Kategori arşivi: Yazarlar

4 Kamera ve 1 Maç

Şimdi anlatacağım hikâyede sahada 4 tane kamera olacak, 1. kamera aile kamerası, 2. kamera çocuğun kamerası, 3. kamera sahayı çeken kamera, 4. kamera salonun dışını çeken kamera. Haydi bakalım kameralar kayıtta…

1. kamera aile kamerası;

Çocuğunuz sonunda sahaya çıkıyor. Sizde ailenizle beraber onu desteklemeye gittiniz. Zaten o güne kadar yapılan antrenmanlarda, hazırlık maçlarında diğer aileler ile tanıştınız. Hep beraber “sizin takımın” arkasındaki tribüne oturdunuz. Evet, gördünüz çocuğunuz 4. sırada koşarak geliyor. El sallıyor, alkışlıyorsunuz, tabii o mahcup bir edayla ya size göz kırpıyor ya da yapma ya baba ya da anne gibisinden bir bakış atıyor. Kolay mı ailesi önünde maç oynayacak, ne kadar onur verici bir an onun için.

3. kamera sahayı çeken kamera;

Yeni alınmış ayakkabıların altı ötüyor sahada, arkadaşları ona sataşıyorlar, “sadece ayakkabılar bile 20 sayı atar” diye. Evet, duruşu değişiyor, güveni biraz daha artıyor. Smaç vuramıyor ama turnikeleri o kadar yüksekten bırakıyor ki, sanki smaç vuracak. Isınma hareketlerinden sonra, iyice terliyor, kaçan şutlardan sonra, normalde %100 ile oynarmış gibi bir hava estirerek. Ya ayakkabısının altını siliyor ya da top kayıyormuşçasına ellerine bakıyor.

2. kamera çocuğun kamerası;

Hadi artık, şu ısınma süresi hala bitmedi mi?” diye düşünürken, hakemin düdüğü ve evet ilk 5’ler sahaya davet ediliyor. Daire oldunuz, antrenörünüz soyunma odasında ilk 5’i söylemedi, hepiniz onun gözlerinin içine bakıyorsunuz. İşte senide seçiyor, “karnın mı ağrıdı?”, emin ol birazdan geçecek. Tabii o sırada anne ve babanda tribünde gururlanıyor, ne de olsa oğulları ilk 5’te başlayacak. Sahaya girerken arkadan bir ses “hadi aslanım!”. Babanın sesi, ne yapsın o da en az senin kadar heyecanlı.

3. kamera sahayı çeken kamera;

Bütün enerjinle oynuyorsun, savunma yapıyorsun, işte bir hızlı hücum ve turnikeden sayıyı buluyorsun. Alkışları duyuyorsun, bir kulağın antrenöründe, bir kulağında doğru olmasa da ailende.

Rakip takım oyunu sertleştiriyor ve hakemler oyun sertliğine izin veriyor. O sırada sana da yapılan bir faul çalınmıyor ve baban yerinden kalkıp hakeme bağırıyor. Rakip takımın velilerinden biriside babana.

2. kamera çocuğun kamerası;

Ne oluyor anlamıyorsun, sen aldığın eğitimden dolayı, hakemle hiç konuşmadan yerine dönüyorsun. Rakip takım maçı önde götürürken, birde bakıyorsun ki baban, tribünden antrenörüne bir şeyler söylüyor. Kafandan kaynar sular dökülüyor. Baban hemen antrenörün arkasında ve tavrı iyice sertleşiyor. Oynamaya çalışıyorsun ama zorlanıyorsun. Arka arkaya birkaç pozisyon atışları kaçırınca, antrenörün seni oyundan alırken, baban “oğlum kaçar mı ya onlar?” diye sana serzenişte bulunuyor. Omuzlarının çöktüğünü hissediyorsun.

1.kamera aile kamerası;

Baba hakemin oyunu durdurup, kendisini uyardığa inanamıyordu, o önce kendisine baksın, doğru dürüst düdük çalsın. Tamamen haklıydı, kendisine karışamazdı.

2.kamera sahayı çeken kamera;

Devre olur, takımlar soyunma odasına gider, bir altyapı maçında ortam lig maçlarını aratmayacak şekilde gerilmiştir. İki takımın velileri, birbirlerine hasım olmuşçasına bakışırlar, hakemler gergin, polis bile altyapı maçında tribündeki yerini almıştır. Oyuncular soyunma odasında antrenörlerinin taktiklerini dinlerken, kafalarının bir bölümü de “acaba bizimkiler ne yapıyordur?” gibi düşüncelerle doludur.

 

 

 

 

1. kamera aile kamerası;

Çocuğunun sahaya çıkacağı en yakın yerde bekliyordu. İşte oradaydı. Hemen ona seslendi. Oğlu ona baktı, “hadi aslanım, yeneceğiz onları. Biz sana güveniyoruz” dedi ve tribündeki yerini aldı.

3.kamera çocuğun kamerası;

İkinci yarı için sahaya çıkarken, eski hevesi yoktu. Devreye geride girmişler, antrenörden fırça yemişler ve kendiside beklendiği kadar iyi oynamıyordu. Sahaya adım attı ki, babasının kendisine seslendiğini duydu. İçinden “baba yapma ya” dedi ama yine de ona doğru yaklaştı. Babası ona, “hadi aslanım, yeneceğiz onları. Biz sana güveniyoruz” dedi. Dedi ama sanki onu sadece destekleselerdi, “oğlum önemli değil, siz elinizden geleni yapın, bizim için önemli olan o deseydi”.

4.kamera sahayı çeken kamera;

Maç tekrar başladı ve antrenör onu tekrar ilk 5’te başlattı. İki takımda antrenörlerin ve tribünde ki taraftarların bağırışları ve hakemleri düdüklerinin stresleri altında karşılaşmaya devam ettiler. Maçı sonunda doğal olarak bir takım kaybetti. Kim mi kaybetti? Devam edelim…

2. kamera çocuğun kamerası;

Maçı kaybetmişleri. Hayır ya daha ilk maçlarıydı. Şampiyon olacakları, onlardan daha iyi bir takım yoktu. Başı öne eğik, antrenörün içeri gelip kendilerine bağırması bekliyordu. Tabii aklından bir sürü düşüncelerle, dışarıda bekleyen anne ve babasını üzmüştü, antrenörünün güvenini kırmıştı ve buna benzer düşünceler. Antrenörleri odaya girdi. Hepsine “başlarını yukarı kaldırmalarını” söyledi. Kendiside başını kaldırdı, o an antrenörü ile bakışları kesişti, “aferin” dercesine ona bakıyordu. Antrenörleri çok kısa bir konuşma yaptı, “daha yolun başındaydılar, gösterdikleri mücadeleden dolayı kendilerini tebrik ediyordu ve oyuncuları ile gurur duyuyordu”. Hep beraber ayağa kalktılar elleri birleştirdiler ve 1,2,3 …….. hep beraber gırtlakları yırtılırcasına takımlarının isimlerini haykırdılar. Şimdi düşünceleri değişmişti, kendine güveni yerine gelmiş, kazanmak, kaybetmek bir yana mücadele etmenin antrenörü tarafından çok önemli olduğunu öğrenmişti.

4. kamera salonun dışını çeken kamera;

Oyuncular birer, ikişer sahayı boşaltıyorlardı. Çocuğu çıkan aile ya onu tebrik ediyor ya da teselli ediyordu. Bir aile daha oğullarını bekliyordu, baba biraz sinirli, anne sakin ve şefkatli gözler ile bekliyordu.

1. kamera aile kamerası;

Kendisine kızıyordu ama ne yapsın kontrol edememişti kendini, Oğlu çıksa, bir çıksa ama bir türlü çıkmıyordu işte. Acaba kendisi mi içeri girseydi? Eşine baktığında, sanki bu düşüncesini anlamışçasına “yapma” dedi.

2. kamera çocuğun kamerası;

Her şey düzelmişti, hayır her şey değil. Dışarıda babası vardı, annesi vardı. Bir sınavı daha vardı. Soyunma odasında ki bütün olumlu konuşmalara rağmen, omuzları düşmüş ve başı önce çıktı salondan. Gözleri ailesini aradı. İlk önce annesinin gülen yüzünü gördü, kendisine el sallıyordu, kendiside annesine el salladı. Sonra gözler babasının gözleri ile buluştu, babası kendisine gülümsüyordu. O da babasına güldü ve ailesine doğru hızlı adımlarla ilerlerler. Dışarıda bulunan arkadaşlarının aileleri de kendisine, “aferin iyi oyundu, aferin” diyorlardı.

5.kamera salonun dışını çeken kamera;

Önce annesini öpen çocuk, daha sonra babasını öptü. Babası çocuğun saçlarını okşadı ve “aferin oğlum, çok iyi oynadın, annen ve ben seninle gurur duyduk” dedi. O an baba ve oğul birbirlerine sarıldılar. Daha sonra baba devam etti, “beni bilirsin heyecanlıyım ben, o yüzden ilk maçında sanırım senden daha fazla heyecanlıydım ama bundan sonra gör babanı, takımın en centilmen destekçisi ben olacağım” dedi. O sırada anne söze girdi ve “hadi ama maçtan çıktık acıktım, hadi evde size ziyafet hazırladım” dedi. Hep beraber arabalarına bindiler ve evlerine doğru yola çıktılar.

Sanırım bu ve buna benzer diyaloglar ya da hissiyatları yaşamışsınızdır. O yüzden birçok genç kardeşimiz ilk başlarda ailelerinin maçlarına gelmesini istemeyebilirler. Maçın sonucunun ne olduğu hiç önemli değil, önemli olan o çocuklar sahada emek harcıyorlar ve ter döküyorlar. Harcanan emek ve ter’in karşılığı onları eller çatlayana kadar alkışlamak olmalı…

 

Emre Dağdelen

 

 

 

Serhat Uğur Röportajı

Serhat Uğur, 1985 Bursa doğumlu. Basketbola Oyak Renault altyapısında başladı. Liseyi bitirdikte sonra Bahçeşehir Üniversitesi’nden burs aldı ve aynı okulun kulüp takımına transfer oldu. Orada EBBL ve TB2L’de oynadıktan sonra, kulübün kapanmasının ardından Vestelspor’a transfer oldu ve orada 2 sezon oynadı. Daha sonra 1 sezon Erdemir’de TBL tecrübesi yaşayan Serhat, 2010-2011 sezonunda TB2L takımlarından FMV Işıkspor forması giyiyor. Serhat Uğur ile ligin ilkyarısında İzmir Bşb. deplasmanı için İzmir’e geldiğinde bu röportajımızı yaptık.

3SAYI: Bende seninle çalıştığım ve seni tanıdığım için soruyorum? Serhat saha dışında çok iyi yardımsever kısaca melek gibi birisin bununla beraber sahaya girdiğinde içindeki agresif karakter ortaya devreye giriyor ve maçı kazanmak isteyen, çok hırslı bir Serhat karşımıza çıkıyor. Bu değişim neden gerçekleşiyor?

Serhat UĞUR: Açıkçası bunu bende çok bilmiyorum ama benim inancım şöyle, ben saha dışında olduğum gibi saha içinde olursam ben saha içinde başarılı olamam. Ben saha dışında dediğin gibi biriyim ama sahanın içinde öyle olmuyor. Saha içinde sürekli mücadele etmek zorundasın. İşin içine fiziksel mücadelede giriyor, mental mücadelede giriyor. Bu bazen insanı gereksiz yere de saldırganlaştırabiliyor, hırslandırabiliyor ama bence olması gerek diye düşünüyorum. Pişman değilim J

3SAYI: TBL ve TB2L’de de oynamış biri olarak, her iki lig arasında ki farkı nasıl yorumluyorsun?

