Etiket arşivi: Los Angeles Lakers

PHIL JACKSON – YAŞAYAN EFSANE

Egosu göklerde süper yıldızlar, oluşturulması gereken takım kimyası, zor zamanlarda alınacak radikal kararlar ve kafanızın üstünde Demokles’in Kılıcı gibi duran medya.

NBA’de koçluk yapmak bir yana, her sezon başarıya endeksli, şampiyonluk dışındaki dereceleri kabul etmeyen takımları çalıştırmak meşakatli bir iştir. Hele ki elinizi tek bir boş parmak kalmayana dek şampiyonluk yüzüğüyle doldurmak ancak Phil Jackson gibi efsanelerin mahareti olabilir.

Oyunculuk Kariyeri

17 Eylül 1945’te Montana’da doğan Philip Douglas Jackson, eğitimini North Dakota Koleji’nde almış, NBA oyunculuk kariyeri ise 1967 yılında MewYork Knicks tarafından 17. Sırada draft edilmesiyle başlamıştır. 11 sene bu takım için mücadele eden Jackson, Knicks’le biri aynı zamanda asistan koçluk olmak üzere 2 şampiyonluk yaşamıştır. Forvet pozisyonunda oynayan 2.03’lük “Zen” lakaplı basketbolcunun 1978’de başlayan New Jersey Nets kariyeri 2 sene sürmüş ve 1980 yılında aktif oyunculuk hayatına son noktayı koymuştur.

Koçluk Kariyeri

21 yıldır devam eden koçluk hayatına ilk adımlarını 1989 yılında Chicago Bulls’la atan Phil Jackson, ilk iki yılında 3’er yıllık “Three Peat” denilen şampiyonluk serilerinin temellerini atıyordu. Onun önderliğindeki Bulls, başrolde Michael Jordan, yan rolde Scottie Pippen’ın müthiş performanslarıyla 1991-92-93 ve 1996-97-98 sezonlarında mutlu sona ulaşırken, takım hüviyetini hiçbir zaman bozmadan Jordan ve Pippen’a eşlik eden, ilk seride John Paxon ve Horace Grant, ikinci seride Ron Harper ve Toni Kukoc’la kusursuz bir makina görüntüsü çiziyordu. Zaman zaman Bulls için, Phil Jackson’ın değil Michael Jordan’ın takımı yakıştırmaları yapılsa da, 1984-91 yılları arasında Jordan’lı Chicago’nun şampiyon olamamasının tek sebebinin Phil Jackson’un eksikliği olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de azımsanmayacak düzeydeydi.

2000 yılı geldiğinde artık efsane koç için yeni bir dönem başlıyordu. Bu kez elinde “Majesteleri” nin veliahtı olarak gösterilen kaprisli süper yıldız Kobe Bryant ile görece sorunsuz ancak Jackson’ın kısalara dayalı 3’lü hücum sistemine uymayan Wilt Chamberlain’in veliahtı olduğu söylenen Shaquille O’Neal vardı. Hedeflere giden yol taşlı, başarı mecburiydi. Egoları fazla çarpıştırmadan hem ekip düşüncesi ön planda olacak, hem de oluşturulan pahallı kadronun hakkı sonuna kadar verilecekti. İşte bu noktada Phil, bütün birikimini ortaya koyarak 2000-01 ve 2002’de 3. Three Peat’ini gerçekleştirdiği gibi, hem Kobe’nin hem de Shaq’ın tüm hünerlerini sergileyebilecekleri bir sistemi Lakers’a yerleştirdi. Dışardan belki herşey tozpembe görünüyordu ancak, Kobe’nin “Tek Adam, Tek Yıldız” olma isteği en sonunda Shaq’ın ayrılmasına sebep olacak kadar huzursuz bir ortam yarattı. O dönem dair Jackson, 2003’te yazdığı “Ruhunu Arayan Takım” kitabında Kobe için “Uncoachable” tanımını kullanıyordu. Büyük kan kaybeden takım, peşisıra gelen ayrılıkların da etkisiyle 7 sene boyunca hayal kırıklıkları içinde şampiyon olamadı. Gary Payton, Karl Malone gibi isimler bile makus talihi değiştiremedi. Daha sonra Phil Jackson tekrar insiyatifi eline alıp, yakın tarihte başarıyı getiren Magic Johnson-Kareem Abdul Jabbar ve Kobe Bryant-Shaquille O’Neal birlikteliklerine öykünerek Kobe-Gasol ikilisini yarattı ve son iki sene özlenen şampiyonlukları yakaladı.

Toplamda 11 Şampiyonluk kazanan tecrübeli koç, bu alandaki rekoru hala elinde bulundurmaktadır. 1996 yılında NBA’de “Yılın Koçu” seçilmiştir. Kutsal Çemberler ve Ruhunu Arayan Takım adlarında iki kitabı bulunan Jackson, deneyimlerini okurlarıyla paylaşırken, çalıştırdığı takımların mahrem alanları olan soyunma odası diyaloglarını bile kamuoyuyla paylaşmaktan çekinmemiştir. NBA tarihi için yapılan gelmiş geçmiş en büyük 10 koç listesine de girmiş olan Phil, 2007 yılında “Basketball Hall of Fame” olma gururuna da erişmiştir.

Sezon Yaş Takım O G M G% G > .500 Sıra O Plyf G Plyf M Plyf G-M% Plyf
1989-90 44 CHI 82 55 27 .671 14.0 2 16 10 6 .625
1990-91 45 CHI 82 61 21 .744 20.0 1 17 15 2 .882
1991-92 46 CHI 82 67 15 .817 26.0 1 22 15 7 .682
1992-93 47 CHI 82 57 25 .695 16.0 1 19 15 4 .789
1993-94 48 CHI 82 55 27 .671 14.0 2 10 6 4 .600
1994-95 49 CHI 82 47 35 .573 6.0 3 10 5 5 .500
1995-96 50 CHI 82 72 10 .878 31.0 1 18 15 3 .833
1996-97 51 CHI 82 69 13 .841 28.0 1 19 15 4 .789
1997-98 52 CHI 82 62 20 .756 21.0 1 21 15 6 .714
1999-00 54 LAL 82 67 15 .817 26.0 1 23 15 8 .652
2000-01 55 LAL 82 56 26 .683 15.0 1 16 15 1 .938
2001-02 56 LAL 82 58 24 .707 17.0 2 19 15 4 .789
2002-03 57 LAL 82 50 32 .610 9.0 2 12 6 6 .500
2003-04 58 LAL 82 56 26 .683 15.0 1 22 13 9 .591
2005-06 60 LAL 82 45 37 .549 4.0 3 7 3 4 .429
2006-07 61 LAL 82 42 40 .512 1.0 2 5 1 4 .200
2007-08 62 LAL 82 57 25 .695 16.0 1 21 14 7 .667
2008-09 63 LAL 82 65 17 .793 24.0 1 23 16 7 .696
2009-10 64 LAL 82 57 25 .695 16.0 1 23 16 7 .696
2010-11 65 LAL 51 35 16 .686 9.5 1
Career 1609 1133 476 .704 328.5 323 225 98 .697

OKAN ÇARGA

okancarga@3sayi.com

Lakers Ne Zaman Kendine Gelecek?

Her takımın formda olduğu ya da kötü zamanlar geçirdiği dönemler vardır. NBA için konuşmak gerekirse sezon Playofflar hariç 82 maç olduğundan uzun bir maraton. Büyük takımlar bazında konuşmak gerekirse bu maçların 20-25 ve belki de 30 ‘unu kaybetmek sorun değildir, çünkü bilirsinizki o maçlar kaybedilirken ilerisinin (playofflar) düşünüldüğünü. Bunun için oyuncular dinlendirilir, sakatlıktan dönen oyuncuda acele edilmez, takım gününde değildir, bu uzun maratonda hor görülmez. Ama bu bahsettiğim takımlar önemsiz maçları kaybetseler bile sezoun içindeki önemli maçlara iyi hazırlanırlar, çünkü bu maçlar playofflar için bir testtir, sınavdır. En kötüsünden geçtim sınavı falan taraftarlar açısından da önceliklidir bu maçlar ve kaybetmemek önemlidir.

Şimdi bu yazdıklarımı Lakers’a bağlamak istiyorum. Los Angeles Lakers son 3 yılda NBA finali oynamış ve 2’sinde de şampiyon olmuştur. Nihayetinde son 2 sezonun şampiyonu. Bu takımın normal sezonda maç kaybetme lüksü vardır, ilk paragrafta anlatmaya çalıştığım sebeplerden dolayı. Ama bunun bir yolu yordamı vardır. Lakers’ın ki dinlenmek, playofflar falan değil. Lakers’ın ki gerçekten kötü oynamak. Bu ayrımı yapabilmek çok önemli.

En Önemli Rakipleri Karşı 6 Maçta 1 Galibiyet

NBA otoritelerinin Big Five yani en büyük 5 takım olarak nitelendirdikleri takımlar  şu an en çok kazanma yüzdesine sahipler. Bu takımlar San Antonio Spurs, Boston Celtics, Chicago Bulls, Miami Heat ve Los Angeles Lakers. Bu yazıyı Lakers açısından ele aldığım için sadece onları ilgilendirecek olan istatistiklere göz atmak istiyorum. Lakers bu takımlara karşı 6 maç yapmış ve sadece 1 ‘ini kazanabilmiştir (Spurs’e 2 kez mağlup olurken diğer 3 takıma da birer kez mağlup olup tek galibiyeti Chicago’ya karşı). Bu aralarında olan maçlara şimdi çok yüzeysel bakmış oldum ve tamamen istatistik üzerine bi başarısızlık gibi gelebilir ama burada istatistikten fazlası var. Miami’ye yenildikleri maç sezonun en önemli günlerinden birindeydi (Christmas), Boston mağlubiyeti ise geçen sezonun finalistini Los Angeles’ta normal sezonda ağırlayacakları tek maçtı. Spot ışıkları Lakers’ı dopingleyeceğine gözünü alıyor. Büyük maçlar hep hayalkırıklığıyla son buluyor..

