Kategori arşivi: Yazarlar

Toronto’nun Eksikleri Çok

NBA’de normal sezon yalan, play off ise gerçek sezondur. Normal sezonda çoğu oyuncu rakibinin kendisini geçmesine izin verir ve arkasında kalarak blok yapmayı arzular. Play off’ta ise rakibinin karşısına çıkar ve sabit durup hücum faul almayı amaçlar. İşte iki sezon arasındaki en büyük fark budur. İşte takımların gerçek gücü de play off’ta belli olur.

Play off’ta rakipler Kaan Kural’ın dediği gibi sizin karın boşluğunuza vurmaya çalışır. Çünkü sağlam kas olan yerleriniz acımaz ama boşluklarınız fena can yakar. Basketbol takımlarının karın boşlukları da zayıf noktalardır. Bazı takımlar çok üçlük atamaz, bazısı çok hücum ribaundu verir, bazıları ise uzunlardan sayı bulamaz. Rakibiniz de nereniz zayıfsa oranın üstüne oynar. Üçlük bulamayan bir takımsanız rakipler pota altına iyice gömülür, çok hücum ribaundu veriyorsanız rakip uzun ve kalıplı oyuncularla sizden fazlaca hücum ribaundu almayı amaçlar, uzunlardan sayı bulamıyorsanız da şutörlerinizin üstünde daha fazla baskı kurarlar.

NBA’in Avrupa’ya en yakın takımı olan Toronto ise tam anlamıyla zayıflıklara dolu bir ekip. Ligde 5 Avrupalı oyuncuyla birlikte ilk 5 kurabilecek ender takımlardan biri olan Kanada ekibinin elinde çok yetenekli Avrupalı oyuncular var. Nesterovic, Bargnani, Hidayet Türkoğlu, Belinelli ve Calderon gibi önemli oyuncularla 5 kurabilecek bir takım olmalarına rağmen en zayıf bölgeleri de bu zaten. Çünkü Avrupalı oyuncular dışında çok yetenekli Amerikalılar’a Chris Bosh dışında sahip değiller. Reggie Evans, Sonny Weems, Jarrett Jack, Marcus Banks, Amir Johnson ve Demar Derozan’la birlikte 12 kişilik kadroyu tamamlamaları çok şeyi anlatabiliyor.

Calderon, Belinelli,Hido,Bosh,Bargnani 5’iyle savunmada çok sıkıntı çekiyorlar. Hücumda çok iyiler ama basketbol çift taraflı bir oyun. Siz savunmada rakibi sıkamazsanız belli bir dakikadan sonra hücumda yorulmadıkları için sıkı savunma yaparak sizin hücum istikrarınızı bozabilirler. Derozan’ı iki numaraya kaydırdıklarında ise genç oyuncunun tecrübesizlikleri nedeniyle düzen dışına çıkabiliyorlar. Amir Johnson ve Jarrett Jack ilk 5’e çekildiğindeyse yetenek farkı çok büyüyor. Bu sefer savunmada iyi oluyorlar ama hücumda gerekli etkinliği sağlayamıyorlar.

NBA’in oyunun iki tarafını oynayabilen oyuncu sayısı en az takımı bence Toronto Raptors. İki tarafı da kotarabilen tek oyuncu Jarrett Jack. O da bu alanda ligin iyileri arasında değil. Örneğin bir Trevor Ariza Toronto için çok değiştirebilir. Yaz aylarında Hido hamlesi onlar için çok hatalı oldu. Takımlarında zaten Calderon,Bosh ve Bargnani gibi önemli skorerler vardı. Tek eksikleri ilk 5’e savunma ateşini daha da fazla verebilecek bir oyuncuydu. Ancak onlar ellerinde olan tarzda bir oyuncu aldılar. Halleri ise ortada. Mücadele güçleri çok az düşse bile 5. Sıradan 8. sıraya düşebiliyorlar.

Play off’a kalsalar bile işleri çok zor. Çünkü gerçek sezonda takımlar Bosh’a, Hido’ya ikili sıkıştırmaları getirebilecekler. Bu ikili sıkıştırmalardan sonra Derozan gibi Amir Johnson gibi tecrübesiz isimler cezayı kesebilecekler mi? Ama işin en kötüsü normal sezonda bile yapamadıkları savunmanın cezasını rakipler çok kötü kesecek. Takımlar play off’ta sadece savunmalarını değil hücumlarını da daha sert yapıyorlar. Perdelerde perdeyi yapan uzun ayakta daha sağlam duruyor, şutörler daha garanti şutlara başvuruyorlar. Toronto için görüntü çok karanlık. Play off’a kadar yapabilecekleri fazla bir şey yok. Gelecek senenin planlarını yapmaya başlayabilirler. Kim bilir belki de Hido’yu seneye bir takasa dahil olmuş şekilde görebiliriz.

Erdi Aydemir


Batının 3 Atlısı Lakers’ın Peşinde

Lakers batıdaki diğer tepeye oynayan takımlardan bir kademe üstün gözükse de Denver , Utah ve son takastan sonra Dallas kadro kaliteleri bakımından Lakersla baş edebilirler. Hatta bazılarına göre yetenek bazından bakıldığında Denver ve Dallas, Lakers’dan üstün durumdular. Bu yazıda Batı Şampiyonluğu için sürpriz yapabilecek takımları inceleyeceğiz.

Denver Nuggets

Hem koşabilen hem de savunma yapabilen bir takım Nuggets. Chauncey Billups birebir savunmada çok etkili.Potaya driveları eskisi gibi olmasa da kalın vücuduyla hala sonuca gidebiliyor, dış şutları çok can yakıyor ve faul atışları da hala mükemmele yakın. İyi bir saha içi lider ve hücumları yönetmesi için topu eline alması gerekmiyor. JR Smith kontrolden çıktığında, Carmelo ritim bulamadığında takımın dizginlerini eline alıp en doğru hücumu yönetmek Billups’ın işi. Ama en önemlisi Billups’ın çok kritik maçları ve çok yüksek tansiyonlu dakikaları oynamış olması. Carmelo hakkında söylenecek çok fazla bir şey yok.Ligin en etkili 3-4 hücumcusundan birisi ve çok yönlü hücum silahları var.Denver’ın 2 büyük sorunu var 2 numara ve pota altı.

Kenyon Martin’in playofflara dönmesi bekleniyor Martin olmadan işleri oldukça zor. Martin 4 numarada ligin en iyi savunmacılarından birisi belki de en iyisi. Sırtı dönük savunması çok iyi.Chris Andersen içeri drivelarda boyalı alanı iyi koruyor ve ikisi yan yana pota altını iyi savunuyorlar. Nene’de savunmada gayret gösteriyor ancak olası bir Lakers eşleşmesinde pota altında işleri zor. Gasol Martin’den oldukça uzun ve Bynum Nene için çok kalın.Chris Andersen’ın zamanlaması ve zıplama yeteneği üst düzey olduğu için iyi bloklar yapıyor ancak Gasol’un sırtı dönük oyunu karşısında ezileceğini düşünüyorum.Pota altında tuzaklı ikili sıkıştırmalar uygulayıp JR Smith ve Carmelo’nun atletiklik yetenekleriyle dışarıya çıkartılan topları savunmayı deneyebilirler ancak Gasol’un yüksek oyun bilgisi sayesinde ona yapılan ikili sıkıştırmalar genelde sayıyla sonuçlanıyor.Lakers’ın pasa dayanan sistemi ikili sıkıştırmaları iyi cezalandırıyor.

JR Smith serinin kaderini değiştirebilecek bir oyuncu. Kobe’nin karşısında durabilecek fiziksel özelliklere sahip ve hücum potansiyeli çok fazla. Sahada kendini kaybedip yaptığı tercihler onun en büyük sorunu ancak hücumun bir parçası olarak oynadığında patlama yapma olasılığı yüksek bir oyuncu. Ligde ritim bulduğunda belki de oyunu en çok yükselen oyuncu JR Smith.Maça girerken zorlamayıp hücum ona gelmesini beklerse daha rahat ritim bulabilir.

Gasol’un çengel şeklinde attığı bloklanması zor şutlarını nasıl durduracakları, JR Smith’in hücumdaki ve Kobe’nin karşısındaki savunma performansı ile Kobe’ye yapacakları takım savunması onların kaderini belirleyecek.

Dallas Mavericks

All-Star arasında yaptığı takasla Dallas kademe atladı. Sahada ruhsuz bir oyun sergileyen , Nowitzki ile problemler yaşayan ve atmaktan başka bişey yapmayan Josh Howard gönderilip karşılığında Caron Butler alındı. Butler hem içeri driveları hemde orta mesafe şutları daha etkili bir oyuncu.Savunma yönüde daha kuvvetli. Kobe’yi Butler’ın tutmasını bekliyorum. Brendan Haywood takviyesi sakatlıklarla boğuşa Dampier’dan başka kalın uzunu olmayan Dallas için ilaç gibi geldi.Kalıplı ve ortayı kapatabilen bir uzun olan Haywood işin savunma yönünde de yetenekli ve gayretleri.Pota altında itiş kakıştan kaçmayıp ribaundlara da yardımcı oluyor. Deshawn Stevenson’da Dallas’ın bir başka sıkıntılı bölgesi iki numarada iyi bir takviye.Kendini genelde maça pek vermeyen bir oyuncu Stevenson ancak playofflarda havaya girip iyi bir katkı verebilir. JJ Barea, Rodrigue Beaubois ve Jason Terry kenardan skora direkt katkı yapabilecek oyunculardan.