Serhat UĞUR: Beş yabancı sistemde, birkaç kulüp dışında, Türk oyuncular rol oyuncusu olmuş durumda. Eğer siz o takımın altyapısından ya da TB2L’dan aynı rol ile TBL’ye giderseniz orada işiniz kolay oluyor. Bununla beraber eğer sen altyapılarda ya da TB2L’de farklı sorumluluklar almış ve görevlerde bulunmuşsanız, TBL’de rol oyuncusu olmayı beceremiyorsun. O yüzden ülkemizde TBL’de oynayan oyuncular hep o ligde, TB2L’de oynayan oyuncular TB2L’de oynuyorlar, tabii ki istisnalar hariç.

3SAYI: Bu sene FMV Işıkspor’da oynuyorsun. Sezon başında sizin hakkınızda ligin üst sıralarına oynayacaklar düşüncesi hakimdi. Sen sezon başında takımı burada görebiliyor muydun? Takım bir çıkış yakalayabilecek mi?

Serhat UĞUR: Sezon başında gerek takımın dışından, gerekse takımın içinden hiç kimse takımı oraya koyamazdı. Neden? Baştan baktığımızda FMV Işıkspor senelerdir bu işi belli seviyelerde yapan bir organizasyon. Biraz yatırım yaptıklarında Orhun Ene’nin antrenör olduğu sene final four oynadılar. Belli bir sistemleri, ekonomik sıkıntıların olduğu dönemlerde bile ödemeleri günü gününe yapan bir düzenleri olan, İstanbul’un güzel bir yerinde olan, güzel bir kulüp. Antrenörümüze baktığımızda Mustafa Aksoy, TB2L’d mütevazi bütçelerle iyi işler yapmış, play-off ları zorlamış, belli bir sistemi var. Oyunculara bakınca, genç oyuncularımız kaliteli genç oyuncular, kendimi de katabileceğim tecrübeli oyuncularda TB2L’de yıllardır belli takımlarda oynamış oyuncular. Hiç kimse bunu beklemezdi. Nasıl ve neden oldu? Açıkçası hiçbir fikrim yok, olsaydı antrenör ve yöneticilerimle bunu paylaşır çözüm konusunda destek olmaya çalışırım. Ama antrenman yapıyoruz, iyi hazırlandığımızı düşünüyorum, bazen hiç mücadele etmeden kaybediyoruz, neden olduğunu da bilmiyorum. Çıkışa geçeceğimize inanıyorum. Şöyle ki, biz ilk Adanaspor maçını kazandık ama ben bu galibiyetin bize çıkış getirmeyeceğini biliyordum, ondan sonra Uşak Üniversitesi maçını hedef koyduk ama Uşak Üniversitesi maçını kaybettik. Sonra dedik ki Uşak Üniversitesi maçını kaybettik ama iyi basketbol oynadık iyi yoldayız dedik ama evimizde Final Gençlik’e 30 sayı ile kaybettik. Kimsenin inanamadığı bir skor. 1 hafta sonra grubun o zaman ki lideri Ormanspor’u deplasmanda  inanılmaz bir mücadele sonunda yendik. Mesla ben o maçın bizi kendimize getireceğine inanıyordum. Ama daha sonra Pertevniyal’e çok kötü bir hücum performansı gösterdiğimiz maçta kaybettik. Bizim için hayati önem taşıyan bir maçtı.

3SAYI: Bu sene ki statüyü nasıl değerlendiriyorsun?

Serhat UĞUR: Alttan çıkacak takımlarda önemli, düşecek takımlarda önemli. Bunu yaparken takımların yapısına bakıp yapmak gerekiyordu. Mesela bu sene bu ligden, bizim grup için söyleyeyim İzmir Bşb. geç kuruldu, biraz şanssızlıkları var ama FMV Işıkspor ligden düşerse hem FMV Işıkspor’a hem de Türk basketbolu için yazık olur. Pertevniyal düşerse yazık olur. Darüşşfaka daha iyi durumda, Adanaspor düşse bile tekrar lige çıkacak düzeyde bence. Öteki grupta köklü Beykoz, İstanbul TED var, her sene belli seviyelerde bu işi yapan, insanların güvendiği, ekonomik olarak ödemeleri yapan bir kulüp. Beykoz’un maddi zorlukları var. Eğer onlarda düşerse yazık olacak. Bunlar olurken alttan gelen takımlarda önemli, yeni statüye ne kadar alışabilecekler lige ne kadar tutunabilecekler? Bunların hepsini seneye göreceğiz…

3SAYI: Eğer FMV Işıkspor diğer grupta mücadele etseydi daha farklı bir pozisyonda olabilir miydi?

Serhat UĞUR: Sezon başında biz bu grupta kendimizi ilk üç takım içerisinde görüyorduk. İlk ikiye girersek final four oynarız gibi bir düşüncemiz vardı. Oyuncu arkadaşlarımız, antrenör ağabeylerimiz aradılar, “şanslı gruba düştünüz” benzeri yorumlarda bulundular. Sonuçta hepimiz insanız ve bu bizimde kafamıza yerleşiyor bir şekilde. Öteki grup gerçekten zor bununla beraber bizde öteki grupta olsaydık buna hazır olurduk. Sezon öncesi oynadığımız hazırlık karşılaşmalarına bakarsak ilk dört maçı kaybettik daha sonra dokuz maç kazandık. Çok üst düzey takımlarla oynamasak da kazanma alışkanlığını kazanmıştık. Ondan sonra bir anda işler kötü gidince toparlayamadık.

3SAYI: Sence dörtlü final’e kimler kalır?

Serhat UĞUR: Optimum TED Ankara Kolejlilerin kesin gideceğini düşünüyorum. Eğer Vestelspor sezon başında ki formunu yakalarsa Vestelspor’un orada olabileceğini düşünüyorum. Mahir’in geri dönmesi ve yeni gelen yabancı oyuncunun uyum grafiği ile Uşak Üniversitesi oraları zorlayabilir. Genç Banvitliler, Kepez Belediye maddi zorluklara rağmen çok iyi mücadele ediyor, eğer bu şekilde giderlerse onlar orada olabilir, Selçuk çok şansızlıklar yaşadı onlar toparlarlar ise olabilir. Hacettepe her ne kadar geçen sezon oynadıkları kadroyu çoğunlukla korudular, onlar olabilir, Takviyeler yapılırsa, Genç Telekom’da dörtlü finalde kendine yer bulabilir.

3SAYI: Serhat Uğur’un beğendiğin ve beğenmediğin özellikleri neler?

Serhat UĞUR: En iyi özeliğim sahada olduğumu hissettiriyorum. Sayı üretemediğimde bile, başka bir özelliğim ile sahada olduğumu hissettirebiliyorum ve bu benim için önemli bir şey. En kötü özelliğim ise TBL’de hiç oynamamama rağmen bana kattığı en önemli artılardan biri bu sezon hakemlerle konuşmamaya çalışıyorum. Mesela her sezonda teknik fauller alıyordum, bu sene ilk yarı bitmek üzere henüz teknik faul almadım. Buna dikkat etmeye çalışıyorum. Sonuçta bizde insanız, onlarda insan her iki tarafta hata yapabilir. En kötü özelliğim bu ve bunu köreltmeye çalışıyorum. Sonuçta sahaya her şeyimi koymam iyi, hakemlerle konuşmam kötü özelliğim diyebilirim.

3SAYI: 2010 Dünya Şampiyonası’nın basketbolumuza yansımalarını nasıl görüyorsun?

Serhat UĞUR: Dünya Şampiyonası dolu tribünlere oynandıktan sonra, lig yine boş tribünlere oynanılacak diye düşünülürken, Fenerbahçe Ülker dolu tribünlere oynuyor, maçtan önce 15000 bilet satılıyor. Efes belli bir seyirci potansiyelini Euroleage maçlarında yakalıyor. TBL’de ise geçen seneye oranla daha fazla seyirciye ulaşıyor.  Galatasaray Cafe Crown ve bir çok takımı daha buraya koyabiliriz. Bunun %100’ü Dünya Şampiyonasına bağlı olmamakla beraber takımların hedeflerinin ve dolayı ile bütçelerinin yüksek olması da bir etken. Gene de asıl etken Dünya Şampiyonası’nda gelen başarıdır.

3SAYI: Sponsorluk ve müessese takımları için ne düşünüyorsun?

Serhat UĞUR: Tabii ki çok şey değişir. Örneğin Fenerbahçe Ülker’de, Ülker grubunun çok büyük bir desteğini görüyoruz ve oradan gelen rakamlar sadece basketbola yansıtılıyor. Bu yüzden bence çok başarılılar çünkü voleybolda da aynısını yapıyorlar. Sponsor neye sponsor olduysa kaynağı oraya veriyorlar. Mesela Banvit, Efes Pilsen, Galatasaray Cafe Crown, Türk Telekom, Beşiktaş Cola Turka, şu an aklıma gelen ilk isimler. Baktığınızda yukarıda olan takımlar istisnalar hariç, hep müessese takımları.

3SAYI: Peki bir daha TBL?

Serhat UĞUR: Sonuçta orası tam anlamıyla profesyonel. Birde yaşımın da bu konuda daha genç olduğunu düşünüyorum. Yani tekrar oralara ulaşabileceğimi düşünüyorum. Ama en büyük isteğim TB2L’de oynadığım takımın lige çıkmasında destek vermek ve o takımla TBL’de yer almak.

3SAYI: TB2L’de antrenörün oyuncu ve takım üzerinde ki etkisi ne kadardır?

Serhat UĞUR: TB2L, TBL’ye göre bu konularda daha amatör. Çünkü oyuncuların birçoğu yaşayabileceği kadar maaş alıyorlar ve bununda stress’i çok oluyor. O zaman da yanlarında, arkalarında birini görmek istiyorlar, bu da antrenörleri oluyor. O yüzden ben TB2L’de antrenörün oyuncuyla diyalogunun iyi olduğu zaman, takımı başarıya taşıyacağına inanıyorum. Bence birebir diyalogun etkisi çok fazla. Takım üzerinde de öyle, çünkü onun ağzına bakıyorsunuz, maç zora girdiğinde bireysel ve takım olarak bana/bize bir yol gösterse de bu dar boğazdan çıkalım iye düşünüyorsunuz.

3SAYI: Model aldığın bir oyuncu var mı?

Serhat UĞUR: Ben Marcus Brown’u beğeniyorum, gerçi biraz yaşlandı ama hala Euroleage’de oynuyor. Özellikle o Efes ve CSKA’da oynadığı dönemlerde hem takımın skor yükünü çekerken hem de karşı takımın en önemli oyuncusunu tutmakla mükellefti. O yüzden onu çok beğeniyorum ve öyle oyunculara çok saygı duyuyorum.

 

Röportaj: Emre Dağdelen ,3SAYI Basketbol Dergisi

 

Carmelo Takası ve Beklentiler

Bu sezon maçlardan bile daha fazla konuşulan, tartışılan tek bir şey vardı : olası bir Carmelo Anthony takası. Evet, bu oldu ama istenen şekilde mi ? Kim karlı ? Ne değişti ? Bu soruların hepsine kendi adıma cevap aradım, bunun sonucunda da bu yazı ortaya çıktı.

Takas ;

Denver :  Wilson Chandler, Raymond Felton, Danilo Gallinari, Timofey Mozgov, 1 ilk tur draft hakkı ve 3 milyon dolar nakit.

New York :Carmelo Anthony, Chauncey Billups, Shelden Williams, Anthony Carter ve Renaldo Balkman.

Bunun yanında New York ile Minnesota arasında da ufak bir takas oldu. Knicks Anthony Randolph ve Eddy Curry’yi göderirken Minnesota’dan Corey Brewer’ı aldı. Ama ben asıl takas üzerinde durmak istiyorum.

KİM NE KADAR KARLI ?