Tüm bu anlatmaya çalıştıklarım ve istatistiklerin ötesinde Lakers adına kötü bir durum daha var. Big Five takımları ligin zirvesindeler ve bunu başarırken de Spurs yıldızlarını tüm NBA’de en çok dinlendiren, en az dakikayı veren takım olurken Chicago, Boston ve Miami de sakatlık sorunlarıyla uğraştı. Yani Lakers Andrew Bynum dışında önemli  sakatlık sorunları yaşamazken bile diğer takımlara karşı üstünlük sağlayamadı ve bu da Lakers’ı endişelendirmesi gereken bir diğer durum. Peki neden böyle oldu ?

Günah Keçisi Ron Artest mi?


Genel olarak çoğu kişi bu duruma istatistiklerden de faydalanarak Ron Artest’i sebep olarak gösteriyor ki ben buna kesinlikle katılmıyorum. Tamam bu sezon kariyerinin en düşük sayı, ribaunt ve asist ortalamalarına sahip ama aynı zamanda da kariyerinde en az top kaybı yaptığı sezon. Bu tamamen aldığı süreyle alakalı. Geçen yıllarda 34-38 dakika arası süre alan Artest bu yıl sadece 28 dakika süre alıyor. İstatistiki olarak olumlu veriler de azalıyor olumsuz olanlar da, bu sonuç kaçınılmazdır zaten. Bence Lakers’ta sorun şurda diyecek bir yer yok. Yani ne defansı çok kötü, ne ofansif oyunu, kenardan gelenler de çok iyi olmasa da göze batacak kadar kötü de değiller. Durum böyle olunca işlerin kötü gitmesine sebep olan şeyi tespit etmek daha da zorlaşıyor ve kötü değil demek bunların iyi olduğu anlamına gelmemektedir (en azından Lakers ayarında bir takım için). Bu yıl herhangi bir Lakers maçı izlediğimde olanlar şunlar : Lakers sayı atıyor, oynadığı takım sayı atıyor ve maç sonunda da daha fazla atmış olan takım kazanıyor. Hani bi oyun karakteri, domine edilmiş herhangi bir yön falan da yok. Durum böyleyken benim teşhisim tamamen motivasyon eksikliği ve buna paralel olarak kazanma arzusunun olmaması. Bu durumun değişip değişmeyeceğini de All-Star arasından sonra göreceğimize inanıyorum.

Kalan Maçlar Zor Maçlar

Sezonun yarısından biraz fazlasını geride bırakmış durumdayız ve ben bu yazıyı yazarken Lakers 34-16 ile batıda Spurs ve Dallas’ın ardından 3. durumda. 50 maçını tamamlamış olan Lakers’ın geriye 32 maçı kaldı. Ama bu 32 maç sıradan bir 32 maç değil çünkü Lakers şu an itibariyle sezonun en zor fikstürüne sahip. Kalan 32 maçın 22’si yüzde 50 galibiyet yüzdesi ve üstündeki takımlarla ve bunların da 13’ü deplasmanda.

Ben bütün yazımda Lakers’ı eleştirdim fakat demek istediğim Lakers kötüdür, şampiyon olamaz değil. Asıl demek istediğim Lakers’ta rölantide gitmenin sonu gelmelidir ve kalan maçlarda Lakers kendi kimliğine sahip olmalıdır yoksa bu kimliği bulmak için çok geç olacak. Kalan maçlar Spurs, Boston, Bulls için öylesine geçebilir ama onlar kendilerini bu sezon şimdiye kadar ki oyunlarıyla kanıtladılar, biliyoruz ki bu takımlar playoff vakti geldiğinde hazır olabilecekleri bi sisteme sahipler. Onlar için kalan maçlar formalite ama Lakers’ınkiler kanıtlama maçları olacaklar çünkü bu sezon henüz hiçbirşey kanıtlamış değiller..

Cihat Cemal Özdemir

Kobe & Gasol Yetmedi

Dün gece Staples Center Center’da oynanan maç, batı konferansının ilk iki takımını karşı karşıya getirdi. Maçı kazanan 89-88 Spurs oldu.

Büyük bir çekişmeye sahne olan maçın son 4.6 saniyesine, Lakers 87-88 önde girdi. Pota altından Tony Parker’la topu oyuna sokan Spurs’de, Tim Duncan’ın kaçan orta mesafeli şutunu, 0.2 saniye kala tipleyen Antonio McDyess takımına galibiyeti getirdi.

Sahanın en skorer ismi, Fransız oyun kurucu Tony Parker oldu. Tecrübeli yıldız 21 sayı üretti. Lakers’ın es skoreri ise 19 sayıyla Pau Gasol oldu. Kobe Bryant ise 16 sayı, 10 asist, 9 Ribauntluk katkı sağladı.

Anıl Kalay

Los Angeles Lakers 2010-2011

Şampiyonlukla kapanan 2009-2010 sezonundan sonra off-season da yapılacak hamleler konusu forumlarda, medyada ve sohbetler arasında konuşulmaya başlanmıştı. Takımdaki eksikleri her taraftar gibi yönetimde biliyordu ve isimlerden önce takviye yapılması gereken pozisyonlar üstünde uzunca konuşuldu. Uzun pozisyonuna ve oyun kurucu pozisyonu bunlardan en önemli olanlarıydı. Ayrıca geçtiğimiz senelerde Lakers benchi çok zayıf kalıyordu. Buraya da takviyeler gerekiyordu.

Farmar, Mbenga, Morrison, Powell ile yollar ayrıldıktan sonra hemen yapılması gereken hamleler başladı. Sezon içinde Lakers takımı için adı geçen Hinrich, T-Mac, Blake gibi oyunculardan Blake’in takıma katılmasıyla beraber oyun kurucu pozisyonundaki açık giderildi. Yıllar geçtikçe yavaşlayan ve sezon içinde daha az yıpranması hedeflenen Fisher’in pozisyonuna getirilebilecek en güzel alternatiflerden biriydi bence. Kısa pozisyonu olarak değerlendirebileceğimiz, takıma hem dinamiklik hem de savunma gücü katacak Barnes’ın kadroya eklenmesiyle three-peat’i ne kadar istediğimizi göstermiş olduk.

Yazın yapılan hamleler arasında belki de en önemlisi efsane koç P.Jackson’un takımda kalması olmuştur. Hakkında birçok dedikodu yapıldı, bırakacağı artık vücudunun buna el vermeyeceğini söyleyenler oldu. Ailevi nedenleri ortaya atanlar oldu ve hatta kazanmaktan sıkıldığını söyleyenler bile oldu… Ama kendi ağzından ‘’ Bir sene daha buradayım’’ lafını duyan taraftarların keyfine diyecek yoktur. Hem Boston takımıyla şampiyonluk sayısını eşitlemek, hem 12. yüzük, hem de kendi adına 4.cü three-peat’ini yapmak adına bir sene daha Lakers organizasyonunda kalmaya karar verdi efsane koç.

Bu gelişmeler olurken Kobe’nin diz ameliyatı Lakers taraftarlarını baya bir rahatlattı diye düşünüyorum. Çünkü sezon içinde sürekli ve ufak çapta sorun yaşatan ve aynı zamanda playofflarda dizinden sıvı alınmasına kadar giden bir süreç vardı. En azından bu sorunun off-season da çözülmesi taraftarı ve organizasyonu mutlu etmiştir. Yazmadan geçemeyeceğim ufak bir ayrıntı olarak, bu ameliyat mevzusuna üzülen tek taraf belki de Türk basketbol seyircisi olmuştu. Bende dâhil olmak üzere gerçekten bu durumu hiçte soğukkanlılıkla karşılayamadık. Çünkü Amerika Milli Takımıyla birlikte Türkiye’de onu izleme hayallerimiz suya düşmüştü. Elbette bardağın dolu kısmına bakarak, bu şartlar altında ameliyat olmasa bile gelir miydi diye sormaktan da alıkoyamıyorum kendimi.

Parmağına yaz öncesi 5. yüzüğü takan Kobe Bryant ise yazın Dünya Şampiyonası takımına gitmeyerek dizindeki sorunu çözme yoluna gitti ve bence takımın geleceği aynı zamanda kendi kariyeri için çok doğru bir hamle yaptı. Sezon başında geçmişe göre biraz durağan olacağını ve kendisini zamanla bulacağını biliyorduk, bu zamanları da atlatıp Aralık ayının başına doğru ritim bulacaktır diye düşünüyorum. Yazın dinlenmek umarım hem mental hem de fiziksel olarak ona çok yaramıştır.

Gasol’ün ise dünya şampiyonasına gitmemesi gene Türk basketbol taraftarını doğrudan üzen bir etken olmasına rağmen, Lakers için çok sevindirici bir noktaydı bence. Dinlenmeye biraz ihtiyacı gerçekten vardı. Her yaz bir koşuşturma içinde ve bu onun sürekli yıpranmasına neden oluyordu. Yeni sezonda dinlenmiş bir Gasol’den beklentilerimiz oldukça fazlaydı ve o bu beklentileri karşılamaya hazırdı!

Sezonun açılış maçı evde oynanan Houston maçı olacaktı. Maçtan önce herkesin heyecanla beklediği bir yüzük seremonisi vardı elbette. Parmaklara takılan 2. yüzük, Kobe’nin kariyerinde ki 5. yüzük oluyordu. Şampiyonluk bayrağının indirildiği sırada Kobe’nin suratında ki, halen o 6. yüzüğü parmağa takma istediğini görebilirsiniz.

