni basit bir smaç olması değil tabi ki. Diğer smaçlar gibi şovlarla süslenmemiş olması. Yaptığı smaçın oldukça zor olduğu bir gerçek ama Vince Carter’ın bu smaçları maç içinde yaptığını da unutmadık. Hellboy’un ikinci smacı biraz doğaçlama oldu. DeRozan’ın bacak arası smacını yapacak olan Griffin, aynı olmaması için parke üzerinde fikir değiştirdi. Baron Davis’in panya kenarına çarptırarak attığı pası, değirmenle tamamladı. McGee’ile tamamen ters strateji uygulayan Griffin, zorları sona sakladı. Finaldeki ilk hakkında tanıdık bir smaç vardı.Vince Carter’ın dirsek smacını herkes bilir.
Griffin, Carter hayranı olouğunu (Benim tahminim) bu smacında da gösterdi. Klasik dirsek smaçı yerine, topu panyadan sektirerek yaparak işi biraz daha zorlaştırdı. Son smaçın da ise işi ne kadar ciddiye aldığını gösterdi. Basında yazıldığı gibi salona getiriyen araba, salonun ortasına gelen koro hapsi harikaydı. Gerçi beklentileri karşılayan bi smaç izlemedik.Herkes, Griffin’in tavanın üzerinden yapıcağı smaçı bekliyordu. Griffin’in tercihi ise, çatı penceresinden pası atan Baron Davis’in topunu, motor kapağından geçerek tamamladı. En basit smaçlardan biri de olsa, Hellboy şovlarla bu işin üstesinden geldi. Tabi ki asıl şovu önümüzdeki yıllara saklamış olması da olası.

Önümüzdeki yıllarda McGee ve Griffin çekişmesini daha çok görecek gibiyiz. Önümüzdeki yıllarda da Ibaka ve DeRozan gibi iyi işler çıkartan isimler olduğu sürece, keyifle izlenesi smaç yarışmaları geri gelecektir. Şimdiden Orlando’daki yarışmayı iple çektiğimi söylesem yeridir.

Anıl Kalay

 

Banvit Juan Dixon’la Anlaştı

Banvit Basketbol Kulübü, Amerikalı oyuncusu Antonio Graves’in sakatlanarak sezonu kapatmasının ardından başladığı kısa oyuncu arayışlarına Juan Dixon’la anlaşarak son verdi.

1978 doğumlu tecrübeli oyuncu Amerikan Kolej Ligi şampiyonluğu yaşadığı Maryland College’den mezun olduktan sonra NBA’de sırasıyla Washington Wizards, Portland Trail Blazers, Toronto Raptors ve Detroit Pistons takımlarında forma giydi. Juan Dixon, NBA kariyeri boyunca toplam 436 maçta 8.4 sayı,1.9 ribaunt ve 1.8 asist ortalamalarını tutturdu.

2009-2010 sezonunda Yunanistan’ın Aris takımıyla anlaşan Dixon, İspanya’da  Unicaja Malaga takımıyla sürdürdüğü Avrupa kariyerine bundan sonra Beko Basketbol Liginde Banvit BK forması altında devam edecek.

Banvit BK Genel Menajeri Turgay Çataloluk, Acıbadem Bursa Hastanesi’nde sağlık kontrolleri tamamlandıktan sonra sezon sonuna kadar  resmi sözleşmeye imza atan sporcunun transferi ile ilgili olarak;

“Antonio Graves’in sakatlığından ötürü bir süredir 2 numara pozisyonu için oyuncu araştırmamızı sürdürüyorduk. Sezonun bu bölümünde takım kimyamızı bozmadan bize katkı sağlayabilecek kalitede oyuncu bulmak gerçekten zor. Ama Juan Dixon, kariyeri itibariyle bu katkıyı alabileceğimizi düşündüğümüz Avrupa tecrübesi de olan bir oyuncu. Kısa sürede adapte olup normal sezon ve Play-Off maçlarında takımımıza ciddi yardımı olacağını düşünüyorum“ şeklinde konuştu.