Değerlendirmeye takasın esas adamının gittiği takım ile başlayalım, New York Knicks. New York için Carmelo’yu almak sanılandan çok daha fazla önemliydi aslında. Çünkü geçen sene LeBron söylentileri çok vardı ve sonunda LeBron Miami’ye gitti. Genel tabloda New York başarısız dendi(Sadece bu olay hakkındaki politikadan bahsediyorum). Eğer bir de Carmelo’yu alamamış olsaydı New York özellikle son 1 aydır NBA’de en çok konuşulan olay buyken, yerden yere vurulurdu. Carmelo ve LeBron arasında bir de fark var. LeBron asla çıkıp da ‘Ben New York Knicks forması giymek istiyorum’ demedi. Ama Melo dedi. Bunun üzerine taraftar baskısı da eklenince Carmelo’yu almamak Knicks’in saygınlığına en büyük darbeyi vururdu.

Peki hepsi tamam da Denver’dan şimdi ya da yıl sonunda bi şekilde zaten ayrılacağı bilinen Carmelo için 2 ilk beş oyuncunu, 6. adamını ve gelecek vaadeden bir uzunu vermek gerekir miydi ?

Aslında bu sorunun cevabını bir eşleştirmeyle aramak istiyorum. Takas öncesi Knicks(Felton-Fields-

Gallinari-Amare-Mozgov) ve takas sonrası Knicks(Billups-Fields-Carmelo-Amare-Turiaf).

New York her ne kadar çok önemli oyuncularını vermiş olsa da takas sonrası daha iyi bir takım görüntüsünde olmaları bekleniyor(en azından kağıt üzerinde). Takas öncesi ilk 5, 28-26  ile All-Star arasına girdi. Yeni ilk 5 daha iyisini yapabilir mi ? Kesinlikle yapabilir.

Billups – Felton değişikliği üzerinde hiç durmadım, çünkü gerekmiyor bile. Billups şampiyonluk yaşamış ve playofflarda baya bi zaman geçirmiş, dolayısıyla o havayı bilen bir oyuncu. New York’un da hedefi bu takasla playofflarda başarı bazlı olduğundan bu kesinlikle takıma olumlu yansıyacaktır. Ama Billups 34 yaşında ve belki de son 2 yılını oynuyor. Başarı bu kadar yakın zamanda mı bekleniyor sorusuna 2. kısımda değineceğim.

Tüm bu faktörler ele alındığında bana göre New York iyi bir takas yapmıştır. Eskisine göre daha iyi bir ilk 5’i ve 2 süperstarı var.

Şimdi sıra geldi Nuggets’a. Nuggets açısından öyle uzun uzun konuşacak bir durum yok. Gitmek isteyen Carmelo’ya karşı 3 tane maç başına sayı ortalaması en az 15 olan ve aralarında en büyüğü 26 yaşında olan oyuncu + Mozgov. Her ne kadar yıldız kaybetmek Denver’a bir darbe olacaksa da Nuggets alabileceği en iyi karşılığı aldı ve Melo’nun eksikliğini en aza indirgediler. Dolayısıyla Nuggets yapabileceği en iyi takası yaptı.

GELECEKTE NELER OLACAK ?

Yine New York’la başlıyorum ve kısacası yakın gelecekle ilgili herhangi bir değişiklik olacağını düşünmüyorum. Bu seneyi baz alırsak New York’un playofflara 6 ile 8. sıralar arasında gireceği görüntüsü var. Dolayısıyla ilk turda eşleşecekleri takımlar, son 3 yılda 1 şampiyonluk ve bunun dışında 1 final oynayan Boston, Wade-LeBron-Bosh üçlüsünün şampiyonluğa aç takımı Miami, Dwight Howard’lı ve oturmuş bi sistemi olan(kısacası son 3 yıldır playofflarda nispeten başarılı) Orlando ve çok hayati sakatlıklara rağmen doğu zirvesine oynayan inanılmaz kenetlenmiş Bulls. Bunların hangisini eleyebilir ki ilk turu geçsin.

Biraz daha geniş çaplı bakarsak, en azından önümüzdeki 3-4 yıl için, Bulls şampiyonluk kalibresinde bir takım olmak için oynuyor ve gelecek yıllarda buna kesinlikle adaylar. Orlando artık Howard’ın etrafına doğru oyuncuları doğru sistemde yerleştirmesini biliyor, ya da aksini düşünenler var ise öğrenmelerine çok az kaldı. Miami’yi anlatmaya gerek yok, önümüzdeki 5 sezonda öyle yada böyle favoriler. Bir tek Boston zamanın yanında değil de karşısında olan taraf(ki o da önümüzdeki yıl için de geçerli olacağını düşünmüyorum, belki 2-3 sene sonra).

Bu görüntüde New York bu kadroyla bile geçtim şampiyonluk adayını, Doğu Finali adayı bile henüz değil. Bu takas elbette ki başarı için yapılmış bir takastır ama asıl sebep başarıdan da önce New York’ a ‘artık bir şansımız var’ inancını ve heyecanı aşılamak. Ama sadece şans.

Denver’a gelirsek tablo pek iyi değil. Batıda yedinciler ve bu akşam oynayacakları Memphis maçını kaybettikleri koşulda(Carmelo ve Billups’sız oynayacaklar) birden dokuzuncuşuğa düşüyorlar. Elde ettikleri oyuncuların hepsi çok kaliteli ve gelecek vaadediyorlar. Ama bu sezon ne kadar sürede şehire, yeni koçlarına, yeni takım arkadaşlarına alışacakları çok önemli. Zira, Utah’ın playofflara girme şansının kalmadığını düşünen biri olarak Denver’ı sene sonunda 8. sırada görebiliyorum. Bu durumda 8. lik için tek ciddi rakipleri Phoenix. (Memphis’i saymadım çünkü onlara 7. lik daha yakın).

Tüm bu değerlendirmelerime göre şunu söyleyebilirim ki, bu takas çok büyük bir takastı, özellikle takımlardan birinin New York olması ve içinde Carmelo Anthony’yi barındırması açısından. Ama tüm NBA bazında ne değişti derseniz eğer cevabım şu olurdu ‘HİÇBİRŞEY’

Sabırla bu nispeten uzun yazımı okudğunuz için teşekkür ederim. Sıra artık New York maçlarını izlemekte..

İsmail Beleş Röportajı

İsmail Beleş, basketbol camiasının tanıdığı ve sevdiği değerli antrenörlerimizden birisidir. 1961 Balıkesir doğumlu olan İsmail Beleş, Bursa Erkek Lisesini bitirdikten sonra, Yabancı Diller Yüksek Okulu İngilizce Bölümünü ve Ankara 19 Mayıs Gençlik ve Spor Akademisini bitirdi.

Basketbola 1972 yılında Tofaş’da başlayan İsmail Beleş, Tofaş’ın yanı sıra Oyak Renault altyapısında da oynadı. Daha sonra Ankara Ziraat ve Ankaragücü takımlarında forma giydi. Oyunculuk kariyerinde TB2L’ye kadar yükseldi.

1984 yılında Tofaş’ta antrenörlük kariyerine başladı ve 9 yıl boyunca küçük, yıldız ve genç takım antrenörlüğü yaptı. Tofaş’ta görev alırken 2 kez Türkiye şampiyonluğu yaşadı. A Milli takım seviyesinde görev almış birçok oyuncunun yetişmesine ciddi emeği vardır. Daha sonra Oyak Renault’da 6 yıl görev alan İsmail Beleş, Oyak Reanult’da A takım asistan koçluğu yaparken aynı zamanda da altyapı antrenörlüğüne de devam etti. Bu arada 1981 doğumluların Yıldız Milli Takım antrenörlüğünü 2 yıl ve 1982-1983 doğumlularında Ümit Milli Takım antrenörlüğünü yaptı.

Artık A takım baş antrenörlük kariyerinin başlama zamanı geldiğine inanan İsmail Beleş Karaman Bifa’da TB2L’de antrenörlük kariyerine başladı ve orada 1 yıl görev aldı. Daha sonra Gemlik ile anlaştı ve EBBL’den namaglup olarak TB2L’ye yükselme başarısını gösterdi, Daha sonra 3 yıl aynı takımla TB2L’ye devam eden İsmail Beleş ligde 3. olarak TBL’ye çıkma hakkı elde etmesine rağmen Gemlik, Oyak Renault yönetiminin bir takım TBL’de, bir takım TB2L’de olması kararı aldı(Gemlik, Oyak Renault’un ikinci takımıydı). Gemlik’ten sonra, 2 sezon Gaziantep’i, 1 sezon TED Ankara Kolejlileri, 2 yıl arayla Selçuk Üniversitesini, 2 yıl Bursa Basket’i, çok kısa bir süre Vestelspor’u ve 2010-2011 sezonunda Giresun’dan gelen teklife olumlu yanıt verdi ve EBBL temsilcisi Yeşil Giresun Belediyespor’u çalıştırıyor.

3SAYI: 2010 Dünya Şampiyonası’nın Türk Basketbolu’na yansımaları nasıl olmuştur?

İsmail BELEŞ: Bence en büyük etkisi Efes Pilsen-Panathinaikos maçında görüldü. Fenerbahçe maçında salonu dolduran 16000 seyirci hadi Fenerbahçe iyi oynuyor diye maça geliyordu bununla beraber Efes Pilsen maçında 8000–9000 seyirci olmasını A Milli takımımızın Dünya Şampiyonasındaki başarısına bağlıyorum. Aileler çocuklarını tekrar basketbola yönlendirdi. Bu başarıdan sonra yatırımlarda çoğaldı ve daha çok genç basketbola yöneldi diye düşünüyorum.

3SAYI: Bu sezon EBBL’de bir takım çalıştırıyorsunuz. TB2L ile EBBL arasında ne gibi farklılıklar var?

İsmail BELEŞ: TBL ile TB2L arasında nasıl fark varsa, TB2L ile EBBL arasında o kadar büyük bir fark var. Bir kere TB2L’de oynamak istiyorsan EBBL’de oynamak zorundasın. Bizim gibi 1 sezon EBBL’de bulunmaya çalışan ve TB2L’ye çıkmaya çalışan 10 tane takım vardır diye düşünüyorum. Ayrıca EBBL’de bulunalım 8–10 maç yapalım, bölgemizde bulunan gençler spor yapsın diye düşünen kulüplerde var. Zaten bu kulüpler her yıl bölgesel ligde oynuyorlar. Aslında EBBL’nin Anadolu’ya çok büyük bir faydası var. EBBL’nin hedeflerinden bir tanesi de oyuncuları basketbola çekmek ancak biraz önce de söylediğim gibi bizim gibi 1 sezon içinde bir üst lige çıkması gereken takımlarında oynaması gereken bir lig. Bu urum olunca çok farklı sonuçlar ortaya çıkıyor. Hakikaten çok zayıf takımlar var. Yani şöyle bir skor olabilir mi 30’a 150? Eğer sahada böyle bir sonuç varsa o takım hiçbir şey yapmıyor demektir. Hedefi olan takımlarla bu tür takımların oynadığı karşılaşmalar göze hoş gelmese de yapak bir şey yok.

3SAYI: Beraber çalıştığımız dönemde de kendi gözlemlediğim bir düşünceyi soruya dökmek istiyorum. Siz genç oyunculara korkmadan ve çekinmeden sorumluluk veriyorsunuz, sizi bu düşünceye iten faktörler nelerdir?

İsmail BELEŞ: Evet, seninle beraber Vestelspor’da çalıştık sen menajer bende antrenördüm. Benim basketbol felsefemde agresiflik var, genç oyuncularda coach’un düşüncelerini de fikirlerini de daha çok sahaya yansıttıkları için, ben genç oyuncuyu tercih ediyorum. Ancak, hedefe gitmek için tecrübeli oyunculara mutlaka ihtiyaç var. Ben hedefe giden yolda genç ve tecrübeli oyuncuları mix yaparak sahaya sürmeyi çok seviyorum. Sanırım ben birazda iddialıyım, bir yerde az oynayan bir oyuncuyu alıp oynatırım ve adam ederim diye düşünüyorum, bunda da başarılı olduğuma inanıyorum.