Nowitzki sıkıntılı anlarda hücum yükünü çekebilecek bir oyuncu ve şimdi ona kendi hücumunu yaratabilen Butler eklendi. Playy-off larda savunmalar sıkıştığında setlerle boş adamı bulamayınca zor şutları sokabilme yetisine sahip oyuncular daha çok değer kazanıyor(bkz Robert Horry).Bu iki ismin yanında bu yıl iyi bir hücum silahına dönüştürdüğü üçlükleriyle Jason Kidd ve Jason Terry son derece soğukkanlı ve kritik anları seven oyuncular. Batıdaki takımların çoğu hücum olarak üst düzeyde ve sonucu savunmalar belirleyecek. Dallas savunmada özellikle Kobe’ye yapılacak yardım savunmasında işleri sıkı tuttuğunda kritik anları oynayabilecek bu kadar çok el olması onların yararına. Gasol ve Odom pota altı ikilisiyle oluşturulacak bir beşe karşı Kidd-Terry-Butler-Marion-Nowitzki gibi iyi koşabilen ve şut atabilen bir beşle cevap verebilirler. Nowitzki-Haywood ikilisi Gasol ve Bynum’un arkasında durabilecek boy ve kalınlığa da sahipler.

Utah Jazz

Potansiyeli çok yüksek olan bir başka takım Utah. Onlar için kritik olan Kirilenko’nun performansı. O gerçek AK47 gibi takım gediklerini kapatarak, savunmada aktif olarak ve ceza şutlarını keserek oynarsa Utah’ın şansı büyük ölçüde artar. Deron Williams çok üst düzey bir guard.Hücum bilgisi muazzam , şutları keskin ve içeri driveları çok hızlı ve delici.Karşısında Derek Fisher’ın bulunması Utah’ı bu üç takım arasında Lakers’ı elemeye en yakın isim haline getiriyor.

Pota altında Boozer Gasol’a oranla hızlı kalıp iyi iş çıkaracaktır ancak Gasol’a karşı oldukça kısa kalıyor. Onun Gasol’u ne kadar durdurabileceği kritik etkenlerden birisi.Bir başka önemli faktör Mehmet Okur. Son bir ayda arada bir gördüğümüz gibi sahada kendini verdiği zaman çok etkili oluyor. Hafife atılmayacak bir savunmacı, üçlüklerini çok iyi bir düzeye getirdi ve orta mesafeden ve pota dibinde de oynamaya çalışırsa savunmalar onu durdurmakta güçlük çekiyor.

Sloan’ın rotasyonu kafasında belirleyip rakibe göre önlem almaması Utah’ın geçen yıllarda Lakers karşısında başarısız olmasının nedenlerinden birisiydi. Kyle Korver son dönemde tekrardan süre almaya başladı ve Sloan yine Kobe’yi Korver’la savunmaya çalışırsa Utah’ın şansı çok azalır. Wes Mathews ve CJ Miles ile birlikte zaman zaman önüne Kirilenko’yu koyarak Kobe her şutunda en azından bir el göstermeliler

Sinan Cem Civili


2010 Teknosa Türkiye Kupası

Baron Babasından Böyle Dayak Yemedi..

Tekono-SA Türkiye Kupası evinde sahibini buldu. Evinde diyorum çünkü turnuvaya adını veren destekleyici firmanın sahipleri Adanalı. Adana da 3 mükemmel gün geçirdik. İlk olarak 98 yılında bu heyecanı Adana da yaşamıştık, bu 3. oldu. 8’li finalde en iyi basketbolu oynayan Fenerbahçe Ülker çeyrek ve yarı final eşleşmeleri ile en zorlu yoldan finale gelmişti. Herkes Türk Telekom ve Efes Pilsen eşleşmelerinin aslında gerçek anlamda yarı final ve final maçları olduğunu biliyordu. Finale kadar hakları ile geldiler.

Finalde herkes Fenerbahçe Ülker’in çok rahat kazanacağını ve büyük bir hasrete son vereceğini düşünüyordu. Mersin ekibi ise maça çok iyi hazırlanmış ve finale kadar çok güzel bir basketbol ile gelmişlerdi.

Fenerbahçe Ülker oyuna klasik anlayışı ile başladı. Hata yapan oyuncu ilk önce koç Tanjevic’den sıkı bir fırça yiyordu sonra Mirsad Türkcan’dan. Koskoca Gricek’in azar yemekten şamar oğlanına döndüğüne şahit olduk. Leno Ukic bile Repesa’yı mumla arıyordu. Fırça furyasına bu kez yardımcı antrenörlerinde dahil olduğunu gördük. Gricek de fırçalara dayanamayıp arada Mirsad’a bağırmaya başlayınca Fenerbahçe biranda Fırçabahçe’ye döndü.

Fenerbahçe Ülker oyun anlayışını ilk iki günün formda ve skorer ismi Baron’u durdurma üzerine kurmuştu. Maç boyu nefes dahi aldırmadılar.

_Hakemler Devreye Girdiler_

Baron üzerinde sert bir savunma olması normaldi ama normal olmayan bir durum vardı. Hakemler başta Recep Ankaralı olmak üzere bu sertliğe nedense pirim verdiler. Baron sahada yediği dayağı sanırım babasından bile yememiştir. Hakemlerin düdük çalmadığını gören Fenerbahçe Ülker savunması her defasında sertlik şiddetini daha da arttırıp vurmaya devam ettiler. Hani derler ya kafası kırılıncaya kadar vurdular diye. En son kafasını da kırdılar ama hakemler maalesef ona bile düdük çalmadılar. Oyunda Fenerbahçe Ülker aleyhine tek düdük çıkmazken Mersin Büyükşehir Belediyesi düdük almakta oldukça zorlandı. Başta İnanç Koç ve Onur Aydın olmak üzere sahada oyuncular kenarda Mete Bababoğlu adeta çıldırdılar.

Baron’a yapılan fauller maçın başından beri hassasiyet gösterilip çalınsa ve Baron her düdükte serbest atış çizgisine gitse Fenerbahçe Ülker bu yılı da kupasız kapatırdı.

Mersin ekibi maç boyu uzun oyuncu sıkıntısı yaşadı. Asım maç boyu mükemmel savunma yaptı ama hücumda bu yükü kaldıramadı. Hakemlerin Baron’a olan tutumundan sonra 2. faktör Asım’ın hücum performansının oldukça zayıf olmasıydı.

Fenerbahçe Ülker oyuna giren çıkan tüm oyuncularıyla başka bir ligin takımı gibi görüntü sergiliyordu. Mirsad Adana’yı salladı, Ukic, Gricek, Emir, Mrsic, Kinsey çok yüksek yüzde ile şut soktular. Bu kadar isabetli dış şut kullanan bir takımı yenmek zaten imkânsız gibiydi biraz destekte alınca kupa sahibine kolayca ulaşıverdi.

_Fenerbahçe Ülker-Efes Pilsen_

Yarı final maçının aslında final maçı olduğunu herkes biliyordu. Sanırım bir tek Rakocevic bilmiyordu. Maç boyu sahada hiçbir şey yapmadı. Her eline aldığı topu tek dripling şut olarak isabetsiz atışla sonuçlandırdı. Topu birden fazla vurduğu zaman ise her seferinde çaldırdı. Penetrelerde o kadar yavaş kalıyordu ki her seferinde savunmaya takılıyordu.

_Rakocevic oyundayken Efes Pilsen 6’ya 4 oynuyor_

Rakocevic oyundayken Efes Pilsen 6’ya 4 oynuyor gibi gözüküyor. Adam paso rakibin lehine çalışıyor. İşin ilginci Ataman onu sahada tutuyor. Rakocevic’in aldığı süreler Efes Pilsen’in kupayı kaybetmesine neden oldu.

Fenerbahçe Ülker yarı finalde rakibi karşısında oyunun her alanında üstündü. En kolay görünen üstünlüğü ise rakibine karşı yakaladığı psikolojik üstünlüktü. Efes Pilsen maça 1-0 yenik başlamış futbolcu gibi sahaya çıkmıştı.