4 Kamera ve 1 Maç

Şimdi anlatacağım hikâyede sahada 4 tane kamera olacak, 1. kamera aile kamerası, 2. kamera çocuğun kamerası, 3. kamera sahayı çeken kamera, 4. kamera salonun dışını çeken kamera. Haydi bakalım kameralar kayıtta…

1. kamera aile kamerası;

Çocuğunuz sonunda sahaya çıkıyor. Sizde ailenizle beraber onu desteklemeye gittiniz. Zaten o güne kadar yapılan antrenmanlarda, hazırlık maçlarında diğer aileler ile tanıştınız. Hep beraber “sizin takımın” arkasındaki tribüne oturdunuz. Evet, gördünüz çocuğunuz 4. sırada koşarak geliyor. El sallıyor, alkışlıyorsunuz, tabii o mahcup bir edayla ya size göz kırpıyor ya da yapma ya baba ya da anne gibisinden bir bakış atıyor. Kolay mı ailesi önünde maç oynayacak, ne kadar onur verici bir an onun için.

3. kamera sahayı çeken kamera;

Yeni alınmış ayakkabıların altı ötüyor sahada, arkadaşları ona sataşıyorlar, “sadece ayakkabılar bile 20 sayı atar” diye. Evet, duruşu değişiyor, güveni biraz daha artıyor. Smaç vuramıyor ama turnikeleri o kadar yüksekten bırakıyor ki, sanki smaç vuracak. Isınma hareketlerinden sonra, iyice terliyor, kaçan şutlardan sonra, normalde %100 ile oynarmış gibi bir hava estirerek. Ya ayakkabısının altını siliyor ya da top kayıyormuşçasına ellerine bakıyor.

2. kamera çocuğun kamerası;

Hadi artık, şu ısınma süresi hala bitmedi mi?” diye düşünürken, hakemin düdüğü ve evet ilk 5’ler sahaya davet ediliyor. Daire oldunuz, antrenörünüz soyunma odasında ilk 5’i söylemedi, hepiniz onun gözlerinin içine bakıyorsunuz. İşte senide seçiyor, “karnın mı ağrıdı?”, emin ol birazdan geçecek. Tabii o sırada anne ve babanda tribünde gururlanıyor, ne de olsa oğulları ilk 5’te başlayacak. Sahaya girerken arkadan bir ses “hadi aslanım!”. Babanın sesi, ne yapsın o da en az senin kadar heyecanlı.

3. kamera sahayı çeken kamera;

Bütün enerjinle oynuyorsun, savunma yapıyorsun, işte bir hızlı hücum ve turnikeden sayıyı buluyorsun. Alkışları duyuyorsun, bir kulağın antrenöründe, bir kulağında doğru olmasa da ailende.

Rakip takım oyunu sertleştiriyor ve hakemler oyun sertliğine izin veriyor. O sırada sana da yapılan bir faul çalınmıyor ve baban yerinden kalkıp hakeme bağırıyor. Rakip takımın velilerinden biriside babana.

2. kamera çocuğun kamerası;

Ne oluyor anlamıyorsun, sen aldığın eğitimden dolayı, hakemle hiç konuşmadan yerine dönüyorsun. Rakip takım maçı önde götürürken, birde bakıyorsun ki baban, tribünden antrenörüne bir şeyler söylüyor. Kafandan kaynar sular dökülüyor. Baban hemen antrenörün arkasında ve tavrı iyice sertleşiyor. Oynamaya çalışıyorsun ama zorlanıyorsun. Arka arkaya birkaç pozisyon atışları kaçırınca, antrenörün seni oyundan alırken, baban “oğlum kaçar mı ya onlar?” diye sana serzenişte bulunuyor. Omuzlarının çöktüğünü hissediyorsun.

1.kamera aile kamerası;

Baba hakemin oyunu durdurup, kendisini uyardığa inanamıyordu, o önce kendisine baksın, doğru dürüst düdük çalsın. Tamamen haklıydı, kendisine karışamazdı.

2.kamera sahayı çeken kamera;

Devre olur, takımlar soyunma odasına gider, bir altyapı maçında ortam lig maçlarını aratmayacak şekilde gerilmiştir. İki takımın velileri, birbirlerine hasım olmuşçasına bakışırlar, hakemler gergin, polis bile altyapı maçında tribündeki yerini almıştır. Oyuncular soyunma odasında antrenörlerinin taktiklerini dinlerken, kafalarının bir bölümü de “acaba bizimkiler ne yapıyordur?” gibi düşüncelerle doludur.