Tek tek maçlardan bahsetmek yerine biraz daha genel bir pencereden bakmayı istiyorum. Öncelikle geride kalan 8 maçta oynadığımız rakipler ve maç programı hakkında konuşmamız gerektiğine inanıyorum. Geçen seneyi hatırlayacak olursak ilk 24 maçın %80 lik kısmını evimizde oynadığımızı hatırlatayım. Sezon sonunda batı yakasının 1 numarası olmamızın en büyük etkenlerinden biri olarak bu periyodu gösterebilirim çünkü takımda Gasol yokken maçları evde oynamanın rahatlığıyla çok rahat geçtik. Daha sonra Gasol geldikten sonra da seriyi biraz daha genişleterek sezon sonuna kadar götürebildik. Aynı durum bu sene içinde söz konusu gibi, bu seferde Bynum yok ve biz gene evde maçlar oynayarak başladık. İlk 8 maçın 2 sinin, 7 Aralıkta başlayacak yabancı saha turnesine kadar olan 21 maçında 9 tanesinin yabancı saha olması sizce de ilginç değil mi? Bunun nedeninin herhalde Staples Center’ın kullanımıyla alakalı olabileceğinin üstünde duruyorum. Çok amaçlı bir salonumuzun olduğunu herkes biliyor sanırsam. Yıl sonuna doğru daha fazla deplasman maçlarının yığılmasını, yıl sonunda Staples center’ın daha fazla kullanılıyor olmasına bağlamak sanırım yanlış olmaz. Bunun bize getirdiği avantaj olarak ise, ilk seneyi Gasolsüz, ikinci seneyi de Bynumsuz olarak başlarken maçların çoğunun evde olmasından dolayı gelecek olan kayıpları minimuma indirme şansımızın olması.

İlk 8 maçta gelen 8 galibiyetten sonra herkes çok mutlu olmuştur. Lige güzel bir başlangıç yapmayı herkes ister. 8.maçta, Minnesota karşısında klasikleşen ‘’savunmasızlık’’ tekrar baş göstermeye başlamıştı bariz bir şekilde. 9. maçın Denver deplasmanı olmasından dolayı artık bir yerde bir kaybın yaşanacağı aşikârdı. Ben başta olmak üzere birçok arkadaşıma Denver üstüne iddia oynamalarını bile teklif etmiştim. Suns maçı ise her zaman olabilecek kayıplardan biriydi. Her zaman olabilecek diyorum çünkü artık bu tarz performanslara alıştım. Karşı takım oyuncuları kendilerini nasıl hazırlıyorlarsa bize karşı, geçen sene R.Allen’ın 8 üç sayı performansı, bu sene Suns’ın 40/22 üç sayı performansı, yıllar önce Arenas’ın 60 sayısı gibi beklenmedik performansları izlemeye alıştık. Suns takımın potansiyelini düşününce normal sezon maçlarında böyle kayıpların olabileceğini biliyoruz, üstünde fazla durmaya gerek yok.

Geçen 8 maçlık dönemde göze en çok batan isim olarak Gasol’ü görüyoruz. Geçen 11 maçtan sonra yaklaşık 23 sayı, 12 reb, 4,5 ast, 1,5 blok ortalamaları tutturan, sezonun ilk haftasında 25-15-5 gibi rakamlarla oynayan Gasol’e yaz bayağı yaramış. Senelerdir yoğun programla uğraşan zavallı Avrupalı oyuncuların, rahatlamalarına izin verildiği zaman neler olduğunun en açık göstergesi helalde budur. Dünya şampiyonasına gitmeme tercihini kullanan Gasol çok güçlü bir dönüş yaparak, sezon başında takımı sürükleyen isim oldu.

2 maçlık kayıp periyodundan sonra deplasman turnesine gitmeye hazırlandı takım. Kâğıt üstünde fazla zor olmayan 3 takımla oynayacaktık. Bucks ve Detroit maçları erken farka gidilmesi sayesinde çok rahat geçti takım adına. Kobe Bryant bu 2 maçta inanılmaz performanslar sergiledi. Performansların inanılmaz olması yaptığı rakamlardan değil, soktuğu inanılmaz basketlerden kaynaklandığını söylemek isterim. Zor şutların adamı olduğu esprisi yılladır yapılıyor ama gerçekten çok ilginç şutları sokması onun biraz daha ritim bulması açısından sevindirici nokta. Minnesota deplasmanı ise diğer 2 maça oranla biraz daha zor geçti. Karşısında genç çaylak Johnson’u bulan Kobe Bryant şut performansında biraz zorlandı. Canlı olarak izlediğim bu maçta, hızlı ayakları sayesinde Johnson Kobe’ye savunma kısmında gerçekten zorladı. Ama sezon başından beri inanılmaz bir form grafiği yakalayan bench gene devreye girdi. Kenardan gelen S.Brown’un yüzdeli katkısının yanında Barnes’ın kariyer maçlarından biri oldu diyebiliriz. 7-7 sahi içi isabetiyle 24 sayı 7 reb 6 ast performansı geceye damgasını vurdu. Ligde ki gidişatı düşündüğümüz zaman daha tam olarak hazır olmadığımızı, bazı maçlarda gerçekten çok fazla sallama hareketler yaptığımızı söyleyebilirim. Peki, geçen bu süreden başka konuşulması gerekenler neler? Mesela sezonun ilerleyen kısımlarında neler olabilir?

Sezonun ilerleyen kısmı;

Sezonda neler olur? Elbette beklenildiği gibi şu andaki lig düzeni içinde şampiyonluğu alamamamız için hiçbir neden yok. Ama elbette karşımızda çok ciddi rakiplerin olduğunu ve aynı zamanda çözülmesi gereken ufak sorunların olduğunu düşünüyorum. Bunlardan sırasıyla bahsetmek gerekirse;

Boston; en büyük eksiklerini elden düşme Shaq ve Jermaine ile kapatmaya çalışmaları takdir edilebilecek bir hamle. Geçen sene Perkins’in sakatlanmasından sonra yüzükleri 6. maçta kendi elleriyle bize takmak yerine amaçsız bir savaşa daha girmeye çalışırken, uzun rotasyonlarının sınırlı olduğunu anlamış olacaklar ki bu sene bu bölgeye ciddi takviyeler yaptılar. Kağıt üstünde Garnett, Shaq, Jermaine, Semih, Perkins, Davis ile ligin en iyi uzun rotasyonuna sahipler. En büyük rakibimiz olarak gördüğümden dolayı, şu kadroya bakıldığı zaman Lakers’ın uzun rotasyonunun yetersiz olduğunu düşünüyorum. Bakıldığı zaman geniş bir uzun kadrosu ve sert uzunlara sahipler. Gasol, Bynum, Odom, Ratliff 4lüsünün bunlarla başa çıkmasının zor olduğunu düşünmeme sebep veren etkenin Bynum’un kırılgan yapısı ve Ratliff’in ileri düzeylere gelmiş yaşından kaynaklandığını söyleyebilirim. Tabi, Shaq ve Jermaine’in bu düzeyde bir basketbol yapısında ne kadar katkı vereceğini de sorgulayabiliriz.

Bynum; Ligde artık uzun sayısının ne kadar azaldığını, çakma uzun diye tabir ettiğimiz 5 numaraların daha çok kullanıldığı bir dönemdeyken, Bynum’un değeri tartışılmaz elbette. 2008 ile 2010 final serileri arasında ki farkı birçok kişi görmüştür. %50 siyle bile oynayamayan bir Bynum’un sadece sahada olması bile ibrenin Lakers tarafına dönmesine yardımcı olmuştur. Evet, buradan bunu söylemek çok basit olabilir ama sahaya %80 ini koyabilecek bir Bynum olmuş olsa, karşımızda duracak takım yok. Boston serisinin 6 maça gitmesinin en büyük nedenlerinden, sezon içinde Gasol ve Kobe’nin yıpranmasında en büyük etkenlerden biri gene Bynum’un ta kendisidir.

Birçokları için o Lakers takımının yeni yıldızı hatta ve hatta Kobe’den sonra takımın liderini olması beklenen oyuncu. Benim içinse, yukarıda söylediğim, elite 5 numara olarak sadece bir görev adamı. Yıllarca sürekli sakatlık, bir türlü %100 olarak tamamlayamadığı sezonlar, takımı farklı nedenlerden dolayı yanız bırakması artık benim sindirebileceğim şeyler olmaktan çıktı. Zamanında adı bolca takas dedikodularında duyulmuştu, o zamanlar gitmemesi için çok dil dökmüştük ve kendisi takımda kalmıştı. Acaba iyi bir takasta yollamak gerekir miydi? Bynum konusu bu senenin kilitlerinden biri olacak elbette.

Kobe? Kendisi hakkında konuşmazsak bize gücenir gibi geliyor bazen ama gerekli şeylerden bahsetmek de gerekiyor aynı zamanda. Kobe ne kadar sağlıklı? Sezon başında inanılmaz tutuk olmasının tek nedeni, yazın geçirdiği ameliyat olarak gösterebiliriz, aynı zamanda bir türlü tutmayan şutların göstergesi de gene bu ameliyattan doğan ritimsizlik. Bir şekilde takıma katkı vermeye devam ediyor ve Aralık ayının başına doğru tam olarak Kobe’yi sahalarda görebileceğimize inanıyorum. Yavaş yavaş şut ritmini yakalamaya %30 lardaki şut yüzdesini en azından %47 ler civarına çekmeye başladı.