_Türk Telekom-Fenerbahçe Ülker_

Nasıl bir takım son 6 dakikasına 12 sayı üstün girdiği maçı kaybedebilir. Tabiî ki kendisine özgüveni olmayan bir takım böyle bir maçı kaybedebilir. Takımın başındaki koçun ağırlığı olmazsa. Sahadaki oyuncu üzerinde etkisi hâkimiyeti yoksa inandırıcılığı yoksa istersen 20 sayı önde ol yinede kaybedebilirsin. Türk Telekom bu sezon kaç maçı bu şekilde kaybetti artık sayısını dahi hatırlamıyorum.

Fenerbahçe Ülker son 6 dakikada üst üste 5 tane isabetli 3 sayılık atış kullanarak rakibinin önüne geçti. Bu esnada Telekom ne yapıyordu. Geriye düştüğü kendisinin 3 sayı atması gereken zamanlarda takımının en iyi 3 sayı atıcısı Serkan Erdoğan’ı kenarda unutuyordu. Maça ve takımına hakim bir koç, takımı 3 sayılık atışa muhtaçken tüm hücumları Amerikalı oyuncusu Wilson’un eline mahkum geçirmezdi. Serkan’ı oyuna sokmayı hatırladılar ancak iş işten zaten geçmişti artık.

_Beşiktaş Cola Turka_

Mire Chatman bu takımın en az yarısıymış. Bunu çok net gördük. Koskoca takım sahada en ufak bir varlık dahi gösteremedi. Cevher olsaydı belki biraz daha direnebilirlerdi ancak sonuç kesinlikle değişmezdi.

_Bornova Belediyesi_

Beşiktaş maçında uçan kaçan smaçlayan koşan bir Bornova izledik. Shiip önderliğinde çok güzel basketbol oynadılar ama aynı enerjiyi Mersin maçına taşıyamadılar. Oyun kurucu olarak oynayan Serdar Yavuz etkili olmaya çalışsa da takımının ihtiyacını gidermedi. Koç Kavasoğlu Erden’i haddinden fazla aradı. Cüneyt Erden takıma dönse bile bu takıma bir oyun kurucu daha lazım.

_Mersin Büyükşehir Belediye_

Baron’un kadife bileklerinden çıkan şutlarla finale kadar geldiler. Finalde skorer oyuncularının yediği dayak ile kupayı kıl payı kaçırdılar ama her maçı ayrı bir güzel oynadılar. İnanç hem liderlik yaptı hem ribauntlara yardım etmeye çalıştı hem de skor üretti. Altan Erol şutlarda başarılıydı ancak penetrelerde çok kuvvetsizdi nerdeyse hiçbirisini bitiremedi. Goran Nikolic yarı finale kadar çok etkili oynadı ama finalde en ufak bir katkı vermedi. Ondan beklenen dış şutlarını sanırım kendisine sakladı. Nedim ve Onur vasatı aşamadılar. Asım savunmada tüm sertliğini sahaya yansıttı ama hücumda en olmadık en basit hataları yaparak takımına büyük zarar verdi. Bildiğimiz alıştığımız paslarını da pek göremedik. Tüm yabancı oyuncuları en üst düzey katkıyı verdiler. Bir tane daha uzun oyuncu onlara ilaç gibi gelebilir.

Kupaya bu kadar yaklaşmışken, Baron’un yediği dayak ile kupaya sadece bakakaldılar ancak finalde olmak Mersin’e çok yakıştı. Geçen senelerdeki sürpriz finalistlerin yediği farkı yemeyip finalde sırıtmadılar.

Sponsor firma Tekno-SA sadece kupaya sponsor olmuş. Seyircilere yönelik en ufak bir organizasyon düşünülmemiş.

Şampiyon Fenerbahçe Ülker geniş, derin ve kaliteli kadrosunun hakkını vererek Adanalı sevenlerini oldukça mutlu etti. Maçları köşelerde izleyen bir gurup organize ve biletlerinin satın alınıp kendilerine dağıtıldığı her hallerinden belli olan,  bir gurubun ettiği edepsiz, ahlaksız küfürleri saymazsak oldukça centilmence bir turnuva oldu.  Şampiyon Fenerbahçe Ülker’i tebrik ediyorum.

İlker KESER


Josh Shipp Röportajı

“ Hem Takım İçin Hem de Bireysel Kariyerim Adına Elimden Gelenin En iyisini Yapmak İstiyorum.”  Josh Shipp

NCAA’de UCLA takımının forması ile mücadele eden Josh Shipp, kolejdeki ilk sezonunda 9.3 sayı, 5.2 ribaund ve 1.8 asist üretirken, mezun olduğu 2008-2009 sezon sonunda ise 14.5 sayı, 3.1 ribaund ve 1.5 asist ortalamalarına ulaştı. 2006 yılında NCAA finalde mücadele eden Shipp, 2007 ve 2008 yıllarında ise final four oynadı. 2009 yazında NBA Summer Leauge’de Chicago Bulls forması giydi.

Bu sene ilk Avrupa deneyimini Bornova Belediyesi ile yaşayan Josh Shipp takım olarak beklenenin üzerinde performans sergilediklerini ve arkadaşlığın çok güzel bir seviyede olduğunu belirtirken, hedeflerinin play-off olduğunu sözlerine ekledi.

3SAYI: NCAA’deki yıllarından biraz bahseder misin?
Josh Shipp: NCAA’den beraber olduğum ve şu anda NBA’de oynayan çok fazla arkadaşım var. Çok güzel 4 yıl geçirdim. Takım arkadaşlarım ile aramdaki arkadaşlık çok güzeldi. NCAA bize basketbolu çok daha farklı açıdan öğreten bir yer. Hem öğrenci olup hem de basketbolcu olabiliyorsunuz. Hepimiz önce öğrenci olduğumuz için, okulu ön planda tutmamızı istiyorlar. Onun dışında dediğim gibi gerçekten takım oyuncusu olmanın yanında, yeteneklerimizi geliştirebilmemiz ve eksik yönlerimizi profesyonel olmadan önceki 4 senemizde tamamlamamızı sağlıyorlar. Bu açıdan çok önemli ve güzel bir deneyimdi. Los Angelas’ta bulunan California Üniversite’sinden mezun oldum. Hem sınavların hem de maçların verdiği stresten dolayı sosyal açıdan da yapabileceğimiz çok fazla şey vardı. O yüzden hayatım boyunca yaşadığım en güzel yıllar olacağından eminim.

3SAYI: Mezun olduktan sonra Chicago Bulls ile Summer League’e katıldın. Senin için nasıl bir deneyimdi?
J.S: NBA için attığım ilk önemli adımdı ve çok yararlı geçti benim açımdan. Kısa bir süre olmasına rağmen, çok fazla şey öğrendiğimi düşünüyorum. NCAA’de yaşadığım öğrenci-basketbolcu kimliğim artık sadece basketbolcu olarak devam ediyordu. Bu da profesyonel hayatımın başlangıcı için önemli bir deneyim oldu.

3SAYI: Kendi ülkenden çok uzak bir yerde Avrupa’da profesyonel hayatına başladın. Türkiye ile Amerika arasında kültür farklılığı çok fazla. Türkiye’de evinden uzakta oynamak nasıl bir duygu?
J.S: İzmir’e gelmeden önce açıkçası çok zorlanacağımı düşünüyordum. Dilini, kültürünü, insanlarını bile bilmediğim bir ülkeye 1 seneliğine gidiyordum sonuçta. Ama buraya geldiğimde sandığım kadar zor olmadığını düşündüm. Takım arkadaşlarımla aramızdaki uyumun çok iyi olması ve hepimizin çok iyi anlaşması büyük bir şans. Bana birçok konuda destek oldular ve İzmir’de Bornova Belediyesi’nde oynadığım için çok mutluyum. Burada her şey çok güzel ilerliyor.

3SAYI: Biraz da takım arkadaşların ve takımla ilgili düşüncelerini öğrenebilir miyim?
J.S: Dediğim gibi tüm takım arkadaşlarımı çok seviyorum ve bence çok iyi bir uyum sağladık. Bornova’nın ligdeki ilk senesi olmasına rağmen bulunduğumuz seviyenin aramızda ki arkadaşlık ile orantılı olduğuna inanıyorum. Bence sene başından beri çok iyi maçlar çıkardık ve beklenenin üstünde performans sergiledik. Play-off’lara çok az kaldı. Bundan sonra tüm maçlara mental olarak daha hazır bir şekilde çıkmalıyız. Gerçekten Play-off’larda oynamak istiyoruz ve bunun için hepimiz elimizden geleni yapıyoruz.

3SAYI:
All-Star’da takım arkadaşın Smaç Yarışması’nda forma giyerken seni de yabancılar karmasında izledik. All-Star nasıl geçti?
J.S: Bence çok eğlenceliydi. Salonda oluşan atmosfer çok güzeldi. Kayseri’de ki herkes bizi desteklemek ve izlemek için oraya gelmişti. Çok eğlenceli bir hafta sonu geçirdim. Türk Karması’nın kazanmasına biraz üzüldüm açıkçası ama sonuç olarak sadece eğlence amaçlı bir organizasyondu. Yenilmemizin o kadar da büyük bir önemi yok. Dediğim gibi çok güzel ve eğlenceli vakit geçirdim.