 

 

 

 

1. kamera aile kamerası;

Çocuğunun sahaya çıkacağı en yakın yerde bekliyordu. İşte oradaydı. Hemen ona seslendi. Oğlu ona baktı, “hadi aslanım, yeneceğiz onları. Biz sana güveniyoruz” dedi ve tribündeki yerini aldı.

3.kamera çocuğun kamerası;

İkinci yarı için sahaya çıkarken, eski hevesi yoktu. Devreye geride girmişler, antrenörden fırça yemişler ve kendiside beklendiği kadar iyi oynamıyordu. Sahaya adım attı ki, babasının kendisine seslendiğini duydu. İçinden “baba yapma ya” dedi ama yine de ona doğru yaklaştı. Babası ona, “hadi aslanım, yeneceğiz onları. Biz sana güveniyoruz” dedi. Dedi ama sanki onu sadece destekleselerdi, “oğlum önemli değil, siz elinizden geleni yapın, bizim için önemli olan o deseydi”.

4.kamera sahayı çeken kamera;

Maç tekrar başladı ve antrenör onu tekrar ilk 5’te başlattı. İki takımda antrenörlerin ve tribünde ki taraftarların bağırışları ve hakemleri düdüklerinin stresleri altında karşılaşmaya devam ettiler. Maçı sonunda doğal olarak bir takım kaybetti. Kim mi kaybetti? Devam edelim…

2. kamera çocuğun kamerası;

Maçı kaybetmişleri. Hayır ya daha ilk maçlarıydı. Şampiyon olacakları, onlardan daha iyi bir takım yoktu. Başı öne eğik, antrenörün içeri gelip kendilerine bağırması bekliyordu. Tabii aklından bir sürü düşüncelerle, dışarıda bekleyen anne ve babasını üzmüştü, antrenörünün güvenini kırmıştı ve buna benzer düşünceler. Antrenörleri odaya girdi. Hepsine “başlarını yukarı kaldırmalarını” söyledi. Kendiside başını kaldırdı, o an antrenörü ile bakışları kesişti, “aferin” dercesine ona bakıyordu. Antrenörleri çok kısa bir konuşma yaptı, “daha yolun başındaydılar, gösterdikleri mücadeleden dolayı kendilerini tebrik ediyordu ve oyuncuları ile gurur duyuyordu”. Hep beraber ayağa kalktılar elleri birleştirdiler ve 1,2,3 …….. hep beraber gırtlakları yırtılırcasına takımlarının isimlerini haykırdılar. Şimdi düşünceleri değişmişti, kendine güveni yerine gelmiş, kazanmak, kaybetmek bir yana mücadele etmenin antrenörü tarafından çok önemli olduğunu öğrenmişti.

4. kamera salonun dışını çeken kamera;

Oyuncular birer, ikişer sahayı boşaltıyorlardı. Çocuğu çıkan aile ya onu tebrik ediyor ya da teselli ediyordu. Bir aile daha oğullarını bekliyordu, baba biraz sinirli, anne sakin ve şefkatli gözler ile bekliyordu.

1. kamera aile kamerası;

Kendisine kızıyordu ama ne yapsın kontrol edememişti kendini, Oğlu çıksa, bir çıksa ama bir türlü çıkmıyordu işte. Acaba kendisi mi içeri girseydi? Eşine baktığında, sanki bu düşüncesini anlamışçasına “yapma” dedi.

2. kamera çocuğun kamerası;

Her şey düzelmişti, hayır her şey değil. Dışarıda babası vardı, annesi vardı. Bir sınavı daha vardı. Soyunma odasında ki bütün olumlu konuşmalara rağmen, omuzları düşmüş ve başı önce çıktı salondan. Gözleri ailesini aradı. İlk önce annesinin gülen yüzünü gördü, kendisine el sallıyordu, kendiside annesine el salladı. Sonra gözler babasının gözleri ile buluştu, babası kendisine gülümsüyordu. O da babasına güldü ve ailesine doğru hızlı adımlarla ilerlerler. Dışarıda bulunan arkadaşlarının aileleri de kendisine, “aferin iyi oyundu, aferin” diyorlardı.

