Kategori arşivi: Emre Dağdelen

Sercan Topçu Röportajı

 

Bu ay Gelişim Koleji’nin başarılı, başarılı olduğu kadar, saygılı, centilmen oyuncusu Sercan Topçu ile röportaj yaptık. Öncelikle bize bu röportaj için izin veren Gelişim Koleji Kulübü’ne teşekkür ederim. Birkaç yıldan beri istikrarlı bir çıkış yakalayan kariyerinde birçok İzmir takımında oynayan Sercan Topçu’yu sizlere tanıtmaya çalıştık.

Sercan Topçu Ağustos 1985 doğumlu. Basketbola Oyak Renault altyapısında başlayan Sercan Topçu, yıldız milli takım forması giymeyi başardı. Oyak Renault A takımında 2 sene forma giydikten sonra, Tire Belediyesi, Aliağa Belediyesi, Bursa Basket, Bornova Belediyesi, Vestelspor takımlarında forma giyen Sercan Topçu, 2010–2011 sezonunda Gelişim Koleji forması altında mücadele ediyor.

 

 

3SAYI:Sercan nasıl bir kariyer planın var?

 

Sercan Topçu: Altyapılarda oynarken TBL’de oynama hedefim vardı ama yaş ilerleyince kuvvet olarak biraz güçsüz kaldım, A takıma çıktığım ilk yıllarda fazla süre alamayınca bu düşüncem değişti. Bununla beraber birkaç yıldan beri sürelerim artınca bu fikirlerim tekrar eski halini almaya başladı. Bursa Basket senesinde İsmail Beleş ile kendimi buldum, ertesi sezonda Bornova Belediyesi ile TB2L’den TBL’ye çıkınca kendime olan güvenimde arttı. Gün geçtikçe hedeflerim artıyor.

 

3SAYI:Kendine model aldığın oyun kurucular var mı?

 

ST: Özellikle asist ve şut özellikleri dolayısıyla Kerem Tunçeri ve Cüneyt Enden’i çok beğeniyorum.

 

3SAYI:İzmir’de oynamaktan mutlu musun?

 

ST: Evet, İzmir’de oynamaktan çok mutluyum, güzel arkadaşlıklar edindim, güzel dostluklar kurdum ve İzmir çok güzel bir şehir. Tire Belediyesinde oynadığım yıl İzmir’e çok gelemiyordum ama Aliağa Belediyesi’nde oynadığım sezon Bostanlıda oturdum ve İzmir’i daha çok sevdim, İzmirli gibi oldum zaten…

 

3SAYI:Daha önce birçok kulüpte görev aldın, peki senin gözünden Gelişim Koleji nasıl bir yapı?

 

ST: Namık Ağabey ile daha önceki sezonlarda da konuşmuştuk ama bu seneye kısmet oldu. Çok güzel bir yapı Gelişim Koleji. Kulübün içinde ki herkes çok sıcak, herkes birbiriyle diyalog halinde ve organizasyon çok iyi.

 

3SAYI:Kendinde beğendiğin ve beğenmediğin oyuncu özelliklerin neler?

 

ST: Özellikle asist yapmayı çok seviyorum çünkü takım arkadaşıma sayı arttırtmayı daha çok seviyorum. Bununla beraber 3 sayı çizgisinin gerisinden beklenmedik anda attığım ve isabet kaydettiğim şutları da seviyorum. Maç sonlarında ki kondisyon eksiğimi gidermem lazım, çok yorulduğumda bazen oyun görüşüm düşebiliyor.

 

3SAYI:Bugüne kadar oynadığın takımlarda en fazla sorumluluğu Gelişim Kolejinde mi alıyorsun?

 

ST: Oynadığım diğer takımlarda görev ve sorumluluklarım başkaydı ama Bursa Basket ve Gelişim Koleji’nde aldığım sorumluluk çok daha fazla ve belirgin. Bursa Basket’te kısıtlı bir bütçe ile mücadele ederken, Gelişim Kolejinde gerek bütçe, gerek hedeflerin yüksek olması, aldığım sorumluluğun değerini arttırıyor.

3SAYI:Takımdaki sorumluluğunun fazla olması, antrenörlerinin ve takım arkadaşlarının senden beklentilerinin yüksek olması seni hangi yönde etkiliyor?

 

ST: Kesinlikle pozitif yönde etkileniyorum. Üzüntülerimde, sevinçlerimde çok daha yüksek oluyor. Optimum TED Ankara Kolejliler maçında kaçırdığım faul atışı beni çok üzdü, onu atmam gerekiyordu. O an da mesela faul çizisine giderken, birinin seçilmesi gerekseydi ben kendimi seçerdim. Özgüveni yüksek bir oyuncuyum bununla beraber bu sene kulüpte güvenleri hissettirince tabii ki kendime olan güvenim daha çok arttı.

 

3SAYI:Deniz Atak ile çalışmak nasıl?

 

ST: Çalışma ortamı çok güzel, Deniz Ağabey’de bana çok şeyler katıyor, bu da giderek oyunumda ortaya çıkıyor. Özellikle oyunun sonlarında bana çok destek oluyor, ayrıca ben kendimi soğukkanlı ve sakin bir oyuncu olarak nitelendiririm, Deniz Ağabey benden kat kat sakin ve soğukkanlı.

3SAYI:Basketbola baştan başlasan hangi pozisyonda oynamak isterdin?

 

ST: Kesinlikle oyun kurucu olarak oynamak isterdim, çok mutluyum bu pozisyonda oynamaktan.

 

3SAYI:Türkiye’nin Dünya İkinciliği hakkında ne düşünüyorsun?

 

ST: Hazırlık dönemi maçları biraz sıkıntılıydı, bende takip etme şansı buldum. Fakat turnuvanın başlamasıyla iyi bir şeyler olacağını Türk halkına hissettirdiler. Yaptıkları savunma ve halkın desteği ile büyük bir başarıya imza attılar.

 

3SAYI:Bu sezon TB2L’yi nasıl değerlendiriyorsun?

 

ST: Kuralar çekiliğinde bende şaşırdım, bulunduğumuz grup oldukça zorlu bir gruptu. Birde şu açıdan bakmak lazım sürekli sert maç oynuyorsun, herkes birbirini yenebiliyor, hiç gevşeme şansın yok. Normal sezon sonunda da diğer gruptaki rakibimizle oynarken eminim ki bu sert maçların faydalarını göreceğiz. Bizimde mesela sezon başında yapılan eleştirilerde zor bir sezon yaşayacağımızı söylüyorlardı bununla beraber sezon başlayınca bu düşünceler değişti diye düşünüyorum. Öbür grup bizim grubumuza göre daha az zorlu bir grup hem grubun kendilerine göre artıları ve eksileri var.

3SAYI:Gelişim Koleji bu yıl oldukça genç bir organizasyona sahip, sende bu organizasyonda sanki “ağabeyliğe” geçiş yaşıyorsun, neler düşünüyorsun?

ST: Kesinlikle, öncelikle benden daha genç olan arkadaşlara bakınca kendimi görüyorum. Bende ilk A takıma çıktığımda bir şeyler olunca şaşırıp kalıyordum, tabii onlara kendi tecrübelerimden bir şey aktarabilmek çok güzel bir his. Ben genç oyuncu zamanımda Oyak Renault’da ki ağabeylerim bana nasıl davrandıysa bende şimdi öyle davranmaya çalışıyorum. O yıllarda ağabeylerim bana çok iyi davranıp, yardım etmişlerdi, bende o şekilde davranmaya özen gösteriyorum.

 

3SAYI: Allen Iverson’ın Türkiye’ye gelmesini nasıl yorumluyorsun?

 

ST: Allen Iverson’un Türkiye’ye gelmesi büyük olay. Ben ilk duyduğumda inanmamıştım. Tebrik etmek gerekiyor bence onu Türkiye’ye getirenleri.

 

3SAYI: TBL’de oturan bir Sercan mı? Yoksa TB2L’de oynayan bir Sercan mı?

 

ST: TB2L’de oynayan bir Sercan. Çalışıyorsun, çalışıyorsun, önündekiler de iyi oyuncu şans gelmeyince düşüyorsun. Tabii bu düşüncemin yaşla da çok orantısı var. Genç oyuncu olsam belki daha farklı düşünebilirdim.

 

3SAYI: Gelişim Koleji normal sezonu sence kaçıncı bitirir?

 

ST: Grupta şu an 10 maçta 5 galibiyetimiz var, bence 6. sıradan aşağıya düşmeyiz, ilk yarıda üstümüzde bulunan takımlara kaybettiğimiz maçlar var, ligin 2. yarısında bunları telafi edip daha üst sıralara çıkabiliriz.

 

3SAYI: Sercan vakit ayırdığın için teşekkür ederim, başarılar diliyorum.

 

ST: Ben teşekkür ederim, iyi çalışmalar…

 

Röportaj: Emre Dağdelen

TB2L’de Ya Yabancılar Olmasaydı?

 

 

TB2L’de her takımın saha içinde bir yabancı oyuncu bulundurma hakları olduğunu düşündüğümüzde, kadrosunda iyi bir yabancı bulunduran bir takımın ligdeki sıralamada önemli bir avantaj sağlayacağı kuşku götürmez bir gerçek.

 

Amerikalı oyuncu bütçeleri mevkileri ve tabii ki oyuncu özelliklerine göre farklılıklar göstermektedirler. Eğer maddi bir problem ya da alınmış bir kulüp kararı yoksa her takım kadrosuna yabancı oyuncu takviyesini yapıyor.

 

Ben inanıyorum ki lig yabancısız oynansa büyük ihtimalle sıralamalar farklılıklar gösterebilir. Evet, liglerde geçmiş yıllarda da olduğu gibi bu yıl da çok kaliteli yabancı oyuncular bulunmakta. Bu yabancı oyuncular ligi domine etmektedirler.