3SAYI: Kendine idol olarak aldığın biri var mı?
J.S: Büyükbabam. Kendisi bana nasıl basketbol oynayacağımı öğretti ve bugün bulunduğum yerde onun sayesinde bulunuyorum. Hem kişiliği hem de bana gösterdiği ilgi beni bugünlere getirdi.

3SAYI:
Son olarak kişisel hedeflerin neler öğrenebilir miyiz?
J.S: Kendime belirli bir çizgi çizmek için daha çok gencim. Önümde çok uzun yıllar var ve şu anda sadece bu seneye odaklanıp hem takım olarak hem de bireysel olarak benim için en iyisini yapmak istiyorum. Burada gerçekten başarılı olmak istiyorum, çünkü çok mutlu olduğum bir yerdeyim. Bu yüzden de bu sezonu başarılı bir şekilde tamamlayabileceğime inanıyorum. Daha sonrası için ise oynadığım her takımda en iyi performansımı sergileyip, yapabileceğimin en iyisini yapmam gerekiyor.

Röportaj: Gizem Kumbasar, 3SAYI


Disko Disko Partizani

PARTIZAN EFSANESİ (3)

DİSCO DİSCO PARTİZANİ

Daha önce 2 kez PARTIZAN EFSANESİ 1 ve 2’yi kaleme almış ve şu notu da eklemiştim ‘‘Ben daha çok Partizan Efsanesi yazısı yazarım’’…

Perşembe gecesi çok kararlı Maccabi Electra önünde muhteşem seyircisi ile Partizan bir kere daha tüm Avrupa’yı kendisine hayran bıraktı. Özellikle ilk yarıda iyi oynayan ve yüzdeli atışlar kullanıp çember altında Aleks Maric’i en sert şekilde durduran Maccabi hakemlerinde ev sahibine hiç taviz vermemesinden istifade edip seriyi 5.maça taşımak için çok uğraştı. Ama doğru basketboldan hiç ödün vemeyen Dusko Vujosevic’in talebeleri müthiş bir direnç ile Maccabi’yi sindirip zafere ulaştılar. Salonda takriben 22.000 kişi vardı. Yani liglerimizde özellikle İstanbul’da 50 maçta filan toplamda görebildiğimiz rakam ! Galatasaray-Fenerbahçe maçları olmasa Abdi İpekçi tribünleri örümcek tutacak !

3 yıldır Türk insanına ve basketbol dünyasına Partizan’ı ve doğrularını anlatmaya çalışıyorum. Basketbol dünyasından anlayan kaç kişi oldu bilemiyorum ama basketbolseverler basketbol adamlarından ve kulüp yöneticilerinden çok daha çabuk algıladılar. Elindeki yerli değerleri  içine sindiremeyen ve yabancı oyuncu hayranlığı ile yüksek bütçelere ulaşan kulüpler en hızlı şekilde yere çakıldı. Avrupa’da çok erken havlu attık.Türk takımlarının yapılanmasının ve seçimlerinin son derece kötü olduğu ortaya çıktı.

Minik bir etüd yaparsak geçtiğimiz sezon başarılı olan kadrosundan Uros Tripkovic, Novica Velickovic, Stephane Lasme ve Milenko Tepic’i kaybeden Partizan Türkiye’de kimsenin beğenip takımına almayacağı oyuncular ile yoluna devam kararı aldı. Özellikle Lasme’nin yerine getirilen Aleks Maric İspanya serüveninde Gran Canaria’da 4.5 sayı ortalaması yakalayıp akıllarda fazla kalmamıştı. Ancak Koç farkı ile Maric bu yılın süper yıldızı oldu. Şimdi Maric için bir çok kulüp devrede,hemde üst düzey takımlar. Partizan yine bonservis bedeli ile köşeyi dönecek. Buna Jan Vesely’yi de dahil etmek gerek. 1990 doğumlu Vesely 2 yıldır Dusko Vujosevic tarafından yabancı oyuncu kontenjanında kullanılıp ortalama 25 dakika süre aldı. Genç oyuncu Dusko’nun kendisine sunduğu nimetleri en iyi şekilde kullanıp yıldız oyuncu adayı haline geldi. Panathinaikos parayı bastırıp Vesely’yi sezon sonu alırsa kimse şaşırmasın.

Mesela Türk takımlarının Stevan Milosevic, Petar Bozic, Slavko Vranes, Branislav Dekic,Strahinja Milosevic ve Aleksandar Mitrovic gibi isimleri antrenmanına bile dahil etmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Lawrence Roberts’ı kim yabancı kontenjanı için transfer eder? Efes’in beğenmediği hatta suratına bile bakmaığı Dusan Kecman ve Aleksandar Rasic takımı Final Four’a götüren önemli unsurlar oldular. Demek ki önce kulüp organizasyonu ve ardından doğru Koç seçimi önem kazanıyor. Para harcatmayı seven ama üretimden nefret eden Koç tiplemelerinin artık Türkiye’de işi olmamalı. Çünkü şu an varolan bazı yüksek bütçeler çok yanıltıcı. Bu iş böyle gitmez.Basketbolda paralar düşer yakında. Önlemini alıp alt yapıya dönen,bütçesini mantıklı noktalara çeken kulüpler yaşar diğerleri de kaybolup gider !

Dün sistemlerini çok iyi bilmeme rağmen Partizan’ın hücum organizasyonunu bir kez daha dikkatle inceledim. Dusko için önemli olan ilk şey topun önce pivota inmesi. Eğer buradan sonuç alınamıyorsa diğer seçenekler devreye giriyor. Vranes Türkiye’de olsa eline top değmez çünkü adama kimse güvenmez.Son yıllarda 3 sayı manyaklığımız iyice tavan yaptı. Bu da basketbolumuzun en görgüsüz tarafı ne yazık ki. Hani Dünyada en çabuk moda olan şeyler hemen Türkiye’de kullanıma başlar ya,işte onun gibi… Mesela son çıkan arabalar,son çıkan cep telefonları ve bilgisayarlar hep Avrupa’dan önce Türkiye’de satış rekorları kırar..Avrupalı çok daha mütevazi yaşıyor.Kazandığı paranın değerini biliyor. Malını satmayı,emeğinin karşılığını alıp yaşamını sürdürmeyi iyi biliyor.İşte onun gibi bir şey !

Hücum organizasyonuna devam edersek ilave ayrıntılar şöyle görünüyor. Öncelikle pick and roll dediğimiz ikili oyunları oynamayı çok iyi biliyorlar.Ayrıca pivota pas vermeyi. Pivotun ismi cismi önemli değil. Vranes gibi çok düşük yetenekteki bir oyuncuya bile Erazem Lorbek muamelesi yapıp bir çok müsait top indiriyorlar.Ama bire bir topu verip oynaması en son tercihleri.Genelde ikili oyunda perdeleme sonrası devrilmesini kullanıyorlar.Ya da penetre edip onu smaç yapacak şekilde topla buluşturuyorlar.Koç’luk zaten kapasiteye göre organizasyon yeteneği değimlidir?

Partizan’da Dusan Kecman çok iyi sezon geçirdi. Özellikle Efes Pilsen’i yendikleri maç ve Maccabi’yi Tel Aviv’de yendikleri maç Kecman’ın kariyer hanesine geçti. Dusko onu ne zaman ve ne şekilde kullanacağını çok iyi biliyordu ve nitekim öylede oldu. Dün Kecman 12 kritik sayı ile Partizan’a hayat verirken 6 ribaund 4 assist ile değerini arttırdı. Petar Bozic dışarıdan bakınca hiç basketbolcuya benzemiyor. Ama Dusko onu en iyi şekilde kullanıyor.Kritik 2 üçlüğü çok önemliydi.

McCalebb’i Türkiye’de alacak kulüp yok muydu? Herkes ayakta uyurken McCalebb Partizan’ın yolunu tuttu ve Final Four’a takımı götüren ilk unsur oldu. Demek ki gözümüzün önündeki oyuncuyu bile fark edemiyoruz !