Diğerleri; Artest nereye gidiyor çok merak ediyorum. Geçen sene bıraktığı yerden aynen devam ediyor tartışılmaya ama bazı düşüncelerim var. Pierce savunmasında neden bu takımda olduğunu, attığı son saniye basketinde neden kocaman bir yüreğe sahip olduğunu bizlere kanıtladı. Önemli anlarda ortaya çıkma isteğini ise 7. maçta Pierce’ın üstünden attığı üçlükle bizlere kanıtladı. Blake ve Barnes’ın yaptığı katkıyı gören oldu mu? Barnes yaklaşık 21 dakika sahada kalırken 9-6-2 gibi rakamlar yaparken, 19 dakika sahada kalan Blake 7-2-1,5 rakamları tutturarak sağlayacakları katkının ne denli önemli olduğunu gösterdiler. Ama bütün bunların üstünde bir adamdan bahsetmek gerekli diye düşünüyorum. Yazın takımda kalmayı seçen ve gitsin mi gitmesin mi diye uzun süre tartışılan S.Brown. Özellikle sezonun ilk maçlarında Kobe’nin ritim bulamadığı zamanlarda takımı çok iyi sürükledi. Şutlarındaki istikrar görülmeye değer düzeye gelmiş.%52 gibi bir yüzdeyle attığı 11 sayı gerçekten çok çok önemli bir bench katkısı.

Fisher’ın bu kadar iyi başlaması diğer bir sevindirici durum şu aralar Lakers taraftarları için. Takımı sürükleyenlerden biri de hiç kuşkusuz ‘’ayarcı’’ Derek Fisher. Gerek saha içi gerek 3 sayı çizgisinin gerisinden attığı şutlarda bu sezon yüksek yüzdeyle oynarken [ 3 sayı yüzdesi %59 ] sahada 28 dakika civarında kalıyor ve daha az yıpranmış oluyor. Ayrıca geçtiğimiz senelere oranla içeriye daha az giriyor ki bu da yıllardır kendisi hakkında “üçlükleri turnikelerden daha yüzdeli atıyor.” yorumları göz önüne alındığında Lakers için çok faydalı bir durum.

Henüz 12-14 maç sayısına ulaştığımız şu günlerde takım hakkında konuşulması gereken önemli noktalardan bahsetmeye çalıştım. Çok hayal işine girmeden biraz daha gerçekleri düşünecek olursak şampiyonluk için önümüzdeki tek engelin Boston takımı olduğunu söylemek çok da zor değil. Lebron ve Wade zaten bir takım değil, sadece sağda solda gösteri maçlarına çağrılabilecek bir eğlenceyken, Atlanta halen liderini ve uzun arayışına bir sonuç getirememişken, Chicago; Boozer’sız devam ederken (bence Boozer geldiği zaman doğuda 2-3’e rahatlıkla oynayabilecekler), Orlando geçen senelerin üstüne halen bir şey koyamamışken… Batıya baktığımız zaman ilk 8 maçını kazanan Orleans’ın gazının biteceğinden, Spurs’un bu kadroyu sezon sonuna kadar sakatlık olmadan koruması vb. etkenlere bağlı bir lig görüyoruz.

Umarım seyir zevki çok yüksek bir NBA sezonu olur.

Fırat Çimenli, 3SAYI

NBA 2010 Şampiyonu L.A. Lakers

Şampiyonlukla biten bir sezondan sonra söylenebilecek çok fazla şey aslında yoktur. Zaten şampiyon olmuşsundur ve sürekli işin iyi taraflarını görebilecek kadar gözlerini ve aklını kapatmışsındır dış olaylara. Ama şampiyonluğun nasıl geldiğini incelemenin gerekli olduğunu düşünen birçok Lakers taraftarı vardır eminim ki. 2009–2010 sezonunun nasıl geçtiğine, ne tür aşamalar kaydetdildiğini ve ne tür hatalar yapıldığına bu yazıda değinmek istiyoruz. Sezonu 2 parçada incelemenin en doğru şey olacağına inanıyorum. Çünkü normal sezonu takımlar, playofflar öncesi hazırlık olarak görüyor. Aynı zamanda playofflar için iyi bir yer kapabilmek için oynuyorlar. Yazımıza kısa bir normal sezon değerlendirmesiyle başlayıp, playofflarda her eşleşmeyi tek tek ele alarak devam edip en sonda sezon sonu oyuncu değerlendirmelerini yaparak kapatalım. İşte başlıyoruz…

2009 NBA şampiyonu Los Angeles Lakers şampiyon kadrosundan sadece Trevor Ariza’yla yollarını ayırmış ve yerine Houston Rockets’tan sorunlu forvet Ron Artest’i getirmişti. Bu konu hakkında birçok dedikodu ve öngörüler dolaştı normal sezon öncesinde. Ariza’nın geçen sezon yaptıkları belliydi. 15. şampiyonluğa nasıl katkı verdiğini; özellikle playofflar sırasında kendi oyununu bir seviye daha yukarı çektiğine şahit olmuştuk. Artest’in daha iyi bir hamle olduğunu savunanlar kadar, Ariza’nın gitmesine üzülen bir kısımda vardı Lakers fanları arasında. Sezon öncesi yapılan tahminlerde Lakers şampiyonluk için favori olarak gösteriliyordu. Lakers sene başında İspanyol yıldız Pau Gasol’dan yoksun olarak karşılaşmlara çıktı. Bu periyot aslında öyle korkulacak bir dönem değildi. Çünkü NBA yönetiminin neresiyle çektiği belli olmayan fikstür sayesinde ilk 28-30 maçın büyük bir kısmını evde oynayacaklardı ve bu Gasol’ün yokluğunu bir nebze olsun bize hissettirmeyecekti. Lakers sezonunu kendi evinde şehrin diğer takımı Clippers karşısında açarak başladı. Lakers bu maç öncesi düzenlenen törenle şampiyonluk yüzüklerini de almıştı. Seneye iyi Clippers galibiyetiyle başlayan Lakers hemen sonraki maç Dallas karşısında kendi evinde beklenmedik bir mağlubiyet aldı. Daha sonra Lakers yavaş yavaş ritme girerek art arda galibiyetler almaya başladı. Lakers’ın bu galibiyetlerinde Kobe Bryant’ın ve genç pivot Andrew Bynum’un büyük katkısı vardı. Daha önce bahsettiğimiz üzere, aynı zamanda Gasol’ün olmaması Bynum için iyi bir fırsattı. Takım içinde biraz daha sorumluluk alma ve biraz daha fazla ön plana çıkma şansı buldu. Gasol yerine ilk beş çıkan Lamar Odom’da önemli katkılar yapıyordu. Yeni transfer Ron Artest ise henüz alışma döneminde olmasına rağmen Lakers’a önemli katkılar sağlıyordu. Ancak Lakers’ın pek de zor olmayan fikstüründe maçları ufak farklarla kazanması Gasol’u aradıklarını gösterir gibiydi. Houston maçından sonra darbe alan Andrew Bynum’un da oynayamayacak olması nedeniyle Mbenga’nın ilk beş çıktığı 2 maçlık dönemi Kobe’nin çabalarıyla kazasız atlatan Lakers Bynum’un muhteşem dönüşüyle Suns’ı farklı yendi. Ancak deplasmanda Nuggets karşısında alınan farklı mağlubiyet ve iç sahada yıldızlarından yoksun Houston’a yenilmek Lakers’ın henüz istenilen seviyede olmadığını gösterir gibiydi. Gasol’un da dönüşüyle tekrar toparlanan Lakers seri galibiyetlere tekrar başladı. İçeride rakiplerine büyük üstünlük kuran Lakers dışarıdan da müthiş bir form grafiği yakalayan Kobe Bryant’la üst üste 11 maç kazandı. Bunların arasında Kobe’nin son saniyede çok zor pozisyonda attığı üçlükle kazandıkları Miami Heat maçı da vardı. Ligin tepesine yükselen Lakers bu maçların tümünde 100+ sayı atarak ne kadar formda olduklarını kanıtladı. Ancak bu seri Utah deplasmanında son bulsada Lakers sonraki 5 maçı kazanarak bu mağlubiyeti unutturdu. Bu galibiyet serisinde Bucks deplasmanında Kobe Bryant bir kez daha sahne almış ve yine son saniyede maçı kazandıran basketi Bucks potasına yollamıştı. Ancak bundan sonra Christmas’taki Cavs maçı Lakers açısından çok kötü bir maç oldu. Maç boyu içerde Cavs’ın fizikli uzunları tarafından ezilen Lakers ayrıca Mo Williams’ı da tutamadı ve eleştirilere maruz kaldı. Eleştirilerin odak noktasında ise sertlikte yılmasıyla ünlü Pau Gasol ve yaşına bağlı olarak yavaşlayan ayaklarıyla da savunmada büyük zaaf yaşayan tecrübeli guard Derek Fisher vardı. Maç sonuna doğru Lakers taraftarlarının sahaya ellerindeki köpükten Lakers amblemlerini atmaları da hayli ilginç bir görüntü oluşturdu. Ardından gelen Suns mağlubiyeti de eleştirileri haklı çıkarır cinstendi.