 

TB2L’ye ve hedefi 1. lige çıkmak olan takımlara baktığımızda hepsinin kadrosunda kaliteli yabancı oyuncular olduğunu göreceğiz. Bununla beraber bazı takımların yerli oyuncu kadrosu o kadar iyi ki yabancı oyuncu oynayamayabilir. Fakat bu çok az görülebilen bir durum. Genellikle antrenörler sezon başında takımlarını oluştururken, kendi oynatacakları basketbola göre, bir pozisyonu yabancı oyuncu ile geçerler ve bu tercihte genelde Amerikalı oyunculardan yana olur. Bazen öyle durumlar olur ki, yerli oyuncudan daha az bir kontrata sahip olan bir yabancı oyuncudan çok fazla beklentilere girilebilir.

 

Peki ya şu an da tüm yabancı oyuncuları takımlardan çıkartsak neler değişir? Etkili bir uzun yabancı oyuncuya sahip takımlara, rakip takımların yardım getirmek zorunda kaldığı durumlar ortadan kalksa ya da kısa ve adam geçme yeteneğine sahip kısa bir yabancı oyuncunun adam geçip sayı atma özelliğinden yoksun kalınsa, blokçu ve atlet bir uzun forvet’in ribaunt ve bloklarından yoksun kalınsa. Sanırım bu örnekleri arttırabiliriz.

 

Türkiye Basketbol Federasyonu’nun istatistiksel verilerine bakarsak, en çok sayı atan oyuncuların ilk 10’nun 7 tanesi yabancı oyuncu, ribaunt toplamında ilk 10 oyuncudan 9 tanesi yabancı, asist listesinin tamamı yerli oyuncu, blok listesinin ilk 10’undan 8 tanesi yabancı oyuncu. Bu istatistikler TB2L’nin 10. hafta maçları oynanıldıktan sonraki verilerdir.

İstatistik verilere baktığımızda asistleri yerli oyuncular, sayıları ve ribauntları ağırlıklı olarak yabancı oyuncular yapıyorlar diyebiliriz.

 

Ya olmasalardı? Şu an ki sıralama ne kadar değişebilirdi? Şu an da TB2L’nin en iyi kadrosuna sahip ekiplerinin başında gelen Optimum TED Ankara Kolejliler sanırım yine en üst sıralarda olurdu bununla beraber birçok takımın sıralamadaki yerinin çok farklı olacağını düşünüyorum.

 

Bir takımın maç başına ortalama örnek olarak 18 sayısını atan oyuncusunu ertesi maç kullanamayacak olsanız tedbir almak zorunda kalırsınız. Bunu ribaunt, blok gibi verilerle de pekiştirebiliriz. Ya herkes bu ve benzeri artılarını kaybetse?

 

Ben yerli oyuncuların kalitesinin TB2L’de oynayan bazı yabancı oyunculardan yüksek olduğuna inanıyorum bununla beraber, kadrosunda yabancı oyuncu barındırmak kulüplerin olaya bakışının bir göstergesi gibi görünebiliyor. Ben bunu da doğru bulmuyorum, çok ucuz maliyetli yabancı oyuncuların birçoğu sezon içinde problem yaşatabiliyor ve ona verilen süreler birçok oyuncunun süresini etkilemekte.

 

Evet görsel zenginlik kattıkları, ligin havasını değiştirdiği gerçeğini kabul etmeliyiz. Benim sizlere düşündürmek istediğim bir an sadece bir an, “ya yabancı oyuncu olmasaydı TB2L nasıl olur ve nasıl bir misyonu olurdu?

 

Emre Dağdelen

 

Yere Düşen Oyuncu


Maçlarda birçok defa gördüğümüz yaşadığımız pozisyonlar vardır. Kontrolsüz bir top vardır ve oyunculardan biri o topa atlar. Oyuncuya bir faul yapılır oyuncu yere düşer.  Buna benzer pozisyonlarda oyuncular yere düşebilir.

Peki siz takım arkadaşınız yere düştüğü zaman ne yaparsınız?

Bir önceki pozisyona takılı kaldığınız için kendinizle mi uğraşırsınız? Antrenörünüze bir şeyler mi anlatırsınız? Diğer takım arkadaşlarınızla mı konuşursunuz? Hakemle mi konuşursunuz? Rakip takımdaki oyuncu ile pozisyonu mu tartışırsınız? Tribünlere mi bakarsınız? Bunlara benzer eylemleri mi yaparsınız yoksa hemen onun yanına gidip elinizi mi uzatırsınız? Böyle bir pozisyonda takım arkadaşınızın yanına koşmanızdan daha önemli ne olabilir?

Sizce böyle bir pozisyonu gördüğünüzde takım olarak arkadaşınızın yanına koşmanız nelerin göstergesi olabilir?

BİZ TAKIMIZ…

Maç sahanın birçok yerinde doğru yapılan işler sayesinde kazanılır. Savunma yapmak, atmak, rebound almak ve diğer sayısal performanslar önemlidir. Bununla beraber takım olmak en önemli kazanma sebebidir. Eğer takımsanız, bencil olmazsınız, takım arkadaşınızın hatasını kapatmak için daha çok çalışırsınız, sahada birbirinizi motive edersiniz, birbirinize jest mimik yapmazsınız, en değerlisi ise birbirinize güvenirsiniz. Bilirsiniz ki hiçbir zaman yerden tek başınıza kalkmayacaksınız. Takım arkadaşlarınız sizin yanınızda olacaklar. Bunu bilerek oynayacaksınız. Bunu bilerek topa atlayacak, rebound alacak ve pozisyonlara gireceksiniz. Bileceksiniz ki o sahanın hiçbir yerinde tek başınıza kalmayacaksınız, takım arkadaşların bir yerde seni destekliyor olacak. Bu duygulara sahip bir takımda oynamak basketbolu daha da keyifli kılıp, hem takım olarak hem de kişisel olarak başarınızın artması sağlayacaktır.

Yere düşen arkadaşınıza uzatılan bir el bu kadar kıymetli mi?

Az bile yazmış olabilirim…

 

Topa Atlamak!

  • Eve geldiğinizde anneniz eşofmanınızın yırtılmış olduğunu görünce merakla sorar ne oldu? diye
  • Kapıdan girersiniz ve anneniz dizinizin yara olduğunu görür, hemen telaşla sorar çocuğum ne oldu? diye

Bunlar en basit iki örnek sadece, sizin madalyalarınızın sadece iki örneği. Çoğu basketbolcunun bacaklarında parke yanıkları vardır. Bu yanıklar sizi farklı kılar. Sizin oyun karakterinizi ortaya koyan birkaç özellikten biride budur.

O oyuncular kimler midir?

Onlar bir topun maç demek olduğunu bilenlerdir. Onlar idman ya da maç fark etmeksizin mücadele etmeyi kendilerine ilke edinmiş oyunculardır. Onlar maçın skoru ne olursa olsun her zaman aynı şekilde davrananlardır.

O oyuncular her zaman örnek gösterilen ve örnek alınan, o oyuncular her zaman saygı duyulan oyuncular olarak görülecek ve anılacaktır.

İdmanda ya da maçta canınızın acımasını mı?

Ya da o topa atlasaydım maçı kazanır mıydık? O topa atlasaydım acaba antrenörümün bana bakışı değişir miydi? Diye düşünmek mi?

Hangisini tercih edersiniz?

Sadece bir topa atlayarak mı bunlar olacak?

O bir top size maçı getirebilir. O bir top hata yapan takım arkadaşınızın hatasını kapatmak anlamına gelebilir. O bir top maçı izlemeye gelen çocukların sizi örnek almasını sağlayabilir. O bir top sizi yaşıtlarınızdan ayırabilir.

Parke de önünüzden kontrolsüz yuvarlanan bir top geçtiğinde, tercih sizin

O bir top sadece bir pozisyon değildir, sizin ruhunuzu da sahaya yansıtandır.

Emre DAĞDELEN

 

 

4 Kamera ve 1 Maç

Şimdi anlatacağım hikâyede sahada 4 tane kamera olacak, 1. kamera aile kamerası, 2. kamera çocuğun kamerası, 3. kamera sahayı çeken kamera, 4. kamera salonun dışını çeken kamera. Haydi bakalım kameralar kayıtta…

1. kamera aile kamerası;

Çocuğunuz sonunda sahaya çıkıyor. Sizde ailenizle beraber onu desteklemeye gittiniz. Zaten o güne kadar yapılan antrenmanlarda, hazırlık maçlarında diğer aileler ile tanıştınız. Hep beraber “sizin takımın” arkasındaki tribüne oturdunuz. Evet, gördünüz çocuğunuz 4. sırada koşarak geliyor. El sallıyor, alkışlıyorsunuz, tabii o mahcup bir edayla ya size göz kırpıyor ya da yapma ya baba ya da anne gibisinden bir bakış atıyor. Kolay mı ailesi önünde maç oynayacak, ne kadar onur verici bir an onun için.

3. kamera sahayı çeken kamera;

Yeni alınmış ayakkabıların altı ötüyor sahada, arkadaşları ona sataşıyorlar, “sadece ayakkabılar bile 20 sayı atar” diye. Evet, duruşu değişiyor, güveni biraz daha artıyor. Smaç vuramıyor ama turnikeleri o kadar yüksekten bırakıyor ki, sanki smaç vuracak. Isınma hareketlerinden sonra, iyice terliyor, kaçan şutlardan sonra, normalde %100 ile oynarmış gibi bir hava estirerek. Ya ayakkabısının altını siliyor ya da top kayıyormuşçasına ellerine bakıyor.