5.kamera salonun dışını çeken kamera;

Önce annesini öpen çocuk, daha sonra babasını öptü. Babası çocuğun saçlarını okşadı ve “aferin oğlum, çok iyi oynadın, annen ve ben seninle gurur duyduk” dedi. O an baba ve oğul birbirlerine sarıldılar. Daha sonra baba devam etti, “beni bilirsin heyecanlıyım ben, o yüzden ilk maçında sanırım senden daha fazla heyecanlıydım ama bundan sonra gör babanı, takımın en centilmen destekçisi ben olacağım” dedi. O sırada anne söze girdi ve “hadi ama maçtan çıktık acıktım, hadi evde size ziyafet hazırladım” dedi. Hep beraber arabalarına bindiler ve evlerine doğru yola çıktılar.

Sanırım bu ve buna benzer diyaloglar ya da hissiyatları yaşamışsınızdır. O yüzden birçok genç kardeşimiz ilk başlarda ailelerinin maçlarına gelmesini istemeyebilirler. Maçın sonucunun ne olduğu hiç önemli değil, önemli olan o çocuklar sahada emek harcıyorlar ve ter döküyorlar. Harcanan emek ve ter’in karşılığı onları eller çatlayana kadar alkışlamak olmalı…

 

Emre Dağdelen

 

 

 

Hatay’da Gençler Şampiyonu Belli Oldu

Hatay Milli Eğitim Gençlik ve Spor  Kulübü genç erkekler finalinde; İskenderun Güney  Akademi  Spor Kulübünü 70–69 yenerek Hatay Şampiyonu oldu.

30 Mart 2011 tarihinde Kahramanmaraş ilinde başlayacak olan bölge şampiyonasına gitmeye hak kazanan Hatay Milli Eğitim G&S.Kulübünde Koç M. İlker KESER, dar ve kısıtlı bir kadroyla çok iyi savunma yaparak kulübün kuruluşunun ilk yılında şampiyon olduklarını ve bölge şampiyonasında başarılı olabilmek için takıma takviyede bulunacaklarını söyledi.

3SAYI Dergisi olarak, dergimizde de görev alan Koç İlker Keser’i ve takımını tebrik eder, Bölgesel turnuvada da başarılar dileriz.

SLAM DUNK EFSANELERİ

JULİUS ERVİNG: Slam Dunk’a 3 defa katılan Dr.J, ilki NBA çatısı altında olmasa da ABA yönetimi tarafından 1976 yılında düzenlenen Slam Dunk’ı David Thompson’ın önünde kazandı.Bu yarışmada faul çizgisinden zıplayarak yaptığı smaç ona şampiyonluğu getiren smaçtı. Diğer katıldığı iki yarışmada gerek yaşının verdiği dezavantaj, gerekse yarışma sırasında yaşadığı şanssızlıkların da etkisiyle başarılı olamamıştı. Havaların doktoru olarak anılan oyuncu tarihteki ilk Slam Dunk efsanesiydi.

 

MİCHAEL JORDAN: Yaptığı smaçlarla ‘’AİR’’ lakabını alan Jordan belki de smaç şampiyonalarının en başarılı ismiydi.1987 ve 1988 senelerinde ark arkaya smaç şampiyonu olurken bunu başaran ilk isim oluyordu. Ayrıca NBA’ye geldiği ilk senede yarışmaya katılan Jordan, bir başka efsane Dominique Wilkins tarafından alt edildi, fakat Jordan bu yenilginin acısını 1988 senesinde Wilkins’i finalde yenerek çıkartmıştı. En önemli Smaçları; Faul çizgisinden uçarak yaptığı smaç ve ‘Kiss The Rimm’ adı verilen smacıydı.

 

VİNCE CARTER: Slam Dunk’ın popülaritesini kaybetmeye başladığı zamanlarda ortaya çıkan Vince Carter, 2000 yılında kazandığı şampiyonlukla Slam Dunk’a yeni bir boyut kattı. Carter, 1998 yılında düzenlenmeyen,1999 yılında ise lokavt nedeniyle düzenlenemeyen Slam Dunk yarışmasında yaptığı birbirinden yaratıcı smaçlarla efsaneler arasında ismini yazdırmayı başardı. Yarışmada yaptığı ilk smaçtan sonra bir başka Smaç efsanesi Kenny Smith ‘yarışma bitmiştir, hadi Carter’a kupasını verelim, evimize gidelim’ demişti.Bu smaç efsanesinin lakabı ise o zamanlar Toronto’da oynaması ve Michael Jordan’ın smaç konusunda veliahtı olması sebebiyle Air Canada’dır.