Ocak ayında ise Lakers bir türlü istikrarlı bir oyun sergileyemedi. Ocak ayının ilk maçında kendi evinde ligin zayıf ekiplerinden Sacramento’yla karşılaştığı maçı Kobe’nin son saniyede attığı üçlükle kazandı. Kobe’nin formu konuşulurken Lakers’ın istikrarsızlığı da gündemdeydi. Bir türlü seri galibiyetler alamayan Lakers’ın kayıpları bunla da sınırlı değildi. Lakers İspanyol forveti Pau Gasol’un sakatlığının nüksetmesi nedeniyle tekrar faydalanadı. Gasol’un sakatlığı sonrası peş peşe 2 mağlubiyet alan Lakers için asıl kayıpsa deplasmanda oynanan San Antonio maçında yaşandı. Lakers süperstarı Kobe Bryant 3.çeyrek sonuna doğru yaşadığı bel spazmı yüzünden karşılaşmayı tamamlayamadı. Kobe’nin sakatlığının ciddiyeti merak konusu olmuştu ancak acıya direnmesi ve her şeye rağmen devam etmesiyle bilinen Kobe Bryant’ın maçı bırakıp, son çeyrek geri dönmemesi Lakers taraftarlarını hayli korkutmuştu. Bir sonraki Dallas deplasmanı öncesi işler Lakers için pek parlak gözükmüyordu. Kobe’nin maçta oynayacağı açıklanmıştı ancak Pau Gasol bu maçta da yerini almamıştı. Maç sırasında da görüldü ki sakatlığı Kobe’yi çok etkiliyordu. Kobe’nin sadece 10 sayı atabildiği karşılaşmada Lakers, Bynum ve Odom’un çabalarıyla galibiyete uzanıyordu. Bir sonraki maç geri dönen Pau Gasol’la birlikte galip gelen Lakers’ta Kobe Bryant’ın durumu endişe vericiydi. Sakatlığının kendisini çok etkilediği belli olan Kobe’nin şut yüzdesi de buna bağlı olarak ciddi anlamda düşüş gösterdi. Geçen senenin finalinde karşı karşıya gelen Los Angeles Lakers ve Orlando Magic Ocak ayında Staples Center da karşı karşıya geldi. Mücadeleyi şampiyon Lakers kazandı ve rakibine rövanş imkanı tanımadı. Ocak sonuna doğru 8 maçlık deplasman turnesine başlayan Lakers’ın ilk rakibi Lebron’lu Cavs’tı. İlk maçın bir benzeri yaşandı ve Cavs galip geldi.Lakers hakkında eleştiri yapanların sesi de bu sonuçlara bağlı olarak yükselmeye başlamıştı. Gasol yine içerde ezilmiş Fisher, yine savunmada problemler yaşamıştı. Daha sonra deplasmanda 5 maçta 4 galibiyet alan Lakers Ocak ayının son maçında ezeli rakipleri Boston’la deplasmanda karşı karşıya geldi. Baştan sona başa baş geçen mücadeleyi Kobe’nin bitime kısa süre attığı basketle kazanan Lakers’ta Andrew Bynum müthiş performansıyla göz aldı.

Şubat ayına deplasmanda Memphis mağlubiyetiyle başlayan Lakers bir türlü istenilen ritmi bulamıyordu. İç sahada gelen farklı Denver mağlubiyeti sonrası Lakers süperstarı Kobe’nin sakatlığı sebebiyle maçlarda yer alamayacağı açıklandı. Kobe’nin olmadığı dönemde hücumda Artest ve Gasol ön plana çıkarken Lakers’a bir kötü haber de Bynum’dan geldi. Genç pivotunda sakatlığı sebebiyle birkaç maç oynayamayacağı açıklandı. Kobe’siz çıkılan All-star öncesi son maçta ise ezeli rakipler Lakers-Boston bir kez daha karşı karşıya gelirken, Fisher’ın son saniye şutunda basketi bulamaması sonucu maçı kazanan taraf Boston oldu. All-Star sonrası Memphis deplasmanında geri dönen Kobe maçı kazandıran üçlüğü Memphis potalarına yolladı. Daha sonra alınan Dallas mağlubiyeti ise Lakers taraftarlarını üzmüştü. Şubat ayının son maçında Lakers kendi evinde bu sezon bir türlü şansı tutmadığı Denver’ı ağırladı ve İlk yarı yine Denver’ın istediği gibi geçerken Lakers’ı Ron Artest’in müthiş çabası geri getirdi. Savunmada Melo’yu sahadan silen Artest hücumda da gayretiyle takımı ateşleyerek Lakers’ın geriden gelip maçı kazanmasını sağladı.

Mart ayında ise art arda 3 mağlubiyet alan Lakers bu kötü istatistiğe uzun zamandır ilk kez ulaşıyordu. Deplasmanda sırasıyla Miami Orlando ve Bobcats’e yenilen Lakers’ta sorunlar iyice ortaya çıkmaya başlamıştı. Kobe Bryant’ın performansı sakatlıktan çok etkilenmişti. Pau Gasol kendi gibi oynamıyordu ve Derek Fisher ise silik bir performans çıkartırken savunmada çok kötü oynaması takımın bütün dengesini bozuyordu. Ayrıca başta Lamar Odom olmak üzere bench’ten gelen katkının çok çok az olması ve birçoklarına göre NBA’in en zayıf benchine sahip olan Lakers’ı eleştirenlerin sayısı iyice artmıştı. 3 mağlubiyet sonrası kendi evine dönen Lakers karşısında ligin formsuz ekibi Toronto’yu buldu. Ancak maç beklenenden de zor geçti. Fakat sahneye çıkan Kobe Bryant maçı kazandıran basketi buluyordu ve takımına biraz olsun nefes aldırıyordu. Lakers tahmin edilenden çok daha fazla zorlandığı birkaç maçta galibiyeti buldu ve 7 maçlık bir galibiyet serisi yakadı. Ancak bu galibiyet serisinde alınan en farklı galibiyet 9 sayılık Spurs maçıydı ve Lakers pekte zor takımlarla oynamamıştı.Daha sonra Thunder deplasmanında sadece 75 sayı atabilen Lakers 4 maçta 3vmağlubiyetle Mart ayını kötü bitirdi. Lakers ligin üst sırasında oynadığı maçlarda iyi bir galibiyet yüzdesine sahip değildi. Bu da Lakers hakkında büyük maçlarda istenilen performansı sergileyemedikleri eleştirisini doğru çıkartıyordu. Lakers Cavs’a 2 maç Denver’a 2 maç Spurs Atlanta Magic ve Boston’a da 1 er maç kaybetmişti. Geçen sene ise durum çok daha farklıydı. Mart sonuna gelindiğinde Lakers hala Batı’nın zirvesindeydi ancak rakipleriyle fark iyice kapanmıştı. NBA genelinde de 2.sırada bulunan Lakers yerini Magic’e kaptırmak üzereydi.

Nisan ayına gelindiğinde Lakers Utah galibiyetiyle aya başladı ancak ardından arka arkaya gelen Denver ve Spurs mağlubiyetleri büyük maçlarla ilgili yapılan eleştirilerin dozunun iyice artmaya başlamasına neden oldu. Lakers Nisan ayını çok kötü geçirdi ve oynadığı 7 maçta sadece 3 galibiyet aldı. Ayrıca sakatlığı nedeniyle Kobe Bryant normal sezonun son maçlarında sahadaki yerini alamadı. Bunun sonucunda NBA’de ki yerini Magic’e kaptıran Lakers olası bir playoff eşleşmesinde hem Cavs’a hem de Magic’e saha avantajını kaybetmişti. Lakers sezonu 57-25’lik derecesiyle Batı Konferansında Dallas’ın 2 maç önünde 1.olarak bitirdi ve playoff’lara giriş yaptı. Lakers play-offlarda normal sezonu 8.sırada bitiren genç Kevin Durant önderliğindeki genç Oklohoma City Thunder’la oynayacaktı.

Normal sezona bakıldığında akılda kalanlar arasında en dikkat çeken nokta Kobe’nin son saniye basketleri olacaktır herhalde. Tüm zamanlar listesinde Jordan’ı da geride bırakan Kobe’nin takıma bu yönde yaptığı katkı paha biçilemez. Son saniyelerde topu kime verirsiniz tartışmalarına da bu sezon sayesinde artık bir nokta koyan oyuncu, bu dalda da NBA’in en iyisi olduğunu gösterdi. Bunun dışında tartışılan bir nokta ise Artest’in performansı olmuştu. Sezon içinde ondan beklenen ceza şutlarını atamayarak, ya da inanılmaz düşük bir yüzdeyle sokarak açık hedef haline gelmişti. Ayrıca tecrübeli guard Derek Fisher da Lakers’ın zayıf halkası konumundaydı. Savunmada çok silik bir görüntü çizen Fisher hücumda da zaman zaman çok yanlış tercihler yapıp eleştirilerden nasibini alıyordu.

Her zaman kişisel düşünce olarak belirlediğim bir durum vardır. Nba de oynamanın amacı nedir? Bu soruya cevap veren herkes “şampiyonluk’’ diyecektir. Şampiyon olmak için neler yapmanız gerekiyor? Normal sezonu tamamladıktan sonra Playofflarda başarı elde etmeniz beklenir. 2009-2010 sezonunun Playofflarına geldiğimiz zaman Lakers açısından beklentiler yüksek değildi ne yazık ki. Kobe Bryant’ın sakatlıklarını mı sayalım, Bynum’un yıllardır iyileşmeyen ve bir türlü bekleneni veremeyen dizini mi sayalım, yoksa Playofflara doğru Lakers’ın yavaş gidişatından mı bahsedelim. Rakip ilk turda Thunder takımıydı. Takım normal sezonu güç bela NBA 3cü olarak, Batı 1. Olarak tamamlamış ve en azından batı turları için saha avantajını garantilemiş durumdaydı. Genel otoriteler (kim bilmiyorum) Lakers’ın bir tur devam edebileceğini ve daha sora muhtemel bir Utah eşleşmesinde havlu atacağını düşünüyorlardı. Thunder takımının genç bir takım olduğunu düşünürsek kimse bu 1-8 eşleşmesinin 4-0 ya da 4-1 biteceğini öngörmüyordu, en fanatik Lakers taraftarları başta olmak üzere. Seri başladığında ilk 2 maçı sahasında rahat oynayıp alan bir Lakers gördük. NBA sayı kralı K.Durant’i tutma görevi Artest’in omuzlarına yüklenmişti ve ilk 2 maçta bu görevi fazlasıyla yerine getirmişti. Ama tabi ki, her zaman hesapta olmayan bir şeyler çıkar bilirsiniz. Westbrook savunmasında Lakers’ın bu kadar çaresiz kalacağını kimse beklemiyordu. Takımın tek yıldızı gibi oynayan Westbrook, deplasman turu için lakers’a büyük sorun çıkartacağa benziyordu. Seri Oklahama City’e taşındığı zaman çözülemeyen birçok problem vardı takım içinde. Artest’in inanılmaz derecede düşük şut yüzdesiyle takıma zarar veren noktaya gelmesi, yetmiyormuş gibi bu dönem içinde K.Bryant’ın sakatlıklar yüzünden çok rahatsız olarak düşük yüzdeyle oynaması işleri daha da zora sokmuştu. Herkes deplasmandan 1 maç çalarız umuduyla yola çıkmışken bir anda seri 2-2 oluvermişti. Suratlar düşük bir halde 5. Maçı beklemeye başladı Lakers taraftarları. Seri 5. Maça geldiğinde artık takımın karakter göstermesi gereken zamanlar gelmişti. Buraya kadar yapılan takım savunmasıyla ve hücumla bir yere gidilemeyeceği çok belliydi. Özellikle Gasol ve Bynum’dan inanılmaz katkı alan Lakers, Kobe’nin pasif kalan oyununa rağmen sahaya koyduğu inanılmaz savunmasıyla maçı rahatlıkla aldı. Daha sonra seri tekrar OKC’ye gitti. Bu maç Kobe’nin playoff sezonuna merhaba dediği maç olacaktı. Sahada savaşan bir takım vardı, 32 sayıyla takım arkadaşlarına yardım eden Kobe son topu kullanmak zorunda kalmıştır. Hucum yönüne göre sağ tarafa doğru gidip normalde kaçırmayacağı bir atışın kaçması ve Gasol’ün son saniyede tamamlamasıyla seri Lakers’a gelmişti. Bu seriye fazla sevinmeden hemen Utah serisine doğru yol aldı takım.