2. kamera çocuğun kamerası;

Hadi artık, şu ısınma süresi hala bitmedi mi?” diye düşünürken, hakemin düdüğü ve evet ilk 5’ler sahaya davet ediliyor. Daire oldunuz, antrenörünüz soyunma odasında ilk 5’i söylemedi, hepiniz onun gözlerinin içine bakıyorsunuz. İşte senide seçiyor, “karnın mı ağrıdı?”, emin ol birazdan geçecek. Tabii o sırada anne ve babanda tribünde gururlanıyor, ne de olsa oğulları ilk 5’te başlayacak. Sahaya girerken arkadan bir ses “hadi aslanım!”. Babanın sesi, ne yapsın o da en az senin kadar heyecanlı.

3. kamera sahayı çeken kamera;

Bütün enerjinle oynuyorsun, savunma yapıyorsun, işte bir hızlı hücum ve turnikeden sayıyı buluyorsun. Alkışları duyuyorsun, bir kulağın antrenöründe, bir kulağında doğru olmasa da ailende.

Rakip takım oyunu sertleştiriyor ve hakemler oyun sertliğine izin veriyor. O sırada sana da yapılan bir faul çalınmıyor ve baban yerinden kalkıp hakeme bağırıyor. Rakip takımın velilerinden biriside babana.

2. kamera çocuğun kamerası;

Ne oluyor anlamıyorsun, sen aldığın eğitimden dolayı, hakemle hiç konuşmadan yerine dönüyorsun. Rakip takım maçı önde götürürken, birde bakıyorsun ki baban, tribünden antrenörüne bir şeyler söylüyor. Kafandan kaynar sular dökülüyor. Baban hemen antrenörün arkasında ve tavrı iyice sertleşiyor. Oynamaya çalışıyorsun ama zorlanıyorsun. Arka arkaya birkaç pozisyon atışları kaçırınca, antrenörün seni oyundan alırken, baban “oğlum kaçar mı ya onlar?” diye sana serzenişte bulunuyor. Omuzlarının çöktüğünü hissediyorsun.

1.kamera aile kamerası;

Baba hakemin oyunu durdurup, kendisini uyardığa inanamıyordu, o önce kendisine baksın, doğru dürüst düdük çalsın. Tamamen haklıydı, kendisine karışamazdı.

2.kamera sahayı çeken kamera;

Devre olur, takımlar soyunma odasına gider, bir altyapı maçında ortam lig maçlarını aratmayacak şekilde gerilmiştir. İki takımın velileri, birbirlerine hasım olmuşçasına bakışırlar, hakemler gergin, polis bile altyapı maçında tribündeki yerini almıştır. Oyuncular soyunma odasında antrenörlerinin taktiklerini dinlerken, kafalarının bir bölümü de “acaba bizimkiler ne yapıyordur?” gibi düşüncelerle doludur.

 

 

 

 

1. kamera aile kamerası;

Çocuğunun sahaya çıkacağı en yakın yerde bekliyordu. İşte oradaydı. Hemen ona seslendi. Oğlu ona baktı, “hadi aslanım, yeneceğiz onları. Biz sana güveniyoruz” dedi ve tribündeki yerini aldı.

3.kamera çocuğun kamerası;

İkinci yarı için sahaya çıkarken, eski hevesi yoktu. Devreye geride girmişler, antrenörden fırça yemişler ve kendiside beklendiği kadar iyi oynamıyordu. Sahaya adım attı ki, babasının kendisine seslendiğini duydu. İçinden “baba yapma ya” dedi ama yine de ona doğru yaklaştı. Babası ona, “hadi aslanım, yeneceğiz onları. Biz sana güveniyoruz” dedi. Dedi ama sanki onu sadece destekleselerdi, “oğlum önemli değil, siz elinizden geleni yapın, bizim için önemli olan o deseydi”.

4.kamera sahayı çeken kamera;

Maç tekrar başladı ve antrenör onu tekrar ilk 5’te başlattı. İki takımda antrenörlerin ve tribünde ki taraftarların bağırışları ve hakemleri düdüklerinin stresleri altında karşılaşmaya devam ettiler. Maçı sonunda doğal olarak bir takım kaybetti. Kim mi kaybetti? Devam edelim…

2. kamera çocuğun kamerası;

Maçı kaybetmişleri. Hayır ya daha ilk maçlarıydı. Şampiyon olacakları, onlardan daha iyi bir takım yoktu. Başı öne eğik, antrenörün içeri gelip kendilerine bağırması bekliyordu. Tabii aklından bir sürü düşüncelerle, dışarıda bekleyen anne ve babasını üzmüştü, antrenörünün güvenini kırmıştı ve buna benzer düşünceler. Antrenörleri odaya girdi. Hepsine “başlarını yukarı kaldırmalarını” söyledi. Kendiside başını kaldırdı, o an antrenörü ile bakışları kesişti, “aferin” dercesine ona bakıyordu. Antrenörleri çok kısa bir konuşma yaptı, “daha yolun başındaydılar, gösterdikleri mücadeleden dolayı kendilerini tebrik ediyordu ve oyuncuları ile gurur duyuyordu”. Hep beraber ayağa kalktılar elleri birleştirdiler ve 1,2,3 …….. hep beraber gırtlakları yırtılırcasına takımlarının isimlerini haykırdılar. Şimdi düşünceleri değişmişti, kendine güveni yerine gelmiş, kazanmak, kaybetmek bir yana mücadele etmenin antrenörü tarafından çok önemli olduğunu öğrenmişti.

4. kamera salonun dışını çeken kamera;

Oyuncular birer, ikişer sahayı boşaltıyorlardı. Çocuğu çıkan aile ya onu tebrik ediyor ya da teselli ediyordu. Bir aile daha oğullarını bekliyordu, baba biraz sinirli, anne sakin ve şefkatli gözler ile bekliyordu.

1. kamera aile kamerası;

Kendisine kızıyordu ama ne yapsın kontrol edememişti kendini, Oğlu çıksa, bir çıksa ama bir türlü çıkmıyordu işte. Acaba kendisi mi içeri girseydi? Eşine baktığında, sanki bu düşüncesini anlamışçasına “yapma” dedi.

2. kamera çocuğun kamerası;

Her şey düzelmişti, hayır her şey değil. Dışarıda babası vardı, annesi vardı. Bir sınavı daha vardı. Soyunma odasında ki bütün olumlu konuşmalara rağmen, omuzları düşmüş ve başı önce çıktı salondan. Gözleri ailesini aradı. İlk önce annesinin gülen yüzünü gördü, kendisine el sallıyordu, kendiside annesine el salladı. Sonra gözler babasının gözleri ile buluştu, babası kendisine gülümsüyordu. O da babasına güldü ve ailesine doğru hızlı adımlarla ilerlerler. Dışarıda bulunan arkadaşlarının aileleri de kendisine, “aferin iyi oyundu, aferin” diyorlardı.

5.kamera salonun dışını çeken kamera;

Önce annesini öpen çocuk, daha sonra babasını öptü. Babası çocuğun saçlarını okşadı ve “aferin oğlum, çok iyi oynadın, annen ve ben seninle gurur duyduk” dedi. O an baba ve oğul birbirlerine sarıldılar. Daha sonra baba devam etti, “beni bilirsin heyecanlıyım ben, o yüzden ilk maçında sanırım senden daha fazla heyecanlıydım ama bundan sonra gör babanı, takımın en centilmen destekçisi ben olacağım” dedi. O sırada anne söze girdi ve “hadi ama maçtan çıktık acıktım, hadi evde size ziyafet hazırladım” dedi. Hep beraber arabalarına bindiler ve evlerine doğru yola çıktılar.

Sanırım bu ve buna benzer diyaloglar ya da hissiyatları yaşamışsınızdır. O yüzden birçok genç kardeşimiz ilk başlarda ailelerinin maçlarına gelmesini istemeyebilirler. Maçın sonucunun ne olduğu hiç önemli değil, önemli olan o çocuklar sahada emek harcıyorlar ve ter döküyorlar. Harcanan emek ve ter’in karşılığı onları eller çatlayana kadar alkışlamak olmalı…

 

Emre Dağdelen

 

 

 

Serhat Uğur Röportajı

Serhat Uğur, 1985 Bursa doğumlu. Basketbola Oyak Renault altyapısında başladı. Liseyi bitirdikte sonra Bahçeşehir Üniversitesi’nden burs aldı ve aynı okulun kulüp takımına transfer oldu. Orada EBBL ve TB2L’de oynadıktan sonra, kulübün kapanmasının ardından Vestelspor’a transfer oldu ve orada 2 sezon oynadı. Daha sonra 1 sezon Erdemir’de TBL tecrübesi yaşayan Serhat, 2010-2011 sezonunda TB2L takımlarından FMV Işıkspor forması giyiyor. Serhat Uğur ile ligin ilkyarısında İzmir Bşb. deplasmanı için İzmir’e geldiğinde bu röportajımızı yaptık.

3SAYI: Bende seninle çalıştığım ve seni tanıdığım için soruyorum? Serhat saha dışında çok iyi yardımsever kısaca melek gibi birisin bununla beraber sahaya girdiğinde içindeki agresif karakter ortaya devreye giriyor ve maçı kazanmak isteyen, çok hırslı bir Serhat karşımıza çıkıyor. Bu değişim neden gerçekleşiyor?

Serhat UĞUR: Açıkçası bunu bende çok bilmiyorum ama benim inancım şöyle, ben saha dışında olduğum gibi saha içinde olursam ben saha içinde başarılı olamam. Ben saha dışında dediğin gibi biriyim ama sahanın içinde öyle olmuyor. Saha içinde sürekli mücadele etmek zorundasın. İşin içine fiziksel mücadelede giriyor, mental mücadelede giriyor. Bu bazen insanı gereksiz yere de saldırganlaştırabiliyor, hırslandırabiliyor ama bence olması gerek diye düşünüyorum. Pişman değilim J

3SAYI: TBL ve TB2L’de de oynamış biri olarak, her iki lig arasında ki farkı nasıl yorumluyorsun?