3SAYI: Türk takımlarının Avrupa da ki başarıları hakkında ki düşünceleriniz nelerdir?

İsmail BELEŞ: Türk takımlarının son yıllarda Avrupa da kazandığı başarılar ekonomiyle alakalı. Efes Pilsen’in, Fenerbahçe Ülker’in, Türk Telekom’un Beşiktaş Cola Turka’nın, Galatasaray Cafe Crown’ın bütçeleri hakikaten çok yüksek ve Avrupa da sayılı takımlarda bu bütçeler var. Birde uluslar arası karşılaşmalarda an başarılı olduğumuz takım sporunu basketbol olarak geliyor bana, yanılıyor muyum bilmiyorum ama? Artık Türk basktbolu küçükler, yıldızlar, gençler, ümitler seviyesinde bana göre Avrupa’nın üstüne çıkmak üzere. Yaş küçültme olmadan, hakikaten bu federasyon yaş küçültmeyi ortadan kaldırdı. Yaş küçültme olmadan altyapılarda alınan uluslar arası başarılar, ilerleyen yıllarda A takımlara da yansıyor. Artık iyi yabancı oyuncularda bizim takımlarımızı tercih ediyor. Tabii bu ekonomi ile ilgili ama eskiden İtalya, İspanya, Yunanistan’ı tercih ederlerdi, şimdi bu tercih bize doğru kaydı. Ayrıca artık çok yabancılı bir lig oynanıyor, bu da Avrupa da alınan başarılarda önemli bir faktör.

3SAYI: Aynı zamanda eğitmen kimliğinizde var. Bu kimlik, antrenörlüğünüze nasıl yansıyor?

İsmail BELEŞ: Ben Uludağ Üniversitesi’nde Beden Eğitimi aynı zamanda hocaydım. Bu arada bu yazda emekli oldum. Öğrencilerle muhatap olmak veya öğretmen olmak hakikaten antrenörlüğüne yansıyor. Daha çok öğretme yoluna gidiyorsun Öğretmen olmayan antrenör, öğretmez mi? Öyle bir şey değil. Çocuklara biraz daha öğretmen gibi yaklaşıyorsun, bununda benim için bir avantaj olduğunu söyleyebilirim. Daha çok anlatıp, daha ince detaylara iniyorsun, zaten basketbolda ki başarı detayla ilgili. Öğretmenlik artı bir avantaj sağladı.

3SAYI: Sizce TB2L’nin dörtlü final adayları kimler olabilir?

İsmail BELEŞ: Şu an, Optimum TED Ankara Kolejliler, Hacettepe Üniversitesi, Vestelspor, Kepez Belediye, Selçuk Üniversitesi gibi görüyorum.

3SAYI: Alttan gelen yeni antrenörlere neler tavsiye edersiniz?

İsmail BELEŞ: Yeni yetişen antrenörlere ilk söyleyeceğim şey bir yerde çalışmaya başlasınlar ve kaç lira alacağız diye sormasınlar. “Merhaba, gel antrenörlük yapar mısın?” diyorsun, “ağabey ben kaç lira alacağım?” diye soruyorlar. Biz başladığımız zaman değil kaç para alacağız, ne yapacağız emir kulu gibiydik. Çok çalışmaları lazım para arkadan gelir. Ayrıca antrenörlük mesleğinden herkes çok para kazanamıyor. Para kazanmak için birazda şansa ihtiyaç var. Çalışmak, çalışmak, çalışmak. Birde inceleyecekler nerede olursa olsun maç izleyecekler, internete girip okuyacaklar, yurtiçi ve yurt dışında seminerler takip edecekler ve büyükleriyle antrenör ağabeyleri ile oturup konuşacaklar. Sürekli fikir alışverişinde bulunacaklar. Bunu en çok Yugoslavlar yapıyor. Ben bu konuda onları çok beğenirim. Oturuyorlar masaya herkes fikirlerini söylüyor ve orada ki gençlerin tecrübelilere saygısını Avrupa’da hiçbir yerde göremiyorum. İnan imreniyorum o Yugoslavlara. Onun için birbirlerini çok tutuyorlar. Hiç işsiz kalan Yugoslav antrenör görüyor musunuz? İster Bosnalı,

ister Sırp, ister Hırvat, ister Sloven olsun hiçbir antrenör ya da oyuncu boşta kalmaz birbirlerini tutarlar, desteklerler bu da zaten Türkiye’de de görülüyor.

3SAYI: Son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

İsmail BELEŞ: Şunu söylemek isterim, ben 26 yıldır antrenörlük yapıyorum. Türkiye’de de birçok kulüpte görev aldım. Yöneticilerin kendilerini geliştirmesi lazım. Daha reel düşünmeleri lazım. Birde ben para verdim, her şeyi ben bilirim dememesi lazım yöneticilerin. Biz antrenör ve sporcular zaten yöneticilerimize onlar bu işe yatırım yaptıkları ve bu işe para harcadıkları için onlara saygı duyuyoruz zaten, bu çok önemli. Onlarda bizi sayacaklar, bize güvenecekler. İnsan takımlarının başına getirdikleri antrenörlere sonuna kadar güvenir. Antrenör çalışkan değilse, sahtekarsa zaten görevine son verilir ama bir iki maç kaybeden antrenörün görevine son verilmemeli.

Röportaj: Emre Dağdelen, 3SAYI Basketbol Dergisi

2011 MVP’si Daha Şimdiden Belli mi?

Sezonun yarısından biraz fazlasını geride bırakmış durumdayız ve MVP tartışması da en az playofflar kadar ilgi gören bir konu durumunda. LeBron üstüste 3. kez MVP olabilecek mi ? Yoksa bu ödülü hakeden isim Noah ve Boozer eksikliklerine rağmen Chicago Bulls’un doğu zirvesinden sadece 2 maç aşağıda olmasını sağlayan Derrick Rose mu ?

Bu iki en çok öne çıkan ismin arkasından da Dwight Howard, Kevin Durant ve Kobe Bryant geliyor. Tahminimce Dallas’ın yükselen performansıyla Nowitzki de bu listeye girer.

Benim kişisel tercihim kesinlikle D.Rose. Belki oyun stiliyle örnek bir oyun kurucu olmayabilir ama bir oyuncunun takımına verebileceği herşeyi verebiliyor. İnanılmaz verimli oynarken Bulls’a, takımının 2. ve 3. en iyi oyuncularının eksikliğini bile nispeten hissettirmedi (Maç sonuçları da bunu doğrulamakta). Ama ;

MVP LeBron James

Normal sezon bugün sona erse MVP büyük ihtimal Lebron James seçilecektir. Nedenlerine gelirsek :

Son 20 yılda seçilen MVP’lere bakarak şunu söyleyebiliriz ki bu ödül genellikle maçlarının yüzde 75’ini veya üstünü kazanan takımların en iyi oyuncusuna veriliyor.

Ayrıca aranan bir diğer şart da genellikle skor olmak üzere herhangi bir istatistik türünde(skor,asist,rebound) lider olmak. Ya da PER’de (Player Efficiency Rating) üst sıralarda bir yer edinmek.

Son 20 yılın istatistiklerine göre; 17 MVP sezonu birinci ya da ikinci tamamlayan takımdan seçilirken, 2 MVP sezonun üçüncü bitiren takımdan ve 1 MVP de sezonu dördüncü bitiren takımdan seçilmiştir (2005-2006 yılı MVP’si Steve Nash).

MVP’nin seçildiği takımın sezonda kazandığı maç sayısı ortalama 62’dir. Bu da yaklaşık yüzde 75 kazanma yüzdesine tekabul etmektedir. (1998-1999 lokavtı hariç istatistikler)

Yani kısacası son 20 yılın istatistiklerine bakarsak yüzde 75 ortalamaya ulaşamayan ve ilk 4’e giremeyen takımlardan MVP hiç seçilmemiş.

Bunu günümüze uyarladığımızda 19 Şubat 2011 itibariyle ligin ilk 4 takımı;

1.San Antonio 46-10 (yüzde 82)
2.Boston Celtics 40-14 (yüzde 74)
3.Miami Heat 41-15 (yüzde 73)
4.Dallas Mavericks 40-16 (yüzde 71)

Bu 4 takımın ardından da Lakers ve Chicago gelmekte.

Yani MVP bugün seçilecek olsa en gerçekçi isimler Ginobili, Kevin Garnett, LeBron James ve Dirk Nowitzki olur.

Player Efficiency Rating yani oyuncu veririmlilik puanına göre ligin en iyi oyuncusu LeBron James.

2+2=4 kadar kolay bir formülle, düşünmeye bile gerek kalmadan LeBron 3. kez üstüste MVP olacak.

Player Efficiency Rating’de LeBron’dan bir sonra gelen isim ise Dwight Howard, ardından Chris Paul ve sonra sırasıyla Kobe Bryant ve Dwyane Wade. İlk 5 isimden sadece LeBron ve Wade ligin en iyi 4 takımı arasında girmekteler.

Benim favori seçimim Rose ve D.Howard için bir MVP şansı varsa tek çareleri daha çok maç kazanmak ve ilk 4’e girmek.. Bunun da olma ihtimalini düşünürsek 2011 MVP’si Daha Şimdiden Belli.

Cihat Cemal Özdemir

NBA All Star 2011 Doğu Künyesi

NBA All Star 2011 Doğu takımı kadrosuna yakından göz atalım.

LeBron James ( 7 kere All-Star 2005–20011, All-Star MVP 2006, 2008 )

Ligdeki 2. yılından bu yana All-Star unvanı ile ödüllendirilen Kral James bu özel görsel şölende belki de en çok görülmek istenen isim. Muazzam atletikliği ve üst düzey saha görüşü ve paslarıyla seyircilerin beklediği göz ziyafetini en iyi sunabilecek adam.

Dwyane Wade ( 7 kere All-Star 2005–2011 All-Star MVP 2010 )

Ligin kalitesini son derece arttıran 2003 Draftının bir başka yıldızı Wade 2 milyondan fazla oy alan 4 isimden birisi ve en çok oy alan 4. oyuncu. Savunmanın son çeyreğe bırakıldığı bu maçta yetenekleriyle seyirciyi en iyi coşturabilecek oyunculardan birisi.  Dwyane Wade bu şovu sevip ondan keyif alırken seyirciyi de son derece keyiflendiriyor.

Dwight Howard (5 kereAll-Star 2007–2011)

2 milyon oy barajını aşmayı başaran bir başka isim ise Dwight Howard. Howard da bu tür etkinlikleri çok seven bir oyuncu. Geçen yıl olduğu gibi Howard’dan yine üç sayılık basketler izleyebiliriz. Bu maçta bolca alley-oop yapıp iş ciddiye bindiğinde dengeyi Doğu tarafına kaydırmak için pota altını Amar’e ile karartacaktır.

Derrick Rose ( İlk kez All-Star 2011)

All-Star olma şerefine kariyerinde ilk kez ulaşan Derrick Rose ligin en iyi oyuncularından birisine dönüştü. Onu top sürerken izlemek gerçekten çok keyifli… Crossoverları çok estetik görünüyor ve konu atletiklik olduğunda onun eline su dökebilecek oyuncu sayısı son derece az.