‘’Playoff Odds’’ denen bir sisteme göre, ilk seride bu kadar zorlanması göz önünde bulundurularak herkes Utah’ın tur atlayan taraf olmasını görmek istiyordu. Karşımızda 2008 senesinde 4-2, geçen sene 4-1 ile elediğimiz bir Utah takımı vardı. Denver karşısında inanılmaz bir savaş veren ve Lakers dan geçen yılların intikamını alacak bir Utah. Seriye dair genel izlenimlerden bahsedelim. Kobe’nin form tutmuş olması ve etrafa seri öncesinde korku salması zaten bilinen bir şeyler. Asıl hikaye D.Williams’ı kimin savunacağı kısmıydı. Birtakımları tarafından NBA’in en iyi 1 numarası olarak gösterilen D.W birçok sorun çıkartacaktı. Kobe-Gasol 2 lisi sayesinde beklenenden kolay geçen bir ilk maç izledik.2 maçta takım olarak iyi savunma yaparak ve Kobe dışındaki oyunculardan beklenen, artık olması gereken katkıları alınca ve buna birde D.W’ın düşük şut yüzdesi eklenince ilk 2 maç beklenenden kolay geçmişti. Seri Utah’a taşındığı zaman önceki senelerde olduğu gibi herkez Utah’ın 3cü maçı bir şekilde almasını bekliyordu. Utah ilk 3 çeyrek gerçekten çok rahat oynadı ama 3cü çeyreğin ortalarına doğru kobe fırtınası değil kobe kasırgası esmeye başladı. 3 ci çeyreğin bitimine 6.50 varken maç 62-61 lakers tarafına dönmüştü. Maç son saniyelere kadar inanılmaz bir heyecanda devam ederken sahneye Derek Fisher çıktı ve takımı tekrar maça ortak eden 3lüğü maçın bitmesine 40 saniye varken yolladı. Daha sonra karşılıklı fauller sayesinde maç D.W’nin son saniye işçiliğine kalmıştı. Fazla el üstü sayılamayacak bir şutta isabet bulamayıp, daha sora gereken ‘’tip’’ de gelmeyince Lakers zorda olsa 111-110 kazanmayı bildi ve Lakers seyircilerine süpürgelerini hazırlattı.  Son maça geldiğinde artık seri belirlenmişti. Kobe-Gasol ortaklığıyla 4cü maçı da alıp yoluna devam etti Lakers. Maçtan notlara bakmak gerekiyor biraz. Öncelikle herkes Utah’ı beklerken bu taraftan Lakers nasıl bir “sweep’’ yaptı? Lakers uzunları, Utah’a göre biraz fazla uzun kaldı seri genelinde. Son maç hariç hücum ve savunma reboundlarında utah’a karşı bariz bir üstünlük kuran Lakers için işler artık Kobe’nin dümene geçmesiyle fazla zorlaşmadı. Utah tarihinde 7 maçlık serilerde ilk kez süpürmüş oldu ve kendi tarihini tekrardan yazma fırsatı buldular. Seri sonrasından D.W’ın Kobe Bryant hakkında “Onun için yaşlı diyenlerin şu anda ne düşündüğünü merak ediyorum. Kobe; NBA’de kızdırmak isteyeceğiniz en son oyuncudur ve biz sanırım bunu yaptık’’ şeklinde bir açıklaması olmuştur.

Artık intikam zamanıydı. Kobe kendisine yapılanları asla unutacak tarzda bir oyuncu değil ve hiçbir zamanda olmadı. İntikamlarını gereken zamanda tek tek almasını bildi. Artık en büyüğü sıraya girmişti. Rakip; batı yakası şampiyonluk serisinde Suns’tı… Lakers camiası 2006 ve 2007 yıllarında olanları hiçbir zaman unutmayacak beklide. Hele 2006 yılında 3-1 den verilen seri… Basın toplantısında Kobe Bryant’ın ‘’ daha önceki senelerde Suns takımına karşı olan hüsranlarınız, sizi bu seride ne kadar etkileyecek sorusuna fazla konuşmadan ‘’neler olacağını biliyorsun’’ demesi fitili ateşlemişti. Ateşlenen fitil ilk maçta kendini göstermişti. Kobe maçı 40 sayı atarak bitirmişti. 3cü çeyreğe tam 21 sayı sıkıştıran Kobe maçı da %52 şut isabetiyle tamamlamıştı. Lakers takım olarak ilk 2 maç inanılmaz bir şut yüzdesiyle oynamıştı. İlk maçta takım olarak yakalanan %58 lik şut yüzdesine 2 maçtaki %57,1 lik dereceyi de eklediğimiz zaman ortaya inanılmaz bir tablo çıkmıştı. Ve o 3cü maç, her şeyin değiştiği. Suns takımı 3cü maça inanılmaz bir başlangıç yaptı Amare ile. Resmen durdurulamaz bir biçimde oynarken birde ortaya alan savunması çıkıverdi. Lakers o gece gerçekten çok hazırlıksız yakalanmıştı. Bilirsiniz NBA de alan savunması çok kullanılan bir yöntem olmadığından dolayı, her takım bu duruma hazırlıklı değildir. Eğer alan savunmasına hücum etmeyi bilmiyorsanız tamamen işiniz bitmiştir demek. Takım olarak yeterince top çevirip boşlukları bulamadık. Buna birde R.Lopez’in hayatının oyununu oynaması eklenince o gece Kobe’nin zorlama şutları ve Suns galibiyetiyle bitmesi demek oluyordu. Seri 4.maç sonucunda 2-2 ye gelmiş, artık bir çare bulmak gerekiyordu. Kobe’nin yüksek 3lük yüzdesi sadece kendi çabasıyla atabildiği 3lüklere dayanıyordu, takımda halen bir hücum edebilme birliği oluşmamıştı. Ancak Game 5 seyircileri gene özel bir ana tanıklık etmeye hazırlanıyorlardı. Çekişmeli geçen bir maç sonrasında Lakers alan savunmasına nihayet doğru hücumları gerçekleştirebildi ve son top Kobe’nin ellerinde kaldı. Kobe kendisi için gereken doğru şutu buldu ve attı ama top çemberden geçmemekte ısrar edince bu sefer devreye Artest çıktı. Son saniyede rebound’u alıp topu çemberden geçirdiğinde herkez sevinçten neler yapacağını bilmiyordu; Artest bile. Maçtan sonra basın toplantısında, “Ben ilk başta Kobe’ye faul yapıldı sandım ancak daha sonra Kobe’nin şutunun kısa kalacağını anlamıştım, bir hamle yaptım ve doğru zamanda topla buluşup sayıyı gerçekleştirdim’’ derken ki sevinci gözünden okunuyordu. Hem de bu kadar kötü bir seri geçirmişken. Game Kobe, pardon yanlışlıkla oldu, Game 6. Lakers taraftarları kendi salonlarında efsanevi bir performansa tanıklık ettiler. Bir önceki takımı kurtaran Artest eşliğinde son saniyelere büyük heyecan taşındı. Son anlara büyük heyecan taşındı, maç başa baş devam ediyordu. Kobe sahne almaya karar verdi ve 3cü çeyreğin son saniyelerinde inanılmaz bir atışla bunun belirtilerini göstermişti. Bitime 2 dakika varken skor 99-96 Kobe topu sırtında Hill ve Frye varken aldı, sol dibe doğru inanılmaz bir fade-away şutu soktu. Bitime 35 saniye kalmışken, Suns koçu Alvin Gentry’nin hemen önündeki pozisyonda sırtında bu sefer Hill varken topu aldı. İyice dibe doğru giderek inanılmaz bir fade-away şut daha yolladı Suns potasına. O şuttan sonra Alvin Gentry’nin “good defence’’ lafına karşılık olarak “not enough’’ cevabını vermesi ise ne kadar inandığının bir göstergesiydi. Maçtan sonra Alvin Gentry’nin açıklamaları gerçekten ilgi çekiciydi.  Kobe Bryant’ı durduramadınız sorusuna “M.J ?” diye cevap veren Gentry devamında Kobe’nin nasıl bir yapıda olduğundan durdurulamaz olduğuna kadar her noktaya kendince açıklık getirdi. “Hill son pozisyonda tamamen Kobe’nin üstündeydi, nasıl atabildi inanamıyorum’’ dedi.
2008 yılını hatırlayanlar kimlerdir? 4-2. Boston. 6. Maçtaki 33 sayılık fark. Kobe Bryant o gün düşen her bir konfetinin intikamı için 2 sene bekledi ve 7. Kez nba finali oynamaya hak kazandı. Takım olarak son 3 senedir finaldeydi Lakers ve bu sefer gerçekten çok ciddi bir rakipleri vardı.Boston Celtics. Akıllarda kalan her şeyi paylaşma noktasına artık geldik. İşte nba ne için oynanıyorsa, ondan bahsetmeye geldi sıra. 61 yıllık tarihte Lakers 31. Kere final oynama hakkını elde edip, 16. Şampiyonluğunu arıyordu. Basın toplantıları, seri değerlendirmeleri her şey bitin 1. Maç başlamıştı. İlk maçta 2 takım önce kontrollü bir biçimde başlamış daha sora ağır basan taraf Kobe’nin Lakers’ı olmuştu. İşler olması gerektiği gibi yolunda gidiyordu. Lakers ilk maç, çok iyi bir defans yapıp rakibi %43 gibi düşük sayılacak bir yüzdede tutmuştu. 2008 deki gasol’ü arayanlara hemen cevap verelim. Artık o Gasol yok!. Teşekkürler Ray Allen, bu maç onun maçıydı. Final serisinde, bir maçta en çok 3 lük atan oyuncu olmayı başarmıştı. Maç boyunca yeteri kadar kovalamanın cezasını Ray Allen çok kötü kesmişti takıma. 32 sayı ile maçın en skorer oyuncusu oldu. Kobe-Bynum-Gasol 3 lüsünün 20 li sayılarına rağmen yenilgi kaçınılmaz olmuştu. Saha avantajını kaybeden Lakers, geri kalan 3 maçı deplasmanda oynayacaktı. Dünyanın en iyi basketbol oyuncusu Pierce maçtan sonra “L.A ye tekrar geri dönmeyeceğiz’’ diye açıklama yapmıştı.Maça Ray Allen damgasını vurdu. 13-0 gibi bir yüzdeyle oynadığını düşünürsek; 2. Maçtaki rakamlarını ortalamasını aldığımız zaman kendi ortalamaları ediyordu.  Her maçta Allen’ın böyle bir performans vermesini beklemiyorsunuz tabi ki ama şu durumda çok net belli olmuştu ki, Boston’un Lakers’ı yenmesi için özel bir şeylerin olması gerekiyordu. Biri özel bir şeyler mi dedi? Derek Fisher seslerini duyar gibi oldum sanki.2004 Sezonu, SAS-LAL serisinin 4.maçı tarihte ‘’Fish Game’’ diye hatırlanır. Biliyorsunuz ki kendisi o maçın bitimine 0.4 saniye kala inanılmaz bir şut sokarak serinin kaderini değiştirmişti. İşte bence bu maç “Fish Game2” olarak adlandırılmalı. Genel bir değerlendirme yapacak olursa, sezon içinde 3e1 hücumlarda 3lük atlasını, 4 kişinin arasına dalmasını ve gereksiz şut seçimlerini izleyip, ona küfür eden taraftar sayısı çoktur. Ama Fisher’ın bir playoff oyuncusu olduğunu ve inanılmaz bir tecrübeye sahip olduğunu geçen sene herkes Orlando serisinde görmüştü. Maçın özellikle 4.çeyreğinde fırtına gibi esen bir Fisher vardı sahada. İzlenmeye değer bir performanstı gerçekten..Biri özel bir şeyler mi dedi?(2) 4.maçta ortaya G.Davis çıktı bu seferde. Seri artık 2-2 ye gelmişti. Glen Davis’in ekstra oyunuyla Boston bir kere daha kazanmıştı. 5 maçıda alan Boston seride 3-2 öne geçmişti. Bynum’un diz problemleri artmaya başlamıştı ve dizinden sıvı aldırdıktan sonra nispeten daha rahat olduğunu söylemesine rağmen sahada beklenen performansı bir türlü veremiyordu. Dış sahada oynamanın avantajıyla;  Gasol içeride çok yalnız kalıyordu Boston uzunlarına göre. Kobe her serefinde ayakta kalan tek oyuncu olmuş ve aşırı derecede yıpranmıştı. Seri tekrar L.A ye döndüğünde Lakers takım olarak daha önce hiç yapmadığı bir savunma yaptı Boston’a karşı. Boston takımı sadece 67 sayı attı ve 22 sayılık farktan kurtulamadı. Maçın kader anı, beklide serinin kadar anı Perkins’in sakatlanmasıydı kuşkusuz. 5.maç sonrasında senaryolar  baya bir karışıktı bu maçı Alana kadar lakers cephesinde. Bynum’un içler acısı durumu bütün lakers taraftarlarına acı vermekteydi. Dizinden tekrar sıvı alınan Bynum sahaya dönmüştü, sınırlı dakika oynaması bile yeterdi.