Serhat UĞUR: Beş yabancı sistemde, birkaç kulüp dışında, Türk oyuncular rol oyuncusu olmuş durumda. Eğer siz o takımın altyapısından ya da TB2L’dan aynı rol ile TBL’ye giderseniz orada işiniz kolay oluyor. Bununla beraber eğer sen altyapılarda ya da TB2L’de farklı sorumluluklar almış ve görevlerde bulunmuşsanız, TBL’de rol oyuncusu olmayı beceremiyorsun. O yüzden ülkemizde TBL’de oynayan oyuncular hep o ligde, TB2L’de oynayan oyuncular TB2L’de oynuyorlar, tabii ki istisnalar hariç.

3SAYI: Bu sene FMV Işıkspor’da oynuyorsun. Sezon başında sizin hakkınızda ligin üst sıralarına oynayacaklar düşüncesi hakimdi. Sen sezon başında takımı burada görebiliyor muydun? Takım bir çıkış yakalayabilecek mi?

Serhat UĞUR: Sezon başında gerek takımın dışından, gerekse takımın içinden hiç kimse takımı oraya koyamazdı. Neden? Baştan baktığımızda FMV Işıkspor senelerdir bu işi belli seviyelerde yapan bir organizasyon. Biraz yatırım yaptıklarında Orhun Ene’nin antrenör olduğu sene final four oynadılar. Belli bir sistemleri, ekonomik sıkıntıların olduğu dönemlerde bile ödemeleri günü gününe yapan bir düzenleri olan, İstanbul’un güzel bir yerinde olan, güzel bir kulüp. Antrenörümüze baktığımızda Mustafa Aksoy, TB2L’d mütevazi bütçelerle iyi işler yapmış, play-off ları zorlamış, belli bir sistemi var. Oyunculara bakınca, genç oyuncularımız kaliteli genç oyuncular, kendimi de katabileceğim tecrübeli oyuncularda TB2L’de yıllardır belli takımlarda oynamış oyuncular. Hiç kimse bunu beklemezdi. Nasıl ve neden oldu? Açıkçası hiçbir fikrim yok, olsaydı antrenör ve yöneticilerimle bunu paylaşır çözüm konusunda destek olmaya çalışırım. Ama antrenman yapıyoruz, iyi hazırlandığımızı düşünüyorum, bazen hiç mücadele etmeden kaybediyoruz, neden olduğunu da bilmiyorum. Çıkışa geçeceğimize inanıyorum. Şöyle ki, biz ilk Adanaspor maçını kazandık ama ben bu galibiyetin bize çıkış getirmeyeceğini biliyordum, ondan sonra Uşak Üniversitesi maçını hedef koyduk ama Uşak Üniversitesi maçını kaybettik. Sonra dedik ki Uşak Üniversitesi maçını kaybettik ama iyi basketbol oynadık iyi yoldayız dedik ama evimizde Final Gençlik’e 30 sayı ile kaybettik. Kimsenin inanamadığı bir skor. 1 hafta sonra grubun o zaman ki lideri Ormanspor’u deplasmanda  inanılmaz bir mücadele sonunda yendik. Mesla ben o maçın bizi kendimize getireceğine inanıyordum. Ama daha sonra Pertevniyal’e çok kötü bir hücum performansı gösterdiğimiz maçta kaybettik. Bizim için hayati önem taşıyan bir maçtı.

3SAYI: Bu sene ki statüyü nasıl değerlendiriyorsun?

Serhat UĞUR: Alttan çıkacak takımlarda önemli, düşecek takımlarda önemli. Bunu yaparken takımların yapısına bakıp yapmak gerekiyordu. Mesela bu sene bu ligden, bizim grup için söyleyeyim İzmir Bşb. geç kuruldu, biraz şanssızlıkları var ama FMV Işıkspor ligden düşerse hem FMV Işıkspor’a hem de Türk basketbolu için yazık olur. Pertevniyal düşerse yazık olur. Darüşşfaka daha iyi durumda, Adanaspor düşse bile tekrar lige çıkacak düzeyde bence. Öteki grupta köklü Beykoz, İstanbul TED var, her sene belli seviyelerde bu işi yapan, insanların güvendiği, ekonomik olarak ödemeleri yapan bir kulüp. Beykoz’un maddi zorlukları var. Eğer onlarda düşerse yazık olacak. Bunlar olurken alttan gelen takımlarda önemli, yeni statüye ne kadar alışabilecekler lige ne kadar tutunabilecekler? Bunların hepsini seneye göreceğiz…

3SAYI: Eğer FMV Işıkspor diğer grupta mücadele etseydi daha farklı bir pozisyonda olabilir miydi?

Serhat UĞUR: Sezon başında biz bu grupta kendimizi ilk üç takım içerisinde görüyorduk. İlk ikiye girersek final four oynarız gibi bir düşüncemiz vardı. Oyuncu arkadaşlarımız, antrenör ağabeylerimiz aradılar, “şanslı gruba düştünüz” benzeri yorumlarda bulundular. Sonuçta hepimiz insanız ve bu bizimde kafamıza yerleşiyor bir şekilde. Öteki grup gerçekten zor bununla beraber bizde öteki grupta olsaydık buna hazır olurduk. Sezon öncesi oynadığımız hazırlık karşılaşmalarına bakarsak ilk dört maçı kaybettik daha sonra dokuz maç kazandık. Çok üst düzey takımlarla oynamasak da kazanma alışkanlığını kazanmıştık. Ondan sonra bir anda işler kötü gidince toparlayamadık.

3SAYI: Sence dörtlü final’e kimler kalır?

Serhat UĞUR: Optimum TED Ankara Kolejlilerin kesin gideceğini düşünüyorum. Eğer Vestelspor sezon başında ki formunu yakalarsa Vestelspor’un orada olabileceğini düşünüyorum. Mahir’in geri dönmesi ve yeni gelen yabancı oyuncunun uyum grafiği ile Uşak Üniversitesi oraları zorlayabilir. Genç Banvitliler, Kepez Belediye maddi zorluklara rağmen çok iyi mücadele ediyor, eğer bu şekilde giderlerse onlar orada olabilir, Selçuk çok şansızlıklar yaşadı onlar toparlarlar ise olabilir. Hacettepe her ne kadar geçen sezon oynadıkları kadroyu çoğunlukla korudular, onlar olabilir, Takviyeler yapılırsa, Genç Telekom’da dörtlü finalde kendine yer bulabilir.

3SAYI: Serhat Uğur’un beğendiğin ve beğenmediğin özellikleri neler?

Serhat UĞUR: En iyi özeliğim sahada olduğumu hissettiriyorum. Sayı üretemediğimde bile, başka bir özelliğim ile sahada olduğumu hissettirebiliyorum ve bu benim için önemli bir şey. En kötü özelliğim ise TBL’de hiç oynamamama rağmen bana kattığı en önemli artılardan biri bu sezon hakemlerle konuşmamaya çalışıyorum. Mesela her sezonda teknik fauller alıyordum, bu sene ilk yarı bitmek üzere henüz teknik faul almadım. Buna dikkat etmeye çalışıyorum. Sonuçta bizde insanız, onlarda insan her iki tarafta hata yapabilir. En kötü özelliğim bu ve bunu köreltmeye çalışıyorum. Sonuçta sahaya her şeyimi koymam iyi, hakemlerle konuşmam kötü özelliğim diyebilirim.

3SAYI: 2010 Dünya Şampiyonası’nın basketbolumuza yansımalarını nasıl görüyorsun?

Serhat UĞUR: Dünya Şampiyonası dolu tribünlere oynandıktan sonra, lig yine boş tribünlere oynanılacak diye düşünülürken, Fenerbahçe Ülker dolu tribünlere oynuyor, maçtan önce 15000 bilet satılıyor. Efes belli bir seyirci potansiyelini Euroleage maçlarında yakalıyor. TBL’de ise geçen seneye oranla daha fazla seyirciye ulaşıyor.  Galatasaray Cafe Crown ve bir çok takımı daha buraya koyabiliriz. Bunun %100’ü Dünya Şampiyonasına bağlı olmamakla beraber takımların hedeflerinin ve dolayı ile bütçelerinin yüksek olması da bir etken. Gene de asıl etken Dünya Şampiyonası’nda gelen başarıdır.

3SAYI: Sponsorluk ve müessese takımları için ne düşünüyorsun?

Serhat UĞUR: Tabii ki çok şey değişir. Örneğin Fenerbahçe Ülker’de, Ülker grubunun çok büyük bir desteğini görüyoruz ve oradan gelen rakamlar sadece basketbola yansıtılıyor. Bu yüzden bence çok başarılılar çünkü voleybolda da aynısını yapıyorlar. Sponsor neye sponsor olduysa kaynağı oraya veriyorlar. Mesela Banvit, Efes Pilsen, Galatasaray Cafe Crown, Türk Telekom, Beşiktaş Cola Turka, şu an aklıma gelen ilk isimler. Baktığınızda yukarıda olan takımlar istisnalar hariç, hep müessese takımları.

3SAYI: Peki bir daha TBL?

Serhat UĞUR: Sonuçta orası tam anlamıyla profesyonel. Birde yaşımın da bu konuda daha genç olduğunu düşünüyorum. Yani tekrar oralara ulaşabileceğimi düşünüyorum. Ama en büyük isteğim TB2L’de oynadığım takımın lige çıkmasında destek vermek ve o takımla TBL’de yer almak.

3SAYI: TB2L’de antrenörün oyuncu ve takım üzerinde ki etkisi ne kadardır?