Amar’e Stoudemire ( 6 kere All-Star 2005, 2007–2011)

Bu yıl New York formasıyla doğu konferansına geçiş yapan Amar’e sevgili koçu Mike D’Antoni’ye ve Knickerbockers yıllardır aradığı yıldızına kavuştu. Knicks formasıyla Amar’e büyük bir yükümlülüğün altına girdi ve gerçek bir superstar gibi oynayıp takımını sırtına aldı. Sayısız oyuncunun üstünden smaç vurup bolca poster malzemesi ortaya çıkaran Amar’e geceye keyif katması beklenen isimlerden.

Chris Bosh ( 6 kere All-Star 2006–2011 )

Miami sezona kötü başladığında en çok eleştirilen oyuncu, kendini çok geri plana atan Chris Bosh oldu. Üst düzey bir guard ile takas edileceği dedikoduları dolaşırken takım kazanmaya başladı ve dedikodular kesildi. Bosh Miami hücumunun en kritik parçası. O olmadığında takımın içeride hiçbir silahı kalmıyor ve savunulması daha kolay bir takım oluyor. Bosh sahada olduğu dakikalarda Wade ve LeBron’un etkinliğinin çok daha fazla artıyor. Bosh atletik yetenekleriyle seyirciyi bu gece heyecanlandırabilecek oyunculardan birisi.

Ray Allen ( 10 kere All-Star 2000–2002, 2004–2009, 2011)

Lig tarihinin en çok üç sayı atan oyuncusu unvanını alan Ray Allen 36 yaşına basmasına birkaç ay kala kariyerinin en efektif yılını geçiriyor. 17.5 sayı ortalamasını %50 saha içi %45 üç sayı ortalamalarıyla tutturan Allen Boston’un lig 2.si olmasında büyük pay sahibi.

Rajon Rondo (2 kere All-Star 2010–2011)

Boston Celtics 2007 yazında büyük üçlüsünü kurarken guard konusunda tereddüt etmişlerdi. Delonte West Rajon Rondo ikilisi arasında hangisinin Ray Allen takasında kullanılacağı düşünülürken savunması çok daha kuvvetli olan Rondo tercih edildi. Celtics kritik bir karardan son derece karlı çıktı. Son 2 yılki oyunuyla Boston’da büyük üçlü değil dörtlü olduğunu kanıtladı. İlk beşteki diğer 4 isim 90 binden fazla sayıya imza atmış oyuncular ancak Rondo bu eski toprakları çok doğru yerde topla buluşturuyor. Henüz 24 yaşında ve 13 assistle oynarken top çalma krallığında 2. sırada bulunuyor.

Paul Pierce (9 kere All-Star 2002–2006, 2008–2010)

Uzun yıllar çok kötü Boston kadrolarını sırtına almış olan Paul Pierce hak ettiği değeri göremeden kariyerinin biteceğini düşündüğüm bir yıldızdı. Lotaryalık kadroları playoffa taşır, sürpriz şekilde takımına tur atlatır ya da rakibe kök söktürüp gerekli anlarda muazzam performanslar sergilerdi. Neyse ki Boston kadroya takviyeler yaptı ve Pierce kazandığı başarılarla hak ettiği değeri görüyor. Kariyer rekorlarını ligin en iyi takımlarına ve en iyi oyuncularına karşı kırmış olan Paul Pierce için bolca yıldızın olduğu bu maçlar çok uygun bir ortam.

Kevin Garnett (14 kere All-Star 1997–1998, 2000–2011 All-Star MVP 2003)

Kötü çocuk Kevin Garnett şu günlerde saha içindeki aşırıya kaçan sertliğiyle gündeme gelse de aslında bu artık inanılmaz boyutlara ulaşan kazanma azminin sonucu. Kariyerinde 1200 e yakın maç oynamış 11 sezonu 40 dakika ortalamayla geçmiş olan 34 yaşındaki Garnett’in performansı onun kalitesinde bir oyuncu için düşük olsa da vücudu yıllarca inanılmaz yükler taşıdı. Belki bu maçta eskisi gibi gözleri boyayamayacak olsa da Boston Celtics için hala çok önemli bir parça ve savunma direncinin temeli. Kevin Garnett’i gençlere hatırlatmakta fayda var. Garnett iyiyken gerçekten iyiydi sıradan bir yıldız gibi değildi. 24 sayı 14 ribaund 5 assist 1.5 top çalma 2.2 blok ile bu ligin tarihinde gördüğü en iyi sezon performanslarından birisine 2003–2004 sezonunda imza atan Garnett Larry Bird ile birlikte 5 sezon arka arkaya 20 sayı 10 ribaund 5 assistin üstüne çıkabilmiş tek oyuncu.

Joe Johnson (5 kere All-Star 2007–2011)

Bu yazın en eleştirilen hareketlerinden birisi Atlanta tarafından Johnson’a verilen 120 milyon dolarlık kontrat. İlerleyen yıllarda bu kontrat Atlanta’nın başını ağrıtacaktır. Johnson’ın şu anki oyunu yılda 20 milyon doları hak ediyor mu o bile tartışılır. Johnson bir takımı normal sezonda sırtında taşıyabilecek yeteneklere sahipken playofflarda şapkadan tavşan çıkarmasını bekleyeceğiniz bir oyuncu değil.

Al Horford (2 kere All-Star 2010, 2011 )

Oyununu her yıl ilerleten Horford, bu yıl sayı üretimini ve asistlerini arttırarak takımına verdiği katkıyı arttırdı. Horford inanılmaz atletik ve ya pozisyonuna göre çok hızlı bir oyuncu değil. Ancak Horford bu oyunu biliyor ve yetenekleri çerçevesinde akıllı işler yapıyor.

NO. Oyuncu (Takım) Pozisyon Doğum Tarihi Şehir
6 * LeBron James (Miami) F 12/30/84 St. Vincent/St. Mary HS
1 * Amar’e Stoudemire (New York) F 11/16/82 Cypress Creek HS (FL)
3 * Dwyane Wade (Miami) G 01/17/82 Marquette
1 * Derrick Rose (Chicago) G 10/04/88 Memphis
12 * Dwight Howard (Orlando) C 12/08/85 SW Atlanta Christian Academy (GA)
20 Ray Allen (Boston) G 07/20/75 Connecticut
1 Chris Bosh (Miami) F 03/24/84 Georgia Tech
5 Kevin Garnett (Boston) F 05/19/76 Farragut Academy HS (IL)
15 Al Horford (Atlanta) C-F 06/03/86 Florida
2 Joe Johnson (Atlanta) G 06/29/81 Arkansas
34 Paul Pierce (Boston) F 10/13/77 Kansas
9 Rajon Rondo (Boston) G 02/22/86 Kentucky
Head Coach: Doc Rivers (Boston)

3SAYI Dergisi, Sinan Cem Civili

NBA All Star 2011 Batı Künyesi

NBA All Star 2011 Batı takımının kadrosuna yakından göz atalım.

Kobe Bryant ( 13 kere All-Star 1998, 2000–2011 All-Star MVP 2002, 2007, 2009)

Kariyeri başarılarla ve ışıkların altında, ilgi odağının merkezi olarak geçen Bryant için All-Starlar alışık olduğu bir ortam. Ne kadar seyircisinin önünde maça çıkacak olsa da şu günlerde All-Star maçı Bryant’ın aklında çok geri sıralarda. Yine de elinden geldiği kadar bu gecenin keyfini çıkartmaya çalışacaktır ancak seyirciyi ne kadar keyiflendirir bilinmez. Maçta güzel hareketler yapmak için ekstra çaba harcamasını pek beklemiyor. Kobe’nin ne yapacağı belli olmaz. 2003 All-Star da boş hücumda basit bir turnike atıp bir kaç pozisyon sonra Jordan’ı bloklamak için efor sarf edebilecek kadar bazı şeyleri kanıtlamaya kafayı takmış bir oyuncu.

Kevin Durant (2 Kere All-Star 2010, 2011 )

Kevin Durant’in rüya gibi kariyeri tüm hızıyla sürüyor. 22 yaşında Batıda en çok oy alan forvet oldu ve bu gecede ilk 5 başlayacak. Durant’den mesafe tanımayan şutlar ve bolca smaç izleyebiliriz.

Carmelo Anthony (4 kere All-Star 2007, 2008, 2010, 2011)

Sadece 4 kere All-Star olmasının büyük bir ayıp olduğunu düşündüğüm Melo’nun elinden 2 All-star maçını zamanında NBA çekip almıştı. Bütün takas dedikodularına ve takımdan ayrılmasına kesin gözüyle bakılmasına rağmen Melo’nun ortaya koyduğu mental dayanıklılık ve izlettirdiği basketbol övgüyü sonuna kadar hak ediyor.

Chris Paul (4 kere All-Star 2008-2011)

CP3 geri döndü, belki rakamları eskisi kadar etkileyici değil ancak hala saha da en doğru işleri yapan oyuncu. NBA’de bu konuda birinci sırada olduğunu düşündüğüm Paul bu yıl biraz daha az dakika süre alıp maçları da daha hafif bir arayla geçiriyor ve kendisini playoffa saklıyor. Chris Paul kalitesinde bir oyuncunun maçları hafif geçtiğindeki istatistikleri 16.5 sayı 9.7 asist 4 ribaund ve lig lideri olduğu 2.5 top çalma. Ayrıca Paul 3 sayı çizgisinin gerisinden önemli bir tehdide dönüştü.

Kevin Love (İlk kez All-Star)

En son Ben Wallace ve Dennis Rodmann’ın sergilediği ribaund performanslarını ortaya koyan Kevin Love bu oyunu ile David Stern tarafından ödüllendirilip Yao Ming’in yerine All-Star maçına çağırıldı. Kötü takımda olduğu için bu rakamları yapabildiğini söyleyen çokça insan var ancak kimse size kötü takımda olduğunuz için ribaundları vermiyor, çıkıp almanız gerekiyor. Rakipler fark açıldıktan sonra vidaları gevşetse de Love son derece yüzdeli bir şekilde şut atıp çok değerli bir oyuncu olduğunu gözler önüne serdi.

Manu Ginobili (2 kere All-Star 2005, 2011)

San Antonio’nun bu yılki başarısında en büyük payı Ginobili’ye verebiliriz sanırım. Özellikle kritik anlarda attığı basketlerle takımına gerekli yerlerde desteği sağlayan 33 yaşındaki Ginobili All-Star maçlarında seyirciyi ayağa kaldırabilecek oyunculardan.

Deron Williams (2 kere All-Star 2010, 2011)

Şu günlerde Sloan’ın 22 yıllık görevinden ayrılmasının nedeni olarak gösterilen Williams All-Star maçlarında görmek isteyeceğiniz türden bir oyuncu. Dribblingi, pasları ve smaçlarıyla seyirciyi coşturacak oyunculardan birisi.

Russel Westbrook (İlk kez All-Star)

Thunder’ın yükselen yıldızlarından Westbrook tahminlerin aksine iyi bir guard olma konusunda ilerliyor. Sayı üretimi üst düzey olan oyuncu takımı oynatma konusunda her yıl olumlu yol kat ediyor. Ligin en atletik kısalarından olan Westbrook’u bu gecede izlemek keyif verici olacaktır.

Dirk Nowitzki ( 10 kere All-Star 2002–2011)

NBA’e adını altın harflerle kazıyan Nowitzki Dallas’a bu yıl çok iyi bir başlangıç yaptırdı. 24-5 lik dereceye kadar ulaşan takım Caron Butler ve Nowitzki’yi sakatlıklara kurban vermeden önce Nowitzki’nin adı MVP adayları arasında en üst sıralarda konuşuluyordu. Butler hala yok ama Nowitzki döndü ve takım kazanmaya devam ediyor. Bu maçta Nowitzki bize inanılmaz smaçlar izletemeyecek olsa da onun oyununu izlemek her zaman keyif verici.