 

DOMİNİQUE WİLKİNS: Çift ayak sıçramasıyla diğer bütün smaçcılardan ayrılan The Human Highlight lakaplı oyuncu yarışmayı 1985 ve 1990 yıllarında kazandı. Smaçlarını onun kadar güçlü bir şekilde yapabilen ikinci bir oyuncu daha yoktu. O smaç yaparken bazen potayı kıracak hissine kapılmamanız mümkün değildi. Özellikle yaptığı Windmill(Değirmen) smacıyla tam bir fenomen haline gelmişti. Ayrıca kazandığı 2. şampiyonluğu 30 yaşında kazanarak smaç şampiyonu olan en yaşlı oyuncu ünvanını elinde bulundurmaktadır.

 

SPUD WEBB: Slam Dunk şampiyonu olan en kısa basketbolcu olan Anthony ‘Spud’ Webb sadece 168cm’di. Ayrıca NBA tarihinde oynamış en kısa 3. oyuncudur. Yarışmaya 3 kez katılan oyuncu ilk seferi olan 186 yılında Dominique Wilkins’in önünde şampiyonluğa ulaştı.

 

JASON RİCHARDSON: Yarışmaya 3 kez katılan J-Rich bunlardan ilk ikisini yani 2002 ve 2003’teki şampiyonaları kazanarak Michael Jordan’ından sonra 2 kez üst üste smaç şampiyonu olan ilk isimdi. J-Rich yaptığı tersten bacak arası smacıyla kimilerine göre smaç şampiyonaları tarihinin en zor smacını gerçekleştirmiştir.

 

HAROLD MİNER: NBA kariyerine ‘Baby Jordan’ lakabıyla başlayan ve bu günlere kadar gelen Jordan karşılaştırmalarında en büyük hayal kırıklığına uğratan oyuncu olan Harold Miner, NBA’de sadece 3.5 sezon tutunabildi ve bu 3.5 sezona 2 Slam Dunk şampiyonluğu sığdırmayı başardı. Bu yarışmayı Michael Jordan ve Dominique Wilkins’ten sonra iki kez kazanan ilk oyuncu oldu. Özellikle yaptığı Double Clutch smacıyla izleyenleri büyüleşmişti.

 

NATE ROBİNSON: 175cm boyuyla Slam Dunk şampiyonu olan en kısa 2. oyuncudur. Yarışmaya 4 kez katılan oyuncu 3 kez kazanarak NBA tarihinde 3 kez kazanan tek oyuncu olmayı başardı. Ama gerek ilk şampiyonluğunda Andre İguodala karşısında gerekse 2.şampiyonluğunda Dwight Howard karşısında kazandığı şampiyonlukları hak etmediği iddaa edildi.

BLAKE GRİFFİN: Ve son şampiyon… Yaptığı smaçlarla ve smaç yarışması öncesinden getirdiği heyecanla, bitti denilen smaç yarışmasını yeniden zirveye taşıdı. Smaç yarışmaları tarihindeki en yüksek reytinge ulaşıldı bu sene. Tabiî ki bu başarıda Blake Griffin kadar yarışmadaki diğer tüm katılımcıların birbirinden güzel smaçlarının da katkısı büyük. Her smacı büyük heyecan uyandıran Blake Griffin özellikle potadan sektirdiği topu dirseğini sokarak tamamladığı smaç ve büyük bölümü showdan ibaret olsa da son smacında araba kaputunun üstünden geçerek yaptığı smaçla, adını tarihe altın harflerle yazdırmayı başardı.