Serhat UĞUR: TB2L, TBL’ye göre bu konularda daha amatör. Çünkü oyuncuların birçoğu yaşayabileceği kadar maaş alıyorlar ve bununda stress’i çok oluyor. O zaman da yanlarında, arkalarında birini görmek istiyorlar, bu da antrenörleri oluyor. O yüzden ben TB2L’de antrenörün oyuncuyla diyalogunun iyi olduğu zaman, takımı başarıya taşıyacağına inanıyorum. Bence birebir diyalogun etkisi çok fazla. Takım üzerinde de öyle, çünkü onun ağzına bakıyorsunuz, maç zora girdiğinde bireysel ve takım olarak bana/bize bir yol gösterse de bu dar boğazdan çıkalım iye düşünüyorsunuz.

3SAYI: Model aldığın bir oyuncu var mı?

Serhat UĞUR: Ben Marcus Brown’u beğeniyorum, gerçi biraz yaşlandı ama hala Euroleage’de oynuyor. Özellikle o Efes ve CSKA’da oynadığı dönemlerde hem takımın skor yükünü çekerken hem de karşı takımın en önemli oyuncusunu tutmakla mükellefti. O yüzden onu çok beğeniyorum ve öyle oyunculara çok saygı duyuyorum.

 

Röportaj: Emre Dağdelen ,3SAYI Basketbol Dergisi

 

İsmail Beleş Röportajı

İsmail Beleş, basketbol camiasının tanıdığı ve sevdiği değerli antrenörlerimizden birisidir. 1961 Balıkesir doğumlu olan İsmail Beleş, Bursa Erkek Lisesini bitirdikten sonra, Yabancı Diller Yüksek Okulu İngilizce Bölümünü ve Ankara 19 Mayıs Gençlik ve Spor Akademisini bitirdi.

Basketbola 1972 yılında Tofaş’da başlayan İsmail Beleş, Tofaş’ın yanı sıra Oyak Renault altyapısında da oynadı. Daha sonra Ankara Ziraat ve Ankaragücü takımlarında forma giydi. Oyunculuk kariyerinde TB2L’ye kadar yükseldi.

1984 yılında Tofaş’ta antrenörlük kariyerine başladı ve 9 yıl boyunca küçük, yıldız ve genç takım antrenörlüğü yaptı. Tofaş’ta görev alırken 2 kez Türkiye şampiyonluğu yaşadı. A Milli takım seviyesinde görev almış birçok oyuncunun yetişmesine ciddi emeği vardır. Daha sonra Oyak Renault’da 6 yıl görev alan İsmail Beleş, Oyak Reanult’da A takım asistan koçluğu yaparken aynı zamanda da altyapı antrenörlüğüne de devam etti. Bu arada 1981 doğumluların Yıldız Milli Takım antrenörlüğünü 2 yıl ve 1982-1983 doğumlularında Ümit Milli Takım antrenörlüğünü yaptı.

Artık A takım baş antrenörlük kariyerinin başlama zamanı geldiğine inanan İsmail Beleş Karaman Bifa’da TB2L’de antrenörlük kariyerine başladı ve orada 1 yıl görev aldı. Daha sonra Gemlik ile anlaştı ve EBBL’den namaglup olarak TB2L’ye yükselme başarısını gösterdi, Daha sonra 3 yıl aynı takımla TB2L’ye devam eden İsmail Beleş ligde 3. olarak TBL’ye çıkma hakkı elde etmesine rağmen Gemlik, Oyak Renault yönetiminin bir takım TBL’de, bir takım TB2L’de olması kararı aldı(Gemlik, Oyak Renault’un ikinci takımıydı). Gemlik’ten sonra, 2 sezon Gaziantep’i, 1 sezon TED Ankara Kolejlileri, 2 yıl arayla Selçuk Üniversitesini, 2 yıl Bursa Basket’i, çok kısa bir süre Vestelspor’u ve 2010-2011 sezonunda Giresun’dan gelen teklife olumlu yanıt verdi ve EBBL temsilcisi Yeşil Giresun Belediyespor’u çalıştırıyor.

3SAYI: 2010 Dünya Şampiyonası’nın Türk Basketbolu’na yansımaları nasıl olmuştur?

İsmail BELEŞ: Bence en büyük etkisi Efes Pilsen-Panathinaikos maçında görüldü. Fenerbahçe maçında salonu dolduran 16000 seyirci hadi Fenerbahçe iyi oynuyor diye maça geliyordu bununla beraber Efes Pilsen maçında 8000–9000 seyirci olmasını A Milli takımımızın Dünya Şampiyonasındaki başarısına bağlıyorum. Aileler çocuklarını tekrar basketbola yönlendirdi. Bu başarıdan sonra yatırımlarda çoğaldı ve daha çok genç basketbola yöneldi diye düşünüyorum.

3SAYI: Bu sezon EBBL’de bir takım çalıştırıyorsunuz. TB2L ile EBBL arasında ne gibi farklılıklar var?

İsmail BELEŞ: TBL ile TB2L arasında nasıl fark varsa, TB2L ile EBBL arasında o kadar büyük bir fark var. Bir kere TB2L’de oynamak istiyorsan EBBL’de oynamak zorundasın. Bizim gibi 1 sezon EBBL’de bulunmaya çalışan ve TB2L’ye çıkmaya çalışan 10 tane takım vardır diye düşünüyorum. Ayrıca EBBL’de bulunalım 8–10 maç yapalım, bölgemizde bulunan gençler spor yapsın diye düşünen kulüplerde var. Zaten bu kulüpler her yıl bölgesel ligde oynuyorlar. Aslında EBBL’nin Anadolu’ya çok büyük bir faydası var. EBBL’nin hedeflerinden bir tanesi de oyuncuları basketbola çekmek ancak biraz önce de söylediğim gibi bizim gibi 1 sezon içinde bir üst lige çıkması gereken takımlarında oynaması gereken bir lig. Bu urum olunca çok farklı sonuçlar ortaya çıkıyor. Hakikaten çok zayıf takımlar var. Yani şöyle bir skor olabilir mi 30’a 150? Eğer sahada böyle bir sonuç varsa o takım hiçbir şey yapmıyor demektir. Hedefi olan takımlarla bu tür takımların oynadığı karşılaşmalar göze hoş gelmese de yapak bir şey yok.

3SAYI: Beraber çalıştığımız dönemde de kendi gözlemlediğim bir düşünceyi soruya dökmek istiyorum. Siz genç oyunculara korkmadan ve çekinmeden sorumluluk veriyorsunuz, sizi bu düşünceye iten faktörler nelerdir?

İsmail BELEŞ: Evet, seninle beraber Vestelspor’da çalıştık sen menajer bende antrenördüm. Benim basketbol felsefemde agresiflik var, genç oyuncularda coach’un düşüncelerini de fikirlerini de daha çok sahaya yansıttıkları için, ben genç oyuncuyu tercih ediyorum. Ancak, hedefe gitmek için tecrübeli oyunculara mutlaka ihtiyaç var. Ben hedefe giden yolda genç ve tecrübeli oyuncuları mix yaparak sahaya sürmeyi çok seviyorum. Sanırım ben birazda iddialıyım, bir yerde az oynayan bir oyuncuyu alıp oynatırım ve adam ederim diye düşünüyorum, bunda da başarılı olduğuma inanıyorum.

3SAYI: Türk takımlarının Avrupa da ki başarıları hakkında ki düşünceleriniz nelerdir?

İsmail BELEŞ: Türk takımlarının son yıllarda Avrupa da kazandığı başarılar ekonomiyle alakalı. Efes Pilsen’in, Fenerbahçe Ülker’in, Türk Telekom’un Beşiktaş Cola Turka’nın, Galatasaray Cafe Crown’ın bütçeleri hakikaten çok yüksek ve Avrupa da sayılı takımlarda bu bütçeler var. Birde uluslar arası karşılaşmalarda an başarılı olduğumuz takım sporunu basketbol olarak geliyor bana, yanılıyor muyum bilmiyorum ama? Artık Türk basktbolu küçükler, yıldızlar, gençler, ümitler seviyesinde bana göre Avrupa’nın üstüne çıkmak üzere. Yaş küçültme olmadan, hakikaten bu federasyon yaş küçültmeyi ortadan kaldırdı. Yaş küçültme olmadan altyapılarda alınan uluslar arası başarılar, ilerleyen yıllarda A takımlara da yansıyor. Artık iyi yabancı oyuncularda bizim takımlarımızı tercih ediyor. Tabii bu ekonomi ile ilgili ama eskiden İtalya, İspanya, Yunanistan’ı tercih ederlerdi, şimdi bu tercih bize doğru kaydı. Ayrıca artık çok yabancılı bir lig oynanıyor, bu da Avrupa da alınan başarılarda önemli bir faktör.

3SAYI: Aynı zamanda eğitmen kimliğinizde var. Bu kimlik, antrenörlüğünüze nasıl yansıyor?

İsmail BELEŞ: Ben Uludağ Üniversitesi’nde Beden Eğitimi aynı zamanda hocaydım. Bu arada bu yazda emekli oldum. Öğrencilerle muhatap olmak veya öğretmen olmak hakikaten antrenörlüğüne yansıyor. Daha çok öğretme yoluna gidiyorsun Öğretmen olmayan antrenör, öğretmez mi? Öyle bir şey değil. Çocuklara biraz daha öğretmen gibi yaklaşıyorsun, bununda benim için bir avantaj olduğunu söyleyebilirim. Daha çok anlatıp, daha ince detaylara iniyorsun, zaten basketbolda ki başarı detayla ilgili. Öğretmenlik artı bir avantaj sağladı.

3SAYI: Sizce TB2L’nin dörtlü final adayları kimler olabilir?

İsmail BELEŞ: Şu an, Optimum TED Ankara Kolejliler, Hacettepe Üniversitesi, Vestelspor, Kepez Belediye, Selçuk Üniversitesi gibi görüyorum.

3SAYI: Alttan gelen yeni antrenörlere neler tavsiye edersiniz?