Paul Gasol (4 kere All-Star 2006, 2009-2011 )

Sezonun ilk 2 haftasının tartışmasız MVP’si Gasol’un oyunu ilerleyen haftalarda oldukça düştü. Lakers’dan iki oyuncu eklemek adına kadroya dahil edildiğini düşündüğüm Gasol’dan önce Lamar Odom’un bu gecede bulunmayı daha çok hak ettiğini düşünüyorum. Belki kendisini playoff a saklıyor, normal sezonda fazla efor sarf etmiyor ancak bunlar bir oyuncuyu All-Star maçına seçerken göz önüne alınmamalı.

Blake Griffin (İlk kez All-Star)

Tim Duncan’dan bu yana All-Star maçına çıkacak ilk çaylak olacak olan Griffin birçok basketbol severin bu gecede görmeyi isteyeceği birinci oyuncu. Pota yakınlarında havaya atılan her topu bir şekilde içine vurabilen Griffin bu gece seyirciyi en fazla coşturacak oyuncu olmalıdır.

Tim Duncan (13 kere All-Star 1998, 2000–2011 All-Star MVP 2000 )

Bu gecenin belki de en büyük ayıbı Duncan’ı kadroya dahil etmek oldu. Lig liderinden iki oyuncu seçmek adına yapılmış bu hareket ile Zach Randolp ve LaMarcus Aldridge’in haklarının yendiğini düşünüyorum. İlla ki Spurs’den 2 oyuncu olacaksa Tony Parker bu maça girmeyi Duncan’dan daha çok hak ediyordu. Duncan hala savunmada son derece önemli bir kuvvet ve maçların dengesini değiştirebilecek bir oyuncu. Maç başına 20 sayı rahatça atabileceğini düşündüğüm Duncan bütün enerjisini playofflara saklıyor çünkü takımının ona ihtiyacı yok. Peki takımının ihtiyacı olup bu ihtiyaç doğrultusunda takımlarını playoff potasında tutup 20 sayı 13.2 ribaundla oynayan Randolph ve 22 sayı 9 ribaund ile oynayan LaMarcus Aldridge’e yazık olmuyor mu?

NO. Oyuncu (Takım) Pozisyon Doğum Tarihi Şehir
21 * Tim Duncan (San Antonio) F 04/25/76 Wake Forest
35 * Kevin Durant (Oklahoma City) F 09/29/88 Texas
15 * Carmelo Anthony (Denver) F 05/29/84 Syracuse
24 * Kobe Bryant (L.A. Lakers) G 08/23/78 Lower Merion HS (PA)
3 * Chris Paul (New Orleans) G 05/06/85 Wake Forest
11 | Yao Ming (Houston) C 09/12/80 Shanghai, China
20 Manu Ginobili (San Antonio) G 07/28/77 Bahia Blanca, Argentina
16 Pau Gasol (L.A. Lakers) C 07/06/80 Barcelona, Spain
32 # Blake Griffin (L.A. Clippers) F 03/16/89 Oklahoma
42 # Kevin Love (Minnesota) F-C 09/07/88 UCLA
41 Dirk Nowitzki (Dallas) F 06/19/78 Wurzburg, Germany
0 # Russell Westbrook (Oklahoma City) G 11/12/88 UCLA
8 Deron Williams (Utah) G 06/26/84 Illinois
Head Coach: Gregg Popovich (San Antonio)

3SAYI Dergisi, Sinan Cem Civili

Grammy Turu

Grammy ödül törenleri Los Angeles’de Staples Center’da yapılıyor. Salonun törenler için hazırlanması, provalar vs. nedeniyle de salonun sahipleri Clippers ve Lakers, “Grammy Trip” adındaki deplasman turuna gidiyorlar.

Clippers tarafını anlatmayı kısa tutacağım zira neredeyse taraftarı yok ve çoğu kişi Lakers için bu yazıyı okuyordur.

Clippers turuna 4 Şubat’da Hawks yenilgisiyle başladı. Florida’ya geçen Clippers, Heat ve Magic karşısında da kaybeden taraf oldu. Turdaki ilk ve tek galibiyet 9 Şubat gecesi Knicks’e karşı geldi. Clippers, sonraki iki maçında da Cleveland ve Wizards’a kaybetti.

Bu maçlardan en ilginci Cavaliers maçıydı. 2 gece önce Knicks karşısında kazanmış olan Clippers, 26 maçtır kaybeden Cavaliers’ı yenmeyi başaramadı.

Turda 5 maçı kalan Clippers Bucks, Timberwolves, Thunder, Hornets ve Lakers. Son Lakers deplasmanı Grammy turundan sayılmaz sanırım.

Lakers için ise tur harika geçiyor. 5 Maçından 4’ünü kazandılar. Hornets, Grizzles, Celtics, Knicks galibiyetleri alan Lakers, dün gece Magic’e kaybetti. Önlerinde kalan deplasmanlar ise Bobcats ve Cavaliers gibi kolay takım.

Kazandıkları maçlardan en önemlisi kuşkusuz Celtics galibiyeti. Şampiyonluk yarışında en önemli rakiplerinden birine karşı kazanmış olmaları iyiye işaret.

Madalyonun diğer yüzü ise Magic maçı. Lakers önemli maçları kaybetme geleneğini Celtics’e karşı bozsa da, Magic karşısında tekrarladı.

Grammy turuna baktığımızda Lakers adına iyi bir turne olduğunu söyleyebiliriz. Lakers için eksik olan tek şey başarıya aç 1-2 oyuncu olabilir…

Anıl Kalay

EDBA’da Sağlık Kontrolü

İzmir’de faaliyet gösteren EDBA basketbol okulu forması giyen sporcular ve antrenörlerin bir bölümü yarıyıl tatilinde, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Basın Sitesi Semt Polikliniği bünyesinde yer alan “Spor Hekimliği’nde”  kontrolden geçti. Kan testleri, EKG ölçümleri ve rontgenleri çekilen sporcularımız daha sonra, Spor Hekimi Uzmanı, Uzman Dr. Seçkin Şenışık’ın kontrolünden geçti.

Böyle kaliteli bir hizmetin, sosyal sağlık güvencesi olan bütün sporcu ve bireylere ücretsiz olarak verildiğinden dolayı çok mutlu olduklarını söyleyen EDBA baş antrenörü Emre Dağdelen, “EDBA olarak gerek kurs kayıtlarında, gerekse sakatlık zamanlarında, sporcularımızı böyle güven duyabileceğimiz bir kuruma yönlendirebileceğimizi bilmek bizleri mutlu ediyor. Sayın Seçkin Şenışık nezdinde, kontrollerimiz sırasında bizlere destek veren herkese çok teşekkür ediyoruz” dedi.

 

Deron Williams ve Utah’ın Geleceği

Bu sıralar NBA’i takip eden herkesi en çok şaşırtan haber heralde Jerry Sloan’ın ani istifasıdır. Evet; ani çünkü Utah’la 1 yıllık sözleşme uzatmasının üstünden daha 1 hafta geçmemişti. Sonra TV’yi açıp bakıyorsunuz ve Jerry Sloan istifa etmiş.

Utah ile 23 yıllık koçluk kariyeri hakkında sayfalar dolusu hatta sayfayı falan geçtim kitaplar dolusu yazı yazılabilir. Utah Jazz deyince herkesin aklına ilk gelen isimdir Sloan. Öyle büyük bir isimdir ki bu haber sırf Utah’ı değil hemen hemen herkesi üzdü. Buna basın aracılığı ile üzüldüğünü belirten ya da saygısını ileten insanlar arasına John Stackton, Doc Rivers, Kyle Korver, Charles Barkley, LeBron James, Tracy McGrady, Dwyane Wade, Carlos Boozer ve bunun gibi birçok isim de dahil (Deron Williams bile).

Ben bu 23 yıla saygı duyuyorum ama bunun incelemesini yapmamayı yeğeliyorum çünkü konuşmak istediğim şey Utah’ın geçmişi yerine geleceği ve Utah’ın seçenekleri.

1. Deron Williams’ı Elde Tutmak

2 ucu keskin bıçak dedikleri bu olsa gerek. Deron Williams’ın da Sloan’un hemen ardından gitmesi taraftarları yıkabilir. Çünkü eğer Utah Williams’ı da kaybederse kısa ve hatta belki de orta vadede beklentilerini çöpe atmış olacak.

O zaman Williams gönderilmesin hanesine geçelim. Aslında bu daha da riskli çünkü bildiğiniz üzere bu istafa yüzünden şu anda taraftarlar, medya hatta organizasyondan bazı kişiler Deron Williams’ı suçlamakta. Williams şu anda Utah’ta suçlu ilan edildi gibi bir durum var ve bunun değişip değişmeyeceğini ya da değişirse de bunun sürecini tahmin etmek çok zor. Eğer bu tutum değişmezse ve Deron’a yeterli destek verilmezse onun gitmemesi için hiç bir sebep göremiyorum. Bu yüzden Williams’ın etrafına bir yapı kurulmaya başlanması onun da tıpkı LeBron ya da Bosh gibi bırakıp gitmeyeceğini bilemeyeceğiniz için çok riskli ve sonunuz Cavaliers yada Raptors gibi olabilir.

2. Deron Williams’ı Takas Etmek

Eğer Deron Williams organizasyondan, basından ya da taraftardan gerekli desteği alamayacaksa üzerinde durulması gereken budur. Hepimiz biliyoruz ki onu takımında istemeyen bir koç ya da GM yoktur. Takas dönemi sonu olan 24 Şubat’a kadar Williams’ı elde etmek için çalışmalara belki de dünden itibaren başlanmıştır. Amerikan kaynaklı spor haberleri sitelerinde daha şimdiden bile isimler görmeye başladım. Bir habere göre New York Knicks, Williams için Raymond Felton, Danilo Gallinari ve Landry Fields gibi isimleri gözden çıkarmaya hazırmış. Doğruluğunu bilemem çünkü daha dün bu takım Carmelo için yanıp tutuşuyordu ve bu sadece haberlerden biri. New Jersey Nets başta olmak üzere Houston Rockets ve Dallas Mavericks’in bile dedikodularda ismi geçmeye başladı.

Karar Ne Olacak ?

Karar her ne olacaksa olsun kesinlikle beklemekten iyidir. Utah Jazz ya arkasında durmalı ve onun üzerine takımı şekillendirmelidir ya da onu 24’üne kadar takas etmelidir. Eğer bu ikisinden biri gerçekleşmezse koz hep Williams’ın elinde olacak. Takımda huzursuzluk çıkardığı takdirde tıpkı Carmelo gibi değeri iyice düşer ve ya kontrat sonunda takımı terkeder yada kontratının sonu zaten yaklaşığı için kimse kabul edilebilir bir teklifle gelmez Utah’a. Sonuçla kaybeden Utah olur (Biraz erken olacak belki ama tıpkı Denver gibi).

Bu durumda verilmesi gereken karar şudur Utah tarafından yada taraftarından. ‘D-Will Sloan’un istifasına sebep oldu sevmiyoruz !’mu, yoksa ‘Sloan’dan sonra onu da kaybetmeyelim, nasıl toparlarız sonra ?’ mı ?

Aslında kararı verecek olan kişi Utah GM’i, sahibi vb biri değil. Utah halkı ve yerel basın başta olmak üzere organizasyona inanan ve destekleyen herkesin kararı. Onların vereceği kararı da takip eden günlerde yada haftalarda göreceğiz. Umarım Utah için en iyisi olur..

Cihat Cemal Özdemir

Timuçin Meriç Röportajı

Türk Telekom’da yapılan antrenörlük değişikliğinden sonra göreve gelip başarılı sonuçlara imza atan Timuçin Meriç 3SAYI Basketbol Dergisine konuştu.

3SAYI: Türk Telekom’un başına çok kritik bir zamanda geçtiniz. Uzun zamandır Telekom bünyesinde yer alan bir antrenör olmanıza rağmen bu sorumluluğu kabul etmenizin başlıca nedenlerini alabilir miyiz?