Aslına bakarsanız Partizan çok savaşan ve doğru basketbol sistemine sahip ve kenardan iyi yönetilen bir takım. Çok mu çarpıcı basketbol oynuyorlar? Hayır tabiî ki……hücum zenginlikleri çok zayıf… kapasiteli oyuncu sayısı çok az… Ama imkanları en iyi şekilde kullanan bir Koç var.. Maçın sonlarında bile macera aramayıp Vesely’nin post-up pozisyonunu kovaladılar. Gerçi top kaybı oldu ama mentaliteyi anlatmaya çalışıyorum. Oyuncu hangi pozisyonda tercih edildiğini bildiğinde otomatik o pozisyonları kovalar -set dışında bile- Partizan’ın en büyük başarısı oyunun temposunu kontrol edip öncelikle rakibin temposunu düşürmek, en müsait atışı bulana kadar sabırla topu çevirmek, çember altını yeterince kullanmak, hücum ribaundlarına olağanüstü saldırmak ( ki Sırp ekolünün önemli bir karekteridir bu. Bu şekilde fastbreak savunması da yapmış olursunuz) ve savunmada canla başla 1 top için mücadele etmek. Siz hiç yıllardır Partizan’da Koç ya da başka bir oyuncuya jest mimik yapan bir oyuncu gördünüz mü? Kenara gelirken Koç’a laf söyleyen, el kol hareketi yapan,basına Koç aleyhinde demeç veren, maç içinde Koç ile çok sert tartışma yaşayan? Çünkü Koç çok saygın.Herkes onu TANRI kabul etmiş. Biliyorlar ki ‘Ben 1 verirsem Dusko karşılığında 3 verir’ …ve Dusko onlara bu değeri ve şansı veriyor….işte Partizan’ın sırrı bu….. Dusko torpille Koç olmuyor sağa sola…transfer yaparken oyunculardan yüzde almıyor (oyuncular zaten 3 liralık isimler) oyuncu menajerleri ile ortaklık yapmıyor,başka kulüplere Koç ya da oyuncu pazarlamaya çalışmıyor,sadece emek verip çalışıyor ve ortaya nadide ürünler çıkarıyor.İşte bu yüzden İmparator……..

Kısa yoldan köşeyi dönmeye çalışan sahtekar tiplemelerden değil Dusko……… Umarım Türkiye’de Dusko Vujosevic iyi bir örnek teşkil eder ve bir çok Koç adayımız onu kendisine örnek alır…. Sahtekarları izleyenler sahtekar olur…unutmayalım !!!!!

Birazda Final Four’a bakalım….Partizan Olympiacos eşleşmesinde üstünlük sağlayabilir mi? Neden olmasın diyorum… Tabiki Yunan lobisini aşmak kolay değil çünkü Olympiacos uzun süreli hatırı sayılır yatırımlar yapıp ULEB’in daha güçlenmesine neden oldu.Bence ULEB yönetimi Olympiacos’u 1.derecede şampiyon görmek ister. Barça tabiî ki büyük favori ama Barça Pesic ile Euroleague şampiyonluğu yaşadı.. Gerçi 6 yıl oldu ama Olympiacos’un ihtiyacı bence daha çok.Biraz komple teorisi oldu ama genelde 3 hamle sonrasını iyi görenlerdenimdir.Hep esprisini yaparım ‘Benim söylediğim ya da yazdığım şeyler ancak 6 ay ile 3 yıl arasında anlaşılabiliyor’ diye……Basın-medyadan ayrılmama az bir süre kala son uyarılarımı yapacağım tabiî ki…..anlayabilen yöneticiler için tabii…..

Paris’te müthiş bir Final Four olacak. Çok güç kaybetmesine rağmen Koç Pashutin ile dimdik ayakta duran CSKA Moscow yıkılmaz bir dev olduğunu kanıtladı.Onlar en kritik yerde Bonsu-Mensah’ı transfer ederken bizimkiler yine uyudu !

CSKA ilk maçta Barcelona önünde tabiî ki favori değil.Ancak Rus ekibi gerçekten çok sert.Pashutin Sasha Kaun’u resmen Euroleague’in iyi pivotlarından biri haline getirdi. Viktor Khryapa’yı müthiş kullanıp kendine getirdi.Khryapa bence sezonun en iyi 2-3 oyuncusundan biri oldu.Bu arada sezon başında tereddütle baktığım Koç Pashutin’i kutluyorum.Oyunculuğundan çok daha başarılı bir Koç kariyeri olacağı kesin.Langdon ve Siskauskas gibi 2 süper Joker CSKA’yı rahatlatıyor.Barça’ya çok sert gelebilirler.Çünkü oyunun temposunun yükselmesine izin vermiyorlar.Sete sette CSKA’ya sayı atmak gerçekten zor.Navarro’nun işi çok zor yani……

Ne yalan söyleyeyim Paris’te gönlümden Partizan geçiyor.Çünkü onlar bir emek takımı.Yoktan var edip Dünya basketboluna sürekli yıldız kazandırıyorlar.Sırbistan Milli Takımı Avrupa 2.si oldu.Herkes şaşırdı.Ama onlar kulüp-Milli Takım işbirliğini en üst düzeyde yapıp tek yürek olurken ve ülkece Milli Takımı desteklerken biz kulüplerde Milli Takıma destek vermek yerine köstek oluyoruz.Ucubeler Milli Takım kaybetsin diye dua edip kaybettiğinde göbek atıyor.Karakter zaafiyeti !!!!!!

Yani sonuçta bizim bir Partizan ya da Sırbistan olabilmemiz için fırınlarca ekmek yememiz gerek..avantacılık yerine emekçiliğe dönmemiz gerek..doğru dürüst işi bilen,etüd yapabilen ve parayı dürüstçe kullanan yönetici yetiştirmemiz gerek..iyi yöneticinin olduğu yerde hata yapmayan dürüst ve emekçi Koçlar olur….ülke böyle kalkınır basketbolda…baktığım yerden işler gelecek için hoş görünmüyor…aklı sadece para olan ve basketbolu sömürenlerin adedi artmaya başladı…ve bunların destekçileri….(birlikte avanta yani)…

Ben özellikle arabamı kullanırken DISCO DISCO PARTIZANI şarkısını zevkle dinleyip motive oluyorum….hala anlamayanlar…sizde dinleyin ve içinize sindirin…doğru yolu kısa zamanda bulursunuz….

Teşekkürler Dusko ve teşekkürler Partizan…Bize doğru yolu gösterdiğin için……

Nejat Sayman


Cem Coşkun Röportajı

YOĞUN, STRESLİ AMA BAŞARILI BİR SEZON GEÇİRİYORUZ

3SAYI: Basketbola başladığın günden bugüne kadar ki basketbol hayatını anlatır mısın?
Cem COŞKUN: Basketbola lise 1’de TED Koleji altyapısında başladım. Ama 2 ay sonra lisans problemi yaşadım ve Telekom altyapısına geçtim. İlk senemde okulda derslerin çok yoğun olmasından dolayı Yıldız takımda çok fazla oynayamadım, Ama 2. Sezonumda tam anlamı ile basketbol oynamaya başlamış bulundum diyebilirim. Yıldız takımda olduğum sene benim jenerasyonumun en büyük başarısı 4. olmamızdı. Eğer yanlış hatırlamıyorsam Samsun’da yapılmıştı Şampiyona. Ankara’da genelde zaten hep ilk ikiye oynuyorduk. Finaller hep Telekom ve Kolej arasında geçiyordu.  O dönemde A Takım ile idmanlara çıkmaya başladım. 2-3 sezon A Takım kadrosunda bulundum. Ercüment Abi ile beraber çalışıyorduk ama çok fazla süre alamadım sadece 1-2 Avrupa maçında oynadım. Daha sonra Tolga Abi takımın başına geçti ama bu sefer de hazırlık kampında belimden sakatlandım. Daha sonra Tecrübe kazanmak adına Çankaya Üniversitesi’ne kiralık verildim. O senemde daha ciddi süreler almaya başladım. Ama sene sonunda Bölgesel Lig’e düştük. Sonra Telekom’dan Murat Göktaş ile Tekel’e kiralık gittim. Ama o sezon ciddi maddi sıkıntıları vardı, yabancı oyuncular geç gelmişti daha sonrada ligden düştük zaten. Bir sonraki sezon Umut Görür, Alper Yılmaz, Umut Lafatan ve ben TTNET Beykoz’a geçtik.

3SAYI: Hacettepe ile anlaşmadan önce Beşiktaş Cola Turka ile anlaştın. Genç Telekom’dan ayrılma kararını alıp Beşiktaş ile anlaştığın dönemi anlatabilir misin?
C.C: Geçen sene Genç Telekom ile sözleşmem bittiğinde onlar kalmamı istediler ama ben istemedim. Hedefim açıkçası daha yukarılardı ve daha tecrübe kazanabileceğim bir takımda olmak istedim. O dönemde Karşıyaka’dan teklif geldi, 2 gün idmanlara çıktım. Aslında herşeyde anlaşmıştık ama daha sonradan benimde tam olarak hala ne olduğunu bilmediğim birşey oldu ve anlaşmamıza rağmen olmadı. Daha sonra Burak Bıyıktay ile görüştük ve ben 3-4 günlüğüne İstanbul’a gittim, ilk başta bana sundukları sözleşmeyi kabul etmedim ve Ankara’ya geri döndüm. Daha sonra Burak Abi ile tekrar telefonda görüştük ve Beşiktaş’lı olduğum için gitme kararı aldım. Hazırlık maçlarında oynamama rağmen lig maçlarında forma giyemedim. Herkesin bildiği gibi Beşiktaş’ta çok uzun zamandır parasal sıkıntılar var. Ben Aralıkta Hacettepe ile anlaştım ama Beşiktaş’ta hala maaşım bulunuyor. Oyuncuların çoğu da hala parasını alamıyor. Bizim ülkemizde maalesef futbol branşı olduğu zaman diğer branşlara daha az para aktarıyorlar. Beşiktaş’ta yaşadığım sıkıntılardan dolayı mutlu değildim ve oynayabileceğim bir takımda olmak istiyordum. Daha sonra Hacettepe’den teklif gelince kabul ettim. Çünkü tüm staff’ı tanıyorum ve burada ki oluşumun çok güzel olduğunu duymuştum. Geldikten sonra ben de gördüm ki gerçekten Hacettepe’de kurulan organizasyon çok güzel.