İsmail BELEŞ: Yeni yetişen antrenörlere ilk söyleyeceğim şey bir yerde çalışmaya başlasınlar ve kaç lira alacağız diye sormasınlar. “Merhaba, gel antrenörlük yapar mısın?” diyorsun, “ağabey ben kaç lira alacağım?” diye soruyorlar. Biz başladığımız zaman değil kaç para alacağız, ne yapacağız emir kulu gibiydik. Çok çalışmaları lazım para arkadan gelir. Ayrıca antrenörlük mesleğinden herkes çok para kazanamıyor. Para kazanmak için birazda şansa ihtiyaç var. Çalışmak, çalışmak, çalışmak. Birde inceleyecekler nerede olursa olsun maç izleyecekler, internete girip okuyacaklar, yurtiçi ve yurt dışında seminerler takip edecekler ve büyükleriyle antrenör ağabeyleri ile oturup konuşacaklar. Sürekli fikir alışverişinde bulunacaklar. Bunu en çok Yugoslavlar yapıyor. Ben bu konuda onları çok beğenirim. Oturuyorlar masaya herkes fikirlerini söylüyor ve orada ki gençlerin tecrübelilere saygısını Avrupa’da hiçbir yerde göremiyorum. İnan imreniyorum o Yugoslavlara. Onun için birbirlerini çok tutuyorlar. Hiç işsiz kalan Yugoslav antrenör görüyor musunuz? İster Bosnalı,

ister Sırp, ister Hırvat, ister Sloven olsun hiçbir antrenör ya da oyuncu boşta kalmaz birbirlerini tutarlar, desteklerler bu da zaten Türkiye’de de görülüyor.

3SAYI: Son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

İsmail BELEŞ: Şunu söylemek isterim, ben 26 yıldır antrenörlük yapıyorum. Türkiye’de de birçok kulüpte görev aldım. Yöneticilerin kendilerini geliştirmesi lazım. Daha reel düşünmeleri lazım. Birde ben para verdim, her şeyi ben bilirim dememesi lazım yöneticilerin. Biz antrenör ve sporcular zaten yöneticilerimize onlar bu işe yatırım yaptıkları ve bu işe para harcadıkları için onlara saygı duyuyoruz zaten, bu çok önemli. Onlarda bizi sayacaklar, bize güvenecekler. İnsan takımlarının başına getirdikleri antrenörlere sonuna kadar güvenir. Antrenör çalışkan değilse, sahtekarsa zaten görevine son verilir ama bir iki maç kaybeden antrenörün görevine son verilmemeli.

Röportaj: Emre Dağdelen, 3SAYI Basketbol Dergisi

EDBA’da Sağlık Kontrolü

İzmir’de faaliyet gösteren EDBA basketbol okulu forması giyen sporcular ve antrenörlerin bir bölümü yarıyıl tatilinde, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Basın Sitesi Semt Polikliniği bünyesinde yer alan “Spor Hekimliği’nde”  kontrolden geçti. Kan testleri, EKG ölçümleri ve rontgenleri çekilen sporcularımız daha sonra, Spor Hekimi Uzmanı, Uzman Dr. Seçkin Şenışık’ın kontrolünden geçti.

Böyle kaliteli bir hizmetin, sosyal sağlık güvencesi olan bütün sporcu ve bireylere ücretsiz olarak verildiğinden dolayı çok mutlu olduklarını söyleyen EDBA baş antrenörü Emre Dağdelen, “EDBA olarak gerek kurs kayıtlarında, gerekse sakatlık zamanlarında, sporcularımızı böyle güven duyabileceğimiz bir kuruma yönlendirebileceğimizi bilmek bizleri mutlu ediyor. Sayın Seçkin Şenışık nezdinde, kontrollerimiz sırasında bizlere destek veren herkese çok teşekkür ediyoruz” dedi.

 

Antrenör Oyuncusuna Doğru Örnek Olmalı

Altyapı takımında çalışıyorsunuz. O gün idmanınızı yaptırdınız, çantanızı aldınız ve çocukların giyinmesini bekliyorsunuz. Salondan dışarı çıktınız, kendinize bir tane çay söylediniz, kolay değil yorucu bir idmandı. Çay gelince çantanızı açtınız ve sigarınızı çıkartıp, güzelce yakıp ciğerlerinizi bayram ettirdiniz.

Siz hani saçınıza, sakalınız dikkat eden, verdiği öğütler ile sporcularına örnek olmaya çalışan bir antrenörsünüz, birkaç gün öncede idman sonunda sigaranın zararları hakkında sporcularınızı uyarmışınız.

Tam ciğerlerinizi bayram ettirdiğiniz anda oyuncunuz Ahmet salondan çıktı ve sizi gördü. Antrenörü sigara içiyordu. Basit mantıktan gidersen, antrenörüm her şeyi doğru bilir, “bize sigara içmeyin” dedi ama kendi içtiğine göre sigara zararlı değil.

İşte oyuncunun gözünde özellikle basketbola yeni başlayan sporcularda, rol-model alınan antrenörler her zaman söyledikleriyle değil yaptıklarıyla akıllarda kalırlar.

Sporcunuz evine gittiğinde, anne ve babası ‘konuyu değiştirmeyelim’ sigara hakkında olumsuz bir konuşma yaparken, çocukları kendilerine “bence zararlı değil, zararlı olsa antrenörüm içmezdi” diye konuşsa ya da siz sporcunuzu ilerleyen zamanlarda elinde sigara ile idmana gelirken ya da idman sonrası görseniz kızar mısınız? Ya da buna hakkınız olduğunu düşünür müsünüz?

Çok önemli bir sıfattır altyapı antrenörü olmak. Yediği, giydiği, içtiği, konuştuğu ve benzer davranışları ile o sporcuların hayatlarında çok önemli yer tutarlar.

Eminim bazı antrenörlerin başına gelmiştir, “ağabey sakal bırakmışsın, saçını kestirmişsin ya da benzer cümleleri duymuşsunuzdur”. Çünkü kesinlikle gözlem altındasınızdır. O çocuklar için önemlisiniz ve o yüzdende sizlerin iki dudağı arasından çıkan her bir söz ve yaptığınız her bir hareket, o çocukların hayatları üzerinde inanılmaz etkiler bırakacaktır.

Emre DAĞDELEN

2010 Sonrası Altyapının Önemi

A Milli basketbol erkek takımızın son Dünya Şampiyonasında, Dünya 2.liği kazanması, basketbola karşı olan ilginin daha çok artmasını sağladı. Bu ilgi en çok, spor okulları ve altyapılara talebi arttırdı. Bu sene spor okullarına olan talep büyük oranda bir atış gösterdi. Yetenekli ve belli kriterlere sahip çocuklar altyapılara alınırken, büyük bir kitle bu adımı atabilmek için spor okullarına yönlendirildiler.

Özel spor okulları, kulüplerin takımlarının spor okulları, belediyelerin spor okulları ve halk eğitimi merkezlerinin organize ettiği spor okulları organizasyonları bu talebi karşılayan kuruluşlardır.

Velilerin ve çocukların bu organizasyonlardan farklı ya da benzer beklentileri olacaktır. Tabii ki bu organizasyonlarında özelliklerine göre çocuklardan da farklı beklentileri olacaktır.

Öncelikle velilerden başlayalım.

  • Çocuğunun belli bir potansiyeli olduğuna inanan ve bu potansiyelin doğru ellerde yoğrulup ilerleyen zamanlarda çocuğunun basketbolu meslek edinmelerini isteyen veliler,
  • Çocuğunun sosyal hayatının spor yoluyla artması ve rekreasyon amaçlı basketbola yönelmesini isteyen veliler,
  • Çocuğunun fazla kiloları olduğunu bilen ya da düşünen bunu da basketbol yoluyla aşabileceklerine inanan veliler,
  • Çocuğunun özgüveninin artmasını basketbol yoluyla arttırabileceğine inanan veliler.

Bu düşünceleri eminim ki arttırabiliriz.

Ya çocuklar?

İnsanların hayatlarında en çok önem ve değer verdikleri şeylerin başında gelen çocukların düşünceleri?

Kendilerine örnek olan ağabeyleri gibi bacak arasından top geçirmek, 3 sayılık atış yapmak, smaç vurmak… Sanırım bu düşünce çoğunlukla 10–11 yaşa kadar olan grubu kapsıyor. Hayran olma duygusu. İlerleyen yaşlarda daha ciddiyetle bu hedefe yönelme ya da uzaklaşmalar olacaktır. Bununla beraber her basketbolcu adayı en üst sevilere çıkamayacağı için, hedefler yaşlara göre çok farklılıklar gösterecektir. Önemli olan bence çocuk o çalışmaya isteyerek geliyorsa, o fark etmeden hedefine yaklaşıyordur.

Ve Antrenörler

Organizasyonlar ve bu organizasyonda çalışan antrenörlerin de hedefleri farklılıklar gösterecektir.

Organizasyonların yapılarına göre değişen beklentileri olacaktır. Bunlara genel olarak bakarsak, bazı organizasyonlar spor okullarına yönelen bu talebi maddi bir destek olarak düşünebilirler. Bazı organizasyonlar bunu altyapılarına hem maddi bir kaynak hem de potansiyel oyuncu bulma yolunda iyi bir adım olarak görürler. Kimi organizasyonlar, bunu tamamen sosyal sorumluluk olarak görüp hiçbir maddi gelir elde etmeksizin bu talepleri karşılarlar. Tabii ki bu düşünceleri de geliştirebilirsiniz.