Timuçin Meriç: 19-20 yıl oldu antrenörlüğe başlayalı ve yaklaşık olarak 14 senedir altyapı ve üstyapıda Türk Telekom ile beraber çalışısyoruz. Son 8 yıl ise 6 yılı Ercument Sunter’in A Takım’da yardımcılığı olmak üzere A Takım seviyesinde antrenörlük yaptım ve 1,5 yıl gibi bir süre de Genç Telekom’un başındaydım. Türk Telekom’un başına geçtiğim zamanın çok kritik bir dönem olduğunu kabul ediyorum ama bu sürece baktığımız zaman bu teklif bana geldiğinde hiç düşünmedim bile. Çünkü yöneticilerin arkanızda olduğunu ve destekleyici güc olduğunu bilmek, itici güç oluyor. Zaten takım kadrosuna baktığımızda kötü oyuncular bulunduğunu söyleyemeyiz, ben her zaman bu kadronun üst seviyeleri zorlayabilcek gücü olduğuna inandım. Sadece yapılması gereken bir takım değişiklikler vardı ve bunun da mümkün olduğunu görünce hiç düşünmeden kabul ettim. Şu anda geçirdiğimiz yaklaşık bir aylık sürecin bizim açımızdan iyi geçtiğine inanıyorum. Öncelikle Başkanımız Gökhan Bozkurt, Asbaşkanımız Celalettin Dinçer ve Genel Sekreterimiz Akif Üstündağ’ın bana güvenmeleri ve ilk olarak beni düşünmeleri benim hiç teredüttümün olmamasını sağladı.

3SAYI: Sizin gelmenizle beraber ortaya çıkan grafiği neye bağlıyorsunuz, takımda ne gibi değişikliklere gittiniz?

T.M:  Sahada herkesin gördüğü üzere takımda belli başlı problemler vardı. Kadrodaki oyuncuların hemen hemen hepsi başka takımlardan performanslarını bildiğimiz, kendilerini ıspatlamış oyuncular. Yaşanan problem bence uyumdan kaynaklanıyordu. Benden önceki ekibi ve antrenör arkadaşları eleştirmek gibi bir amacım yok. Ama onların uyguladığı sistem ve kadrodaki oyuncular gereken uyumu sağlayamadılar. Bu çok net gözüküyordu ve sahaya yansımaları belli oluyordu. Özellikle takımın savunma kısmında çok aksaklıklar vardı. Neredeyse maç başına 90 sayıya yakın ortalama ile sayı yiyen bir Türk Telekom vardı. Bu sayıyı yiyen bir takımın kazanmak için 100 sayı atması lazım. Bu da bir takım problemleri beraberinde getirdi. Öncelikle kafada oluşan sistem problemini çözmeye çalıştım. Savunmada daha basit ama uygulanması kolay sistemleri oyuncularıma uygulatmaya çalıştım. Onlarda bu değişikliğe çok iyi tepki gösterdiler. Bence uyumu yakaladık, takım içindeki uyuşmazlık yavaş yavaş çözüldü. Sistemle aralarındaki problem bitti ve daha çok savunmaya kafa yoran bir Türk Telekom var. Doğal olarak savunma odaklı düşününce, sahaya yansıyan başarılı bir performans ortaya çıkıyor.

3SAYI: Peki ilerleyen zamanlarda savunma odaklı bir Türk Telekom izleyeceğimizi söyleyebilir miyiz?

T.M: Daha önce uygulanan savunma sistemi, yani man-to-man ve zone sistemine oyuncuların adapte olamadığını gözlemledim. Bu sistemin yanlış olduğunu söylemeye çalışmıyorum, çünkü basketbolda tek bir doğru yoktur. Bu takıma uymayan bu sistemin başka takımlarda çok başarılı sonuçlar verdiğini görebiliyoruz. Bu savunma problemlerini değiştirmek üzerine hala çalışıyoruz. Çünkü bahsettiğim bu seğişikliğin oturması 1 ay gibi kısa bir sürede olması çok zor. Hala ufak ufak parçaları oturtmaya çalışıyoruz. Tahminim 1,5-2 ay içinde sahaya tam performansını yansıtan bir Türk Telekom ortaya çıkacaktır. Problemin sistem ve oyuncular arasında olduğunu düşünüyorum. Teknik ekiple oyuncular arasındaki sorunlar sahayada yansımış durumdaydı ve takımda olan mutsuzluk dışardan bakınca belli oluyordu. Bunun ortadan kalkdığını düşünüyorum. Çünkü gerek maçlarda gerek kamplarda ve antrenmanlarda mutlu ve huzurlu bir ortam var.

3SAYI: Yetiştiğiniz antrenörlük ekolünden ve kendi tarzınızdan bahseder misiniz?

T.M: Her antrenörün kendine göre bir tarzı ve sistemi vardır.İlk 1.lig asistan koçluğuna Büyük Kolej’de Naci Özanay ile başladım,4 yıl ona yardımcı oldum.Telekom’a tekrar dönüşüm Tolga Öngeren zamanında oldu , onunla 4 5 ay gibi kısa bir süre birinci asistan olarak çalıştım. Tolga Öngeren görevinden ayrıldıktan sonra takımın başına Ercüment Sunter geldi ve onunla yaklaşık 5,5 sene boyunca asistan koçluk yaptım. Bu antrenörler gerçekten basketbolda önemli isimler.Bir dönemde altyapıda çalışırken Telekom’da Ergin Ataman görevliydi,ekipte bulunmasam bile her antremanda onlarla birlikteydim ve onları takip etme şansım oldu.Onların yaptğı ve bana uymayan birçok şeyi kafamda eleyebiliyordum.Bu isimlerin bana çok büyük katkısı oldu. Onlardan kazandığım tecrübe ile kafamda kendime göre bir sistem oturttum.Benim basketbolumda öncelikle savaşan, sahada asla pes etmeyen savunmada elinden geleni sahaya yansıtan bir takım sistemi var.Zaten basketbol hatalar oyunu , offence olarak bir şekilde sayı bulunur ama benim için önemli olan savunmayı sahaya yansıtabilmek.

3SAYI:Türk Telekom’un hiç bir zaman bütçe sıkıntısı olmadı ama Türkiye’de ve Avrupa Liginde hep belli yerlerde bulundu bunun sebebi sizce nedir?

T.M:Efes Pilsen , Fenerbahçe Ülker gibi klüplerin yaptıkları yatırım ve aldıkları oyuncular ile bizim aramızda bir fark  olduğu doğru ama bunun nedenin bütçeden değil oyuncu seçimindeki eleminasyondan kaynaklandığını düşünüyorum. Türk Telekom hemen hemen her sene ligde yarı finale kadar yükseldi, 3 sene önce Türkiye Kupası nı kazandı ve ardıdan Cumhurbaşkanlığı Kupası nı kazandı. Bunlar büyük başarılardı fakat yeni gelen yönetimle beraber bazı değişikliklere gidildi . Buna bütçe kısıntısı denemez takımın başındaki koçun oyuncu seçimi olarak tanımlayabiliriz.  Avrupa kısmına gelirsek, maalesef  Türkiye’nin son 5 6 senedir Euroleague ile anlaşması sadece Fenerbahçe Ülker ve Efes Pilsen ile oluyor.  Bizim final oynadığımız sene Euroleague şansımız doğmuştu ama Euroleague’nin takım alma kapasitesi sınırlı olduğu için oraya giremedik. Orda olsaydık da en iyi yerlere gelebileceğimize inanıyorum.Bu sene Banvit öyle bir şans yakaladı biz 7 8 senedir oraları kovalamamıza rağmen ön eleme bile oynayamadık, Türk Telekom kötü zamanlar geçirirken bu fırsat Banvit’e doğdu. Umarım ilerki senelerde bizde bu şansı elde etmiş oluruz ve oralara Türkiye olarak daha çok takımla katılabiliriz.

3SAYI: 1. Lig de takımı olup pilot takımı olarak kullanan çok az klüp var ve Türk Telekom bu durumu iyi bir şekilde başarıyor. Siz uzun süre altyapıda bulunan bir antrenör olarak Türk Telekom’un alt yapısından bahseder misiniz?

T.M: Yıllardır Türk Telekom alt yapısında düzenli bir çalışma var. Son yıllarda bunun verimini almaya başladık. Bunun göstergesi olarak 2. Lig de ki pilot takımımız Genç Telekom tamamen genç oyuncularla kurulu olmasına ve kadrosunda yabancı oyuncu bulundurmamasına rağmen bundan önceki 2 sezon yarı final oynadı. Altyapımızın yetiştirdiği oyuncularımızdan Uğur Öğüt şu anda A takımımızda oynuyor,geçen sene kadroda bulunan Erdinç Balto bu sezon Antalya B.Ş.B ‘nde,Pertev Öneren Bornova Belediyesi’nde ve Sertaç Şanlı Galatasaray Cafe Crown’da oynuyor.Bu oyuncular tabiki çok fazla süre almıyorlar zaten bir anda çıkıp 15 20 dk oynamalarını bekleyemeyiz ama ilerleyen zamanda Beko Basketbol Ligi’ne faydalı oyuncular olacaklarına inanıyorum. Şu anda iki tane genç takımımız var Türk Telekom genç takımı ve Genç Telekom genç takımı,bu sene iki takımda Gençler Türkiye Şampiyonası’nda ilk üçü oynayacak takımlar arasında yer alıyorlar. Bundan 5 6 sene sonra takımlarımızın bir ekol olarak çıkacağına inanıyorum.

3SAYI: Genel olarak Türkiye altyapısını nasıl değerlendirebilirsiniz?

T.M: Yetenekli oyunculara sahip olmamıza rağmen bunu değerlendiremediğimizi düşünüyorum.Bizim yaptığımız gibi diğer takımlarda kendilerine pilot takımlar kurarlarsa , oyuncular da kendilerini gösterme fırsatı bulacaktır. Yöneticiler olarak 1. Lig de genelde daha yaşlı daha tecrübeli oyuncuları tercih ediyoruz ama aynı katkıyı genç oyuncular da sağlayabilirler.Genç oyunculara daha çok zaman verilmeli diye düşünüyorum. Tabi bu sene Türk Telekom’da bunu gerçekleştiremiyorum çünkü takım çok sıkışık bir durumdayken buraya geldim ama bu sezonu iyi bir şekilde bitirirsek ve ilerki senelerde yöneticilerimiz benimle çalışmak isterlerse seneye takımımızda genç oyuncu sayısında artış olacağını söyleyebilirim.

3SAYI: Çift lisanslı oyuncuların gelişimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

T.M: Çok önemli güzel bir uygulama,bunun hatta sayısı bile arttırılabilir.Genç oyuncular için büyük bir fırsat.Mesela Uğur Öğüt geçen senenin en iyi 2. lig guardlarından bir tanesi. Şu anda hem 1. ligden hen 2. ligden kendisiyle ilgilenen klüpler var. Bu oyuncuyu ve takımı riske edip 20 25 dakika oynatmam neredeyse imkansız.Ona verebileceğim maximum süre 10 dakika civarıdır. Fakat bu oyuncu gelişimini 10 dakika ile sağlayamaz , burda aldığı sürenin üstüne 2. ligde oynayacağı 30 35 dakikayla performansını arttırdığını basketbolunu geliştirdiğini düşünüyorum.

3SAYI:  Bu sezon için son transfer hakkınızı kullanacak mısınız?