Ve 7. Maç. NBA tarihinde adı geçecek bir seri olmaya doğru, belkide çoktan olmuş bir serinin 7. Maçı. Maç, bir önceki maça gore daha hareketli olarak giderken, bir anda son dakikalara gelindi.Önce fisher yürekli bir 3 sayı sokarak tekrar maça ortak etti takımını daha sora artest, sezonun kendi adına en önemli şutunu, Pierce’in el üstünden soktu.Kobe Bryant’ın rezalet denilebilcek seviyedeki 7. Maç performansına rağmen ( 24-6 saha içi) lakers 16., Kobe de 5. Yüzüğünü takmıştı.Bu dakikadan sonar 7. Maç için söylenebilcek fazla birşey yoktu. Şimdi bu serinin biraz analizine geçelim.  Ana kısımda incelememiz gerekiyor.

1.Rajon Rondo;  Cavs serisinde, Cavs oyuncularını sahaya kendi elleriyle gömdü resmen. T.D a yakın ortalamalarıyla Orlando’nun da canını yakmıştı bir hayli.Sıra Lakers’a geldiğinde karşısında Kobe Bryant’ı görecekti.2008 yılını izleyenler bilir, Kobe o aralar ipi kesilmiş deli dana gibiydi. Ne hucumda, need savunmada ne yapacağını bilmiyordu.Rondo’yu 7 maç boyunca inanılmaz istikrarlı bir şekilde kovalamak gerçekten kolay değildi onun adına. Özellikle iç sahadaki maçlarda savunması kusursuza yakındı. Rondo artık sıradan bir oyuncu değil, onu elbette durduramazsınız ama sınırlamayı iyi başardık gerçekten.

2.Pierce; Artest niye geldi Lakers’a ? Kimse ondan 25-30 lu rakamlar beklemiyordu.2008 de Lakers kadrosunda Pierce’ı Walton la savunmaya çalışırken şimdi karşısına Artest’i koyabildik nihayet. O savunmayı yapması için ve arada bize ekstra bir şeyler katabilmesi için burada ve işte bunu yaptı. Pierce’ı gerektiği kadar sınırladı ve buda bizim işimizi kolaylaştırdı. Zaten sertliğe her şekilde cevap verebilen bir oyuncu, her şekilde!

3.Sertlik Boston’a karşı kullanmanız gereken bir silah, yoksa onlar size kullanacaktır.2008 yılında en son ben Garnett’in Gasol’ e ayağını sildiğini hatırlıyordum. Bu sene karşımızda gene maç oynamaya değil, kavga etmeye gelen bir Boston takımı vardı. Özellikle içeride Perkins, Garnett gibi savunmayı iyi beceren ve sert adamları vardı. Perkins zaten yeteri kadar kalıplı bir uzun, garnett savunma uzmanı ve sert bir oyuncu. Bunlara karşı geri adım atmamak zaten yeteri sertliği gösterdiğiniz anlamına geliyor. Yoksa bu oyuncuları ezmeniz söz konusu değil zaten, öyle bir beklenti içine girip hayal kurmanın bir anlamı yok. Lakers bunu çok iyi başardı. Artest’den bahsetmiyorum; Gasol çok iyi karakter gösterdi. Tam bir İspanyol boğası gibiydi.

4.Bynum.Bence serinin kaderini değiştirebilecek bir oyuncu.Kobe Bryant demedim, Bynum dedim. 2008 yılına tekrar dönmemiz gerekiyor bunu daha ince olarak fark etmek için. İçeride duran bir uzun, her zaman kısadan daha iyidir. Gasol ve Odom ile bu sene bu iş gene olmazdı. Boston yaşlandı, yavaşladı gibi geyikleri lütfen geçelim, Bynum en nihayetinde beklendiği kadar sert bit oyuncu olmasa bile uzun bir oyuncu ve içeriyi kapatabiliyor.Çok rahat rebound almalarına engel oluyor, içeriye dalan oyuncuyu Gasol karşılamak zorunda kalmıyor 5 numara gibi. İçeride gerçekten 2 tane uzun var bir tane uzun bir tane kısa-uzun yok. Bynum ortaya inanılmaz bir yürek koydu. Doktorlar devre başına 10 dakika oynamasına müsaade ettiler ve gereğini yerine getirdi bizim koca oğlan…

Sonuç olarak 2010 şampiyonunun adı Lakers oldu. Belki de bu alınan en anlamlı şampiyonluk oldu hem takım hem de Kobe açısından seri 3-2 ye geldiğinde herkesin iş bitti dediği anda inanılmaz bir yürek ortaya koyduk. Saha kenarında havlu sallayan cocuk bile havluyu bir farklı sallamaya başlamıştı 3-2 den sonra. Kobe gereğinden fazla baskı altında kaldı ve son 2 maçta gerçekten kötü oynadı.Gerçi son maçtaki rebound katkısı inanılmazdı ama üstüne 3 kişi savunma yaparsa bir oyuncu heralde maçta sayı atamaz.Çok zorlama şutlar kullanmak zorunda kaldı çoğu zaman, ama genede buraya kadar geldikten sonar bunları tartışmak gereksiz. Herkes Perkins’den sonar işlerin basitleştiğini yazdı çizdi ama unutmamak gerekiyor ki biz serinin tamamını bynumsuz oynadık neredeyse. %30 civarlarında bir performans ancak alabildik kendisinden, yoksa seri zaten 4-3 e gelmeyecekti.