Tabii ki bu potansiyeli eğitecek olan değerli antrenörlerimiz. Çoğu antrenörün hedefi A takımlarda yer almaktır. Bununla beraber en önemli pozisyonlardan biri bence altyapıda çalışmaktır. Spor okulları ve altyapı takımları ilerleyen yıllarda kendisini A takımda görmek isteyen antrenör arkadaşlarımız için iyi bir basamak olacaktır. Bununla beraber yaşı çok genç ve tecrübesi olmayan antrenör adayı ya da antrenör arkadaşların kesinlikle deneyimli ellerin yanında bu işi yapması gerektiğini düşünüyorum. Bunu da organizasyonların yönetici pozisyonlarında görev alan kişilerin organize etmesi gerekiyor ve velilerde çocuklarının kimlerle çalıştığı konusunda bilgi sahibi ve araştırmacı olmaları gerektiğine inanıyorum. Antrenörlerinde basketbol bilgi, beceri ve yeteneklerini özellikle fundamental becerilerine hakim olması ile beraber iletişim becerilerinin de aynı oranda kuvvetli olması gerekiyor.

Bunların sonunda dünya 2.liği sonrası, bu büyük dip dalgasının eğitimi ve önce altyapı takımlarına, mevcut potansiyeli olan basketbolcu adaylarının A takımlara kazandırılması uzun yılları kapsayan önemli bir sınav niteliğinde. Eğer kazanılan başarıların sürmesini istiyorsak, bu başarıların temellerini altyapılarda atmak zorunda olduğumuzu biliyoruz. Mevcut potansiyel çocukların bir kısmı basketbolda oyunu olarak ilerlerken, diğer çocuklarımız eğer basketbolu severlerse ilerleyen yıllarda, antrenör, yönetici, şirket sahibi sponsor adayları olarak basketbola hizmet vermeye devam edeceklerdir.

Basketbol bir takım oyunudur ve onu zevkli kılan çocukların masum hayalleri ile bu takım oyununu öğrenme istekleridir.

Emre Dağdelen, 3SAYI


TB2L Deyip Geçmeyin

TBL’de yabancı oyuncu sayısının artması, TB2L’de ki yerli oyuncu kalitesini yanında getirdi. Eski zamanlarda bu ligin gerek bütçesi, gerekse kalitesi soru işaretleri barındırırken, birkaç yıldan beri gerek bütçe gerekse kalite açısından gözle görülür bir yükseliş içinde. Birçok karşılaşma TBL maçlarından daha fazla seyirciye oynanıyor. Bu sene TB2L değişen statüsü ile daha da keyifli bir görüntü verecek. A ve B gruplarına ayrılan TB2L’de bu sezon her gruptan, 12, 11 ve 10. sırada bulunan takımlar direkt olarak EBBL’ne düşerken, 9. sırada bulunan takımlar play-out oynayacaklar. İlk 8 içinde olan takımlar ise play-off oynamaya hak kazanacaklar.

TB2L’de yabancı oyuncular takımlara önemli bir güç veriyor. Her takımın sahada 1 yabancı oyuncu bulundurma hakkı olduğunu düşündüğümüzde, kadrosunda kaliteli yabancı oyuncu bulunduran takımlar önemli avantaja sahip olacaklar.

TB2L A GRUBU

TB2L A grubuna baktığımızda 6. hafta sonunda liderlik koltuğunda Ankara temsilcisi olan Orman Spor’u görüyoruz. Sezon başında “6. hafta sonunda kimi lider görürsünüz?” sorusuna sanırım çok az kişi Orman Spor yanıtını verirdi. Kadrosunda tecrübeli ve genç oyunculardan oluşan bir sentez yaratan Orman Spor’un yarattığı bu sentez bu ana kadar başarılı görünüyor.

Vestelspor A grubunun en iddialı takımları arasında yer alıyor. Sezona geç başlamalı ve Mustafa Baki Görür ve Hakan Erol’u lig başladıktan sonra kadrosuna dahil eden TB2L’nin Manisa temsilcisi ligin en iyi yabancı oyuncularından birini kadrosunda bulunduruyor ve grubunu üst sıralarda bitireceği izlenimini veriyor.

Genç Banvitliler, her sezon belli bir çizgisi olan ve şartlar ne olursa olsun pozitif basketbol oynayan bir ekip. A takımına ve Türk basketboluna oyuncu yetiştirme özelliğine sahip olan Genç Banvitliler, ligde bu sezonda izleyenlerine zevkli maçlar izletecekler. Ligde 6 hafta sonunda averaj ile 3. sırada bulunan Balıkesir temsilcisi aynı zamanda yediği 348 sayı ile grubunun ve ligin en az sayı yiyen takımı olma özelliğini taşıyor.

Uşak Üniversitesi, TB2L’de seyirci denince, deplasman denilince akla gelen ilk takımlardan biridir Uşak Üniversitesi. Hazırlık maçlarını bile neredeyse dolu salonda oynayan Uşak temsilcisi, bu sezon kurduğu güçlü kadrosu ile grubunun etkili takımları arasında bulunuyor. 6 haftada aldıkları 2 yenilgi hiçbir şeyin göstergesi olmadığı gibi tecrübeli oyuncularının varlığı ile her takımı yenebilecek bir kapasiteye sahipler.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 6. hafta sonunda A grubunun flaş takımı olma özelliğini taşıyor. Tecrübeli oyun kurucu Erden Eryüz takımını sırtlayan ve yöneten oyuncu olarak ön plana çıkarken, hücum gücü çok kuvvetli olmayan İstanbul temsilcisi bunu yaptığı iyi savunma ile telafi ediyor.

Ankara deplasmanları her zaman için zorlu deplasmanlardan biri olma özelliğini göstermiştir.

Genç Telekom’da yapısı itibari ile kadrosunda yabancı oyuncu barındırmayan ve oyuncu yetiştirme misyonu bulunan takımlarımızdan biri olma özelliğini taşıyan Genç Telekom, kendini göstermek isteyen oyunculardan kurulu yapısı ile her hafta bir sürprize imza atabilirler.

Darüşşafaka, TB2L’nin yeni takımı. Geçtiğimiz sezon TBL’de mücadele eden ekibin işi bu sene zor. Ligi tanıyan bir yabancı oyuncuya sahip olan Darüşşafaka ilk olarak grubunda ilk 8 takım arasında olmak için mücadele edecek.

Bursa temsilcisi Final Gençlik, inişli çıkışlı bir grafik sergiliyor. Henüz arka arkaya galibiyet alamayan takımda yabancı oyuncu Hall, takımın skor ve rebound yükünü çekerken, Serkan Ay yaptığı asistler ile oyunu dengede tutuyor.

TB2L’nin yenilerinden olan Adanaspor BŞB, sezon başında antrenör değişiklikleri, maddi problemler ile mücadele etmek zorunda kaldılar. Bununla beraber yöneticileri sayesinde kısmen bunları aşmış görünüyorlar. Her şeye rağmen gösterdikleri mücadele takdir topluyor. 6. hafta sonunda 2 galibiyeti bulunan takım, takviye yapabilirse lige tutunabilir.

Pertevniyal, klasik çizgisini bozmayan takımlarımızdan. Herkesi yenebilir ya da herkese yenilebilir bununla beraber bu takımda oynayan birçok oyuncuyu ilerleyen yıllarda TBL’de görebilme ihtimalimiz çok yüksek.

FMV Işık Spor, 6 hafta sonunda ki en büyük sürprizi yapan takım oldular. Kağıt üstünde iyi oyunculara sahip olan FMV Işık Spor, “kendisini ne zaman toparlayacak?” sorusunun en çok sorulduğu ekip olma özelliğini taşıyor.

İzmir Bşb. İstanbul temsilcisi Yeşilyurt’un ligden çekilmesi ile 2010–2011 sezonunda TB2L’de mücadele etme hakkını kazandı. Hazırlıklarını EBBL göre yapan İzmir temsilcisi, son anda yaptığı transferler ile lige başladı ve 6. hafta sonunda tüm ligde galibiyet alamayan tek takım olma özelliğini taşıyor. Eğer kadrolarına etkili yabancı ve Türk oyuncu takviyesi yapılmazsa zor günler onları bekliyor.

TB2L B GRUBU

TB2L B grubu kıyasıya çekişmelere sahne olacak bir görüntüye sahip. Grupta Optimum TED Ankara Kolejliler, 6. hafta sonunda grubunun ve ligin yenilgisiz tek takımı durumunda buluyor. Ankara temsilcisi, ligin en iyi rotasyonuna sahip takımlarından biri.

Ligin bir başka flaş takımı B grubunda 6. hafta sonunda 2. sırada bulunan Gaziantep Bşb. Yediği 371 sayı ile grubunda en az sayı yiyen takımı.

Kepez Belediye, TB2L’de misafir olma isteği taşıyan ekiplerden biri. Oynadıkları 6 karşılaşmadan 5 galibiyet alan Antalya temsilcisi, zorlu B grubunda üst sıraları hedefliyor.

Geçtiğimiz sezon TBL’ye çıkma hedefi ile yola çıkan ve final four’da istedikleri sonuçları alamayıp 2010–2011 sezonunda TB2L’de mücadele eden Hacettepe Üniversitesi, kadrosunu büyük ölçüde koruyup üstüne takviyeler yaparak mücadelesine devam ediyor.

Her sene lige seyir zevki katan İzmir temsilcisi Gelişim Koleji, bu sezonda başarılı sonuçlara imza atıyor. Sezon başlamadan önce negatif yorumlarda bulunulan Gelişim Koleji lige ısındıkça çok can yakabilir.

Selçuk Üniversitesi, sezona problemler ile başladı ve 6. hafta sonunda Altar Tunçkol ile 1.5 yıllığına anlaşarak en önemli problemlerine çözüm buldular. Takımlarında TBL tecrübesi edinmiş isimlere sahip olan Selçuk Üniversitesi, mevcut problemlerini çözdükten sonra gruplarında üst sıralarda yer alabilecek kapasiteye sahip.

Başakşehir Spor, zorlu B grubunda 6. hafta sonunda 3 galibiyet 3 mağlubiyet ile averajla 7. sırada bulunuyor. Takıma Türkiye liglerine aşina olan ve iyi bir Türkiye kariyerine sahip olan Tyrus Desmon Boswell’i katarak iyi bir tercih yapan İstanbul temsilcisi, yerli oyuncularının da katkısı ile play-off iddiası vermeye çalışacak.