T.M: Buraya geldiğimde 2 transfer hakkımız vardı. Birini eski oyuncumuz Jan Jagla yı getirerek kullandık. Heiko Schaffartzik ‘den boşalan yere 1 belki 1 2 pozisyonunda oyuncu bakıyoruz.Fakat öyle bir durumdayızki herkes kendi takımıyla devam ediyor, çok büyük bir maddi sıkıntı ya da takım içi anlaşmazlık olmazsa kimse klübünden ayrılmıyor.Şu anda aklımızda bir çok isim var ama bu hakkı iyi kullanmak istiyorum,getireceğimiz oyuncunun burayı hakeden bir isim olması lazım.En kısa zamanda o ismi bulacağız ve kadromuza katacağız.

3SAYI: Maça gelen seyirci hakkında neler söyleyeceksiniz?

T.M: Ankara seyircisi gerçekten basketbolu seviyor ve biliyor. Daha önce salonun maçın başlamasına bir buçuk iki saat kala dolduğu maçlarda ben asistan koç olarak görev yaptım. Salonun büyük kısmında yine Ankaraüçlüler vardı, taraftarı böyle ayırmamak lazım.Her kesimden her seyirciye ihtiyacımız var.Mutlaka bu tür seyircilerimiz de olacak.Onlar salona Türk Telekom taraftarı olarak geliyorlar, biraz fanatik olabilir ama ben salonun tıklık tıklım dolu olupta çık çıkmayan bir maç yerine, 100 200 kişiyle hareketlenmesini tercih ederim. Son 2 senedir seyici sayımızda bir düşüş olduğu doğru.Bunu düzeltmek istiyorum ama tek başıma yapamam, oyuncular sahaya yansıttıkları güzel basketbolla seyirciyi kendileri çekicekler. Şu anda iyi gidiyoruz göreve başladığımdan beri oynadığımız 6 Beko Basketbol Ligi maçının 4ünü kazandık.Kaybettiğimiz maçlardan biri Banvit deplasmanı diğeri ise Trabzon deplasmanı , ki Trabzon deplasmanı hala kafamızda soru işareti.Takım artık güzel basketbolunu sahaya yansıtıyor,ben Ankara seyircisinde rica ediyorum bizi desteklemeye gelsinler.

3SAYI: Son olarak Dünya Şampiyonasının etkilerini nasıl görüyorsunuz?

T.M:  Dünya Şampiyonası’nda muhteşem bir sonuç aldık. Zaten basketbolda son 2 3 yıldır büyük bir ilerleme var.Tabi bu insanları basketbola biraz daha çekiyor,hem seyirci açısından hem altyapılar açısından.Bunun sonuçlarını 3 5 yıl daha alacağız gibi geliyor. Şu andaki seyircisi sayısında çok büyük bir artış var sadece Ankara için söyleyemeyiz ama diğer şehirlerde gittiğimiz tüm maçlarda hemen hemen salon ağzına kadar dolu oluyor.Bunu kullanmak ve daha da geliştirmek lazım,gerekli yatırımın federasyon tarafında yapılacağına inanıyorum.Umarım Avrupa da ilk sıraya yükselicek kadar bir basketbol sevgisi ülkemizde oluşur.

3SAYI: Teşekkür ederiz.

T.M: Ben teşekkür ederim.

Röportaj: Gizem Kumbasar, 3SAYI Basketbol Dergisi

Doğu Konferansı Zirvesi ve Adaylar

Doğu inanılmaz bir çekişmeyle şekillenirken 4 büyük takım zirveye oynuyor. Bu takımlar ise tabii ki Boston, Miami, Chicago ve Orlando. Bu arada Atlanta da süpriz bir şekilde bu takımların arasına girmiş bulunmakta. Orlando’nun 1.5 maç önündeler ama sezon sonuna yaklaşırken orda bulunmaya devam etmeleri oldukça düşük ihtimal.

Bu bahsettiğim 4 takım teker teker incelendiğinde ortaya şu notlar çıkıyor :

Orlando Magic

Orlando son maçlardaki istikrarsızlığı yüzünden biraz tehlikede. Son 15 maçın 8’ini kaybederken yerlerini de Atlanta’ya kaptırdılar. Takas öncesi ve takas sonrası galibiyet oranları da şaşırtıcı olsa da aynı : 16-10.

Ama sadece kazanıp kaybettiklerine değil de form olarak bakarsak durum o kadar da kötü görünmüyor. 11 sayı ile kaybettikleri Boston maçında sadece skorda yenildiler. Arenas 7 de 0 la oynadı vs. Yani her zaman olmayacak ve sonradan düzeltilebilir değişkenler ile yenildiler. Son 5 galibiyetlerinin de hepsi çift haneli farklarla son buldu.

Orlando yüzde 50 ve üstü galibiyet oranı olan takımlara karşı 7 maç üstüste kaybetti ve bu da demek oluyor ki güçlü takımlara karşı iyi oyunlarını sürdüremiyorlar. Özellikle en çok yapılan değerlendirme de Rondo, Rose gibi rakibin oyun kurucularını savunmakta zorluk yaşıyorlar ve defansta da D.Howard’a her zamankinden daha fazla muhtaçlar.

Chicago Bulls

Açıkçası Bulls, Noah ve Boozer sakatlıklarından dolayı biraz sürpriz bir şekilde ilk 3’e giriyor. Derrick Rose kendisinden beklenenin fazlasını verebildi bu takıma ve neredeyse tek başına takımını ayakta tuttuğu maçlar oldu. Çoğu kişi Bulls’u hücum basketbolu oynuyor görse de aslında ofansif verimlilikleri NBA ‘de sadece 18. sırada. Yani Chicago da aslında bir defans takımı ve Noah sağlıklı olarak takımına döndüğü anda oyunları bir kademe daha iyi olacak.

Tüm bunlar olurken maç takvimleri Bulls’a oldukça yardımcı oldu. Chicago şimdiye kadar ligin en kolay 2. fikstürüne sahipti ve bunun üstüne bir de 49 maçn 27’sini evlerinde oynadılar. Noah’ın sakatlığı olabilecek en iyi zamana denk geldi aslında, çoğunlukla kolay maçlara. Bugünkü Portland maçıyla beraber son 33 maçlarının 19’unu deplasmanda oynayacaklar.

Miami Heat

Miami Heat 9-8 ile başladıklarına sezona 28-6 ile devam ederek doğu zirvesine aday oldular. Bu 28-6 lık serileri ise tüm NBA ‘ de kazanma yüzdesi en yüksek olan seri oluyor (Evet, Spurs’ten bile daha iyi bir dönem). Dolayısıyla kötü starta rağmen muhteşem bir geri dönüşle diğer takımların gözünü oldukça korkutuyorlar.

Ama Miami de aynı Chicago gibi fikstüründen yardım alan bir diğer takım. Kalan maçları oynadıklarına oranla daha zor. Özellikle All-Star arasından sonra 13 maçlık bir döneme girecekler ve bu 13 maçın 12’si yüzde 50 ve üstünde galibiyet oranı olan takımlarla olacakken 7 maç da NBA ‘in elit takımlarıyla oynanacak. Bu dönem Heat için en belirleyici sınav olacak. Dolayısıyla LeBron, Wade ve Bosh’un özellikle bu dönemde çok sağlıklı kalması gerekiyor.

Boston Celtics

Herkesin beklediği gibi Celtics doğunun zirvesinde. Fakat olumsuzdan başlamak istiyorum. Sezona 23-4 ile Christmas ‘a kadar neredeyse kusursuz bir yüzdeyle başladılar fakat devamında 15-8 yaparak hafiften çatırdadılar. Evlerinde de toplamda sadece 14 maçları kaldı.

İyi olan ise doğunun en kolay fikstürüne sahipler. Kalan 32 maçın sadece 12’si yüzde 50 ve üstü galibiyet alan takımlara karşı. Ayrıca Boston bu hafta oynayacakları Lakers ve Miami maçlarıyla da zor maçlarını da oldukça azaltmış olacak.

Zirve için en büyük rakipleri şu an Heat gibi görünüyor ve bu pazar günü oynanacak olan Boston – Miami maçı bu bakımdan inanılmaz önemli. Bu maçın zirve mücadelesindeki yeri çok belirleyici olarak değerlendiriliyor.

Cihat Cemal Özdemir

Kevin Love ve İstatistikleri

Bu haftaya damgasını vuran olay kuşkusuz ki All-Star Batı takımına Yao Ming’in yerine Kevin Love’ın seçilmesiydi. Çoğu kişi LaMarcus Aldridge’in bu onura ulaşmasını umuyordu. Çünkü Portland 27-24 ile playoff potasına giriyor ve bunca sakatlığa rağmen takımın ayakta kalmasını sağlayan isim de Aldridge idi. (Kevin Love’ın takımı Minnesota ise 11-39 ile batının en sonuncusu) Bu Aldridge ‘i destekleyenlerin kozu.

Şimdi de Kevin Love tarafından bakalım olaya; istatistikler. Love’ınki ler 21.3 sayı, 15.6 ribaunt. Lamarcus Aldridge’inki ler ise 21.2 sayı, 9.1 ribaunt. Bunun yanında Love’ın yüzde 43 gibi bir 3’lük isabeti var ve bu onu LaMarcus’dan kesinlikle ayırıyor.

Ama ben asıl farkı oluşturan ribaunt faktörüne değinmek istiyorum. Ribaunt istatistikleri bence tamamen değersizdir ve doğruyu yansıtmaz görüşündeyim. Çünkü bu tamamen oyun hızınıza bağlıdır. Hızlı oynayan takımlar çok, yavaş oynayan takımlar da az ribaunt alırlar. Mesela Boston Celtics maç başına 38.5 ribaunt ile tüm NBA’de 29. sırada. Sizce gerçek anlamda bu mümkün müdür ? Boston Celtics ribaunttan hiç anlamayan ve pota altında etkisiz olan bir takım mı ?

Şimdi diyeceksiniz o zaman ribaunt önemsiz midir ya da nasıl ölçülür ? Bu konuda ESPN yazarı olan John Hollinger’ın icadı olan ve özellikle Amerika’da çok kabul görmüş bir sistemi ve istatistik değerleri var.  Konumuz bu olmadığından çok yüzeysel geçmeyi tercih ediyorum. Kısaca sizin maç başına aldığınız ribaunt sayısına bakmıyor da maçtaki ribauntların yüzde kaçını alabildiğinize bakıyor. Dolayısıyla bu tür istatistikleri dış faktörler (biraz önce bahsettiğim ‘oyun oynanma hızı’ gibi) olmadan oluşturduğu için daha amaca yönelik sonuçlar ortaya çıkıyor.

Bu durum Kevin Love’ın lehine mi yoksa aleyhine mi ona değinelim. Çünkü hepimiz biliyoruz ki Minnesota çoğu yorumcunun söylediği gibi hızlı bir basketbol oynuyor ve iş bazen ‘gazozuna maçlar’ a dönüyor. Bu durumda da ribaunt almak daha basit ve mümkün oluyor çünkü ‘sayısı azaldıkça değerinin düşmesi’ durumu burda da mevcut.

Bunu daha fazla uzatmadan Hollinger istatistik lerine geliyorum : Kevin Love oynadığı maçlarda ribauntların yüzde 23.5 ‘ini alıyor. Aldridge ise 13.9. İşte bana göre bu Love’ın ribaunt konusundaki üstünlüğünü gerçek anlamda kanıtlayan şeydir. Sırf Minnesota’da oynuyor diye fazla ribaunt alması anlaşılabilir birşey ama ribauntların yüzde 23.5 ‘ini alması takımıyla alakalı olmayan ve kesinlikle saygı duyulması gereken birşeydir.

Burda Aldridge haketmiştir ya da haketmemiştir  davasında kesinlikle değilim. Minnesota’da oynadığı için nispeten az saygı duyulan Love’ın istatistik lerinin gazozuna maçlarla şişirildiği görüşünün biraz olsun tam olarak doğru olmadığını anlatmak istedim. Umarım All-Star maçında bırakır da arkadaşları da ribaunt alır =)

Cihat Cemal Özdemir