HEDEFİMİZ BEKO BASKETBOL LİGİ

3SAYI: Hacettepe ile ilgili neler söyleyebilirsin?
C.C: Naci hoca ile daha önceden beraber çalışmamdan dolayı buraya gelmemin etkisi çok büyük. Burada olmaktan gerçekten çok memnunum. Ben gelmeden önce yaz itibari ile çok yoğun bir çalışma dönemi içerisindeler. Ama bu yoğunluk takımda hiçbir sıkıntıya yol açmıyor. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Türkiye’de çoğu kulüpte olmayan bir oluşum içerisinde olan bir kulüp burası. Bence en önemlisi kulüpte herhangi bir parasal sıkıntının olmaması, sonuçta bu sıkıntılar oyuncuların performansını da etkiliyor. Onun dışında Bölgesel Lig’den Şampiyon olup gelen bir takım var ve TB2L’de de aynı şekilde şampiyon olup BEKO BASKETBOL LİGİ hedefleniyor. Bir diğer deyişle ikinci Bornova örneği olacak.  Lige çıkma heyecanından dolayı herkes çok istekli çalışıyor. Bu yoğunluğun ve stresin olmasına rağmen idmanlar ve toplantılar çok keyifli geçiyor. Onun dışında salonumuz her maç doluyor. Biraz küçük ama bu bize avantaj da sağlıyor. Tüm maçlarımıza sağolsun Hacettepeliler geliyor. Bizi hiçbir maçta yalnız bırakmadılar. Türkiye’de çoğu takım boş tribüne oynarken bizim her maç salonumuz doluyor.

İKİNCİ LİGDE DAHA SERT BASKETBOL OYNANIYOR

3SAYI: BBL ve TB2L arasında nasıl farklılıklar var?
C.C: BEKO BASKETBOL LİGİ’nde ki oyuncular, TB2L’ye kıyasla doğal olarak daha üst düzey oyuncular. Orada daha akla dayalı bir basketbol var ama İkinci Lig’de biraz daha sert defans gerekiyor. Tabiri caizse maçlarda kavga ediliyor. İkinci Lig’de hakemlerde daha çok göz yumuyorlar bazı şeylere. Onları da çok eleştirmek istemiyorum, hata yapabilirler, bu çok normal ama İkinci Lig hakemleri kesinlikle sertlik düzeyine daha müsama gösteriyorlar.

3SAYI: BEKO BASKETBOL LİGİ’nde ki yabancı oyuncu sayısını bir genç oyuncu olarak nasıl değerlendiriyorsun?
C.C: BEKO BASKETBOL LİGİ’nde ki yabancı oyuncu sayısı genç oyuncuların gelişimini etkiliyor. Bizim tecrübe kazanmamız için daha fazla süre almamız gerekiyor. Birinci Lig’de bu tecrübede olup, forma şansı giyen genç oyuncu sayısı maalesef az. İkinci lig kendini gösterme açısından genç oyuncular için bence daha iyi bir düzeyde. Ama yabancı sayısı sadece genç oyuncuları değil, Milli Takım’ları da etkiliyor. 3 yabancı ve 2 Türk ile başlanan ilk 5 kadroda ve az süre alan Türk oyuncuların Milli Takım’lar seviyesinde de başarısı düşüyor. Çünkü sezon içerisinde yeterli maça çıkamamış, yeterli süreyi alamamış konumda olup, diğer Ülker’in oyuncuları ile kıyaslandığında geride kalmış olunuyor. Genç oyunculara güvenen antrenörler olsa bile, diğer takımlarda yabancı oyuncu ağırlığı olduğu zaman herkes o sistemin içine girmek zorunda kalıyor. Çünkü güçlü olan takımın ayakta kaldığı bir sistem ve tartışmasız atletik olarak güçlü olan bir Amerikalı oyuncu takımı bir adım ileri götürebiliyor. Ama takımlardaki yabancı sayısını arttırarak hem gençlerin önü hem de Türk Basketbolunun önü kapatılıyor diye düşünüyorum.

3SAYI: Biraz Milli Takım kariyerine geçersek 70’in üzerinde Milli forma giydin
C.C: Milli Takım kariyerim Yıldız ve Genç Milli Takım ile başladı ve ikisinde de Nihat Abi ile beraber çalıştık. Yıldız milli takım zaten çok kalabalık oluyor, Türkiye’nin her yerinden oyuncular vardı. Yanlış hatırlamıyorsam Yıldız Milli Takım’da 2 tane Avrupa Şampiyonası’na katıldım ve ikisinde de ikinci olduk. bizim jenerasyonumuz Hidayet’lerden sonra gelen en başarılı jenerasyon olarak gösteriliyordu. Daha sonra ise 2 sezon Naci Abi ile beraber Universiade’a gittik. Bankok’ta 5.olduk, geçen sene ise Sırbistan’da ise 6.Olduk. İlk tur maçları bitince, bize normalde Almanya’nın gelmesi gerekiyordu, ama galiba bir oylama ya da onun gibi birşey yapmışlar, Sırbistan geldi ve namağlüp şampiyon oldular. Zaten kadroda ki çoğu oyuncu A Milli Takımda da oynuyordu. Kendi evlerinde oynamanın avantajı ile, Belgrad Arena’yı doldurdular ve şampiyon oldular. Üniversite milli güzel ve eğlenceli bir deneyimdi.

AİLEMİN DESTEĞİ BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ

3SAYI: Sence bir sporcu için aile desteği ne kadar önemli?
C.C: Aile desteği kesinlikle hayatta ne olursa olsun çok önemli. Babam elinden geldiğince tüm maçlara gelir. Kardeşimde basketbol oynuyor ve artık ailemde maçlarımıza senelerdir gide gele, basketbolu anlıyorlar. Hem annem hem babam olumlu olumsuz bütün düşüncelerini belirtiyorlar. Eğer onların verdikleri destek olmasalar bugün basketbol hayatım olmazdı. Aile insan hayatındaki en önemli şeydir ve basketboldan önce ailem gelir. Onlara verdiği destekten dolayı ve bugünkü benin oluşmasında katkı sağladıkları için minnettarım.

3SAYI: Kendi özeleştirini yapsan neler dersin?
C.C: Sahada normal hayatımda hiç olmadığım kadar agresif oluyorum. Sinirlerime hakim olmayı bilmem gerekiyor. Sinirlendiğim zaman hakemlerle ve bazen oyuncularla biraz fazla uğraşıyorum. Bunu görebiliyorum. Bu huyumun bana ileride zararı dokunabilir. O yüzden mümkün olduğunca sinirlerime hakim olmam gerekiyor.

3SAYI: Son olarak hedeflerini öğrenebilir miyiz?
C.C: Henüz kendimi ispatlayamadım, sürekli takım değiştiriyorum ama yaşım daha çok genç ve çok çalıştığıma inanıyorum. Belirli bir takım olarak hedef belirlemek bence doğru değil. Ama Birinci Lig’de ve basketbol camiasında saygıdeğer ve oyunu ile söz ettiren bir basketbolcu olmak istiyorum.

Röportaj: Gizem Kumbasar


Otis Smith Büyüyü Bozdu

Yılın GM’i Büyüyü Bozdu..

Geçtiğimiz sezon şampiyon olamasa da kazandığı Doğu Finali ile taraftarını fazlasıyla memnun eden  bir Orlando izledik. Yıllar sonra gelen bu başarıda bizlerin de çok yakından tanıdığı birinin payı büyüktü ; Hidayet Türkoğlu namıdiğer Mr.Fourth Quarter.. Taraflı tarafsız herkesin beğenisini toplayan Hedo bizlerin de göğsünü kabartmıştı. Özellikle NBA Finali sonrası  MVP   Kobe’nin ’Ben Lakers için neysem Hedo da Orlando için O’dur’ sözleri  bana göre herşeyin özetiydi…

Orlando’da geçen 5 yılında, MIP ödülü  alan ve NBA finali   oynayan Hedo için 2009 yazı sözleşmesinin bitmesi anlamına geliyordu. Hedo’nun takımında mutlu olması ve taraftarın da onu benimsemesi sebebiyle  herkes Orlando’da devam edeceğini düşünüyordu..Ayrıca  koç Sten Van Gundy ve  başta Howard  olmak üzere tüm oyuncular Hedo’ya ihtiyaçları olduğunu defalarca dile getirmişti. Fakat bu yaz yılın GM’i Otis Smith’in başka planları vardı..