Lige geçtiğimiz sezon katılan ve iyi işler yapan Akhisar Belediye, bu sezon kadrosunu kuvvetlendirerek TB2L’ye başladı. Ligin ilk 2 haftasını galibiyet ile kapatan Manisa temsilcisi, bundan sonra oynadığı 4 karşılaşmayı da kaybetti. Akhisar Belediye 6 hafta sonunda 8. sırada bulunuyor.

TB2L’nin vazgeçilmez İstanbul temsilcisi olan Tenis Eskrim Dağcılık, B grubunda aldığı 1 galibiyet sonunda averaj ile 9. sırada bulunuyor. Önümüzdeki 3. hafta zorlu maçlara çıkacak olan İstanbul temsilcisi, Beykoz karşılaşması hedef maçlardan biri olabilir.

6. haftada B grubunun alt sıralarında bulunan İstanbul Spor, takımda bulunan tecrübeli ve potansiyeli buluna oyuncuları sayesinde ilerleyen haftalarda bir çıkış yapabilecek kapasiteye sahip.

Sezona iyi bir başlangıç yapacağı beklenen Beykoz’da, yaşanılan maddi problemler neticesinde, sezon başında antrenör Murat Polat görevini bıraktı. Yola genç oyuncular ve deneyimli antrenör Nejat Sayman ile devam eden İstanbul ekibi, ilerleyen haftalarda mücadeleyi kızıştırabilir.

Adı Türkiye basketboluna verdiği hizmetler ile anılan İTÜ Kalebodur, sezona iyi başlamayan ekiplerden biri. Kadrosunda Tolga Tekinalp, Umut Tınay, Enver Enis Ekmen, Ömer Kahyaoğlu gibi isimler bulunan İstanbul ekibi ritmini yakaladığında üst sıralara çıkabilir.

Emre Dağdelen, 3SAYI

Bu yazı 3SAYI Aralık 2010 sayısında yayınlanmıştır. 26. sayımız


Oyunun adı BASKETBOL!

A takıma çıkmak istiyorum. İyi bir basketbolcu olmak istiyorum. Çoğu basketbolcu adayı bu hedeflerle yola çıkar ve bu hedefler doğrultusunda çalışır. Bu hedeflere giden yolda önemli bir özelliktir yılmamak ve bu süreçte hep işinize yarayacaktır.

Hedefinizde ilerlerken birçok zorluk ile karşılaşacaksınız. İçsel ve dışsal motivasyonunuz iniş ve çıkışlar gösterecek, pes etme noktasına geleceksiniz. Peki, vazgeçecek misiniz? Hayır eminim yüksek bir çoğunluğunuz vazgeçmeyecek, yılmayacaksınız.

Bir antrenmanda, güvendiğiniz, sevdiğiniz ve her şeyiyle inandığınız antrenörünüzün aferin aslanım iyi idmandı demesi sizi mutlu edecek, ertesi idmana daha istekli geleceksiniz.

Top yerde kontrolsüz bir şekilde yuvarlanırken, o topa atlamayı öğreneceksiniz ve o topun bir maç kurtardığını yaşayarak görünce, her topun önemini anlayacaksınız.

Ailenizden fazla takım arkadaşlarınızı göreceksiniz ve dostluk nedir onu öğreneceksiniz, takım arkadaşına güvenmeyi öğreneceksiniz.

Bir arkadaşınız hata yaptığında bütün takım ceza yediğince, yaptığınızın takım sporu olduğunu ve her hareketinizin takımı bağladığını öğreneceksiniz.

Yaşınız ilerlediğinde biri size yaz tatili dediğinde, sizde ona hayırdır o nasıl bir şey diye tebessümle cevap vereceksiniz.

Terleyeceksiniz ve bunun formayı giyebilmek için, o terin ne kadar önemli olduğunu anlayacaksınız.

İlk maçınıza büyük ihtimalle kimse gelsin istemeyeceksiniz. Maçtan önce aynaya bakınca sanki rengim biraz sarardı mı? diye soracaksınız, mideniz biraz ağrıyacak, elleriniz terleyecek ve yaşınız ilerledikçe bu hislerin sizi terk etmemesini isteyeceksiniz.

Zaman ilerleyince bu sefer tam tersi ailenizin maçlarınıza gelmesini, sizi izlemesini ve sizinle gurur duymasını isteyeceksiniz ki, eminim onlar sizinle zaten her zaman gurur duyuyor olacaklar.

Turnuvalara, Türkiye şampiyonalarına gideceksiniz. Kendinizi özel hissedip, rekabeti göreceksiniz. Basketbolun her yerde farklı bir tarzda oynanıldığını o sahada yaşayarak öğreneceksiniz.

Maç kazanınca maçı takımın kazandığını öğreneceksiniz, siz 30 sayı atabilirsiniz ama takım arkadaşlarınızdan biri rakibin en skorer oyuncusunu durdurmuş, diğerleri rebound yükünü çekmiş, hiç oynamayan bir arkadaşınızın maç sonunda alkışlamaktan elleri kızarmış, sizi desteklemekten sesi kısılmış olacak ve hepiniz aynı soyunma odasına gireceksiniz. O odada ki manzarada sizinde payınız olduğu için, kendinizle gurur duyacaksınız.

Kendinize güveniniz artacak, omuzlarınız dik yürüyeceksiniz, çünkü siz basketbolcusunuz?.

Turnuvada oda arkadaşınız olacak, onunla turnuva boyunca aynı havayı teneffüs edeceksiniz. Akşamları odanıza çikolata, süt buna benzer şeyler alıp onunla paylaşmayı öğreneceksiniz. O sizin sırdaşınız olacak, sizde onun.

Ailenizi arayacaksınız ve anne otele yerleştik, burası çok güzel, öğlen idman var, beni merak etmeyin? diyeceksiniz. Aynı zamanda hemen maç oynayıp, onlarla başarınızı paylaşmak isteyeceksiniz.

Belki hiç beklenmedik bir zamanda sakatlanacaksınız, o maçta oynamamak sizi çok üzecek, hatta sakat sakat oynamayı göze alacaksınız?bununla beraber sizin yerinize oynayacak arkadaşınıza güveneceksiniz.

Hayatınızın bir bölümü okul ve idman arasında gidip gelecek, bu sizi yıldırmayacak ve sıkmayacak, çünkü sahaya çıkıp basketbol oynamak isteyeceksiniz.

Emre DAĞDELEN

Altyapı – Çalışmak…

Çalışmak…

Hiçbir oyuncu aktif basketbol kariyerinin ne kadar süreceğini bilemez. Kendisini kimlerin izleyeceğini, izleyenlerin onu kaç idman ya da maçta izleyeceğini bilemez. Zevkli, bununla beraber zor bir meslektir basketbol oyuncusu olmak. Her hafta performansınız gözlemlenir. Nasıl savunma yaptı? Kaç sayı attı? Ve buna benzer birçok yazılı ve yazılı olmayan veriler ile oyuncunun performansı ölçülür.

Oyuncu her zaman oynamaya hazır olmalıdır. Aslında bir ödüldür maçta oynamak. Oyuncuya verilebilecek en büyük ceza “oynatmamaktır”. Bu ödüle ulaşmanın yolu ise çalışmaktır. İdmanların hakkını vermek, kaytarmamaktır.
Her oyuncu “süper star” olamayacaktır. Fakat bu her oyuncunun “iyi oyuncu” olabileceği gerçeğini değiştiremez. Bence her oyuncu, “iyi savunmacı”, “şutör”, “takım oyuncusu” olma özelliklerinin bazılarını ya da hepsini taşıyabilir.
Her oyuncu evet şut sokamayabilir, bununla beraber savunma yapabilir ya da takımına kenardan gelip destek olabilir, bu özellikler saymakla bitmez.

Her idmanda aynı disiplinle çalışan oyuncular zaman içinde geliştiklerini gözlemleyeceklerdir. Bu da onların maçlarda alacakları süreyi olumlu yönde etkileyecektir. Yaşıtlarına oranla daha fazla yetenekli olan genç oyuncuların bazıları, o yeteneklerinin ardına sığınarak daha az çalışırlar. O yetenekleri onları bir süre idare eder fakat yıllar acımasızca ilerler ve o oyuncu birde bakmış ki sığındığı yetenekler maalesef ki kendisine yetmez olmuş. Birde bakmış ki, aynı kaplumbağa ve tavşan hikâyesinde olduğu gibi kaplumbağa kardeş bu uzun maratonda onu geçmiş.

Altyapı oyuncularının en büyük hayallerinden biri şampiyona görebilmek ve orada iyi performansa gösterip, A takıma yükselme şanslarını arttırabilmektir. Tabii ki bu uzun bir yoldur. Yaz idmanları, hazırlık maçları, kendi bölgelerinde oynanan maçlar, oynadıkları il’e göre ya gruplara ya da direk şampiyonaya gitme ve bütün senenin emeğini o şampiyonada alma isteği. Yani çalışmak, çalışmak ve çalışmak…

A takımlarda ise her hafta aslında bir finaldir. Telafisi olmayan bir maçın kaybedilmesi, bir oyuncunuzun sakatlanması eğer takım değilseniz sizi zorlayacaktır. Bununla beraber her hafta gösterdiğiniz performans sizin kariyerinizin seyrini belirleyecektir. Bunu da, belirleyen şey çalışmak, çalışmak ve çalışmaktır…

İster altyapı, ister A takım seviyesinde olsun oyucunun çalışması onun kariyerinin ne yönde ilerleyeceğini belirleyecektir.
Çalışkan, yüreğini sahaya koyan, özelliklerini bilen oyuncular başta seyirciler olmak üzere kimsenin aklından çıkmazlar…

Emre DAĞDELEN