Ege YENİCE

Serhat Uğur Röportajı

Serhat Uğur, 1985 Bursa doğumlu. Basketbola Oyak Renault altyapısında başladı. Liseyi bitirdikte sonra Bahçeşehir Üniversitesi’nden burs aldı ve aynı okulun kulüp takımına transfer oldu. Orada EBBL ve TB2L’de oynadıktan sonra, kulübün kapanmasının ardından Vestelspor’a transfer oldu ve orada 2 sezon oynadı. Daha sonra 1 sezon Erdemir’de TBL tecrübesi yaşayan Serhat, 2010-2011 sezonunda TB2L takımlarından FMV Işıkspor forması giyiyor. Serhat Uğur ile ligin ilkyarısında İzmir Bşb. deplasmanı için İzmir’e geldiğinde bu röportajımızı yaptık.

3SAYI: Bende seninle çalıştığım ve seni tanıdığım için soruyorum? Serhat saha dışında çok iyi yardımsever kısaca melek gibi birisin bununla beraber sahaya girdiğinde içindeki agresif karakter ortaya devreye giriyor ve maçı kazanmak isteyen, çok hırslı bir Serhat karşımıza çıkıyor. Bu değişim neden gerçekleşiyor?

Serhat UĞUR: Açıkçası bunu bende çok bilmiyorum ama benim inancım şöyle, ben saha dışında olduğum gibi saha içinde olursam ben saha içinde başarılı olamam. Ben saha dışında dediğin gibi biriyim ama sahanın içinde öyle olmuyor. Saha içinde sürekli mücadele etmek zorundasın. İşin içine fiziksel mücadelede giriyor, mental mücadelede giriyor. Bu bazen insanı gereksiz yere de saldırganlaştırabiliyor, hırslandırabiliyor ama bence olması gerek diye düşünüyorum. Pişman değilim J

3SAYI: TBL ve TB2L’de de oynamış biri olarak, her iki lig arasında ki farkı nasıl yorumluyorsun?

Serhat UĞUR: Beş yabancı sistemde, birkaç kulüp dışında, Türk oyuncular rol oyuncusu olmuş durumda. Eğer siz o takımın altyapısından ya da TB2L’dan aynı rol ile TBL’ye giderseniz orada işiniz kolay oluyor. Bununla beraber eğer sen altyapılarda ya da TB2L’de farklı sorumluluklar almış ve görevlerde bulunmuşsanız, TBL’de rol oyuncusu olmayı beceremiyorsun. O yüzden ülkemizde TBL’de oynayan oyuncular hep o ligde, TB2L’de oynayan oyuncular TB2L’de oynuyorlar, tabii ki istisnalar hariç.

3SAYI: Bu sene FMV Işıkspor’da oynuyorsun. Sezon başında sizin hakkınızda ligin üst sıralarına oynayacaklar düşüncesi hakimdi. Sen sezon başında takımı burada görebiliyor muydun? Takım bir çıkış yakalayabilecek mi?

Serhat UĞUR: Sezon başında gerek takımın dışından, gerekse takımın içinden hiç kimse takımı oraya koyamazdı. Neden? Baştan baktığımızda FMV Işıkspor senelerdir bu işi belli seviyelerde yapan bir organizasyon. Biraz yatırım yaptıklarında Orhun Ene’nin antrenör olduğu sene final four oynadılar. Belli bir sistemleri, ekonomik sıkıntıların olduğu dönemlerde bile ödemeleri günü gününe yapan bir düzenleri olan, İstanbul’un güzel bir yerinde olan, güzel bir kulüp. Antrenörümüze baktığımızda Mustafa Aksoy, TB2L’d mütevazi bütçelerle iyi işler yapmış, play-off ları zorlamış, belli bir sistemi var. Oyunculara bakınca, genç oyuncularımız kaliteli genç oyuncular, kendimi de katabileceğim tecrübeli oyuncularda TB2L’de yıllardır belli takımlarda oynamış oyuncular. Hiç kimse bunu beklemezdi. Nasıl ve neden oldu? Açıkçası hiçbir fikrim yok, olsaydı antrenör ve yöneticilerimle bunu paylaşır çözüm konusunda destek olmaya çalışırım. Ama antrenman yapıyoruz, iyi hazırlandığımızı düşünüyorum, bazen hiç mücadele etmeden kaybediyoruz, neden olduğunu da bilmiyorum. Çıkışa geçeceğimize inanıyorum. Şöyle ki, biz ilk Adanaspor maçını kazandık ama ben bu galibiyetin bize çıkış getirmeyeceğini biliyordum, ondan sonra Uşak Üniversitesi maçını hedef koyduk ama Uşak Üniversitesi maçını kaybettik. Sonra dedik ki Uşak Üniversitesi maçını kaybettik ama iyi basketbol oynadık iyi yoldayız dedik ama evimizde Final Gençlik’e 30 sayı ile kaybettik. Kimsenin inanamadığı bir skor. 1 hafta sonra grubun o zaman ki lideri Ormanspor’u deplasmanda  inanılmaz bir mücadele sonunda yendik. Mesla ben o maçın bizi kendimize getireceğine inanıyordum. Ama daha sonra Pertevniyal’e çok kötü bir hücum performansı gösterdiğimiz maçta kaybettik. Bizim için hayati önem taşıyan bir maçtı.