2009-2010 sezonunun kapanışına geldik. Biraz yeni sezonda yapılması gereken hamlelerden ve düzenlemelerden bahsedelim. 3 Peat NBA tarihinde çokça görebildiğimiz bir olay değil ve inanılmaz prestijli bir şey olduğu aşikâr. Buraya kadar back-to-back olarak geldiyseniz bundan sonra yapacağınız şey 3cü şampiyonluğu kovalamaktır. Lakers yönetimi önce koç Phil Jackson davasını çözmek zorunda. Aldığı parayla alakalı olan sorunlar olduğu yazılıp çizildi ama bu saatten sonra bunların Jackson için fazla önemli olduğunu sanmıyorum. Doygunluktan bahsedilebilir, ama zaten o zaman bu sene burada olmazdı, zaten NBA tarihinin açık ara 1 numarası oldu. Geriye tek sorun sağlık olarak gözüküyor. Bir an önce buna bir açıklık getirmek gerekiyor. Daha sonra takımın acil 1 numaraya ihtiyacı var. Evet Fisher varken daha nasıl 1 numara diyorsunuz ama sezon içinde de maçlar oynanıyor ve Fisher’ın buna daha fazla dayanacak gücünün kaldığını düşünmüyorum. Öyle anlar geliyor ki, Lakers taraftarı bile bu duruma dayanamıyor! Bench den bahsetmeme gerek yok. İşe yaramayan, sadece ‘’şut makinası’’ olarak gözüken Farmar’dan kurtulmak en güzel çözüm. Morrison’un (kol) gibi kontratının bitmesiyle beraber biraz hamle yapılacak yer açılıyor. Toparlamak gerekirse, koç değişikliği dışında bizleri bekleyen çok büyük sorunlar yok. Ufak tefek birkaç hamleyle biraz daha güçlenip seneye 3cü şampiyonluk için Lakers’ı sahada izlemeyi bekliyoruz.
Herkese iyi yaz tatili diliyoruz.

Buğra Uzar
Fırat Çimenli

Batının 3 Atlısı Lakers’ın Peşinde

Lakers batıdaki diğer tepeye oynayan takımlardan bir kademe üstün gözükse de Denver , Utah ve son takastan sonra Dallas kadro kaliteleri bakımından Lakersla baş edebilirler. Hatta bazılarına göre yetenek bazından bakıldığında Denver ve Dallas, Lakers’dan üstün durumdular. Bu yazıda Batı Şampiyonluğu için sürpriz yapabilecek takımları inceleyeceğiz.

Denver Nuggets

Hem koşabilen hem de savunma yapabilen bir takım Nuggets. Chauncey Billups birebir savunmada çok etkili.Potaya driveları eskisi gibi olmasa da kalın vücuduyla hala sonuca gidebiliyor, dış şutları çok can yakıyor ve faul atışları da hala mükemmele yakın. İyi bir saha içi lider ve hücumları yönetmesi için topu eline alması gerekmiyor. JR Smith kontrolden çıktığında, Carmelo ritim bulamadığında takımın dizginlerini eline alıp en doğru hücumu yönetmek Billups’ın işi. Ama en önemlisi Billups’ın çok kritik maçları ve çok yüksek tansiyonlu dakikaları oynamış olması. Carmelo hakkında söylenecek çok fazla bir şey yok.Ligin en etkili 3-4 hücumcusundan birisi ve çok yönlü hücum silahları var.Denver’ın 2 büyük sorunu var 2 numara ve pota altı.

Kenyon Martin’in playofflara dönmesi bekleniyor Martin olmadan işleri oldukça zor. Martin 4 numarada ligin en iyi savunmacılarından birisi belki de en iyisi. Sırtı dönük savunması çok iyi.Chris Andersen içeri drivelarda boyalı alanı iyi koruyor ve ikisi yan yana pota altını iyi savunuyorlar. Nene’de savunmada gayret gösteriyor ancak olası bir Lakers eşleşmesinde pota altında işleri zor. Gasol Martin’den oldukça uzun ve Bynum Nene için çok kalın.Chris Andersen’ın zamanlaması ve zıplama yeteneği üst düzey olduğu için iyi bloklar yapıyor ancak Gasol’un sırtı dönük oyunu karşısında ezileceğini düşünüyorum.Pota altında tuzaklı ikili sıkıştırmalar uygulayıp JR Smith ve Carmelo’nun atletiklik yetenekleriyle dışarıya çıkartılan topları savunmayı deneyebilirler ancak Gasol’un yüksek oyun bilgisi sayesinde ona yapılan ikili sıkıştırmalar genelde sayıyla sonuçlanıyor.Lakers’ın pasa dayanan sistemi ikili sıkıştırmaları iyi cezalandırıyor.

JR Smith serinin kaderini değiştirebilecek bir oyuncu. Kobe’nin karşısında durabilecek fiziksel özelliklere sahip ve hücum potansiyeli çok fazla. Sahada kendini kaybedip yaptığı tercihler onun en büyük sorunu ancak hücumun bir parçası olarak oynadığında patlama yapma olasılığı yüksek bir oyuncu. Ligde ritim bulduğunda belki de oyunu en çok yükselen oyuncu JR Smith.Maça girerken zorlamayıp hücum ona gelmesini beklerse daha rahat ritim bulabilir.

Gasol’un çengel şeklinde attığı bloklanması zor şutlarını nasıl durduracakları, JR Smith’in hücumdaki ve Kobe’nin karşısındaki savunma performansı ile Kobe’ye yapacakları takım savunması onların kaderini belirleyecek.

Dallas Mavericks

All-Star arasında yaptığı takasla Dallas kademe atladı. Sahada ruhsuz bir oyun sergileyen , Nowitzki ile problemler yaşayan ve atmaktan başka bişey yapmayan Josh Howard gönderilip karşılığında Caron Butler alındı. Butler hem içeri driveları hemde orta mesafe şutları daha etkili bir oyuncu.Savunma yönüde daha kuvvetli. Kobe’yi Butler’ın tutmasını bekliyorum. Brendan Haywood takviyesi sakatlıklarla boğuşa Dampier’dan başka kalın uzunu olmayan Dallas için ilaç gibi geldi.Kalıplı ve ortayı kapatabilen bir uzun olan Haywood işin savunma yönünde de yetenekli ve gayretleri.Pota altında itiş kakıştan kaçmayıp ribaundlara da yardımcı oluyor. Deshawn Stevenson’da Dallas’ın bir başka sıkıntılı bölgesi iki numarada iyi bir takviye.Kendini genelde maça pek vermeyen bir oyuncu Stevenson ancak playofflarda havaya girip iyi bir katkı verebilir. JJ Barea, Rodrigue Beaubois ve Jason Terry kenardan skora direkt katkı yapabilecek oyunculardan.

Nowitzki sıkıntılı anlarda hücum yükünü çekebilecek bir oyuncu ve şimdi ona kendi hücumunu yaratabilen Butler eklendi. Playy-off larda savunmalar sıkıştığında setlerle boş adamı bulamayınca zor şutları sokabilme yetisine sahip oyuncular daha çok değer kazanıyor(bkz Robert Horry).Bu iki ismin yanında bu yıl iyi bir hücum silahına dönüştürdüğü üçlükleriyle Jason Kidd ve Jason Terry son derece soğukkanlı ve kritik anları seven oyuncular. Batıdaki takımların çoğu hücum olarak üst düzeyde ve sonucu savunmalar belirleyecek. Dallas savunmada özellikle Kobe’ye yapılacak yardım savunmasında işleri sıkı tuttuğunda kritik anları oynayabilecek bu kadar çok el olması onların yararına. Gasol ve Odom pota altı ikilisiyle oluşturulacak bir beşe karşı Kidd-Terry-Butler-Marion-Nowitzki gibi iyi koşabilen ve şut atabilen bir beşle cevap verebilirler. Nowitzki-Haywood ikilisi Gasol ve Bynum’un arkasında durabilecek boy ve kalınlığa da sahipler.

Utah Jazz

Potansiyeli çok yüksek olan bir başka takım Utah. Onlar için kritik olan Kirilenko’nun performansı. O gerçek AK47 gibi takım gediklerini kapatarak, savunmada aktif olarak ve ceza şutlarını keserek oynarsa Utah’ın şansı büyük ölçüde artar. Deron Williams çok üst düzey bir guard.Hücum bilgisi muazzam , şutları keskin ve içeri driveları çok hızlı ve delici.Karşısında Derek Fisher’ın bulunması Utah’ı bu üç takım arasında Lakers’ı elemeye en yakın isim haline getiriyor.

Pota altında Boozer Gasol’a oranla hızlı kalıp iyi iş çıkaracaktır ancak Gasol’a karşı oldukça kısa kalıyor. Onun Gasol’u ne kadar durdurabileceği kritik etkenlerden birisi.Bir başka önemli faktör Mehmet Okur. Son bir ayda arada bir gördüğümüz gibi sahada kendini verdiği zaman çok etkili oluyor. Hafife atılmayacak bir savunmacı, üçlüklerini çok iyi bir düzeye getirdi ve orta mesafeden ve pota dibinde de oynamaya çalışırsa savunmalar onu durdurmakta güçlük çekiyor.

Sloan’ın rotasyonu kafasında belirleyip rakibe göre önlem almaması Utah’ın geçen yıllarda Lakers karşısında başarısız olmasının nedenlerinden birisiydi. Kyle Korver son dönemde tekrardan süre almaya başladı ve Sloan yine Kobe’yi Korver’la savunmaya çalışırsa Utah’ın şansı çok azalır. Wes Mathews ve CJ Miles ile birlikte zaman zaman önüne Kirilenko’yu koyarak Kobe her şutunda en azından bir el göstermeliler

Sinan Cem Civili