2009 Yazı

2009 Draft Gecesi ; herkes takımların kimi seçtiğini konuşurken , Otis Smith bombayı patlattı ve draftların bile önüne geçen Carter takasını gerçekleştirdi.Bu takasa göre Carter ve R.Anderson Orlando’ya gelirken cesur çaylak C.Lee, Alston ve Battie New Jersey’nin yolunu tuttu. Fakat  NBA’in sayılı yıldızlarından Carter, beraberinde önemli  soru işaretleri getirmişti. Aynı mevkide oynayan Hedo’nun akıbeti ne olacaktı ?, 2 yıl için alacağı 34 milyon$ ‘ı Orlando nasıl karşılayacaktı?

Tabi yılın GM’i bunları da düşünmüştü. Taraftarın ve oyuncuların tepkisini çekmemek amacıyla  Hedo’ya  4 yıl için  35 milyon$’lık   göstermelik bir teklif yapıldı .. Bu Hedo’ya kapıyı göstermekten başka bir şey değildi. Düşünün ortalama 7-8 dk. oynayan Gortat bile 5 yıl için 36milyon$ alıyor.. Dolayısıyla Hedo yapılan bu komik teklifi reddetti. Fakat bunlardan daha onur kırıcı olan Otis Smith’in  ‘Hedo’nun artık takımda kalması çok zor’  ve   ‘Carter’ı Hedo’ya tercih ettik’ gibi açıklamaları oldu. Ne olursa olsun, NBA’de  saygın bir yer edinen ve takımına çok şey katan  bir oyuncu  çok daha farklı  şekilde uğurlanmalıydı.

Orlando macerası biten Hedo artık yolunu çizmek zorundaydı.Bunu yaparken geleceğini de düşünüp  işin mali boyutunu ön  planda tuttu. Birçok takımla adı anılan Hedo’nun bir ara Portland’la anlaştığı hatta tesislerini gezdiği söylendi. Fakat eşinin de isteğiyle sonradan devreye giren Toronto’yla 5 yıl için 53milyon$’a  anlaştı. Türkoğlu çiftinin Portland’la hemen hemen aynı parayı veren Toronto’yu seçmesinde  şehrin gelişmişliği ve Türklerin burada daha yoğun olması etkili oldu.

Orlando cephesinde ise hedefler doğrultusunda Barnes ve Bass takviyeleri de yapılarak takımın kadrosu oluşturuldu. Yani takımın önemli parçalarından Hedo ve Lee gitmiş,  yerlerine Carter,R.Anderson,Bass ve Barnes alınmış oldu. Kağıt üzerinde Orlando bu yazı gerçekten karlı geçirmişti.

2009-2010 SEZONU

4 Allstar’lı kadrosuyla Orlando, Lewis’in 9 maçlık cezasına rağmen sezona yine iyi bir giriş yaptı. Kolay bir fikstürü de olsa Carter önderliğinde ilk 20 maçı   16- 4   ile geçtiler.. Bu dönemde 2’si  Toronto ve Boston olmak üzere sezonun tek 5 maçlık galibiyet serisini yakaladılar. Özellikle Boston maçında Carter bu sezon ki en iyi maçını çıkardı. Toronto maçı ise Orlando taraftarı için ayrı bir önem taşıyordu. Eski yıldızları Hedo tekrar Amway Arena parkelerindeydi. Fakat bir grup Orlando taraftarının Hedo’yu yuhalaması  galibiyetin önüne geçmişti. Onlara ise ‘Hedo’yu yuhalayanlar, Orlando taraftarı değildir’ diyen Sten Van Gundy en güzel cevabı verdi.

İlk 20 maçtan sonra Orlando’da belirgin bir düşüş başladı. Daha doğrusu istikrarsızlık. Cleveland, Lakers hatta Charlotte galibiyet serileri yakalarken Orlando üstüste 3 maç kazanmakta zorlandı. Bunun sebebi yaşı ilerlemiş Carter’ın sezon başındaki performansını gösterememesi ve takımın saha içi isabet yüzdesinin düşmesi gibi görünse de asıl sebep takım kimyasının bozulmasıydı. Tabi bu durumun başkahramanı Otis Smith’di.

Orlando’ya Van Gundy’nin getirdiği 1 uzun 4 şutör sisteminin temelinde topu iyi dolaştırmak,doğru şut tercihi ve NBA’in en dominant uzununa topu indirmek vardır.Maalesef Orlando bu sezon sistemi doğru uygulayamıyor.Bu sistemin sağlıklı işleyemeyeceğini anlamak için kadroya bakmanız yeterli olacaktır. Takımda oyun kurma becerisi en iyi olan adam emeklilikten dönderilen 35 lik J.Williams. Bir de Jameer Nelson var. Hala Allstar olmasına anlam veremediğim Nelson için oyun kurucu değil oyun kırıcı denebilir. Topu doğru adreslere yollamayı geçtim yaptığı tercihler akıl alır gibi değil. Özellikle Lakers maçında Gasol,Artest,Odom 3 lüsünün arasından 2 kez üstüste turnike denemesi Stan Van Gundy’yi çıldırtmıştı.

Fakat takımda Hedo’nun gidişinden asıl etkilenen bir Howard gerçeği var. Bu sezon en çok eleştirildiği konu maça konsantre olamaması. Bu oyun anlayışıyla Howard’ın bu sorunu aşması zor. Bazen 4-5 hücum Howard’ın topa dokunamadığı Orlando hücumlarına şahit oldum. Bu tip oyuncular topla buluşamayınca mental olarak maçtan kopuyor. Takımın en kolay skor opsiyonu olan Howard’a topu indirmek  bu kadar zor olmasa gerek ki Hedo bunu yıllarca yapmıştı.Zaten Hedo’nun MIP seçildiği 2007-2008 de Howard’ın da kariyerinin en iyi dönemini geçirmesi tesadüf değildi..Yani Howard’ı paslarıyla besleyen oyuncular ne kadar formdaysa Howard da o kadar iyi oynuyor. Hedo’nun yerine gelen Carter ise bırakın ona pas atmayı, gücü yetse elindeki topu alıp,potaya gönderecek.. Bu sezon saha içi yüzdesini artırsa da sayı ortalamasının 20.6 dan 17.4 e düşmesinin sebebi az top kullanması. Geçtiğimiz yıl maç başına 12.5 top kullanırken bu yıl 9.5 top kullanıyor. Bu durumdan fazlasıyla rahatsız olan Howard  da  kendisine yeterince pas atılmadığı şeklindeki açıklamasıyla  kendini savundu. Hakkında yapılan eleştirilere verdiği cevabı yetersiz bulan Howard bir süre sonra da maçlara iyi hazırlanmadıklarını söyleyerek herkesi şaşırttı. Birçok kişinin tepkisini toplasa da özellikle bu açıklamalarından sonra takım arkadaşları Howard’ı biraz daha ön plana çıkarmaya başladı. Son maçlardaki performansı bunun göstergesi..

Takımın diğer önemli parçalarından Lewis yine elinden geldiğince rakip uzunlarla savaşsa da onun da skorer kimliği yavaş yavaş azalıyor. Çünkü takım rotasyonu bu sene çok daha geniş. Reddick,R.Anderson,Pietrus,Barnes  4 lüsü ortalama 9 ‘ar sayı atarak kendilerine düşen görevi yapıyor. Özellikle Barnes’ın maç başına 5.8 ribauntu ve savunmaya verdiği katkı bu yıl takımın artılarından. R.Anderson ve Reddick de ceza şutlarını beklenenden daha isabetli kullanıyor. Beklentilerin altında kalan Bass ve fiziğinin hakkını veremeyen Gortat ise Orlando’nun vasat isimleri görüntüsünde..Özellikle Gortat ‘nın sezon başı aldığı yüksek kontratın etkisiyle  çok daha iyi oynayacağını düşünmüştüm.Ama o Howard’ı birkaç dakika dinlendirmekten başka bir şey yapmıyor..

Sezon başında  Süperstar Carter’ı takımın beyni Hedo’ya tercih eden Otis Smith’in,sezon ortası itibariyle  çok da doğru bir hamle yapmış olduğu söylenemez. 5 maçtır  Orlando’da bir toparlanma olsa da bunun istikrara dönüşeceğini pek düşünmüyorum. Takım  45 maçta 16 yenilgi almış durumda  ve böyle giderse sezon sonu 30 mağlubiyet alacaklar. Geçen yıl ise bu sayı 23’tü. Bu istatistikten ziyade Orlando için asıl tehlike takımdaki kazanma arzusunun  ve istikrarın eskisi gibi olmaması.Bana göre; Roy,Oden ve Outlaw’dan yoksun Portland’dan kendi evinde 15 sayı fark yiyen bir Orlando maçı kazanmak istemiyor demektir..Benzer şekilde rahat kazanabilecekleri maçı , 2. yarıda adeta Lakers’a hediye etmeleri  de tamamen bu isteksizliğin sonucu.