3SAYI: Bu sene ki statüyü nasıl değerlendiriyorsun?

Serhat UĞUR: Alttan çıkacak takımlarda önemli, düşecek takımlarda önemli. Bunu yaparken takımların yapısına bakıp yapmak gerekiyordu. Mesela bu sene bu ligden, bizim grup için söyleyeyim İzmir Bşb. geç kuruldu, biraz şanssızlıkları var ama FMV Işıkspor ligden düşerse hem FMV Işıkspor’a hem de Türk basketbolu için yazık olur. Pertevniyal düşerse yazık olur. Darüşşfaka daha iyi durumda, Adanaspor düşse bile tekrar lige çıkacak düzeyde bence. Öteki grupta köklü Beykoz, İstanbul TED var, her sene belli seviyelerde bu işi yapan, insanların güvendiği, ekonomik olarak ödemeleri yapan bir kulüp. Beykoz’un maddi zorlukları var. Eğer onlarda düşerse yazık olacak. Bunlar olurken alttan gelen takımlarda önemli, yeni statüye ne kadar alışabilecekler lige ne kadar tutunabilecekler? Bunların hepsini seneye göreceğiz…

3SAYI: Eğer FMV Işıkspor diğer grupta mücadele etseydi daha farklı bir pozisyonda olabilir miydi?

Serhat UĞUR: Sezon başında biz bu grupta kendimizi ilk üç takım içerisinde görüyorduk. İlk ikiye girersek final four oynarız gibi bir düşüncemiz vardı. Oyuncu arkadaşlarımız, antrenör ağabeylerimiz aradılar, “şanslı gruba düştünüz” benzeri yorumlarda bulundular. Sonuçta hepimiz insanız ve bu bizimde kafamıza yerleşiyor bir şekilde. Öteki grup gerçekten zor bununla beraber bizde öteki grupta olsaydık buna hazır olurduk. Sezon öncesi oynadığımız hazırlık karşılaşmalarına bakarsak ilk dört maçı kaybettik daha sonra dokuz maç kazandık. Çok üst düzey takımlarla oynamasak da kazanma alışkanlığını kazanmıştık. Ondan sonra bir anda işler kötü gidince toparlayamadık.

3SAYI: Sence dörtlü final’e kimler kalır?

Serhat UĞUR: Optimum TED Ankara Kolejlilerin kesin gideceğini düşünüyorum. Eğer Vestelspor sezon başında ki formunu yakalarsa Vestelspor’un orada olabileceğini düşünüyorum. Mahir’in geri dönmesi ve yeni gelen yabancı oyuncunun uyum grafiği ile Uşak Üniversitesi oraları zorlayabilir. Genç Banvitliler, Kepez Belediye maddi zorluklara rağmen çok iyi mücadele ediyor, eğer bu şekilde giderlerse onlar orada olabilir, Selçuk çok şansızlıklar yaşadı onlar toparlarlar ise olabilir. Hacettepe her ne kadar geçen sezon oynadıkları kadroyu çoğunlukla korudular, onlar olabilir, Takviyeler yapılırsa, Genç Telekom’da dörtlü finalde kendine yer bulabilir.

3SAYI: Serhat Uğur’un beğendiğin ve beğenmediğin özellikleri neler?

Serhat UĞUR: En iyi özeliğim sahada olduğumu hissettiriyorum. Sayı üretemediğimde bile, başka bir özelliğim ile sahada olduğumu hissettirebiliyorum ve bu benim için önemli bir şey. En kötü özelliğim ise TBL’de hiç oynamamama rağmen bana kattığı en önemli artılardan biri bu sezon hakemlerle konuşmamaya çalışıyorum. Mesela her sezonda teknik fauller alıyordum, bu sene ilk yarı bitmek üzere henüz teknik faul almadım. Buna dikkat etmeye çalışıyorum. Sonuçta bizde insanız, onlarda insan her iki tarafta hata yapabilir. En kötü özelliğim bu ve bunu köreltmeye çalışıyorum. Sonuçta sahaya her şeyimi koymam iyi, hakemlerle konuşmam kötü özelliğim diyebilirim.

3SAYI: 2010 Dünya Şampiyonası’nın basketbolumuza yansımalarını nasıl görüyorsun?

Serhat UĞUR: Dünya Şampiyonası dolu tribünlere oynandıktan sonra, lig yine boş tribünlere oynanılacak diye düşünülürken, Fenerbahçe Ülker dolu tribünlere oynuyor, maçtan önce 15000 bilet satılıyor. Efes belli bir seyirci potansiyelini Euroleage maçlarında yakalıyor. TBL’de ise geçen seneye oranla daha fazla seyirciye ulaşıyor.  Galatasaray Cafe Crown ve bir çok takımı daha buraya koyabiliriz. Bunun %100’ü Dünya Şampiyonasına bağlı olmamakla beraber takımların hedeflerinin ve dolayı ile bütçelerinin yüksek olması da bir etken. Gene de asıl etken Dünya Şampiyonası’nda gelen başarıdır.

3SAYI: Sponsorluk ve müessese takımları için ne düşünüyorsun?

Serhat UĞUR: Tabii ki çok şey değişir. Örneğin Fenerbahçe Ülker’de, Ülker grubunun çok büyük bir desteğini görüyoruz ve oradan gelen rakamlar sadece basketbola yansıtılıyor. Bu yüzden bence çok başarılılar çünkü voleybolda da aynısını yapıyorlar. Sponsor neye sponsor olduysa kaynağı oraya veriyorlar. Mesela Banvit, Efes Pilsen, Galatasaray Cafe Crown, Türk Telekom, Beşiktaş Cola Turka, şu an aklıma gelen ilk isimler. Baktığınızda yukarıda olan takımlar istisnalar hariç, hep müessese takımları.

3SAYI: Peki bir daha TBL?

Serhat UĞUR: Sonuçta orası tam anlamıyla profesyonel. Birde yaşımın da bu konuda daha genç olduğunu düşünüyorum. Yani tekrar oralara ulaşabileceğimi düşünüyorum. Ama en büyük isteğim TB2L’de oynadığım takımın lige çıkmasında destek vermek ve o takımla TBL’de yer almak.

3SAYI: TB2L’de antrenörün oyuncu ve takım üzerinde ki etkisi ne kadardır?

Serhat UĞUR: TB2L, TBL’ye göre bu konularda daha amatör. Çünkü oyuncuların birçoğu yaşayabileceği kadar maaş alıyorlar ve bununda stress’i çok oluyor. O zaman da yanlarında, arkalarında birini görmek istiyorlar, bu da antrenörleri oluyor. O yüzden ben TB2L’de antrenörün oyuncuyla diyalogunun iyi olduğu zaman, takımı başarıya taşıyacağına inanıyorum. Bence birebir diyalogun etkisi çok fazla. Takım üzerinde de öyle, çünkü onun ağzına bakıyorsunuz, maç zora girdiğinde bireysel ve takım olarak bana/bize bir yol gösterse de bu dar boğazdan çıkalım iye düşünüyorsunuz.

3SAYI: Model aldığın bir oyuncu var mı?

Serhat UĞUR: Ben Marcus Brown’u beğeniyorum, gerçi biraz yaşlandı ama hala Euroleage’de oynuyor. Özellikle o Efes ve CSKA’da oynadığı dönemlerde hem takımın skor yükünü çekerken hem de karşı takımın en önemli oyuncusunu tutmakla mükellefti. O yüzden onu çok beğeniyorum ve öyle oyunculara çok saygı duyuyorum.

 

Röportaj: Emre Dağdelen ,3SAYI Basketbol Dergisi