Normal sezonda, ‘kazanma arzusu ve istikrarı’ yeterli olmayan Orlando kaliteli ve geniş kadrosuyla  bunu rahatlıkla  telafi edebilecek bir takım. Fakat  play offlar  için aynı şeyi söylemek çok zor. Çünkü play offlarda ; şampiyonluk için yanıp tutuşan Cleveland, son 2yılın favorisi Boston ve Doğu’nun dişli takımları Atlanta’yla  Miami onları bekliyor olacak…

M.Akif Karabulut

Bu yazı Mart 2010 sayımızda yayınlanmıştır.

TBBL All Star 2010

Biraz Ezildik!

Türk Karması All-Star müsabakalarında Yabancılar karmasından yine 30 sayı fark yedi. Gazetelerde ve internet sitelerinde yine o alakasız başlık “All-Star’a yabancı damgası.”

Halbuki her All-Star sonrası söylüyoruz, şimdi de söyleyelim. Bu iş böyle yürümez. Peki nasıl yürür?

All-Star için değişik formüller aranmalı. Bu yabancı, bu yerliden daha ziyade formüller aranmalı. İşte o formüller bulunabildiği vakit bu All-Star’ın sonucu tahmin edilemez olur ve tahmin edilemediği için bu maçlar zevkli hale gelir.

Bu tavsiyeleri, basketbol camiasından çok kişinin daha verdiğine tanığımdır. O tanıklığıma kendi fikirlerimi de ekleyerek bir liste oluşturacağım. Bu liste dahilinde nasıl bir All-Star ülkemize daha hayırlı olur, karar verelim…

1-     Türkiye’deki Takımların Bulunduğu İller ve Bölgeler:

Fenerbahçe                        İstanbul                                       Marmara

Mersin                                Mersin                                         Akdeniz

Galatasaray                        İstanbul                                       Marmara

Beşiktaş                             İstanbul                                       Marmara

Ceyhan                               Adana                                         Akdeniz

Panküp                               Kayseri                                       İç Anadolu

Samsun Basket                   Samsun                                       Karadeniz

İstanbul Ü.                          İstanbul                                       Marmara

Botaş                                 Adana                                         Akdeniz

Tarsus Bld.                         Mersin                                         Akdeniz

Çankaya Ü.                        Ankara                                        İç Anadolu

Kocaeli Bld.                       Kocaeli                                       Marmara

Yani, buna göre 12 takımlı ligimizde, 5 Marmara takımı var, 4 Akdeniz, 2 İç Anadolu ve 1 Karadeniz takımı bulunuyor. Belki bir şekilde İllere veya bölgelere ayrılabilir bölgeler. Her sene ligin durumu bu olmayacaktır elbette. ABD’de olduğu gibi konferanslara ayırmak da mümkün değil, ancak o yıl içerisinde yapılacak bir kararla bölge bölge ayrılabilir.

Bu sefer de üç büyük takımın bulunduğu grup (misal Marmara ve Karadeniz Bölgesiyle; Kuzey Takımı, İç Anadolu ve Akdeniz Bölgesiyle; Güney Takımı) yani Kuzey Takımı her zaman kazanır mı? Bu soruya da şöyle bir açıklama getirilebilir. Her sene ligde en az bir tane İstanbul dışından bir takım zirveyi zorluyor. Hatta ve hatta Botaş’ın şampiyonluk yaşamışlığı da vardır. Bu sene içerisindeki duruma baktığımız zaman; Kuzey takımlarının toplam puanı 101, Güney takımlarının toplam puanı 97. Arada oynayan puan yalnızca 2 galibiyet değerindeki 4 puan.

Hatta belki de böyle bir sistem, Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş gibi ezeli rakip, ebedi düşman (!) –Bu sözün üzerinde durmak istiyorum, bazen kamuoyunun dikkatini çekip bak biz böyle dostuz demek için kimse kimseyi dostum diye kandırmasın. O kadar aşikar ki birbirinize kin güttüğünüz…- olan bu takımların arası böyle bir mecburi (!) dostluktan ötürü ılımanlaşabilir.

2-     Aynı Sistem Genellenebilir:

Yani, bölge bölge ayrılan ligler, Kuzey Kıyı Hattı denen bir şekilde, Ege, Marmara ve Karadeniz Bölgelerinde bulunanlar ile Akdeniz ve İç, Doğu, Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde bulunan takımlar şeklinde, değişik isimlendirilerek kullanılabilir. Mesela o isimlendirme, “Kuzey ve Batı Takımı” ile “Güney ve Doğu Takımı” şeklinde olabilir. Hem bu isimlendirmenin reklamı çok iyi yapılırsa, Doğu ve Güneydoğu illerinde Bayan Basketbol takımı kurulması bir nevi teşvik edilmiş olabilir.

Bir çok il böyle bir şeye hazır olmadığı gibi, bir çoğu da böyle bir namın o ile nasıl bir getirisi olacağının, nasıl tanıtım sağlayacağının farkındadır. Örneğin, bu hareketi bir Erzurum’un yapmayacağını düşünsek de, Sivasspor’la bunun faydasını gören Sivas’tan bekleyebiliriz. Veya, bir Gaziantep’ten bu hareketi görmek, insanı mutlu eder.

Bir başka olumlu faktörü de şüphesiz Ege takımları için olacak. Türk spor tarihinde derin izleri bulunan Ege temsilcileri, Erkek Basketbol haricinde görünmüyor. Futbol’da Karşıyaka, Göztepe ve Altay’ı özlediğimiz gibi, Bayan basketbolda da İzmir takımlarına yer olmalı bu ligde.

All-Star’ın şeklinin şevalinin değişmesi buna doğrudan bir katkı sağlayamaz belki ama bu kadar derin bir değişiklik ve bu değişikliğin bol reklamla süslenmesinin dolaylı yollarla Türk Basketbolu’na büyük katkıları olacaktır.

3-     Alakasız Bir Başlık:

Takdir edersiniz ki, bana ne bundan? Elalem orda gönüllerince turnuva çevirir, organizasyon yapar, birilerinin cebinden paralar çıkıp birilerinin kasasına girer, bu devran böyle gelmiş, eh darbe olmazsa da böyle gider. Sana ne be kılkuyruk?

Ah efendim arzuhalini ettiğim davaya gelelim. Yapım icabı biraz milliyetçi bir insan olduğumdan, bizim milli takım bir başka milli takıma yenildiği zaman besmele yemiş –Hitler- gibi çıldıran tiplerden olmasam bile, eh ortalama bir Türk vatandaşı kadar üzülüyorum.

Gittiğim All-Star organizasyonlarında, piknik havasında geçen, konser havasında geçen veya belli taraftar zümrelerinin ağırlığını koyduğu bu turnuvalarda, ne olursa olsun hep Türk tarafı tutuluyor. Çünkü Türk’üz arkadaş. Galatasaray’lı bir taraftar öbeği, hem Türk hem yabancı karmasında oyuncusu varsa evvela Türk tarafının kazanmasını, yabancı tarafındakinin de iyi istatistik yapmasını istiyor.

Eee, bu gayet tabii, tabii, tabii de, Türkiye’de yabancı antrenör olmadığından bazı koçlar da kendini vatan haini gibi hissetmek zorunda kalıyor olmasın sakın?

Ha şimdi bir de “Vatan Haini” olurum. Niye? Bölgesel Ayrılığı destekliyor, urun tez elden kellesini… Yok efendim ne alaka, tamam bu ülkenin batısı ile doğusu arasında ciddi yatırım farklılıkları var ve bunlar giderilmelidir. Savunuyorum hem de sonuna kadar. Bu ülkenin batısının daha gelişmiş olduğu da tabii bir kabiliyettir. Ancak bu ülkenin doğusunun sırf bir vatan haini olması ve topyekün ayrılık gözettiği düşünülemez ve bu doğrultuda bakarsak, “Doğu”ya da “Batı” kadar imkanlar verilmelidir. Bunun yolu da, doğunun adının doğu olmasından öte, isminin Batı ile birlikte ve aynı önemde anılması ile olur. Bunun için bölgelere vurgu yaptım.

Ama her ne yaparsanız yapın, nasıl yaparsanız yapın, kime yaptırırsanız yaptırın. Bu All-Star’ı artık değiştirin. Bakın, 30 yıl oldu ligde, yeter artık, All-Star’da bir sefer de tuttuğumuz takım kazansın.

Seda Tekindağ’a Geçmiş Olsun.

Antrenmana yetişmek için biraz hız yapan ve yolun ıslak olmasından dolayı şoförün hakimiyeti kaybettiği söylenen kazada Ceyhanlı Milli basketbolcumuz Seda Tekindağ’ın durumu ağırmış.

Allah’tan acil şifalar diler, bir an önce iyileşerek parkelere dönmesini arzularız.

Samet Mehmet Bora